| Konu: | (10/38, 466, 494, 536, 978, 983, 984) Esas Numaralı Bilişim Teknolojileri Bağımlılığının Etkilerinin İncelenerek Olası Zararlarının Bertaraf Edilmesi ve Bu Teknolojilerin Kontrollü Kullanımının Sağlanması İçin Yapılması Gerekenlerin Saptanması Amacıyla Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergelerin Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 46 |
| Tarih: | 11.02.2021 |
CHP GRUBU ADINA ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bilişim teknolojilerinin bağımlılığının incelenmesine ilişkin kurulan herhâlde Meclis tarihinin en uzun isimli komisyonlarından birinin raporunun konuşulması sürecinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Öncelikle şunu söylemek isterim: Bu rapor sekiz ay önce dağıtıldı, geçtiğimiz haziran ayında dağıtıldı ama bugün, sekiz ay sonra bu raporu görüşmemiz aslında iktidarın Meclise verdiği önemi açık ve net şekilde burada ortaya koyuyor.
Diğer taraftan, bu konunun ne kadar önemli olduğunu konuşuyoruz hepimiz ama baktığımızda bu konu bu kadar önemliyse iktidarın, muhalefetin bu konuyu hızlıca Meclis gündemine getirmesi ve bunların yasalaşmasını sağlaması gerekiyor. Dört aylık bir çalışma süreci geçirdik, bu çalışma sürecinde çeşitli ziyaretler yaptık. Bu ziyaretlerle çeşitli sunumlar aldık, bu sunumlar doğrultusunda da gördük ki bütün muhalefet, iktidar teknoloji bağımlılığı konusunda hemfikir "Bir çözüm bulalım." diyor. Biz de muhalefet şerhimizde çok net bir şekilde anlattık: Çocukların, gençlerin özellikle teknoloji bağımlılığı noktasında ciddi bir çalışmayla, belli bir düzenlemeyle yönlendirilmesi gerekiyor. Aynı zamanda, internetin, teknolojinin gelişimindeki hızlılıktan kaynaklı olarak bu iki ilerlemeyi sağlıklı bir platforma oturtmak gerekiyor. Bu platformu sağlayabilecek tek yapı da hepimizin içinde olduğu bu Meclis çatısıdır. Eğer biz, gençlerin, çocukların internete, dijital mecralara ulaşacağı platformları ve buradaki çalışmaları doğru bir şekilde, yasal çalışmalarla düzenlersek sansürü değil insanı ön plana alırsak emin olun birçok sorunu çözmüş olacağız.
Çok önemli çalışmalar var raporumuzun içinde ama ben özellikle şunu vurgulamak istiyorum: Bu Komisyon çalışırken herkes hemfikir, uzlaşmacı bir çalışma yürüttü. Gönül ister ki vatandaşın diğer sorunlarında da bu uzlaşmacı çalışmayı hep birlikte sağlayabilelim. Nerede mesela? Mesela çocukların, gençlerin, kadınların, emekçilerin, emeklilerin ve toplumun diğer bütün kesimlerinin sorunlarını işlediğimiz çalışmalarda da bu uzlaşıyı sağlayabilelim. İktidarın dili kutuplaşmayı, çatışmayı, nefreti, korkuyu, sansürü değil uzlaşmayı, iş birliğini, fikir özgürlüğünü, yöneticiye olan güveni aşılasın. Ancak, bugün karşımızda ne var biliyor musunuz? Bugün karşımızda, gençleri iktidarına engel olarak gören, kendinden olmayan gençleri terörist ilan eden, Anayasa'yı çiğnediğini açık açık deklare eden, bununla övünen, Boğaziçili 10 genci sadece kayyum rektöre karşı çıktıkları için, demokratik gösteri haklarını kullandıkları için tutuklayan, cezaevine atan, bir o kadar genci elektronik kelepçelere mahkûm eden, sırf telefon numarasının sonu 12 diye pırıl pırıl bir genci