| Konu: | Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 48 |
| Tarih: | 17.02.2021 |
BAYRAM YILMAZKAYA (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ülke olarak büyük bir yastayız, yüreğimiz yanıyor. Irak'ın Gara bölgesinde PKK terör örgütü tarafından 13'ü kaçırıldıkları sivil ve asker vatandaşımız, 3'ü de çatışmada olmak üzere 16 şehidimiz var. şehitlerimizin bu büyük acısını ülke olarak yaşıyoruz; milletimizin ve şehit ailelerimizin başı sağ olsun.
Dün Gaziantep'te de 13 şehidimizden 2'sini uğurladık; piyade er Müslüm Altıntaş ve tankçı er Aydın Kabaklı. "Ateş düştüğü yeri yakar." derler ancak sadece anne babalar değil tüm milletimiz kan ağlamaktadır. Tüm şehitlerimize bir kez daha Allah'tan rahmet diliyorum.
Değerli arkadaşlar, benim de üyesi olduğum Millî Savunma Komisyonu manevi yönünün fazlalığı, 83 milyonu ilgilendiren en değerli varlığımız olan ordumuzun unsurlarının ve bunların çalışma düzeninin belirlendiği en önemli komisyonlardan biridir. Bu nedenledir ki Komisyona gelen kanun tekliflerinin çoğu oy birliğiyle çıkmaktadır ancak bizlerin özellikle vurguladığı, yerinde yaptığımız tespitler ve yanlışların dikkate alınmaması, "Ben yaptım, oldubitti." tavrı komisyonun manevi değerini gölgelemektedir. Muhalefet milletvekilleri olarak toplum tarafından ihtiyaç duyulan ve bizlere iletilen şikâyetler ile yaptığımız tespitleri belirtmemize rağmen ve bunları her komisyonda dile getirmemize rağmen düzeltilmemektedir ve çoğunlukta olan iktidar tarafından geçiştirilip, sözde "Genel Kurula kadar düzeltilir." denilmekte fakat bizlerin çalışmaları ve önerileri tarafınızca anlamsızlaştırılarak değersiz hâle getirilmektedir. Bu durumu da yüce heyetinizin ve halkımızın takdirine bırakıyorum.
Yine, şimdi anlatacağım konu başlıkları ben ve arkadaşlarım tarafından defalarca komisyonlarda ve Genel Kurulda söylenmesine ve vurgu yapılmasına rağmen hiç dikkate alınmadığı için mağdur olan vatandaşlarımızın mağduriyetleri devam etmektedir.
En büyük mağduriyetin yaşandığı konu, açık öğretim yaş sınırının 29'dan 22'ye düşürülmesi ve eskiden iki ay olan yoklama süresinin kaldırılması sonucu birçok gencimiz haberi olmadan yoklama kaçağı durumuna düştü. Yoklama kaçağı durumuna düşen gençlerin tecil hakkı, bedelli hakkı, üniversiteye kayıt yaptırma hakkı kalmadı. Bu gençlerimiz, maalesef, şimdi asker kaçağı durumunda.
Sayıları 450 binler dolayında olan asker kaçağı gençlerimizin sorunu teklifin 2'nci maddesindeki değişiklikle çözülmeye çalışılmışsa da birçoğunun sıkıntısı devam edecektir. Özellikle 3.800 kişiden fazla olan açık öğretim yaş mağdurlarının sıkıntısı çözümlenmemiştir. Bu insanlar belli bir zamana kadar askere gitmeyecekleri için borç harç içinde düzen kurmuşlardır ama aniden bakaya kalıp yoklama kaçağı durumuna düştüklerinden şu anda ne yapacaklarını bilmemektedirler. Gelin bütün partiler destek olalım, bu mağduriyeti ortadan kaldıralım, gençlerimize af çıkaralım; yoksa gençlerimiz sizlere haklarını helal etmeyeceklerdir.
Değerli arkadaşlar, diğer bir konu, ordu yargı sistemi bozulmuştur. Askerî mahkemeler, disiplin mahkemeleri 2017 Anayasa değişikliğiyle kaldırılmıştır. Askerî yargı, askerî mahkemeler ve disiplin mahkemelerinden oluşan yargısal bir faaliyettir ancak askerî hukuk ayrı bir çalışma ve bilgi isteyen bir konudur. Bu bağlamda, tıpkı ticaret mahkemeleri, iş mahkemeleri, aile mahkemeleri gibi, sivil, ancak bu konularda branşlaşan mahkemelerin kurulması elzemdir ya da eskiye dönüş şarttır.
Yine, sorunlardan biri, ordumuzu ilgilendiren en önemli konulardan biri de şüphesiz, askerî okulların kapatılmasıdır. Kamuoyunda neredeyse her kesim askerî okulların kapatılmasına karşı çıkmaktadır. Milletimizin hiçbir ferdi askerî okulların cezalandırılmasını, tarihî öneme sahip okulların kapatılmasını anlayamamıştır. Nitekim, buralarda bulunan, FETÖ'yle ilişkili kişilerin tespit edilip, yargılanıp cezalandırılması gerekirken, toptancı bir anlayışla, anlaşılması güç bir şekilde okulların tamamen kapatılması kabul edilemez bir durumdur. Harp akademilerini, astsubay hazırlama okullarını kapatmak, darbeyi önlemek değil, ordumuza darbe vurmak anlamına gelecektir. Bu okulların kapatılmasının ne kadar yanlış olduğu ortadadır. Gelin, bunu da en kısa sürede düzeltelim diyoruz.