tutuklatan... Merak ediyorum, o kardeşimiz ne zaman mahkeme yüzü görecek, hep birlikte bu sürecin çok uzayacağını göreceğiz. İşin acı tarafı, bu gençlerin suçsuz olduğunu siz de çok iyi biliyorsunuz. Amaç: "Biz bu gençleri korkutur muyuz, biz bu gençleri sindirir miyiz?" Siz de çok iyi biliyorsunuz ki, bu gençler korkmadan, çekinmeden gözünüzün içine baka baka gerçekleri söylüyorlar ve sırf bu gerçekleri söyledikleri için de bugün tutuklular. Hiç mi düşünmüyorsunuz? Boğaziçi Üniversitesinde, benim de bir dönem öğrenci olarak bulunduğum Boğaziçi Üniversitesinde -ki siz Boğaziçi Üniversitesine el atana kadar hiçbir sorun yoktu ama Türkiye'nin her kurumuna nifak soktuğunuz gibi orayı da kendinize benzettiniz ne yazık ki- hiçbir akademisyen görevi kabul etmiyor. Hiç düşünüyor musunuz neden hiçbir akademisyen bu görevi kabul etmedi? Neden biz aciz duruma düştük, bir gece vakti 2 fakülte kurmak zorunda kaldık diye düşündünüz mü? Lafa gelince diyorsunuz ki: "Bu Z kuşağının oylarını biz nasıl alacağız?" Kusura bakmayın, bu akılla gençlerin oyunu alamazsınız; bu yönetim anlayışıyla, bu baskıcı anlayışla gençleri kendinizden uzaklaştırırsınız. Bu da benden size naçizane bir öneri olsun.
Gönül isterdi ki burada sadece bilişimin zararlarını konuşalım, hızlı bir şekilde çalışmaya başlayalım ama on sekiz yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi yönetimi anlayışı içinde, eğitim sisteminde uygulanan politikalarla pandemi süreci bize gösterdi ki Türkiye'de gençlerin ulaşabildiği bir teknoloji yok arkadaşlar. Evet, evlerimizde gördüğümüz kesimlerin bir kısmında teknoloji bağımlılığı sorunu var ama asıl sorun, temel hak olan internete erişim sorunu. Çocuk internete erişemiyor ki teknoloji bağımlılığı sorunuyla baş başa kalsın.
Rakamlardan bahsetmek istiyorum: Türkiye'de yaklaşık 6 milyon çocuk EBA'ya bağlanamıyor, mart ayından bu yana 6 milyon çocuk EBA'ya bağlanmamış. EBA'ya bağlananların yüzde 62'si de cep telefonuyla bağlanmış, yüzde 29'u bilgisayarla bağlanmış, yüzde 9'u tabletlerle bağlanmış. Bu demektir ki 8,5 milyon öğrenci şu küçük ekranlarla eğitim almaya çalışıyor. Bir nesil kayboluyor.
Değerli arkadaşlar, Millî Eğitim Bakanı iki üç gün önce açıkladı, dedi ki: "Bu uzaktan eğitim meselesi uzayacak." Yani uzun bir süre daha eğitime uzaktan erişeceğiz. Bu ne demek? Bugün bütün kaynaklarımızı eğitim için seferber etmemize çağrı demek. Diyeceksiniz ki şimdi: "Kaynak mı var?" Ben de diyeceğim ki size: 5'li çeteye verdiğiniz paralarda kaynak var; yazlık, kışlık, uçan saraylara verdiğiniz paralarda kaynak var; bir de -Evrensel Hizmet Fonu'nda 10 milyar lira toplamışsınız- Evrensel Hizmet Fonu var. Bu Fon'un amacı ne? Bu Fon'un amacı, Türkiye'de internete erişim, eğitime erişim noktasında teknolojik eşitsizlikleri ortadan kaldırmak. Peki, bu Fon'un ne kadarını bu işe kullanmışsınız? Onda 2'sini kullanmışsınız; onda 2'si bile değil yani 10 milyarın 2 milyarını bile eğitimdeki eşitsizliği ortadan kaldırmak için kullanmamışsınız. Nereye gitti bu paralar? Söyleyin bana hangi müteahhide aktardınız bu paraları, millete küfür eden hangi müteahhide aktardınız, işçisine zulmeden hangi müteahhide aktardınız?
Değerli arkadaşlar, biraz önce de değindiğim gibi internet, teknoloji çok önemli başlıklar ve artık evrensel bir hak olmuş durumda. Sizin şahlanış dönemi Türkiye'nizde, anayasal hak olan eğitime ulaşamıyor çocuklar ama dünyada artık temiz suya, temiz gıdaya ulaşmak gibi bir hak olmuş durumda internet. Dönüp baktığımız zaman Adalet ve Kalkınma Partisinin yöneticileri çiftçiyle alay ediyorlar. Niye? Cebinde bir telefon varmış. Bırakın siz Türkiye'de ekonomi çok iyi algısı yaratmak için çiftçilerin cebindeki teknolojiyle uğraşmayı. Her fırsatta söylüyoruz: Hollanda yüzlerce milyar tarım ihracatı yapıyor teknolojik tarımla, biz kocaman Türkiye Cumhuriyeti onun altıda 1'i ihracat yapıyoruz ve diyoruz ki: Teknolojiyi kullanamadık. Ama siz dönüyorsunuz, diyorsunuz ki: "Çiftçinin cebinde internet var, çiftçinin cebinde telefon var." Şaşırarak izliyorum. Size bir örnek vereyim: Türkiye'de Sayın Mahir Ünal'ın söylediği o telefonlardan en son modelini almak için bir gencin yüz dört gün çalışması gerekiyor. Peki, aynı telefonu almak için Almanya'da kaç gün çalışmak gerekiyor? Dokuz gün. İsviçre'de? Dört gün. Yazık değil mi bu ülkenin çocuklarına? Bu ülkenin çocukları neden teknolojiden mahrum kalıyorlar? Bu ülkenin çocukları yüzlerce gün çalışıp bir telefon mu alacaklar, bir bilgisayar mı alacaklar, bir tablet mi alacaklar? Onlar da üretebilirler, onlar da bu potansiyele sahipler; yeter ki güvenin, bu ülkedeki gençlere yeterli imkânları verin.
Son olarak, Uzay Ajansından bahsetmek istiyoruz. Dün çok güzel bir PR çalışması izledik. Ben Adalet ve Kalkınma Partisinin PR şirketini tebrik ediyorum buradan. Biraz da süreci kısaltmış, artık elli yıllık, kırk yıllık işler yapmıyor, üç yıllık bir tanımlama yapmış ama işin özüne geldiğimizde, o salonu, o renkli camlarla, o LED ekranlarla donatılmış salonu bir kenara bıraktığımızda bir şey görüyoruz ki Adalet ve Kalkınma Partisi "Ben uzaya gidiyorum." derken vatandaşın asıl sorunlarını unutmuş durumda; işsizliği, aşsızlığı unutmuş durumda, uzaya gitme hayalini insanlara dayatmaya çalışıyor ama bir yandan incelediğimiz zaman, baktığımız zaman bir şeyi görüyoruz...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurunuz.
ONURSAL ADIGÜZEL (Devamla) - Öncelikle, Türkiye'nin uzaya gidebilmesi için biz elimizden geleni yaparız, kolunuza da gireriz, deriz ki: Hep birlikte çalışalım, bunu başaralım ama siz de yaptığınız işlerde samimi olun. 2019 seçimlerinde uçak göklerde uçuyordu, ortada uçak yok; geçen yıl Sayın Bakan "1 milyon yazılımcı" diyordu, bırakın 1 milyon yazılımcıyı, ortada 10 bin yazılımcı yok. Her dönem böyle bir propaganda içine giriyorsunuz, böyle bir PR çalışması içine giriyorsunuz ama bu işlerin bir de gerçekliği var. Neden Ay'a gidiyorsunuz, neden Mars'a gitmek istiyorsunuz? Açıklayan yok. Peki, bunun için teknolojik altyapı oluşmuş mu? Bunu da açıklayan yok. Bunun bir süreci var, buna dair biri bir şey söylüyor mu? Bunu da açıklayan yok. Bu işin sonunda ne olur, biliyor musunuz? Yine taşeron firmalara, yabancı taşeron firmalara bu ülkenin milyarlarca lirasını verirsiniz, oradan bir algı yönetirsiniz, bu algıyla da boş verin uzaya gitmeyi, boş verin roket yapmayı, siz daha Sabiha Gökçen'e giden tramvayı yapamazsınız.
Teşekkür ediyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)