Ordumuzun sağlık sistemi bozulmuştur. Askerî hastanelerin Sağlık Bakanlığına devri yanlış olmuştur. Hatanın başlangıcı, Gülhane Askerî Hastanesinin Sağlık Bilimleri Üniversitesine devriyle yapılmıştır. Askerî hastanelerin kapatılması nedeniyle savaş cerrahisi uzmanlığındaki doktor sayısında büyük oranda azalma meydana gelmiştir, doktor sayısı 347'ye kadar düşmüştür. Savaş cerrahisi çok özel bir konudur. Bilinmektedir ki askerî tıp eğitimi ve uygulaması normal tıp eğitimi uygulamasından farklılık taşımaktadır. Ülkemizin ve dünyanın pek çok yerinde kahramanca görev yapan Mehmetçiklerimizin yaralanması, acil ameliyat gereksinimi ve hayati tehlikeleri, yine, olası bir savaş hâli, uzmanlık, tecrübeli tıp bilgisinin yanında askerlik bilgisi de gerektirmektedir. Askerî bir doktor her türlü askerî harekât, savaş ve bunun gibi durumlarda çalışmaya hazırlıklıyken, sivil bir doktorun bu durumlara hazırlıklı olması ve bu durumlarda mesleki bilgisini tam olarak kullanabilmesi beklenemeyecektir. Bu sebeplerden ötürü askerî tıp akademisi ve hastanelerinin tekrar açılması ordumuz için hayati öneme sahiptir. Ben de kısa dönem de olsa Diyarbakır'da askerlik yapan bir kalp cerrahıyım. Daha önce de burada kürsüden belirttim, gerçekten de ne kadar deneyimli olursam olayım, bir sivil doktor olarak, o acil şartlardaki yanık ortamlarına, patlama ortamlarına veya kurşunlamadan gelen o askerlerimize müdahalede -ne kadar deneyimli olsam da o müdahalede- geri kalmışımdır. Savaş cerrahisi bambaşka bir konudur. Temelinde, mutlaka o doktorun beraberinde askerî eğitimi, askerî disiplini de alması gerekir diye düşünüyorum ve bu konuda, özellikle -defalarca söyledik- artık Hükûmetin, iktidarın bu konuya el atması gerekir, bu askerî hastanelerin en kısa sürede açılması gerekir diye defalarca söyledik ve söyleyeceğiz belki de; inşallah söylemeyiz.
Bir diğer sorun -sorun çok- binbaşılarımızın makam tazminatı. Diğer üstsubaylara verilen görev, makam tazminatı, yine bir üstsubay olan binbaşılara verilmemiştir. Görevdeki binbaşılara başka adlar altında yapılan iyileştirmeler emekli binbaşılara yansıtılmalıdır. Emekli binbaşı maaşı, emekli uzman çavuşun maaşından daha düşük bir duruma gelmiştir. Toplam 5.680 emekli olmuş binbaşı varken bunun 2.300 civarında olanı sağdır ve bu mağduriyet ivedi bir şekilde giderilmelidir.
Uzman çavuşlarımızın sorunları da çok. En fazla şehit veren uzman çavuş camiamızın kadro istekleri yerine getirilmelidir, ast-üst münasebetleri düzenlenmelidir. İçişleri Bakanlığına bağlı komutanlıklarda görevli uzman erbaşların Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Yönetmeliği'ne mi, yoksa Jandarma ve Sahil Güvenlik Personelinin Hizmet Esasları Hakkında Yönetmelik'e mi tabi olacakları -ya da her ikisine de tabi olup olmadıkları- konusu netleştirilmelidir.
Yine, diğer bir konu, sözleşmeli erlerin sorunları. Mesai sonrası evlerine gidebilmelerine dair, kanun eksik uygulanmaktadır. Refakat izni, mehil izni, asgari geçim indirimi, yol harcırahı, komando tazminatı gibi iyileştirme zammı haklarından faydalanamamaktadırlar arkadaşlar. Bu da yine düzeltilmesi gereken sorunlardan biridir. Yine, bunların aynı zamanda eş atamalarında sorunlar yaşanmaktadır. Yedi yıl görev yaptıktan sonra memur kadrolarına geçişte sorun yaşamaktadırlar. Bizlere de vekiller olarak devamlı geliyor, şikâyet şeklinde geliyor, uğraşıyoruz ama bir şekilde kadro bunlara çıkmıyor ve çok büyük mağduriyet yaşamaktadırlar.
Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle Genelkurmay Başkanının Millî Savunma Bakanına bağlanmasının yanı sıra -yanlış olan- kuvvet komutanlıklarının ayrı ayrı doğrudan Bakana bağlanması söz konusu. Genelkurmay Başkanının birçok yetki ve görevinin elinden alınarak Bakana verilmesi Genelkurmay Başkanlığını sembolik bir makam olarak bırakmıştır. Bu son hâliyle, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları sadece uzman çavuşların ve uzman er, erbaşların tayin ve atamasını yapabilecekler, subay ve astsubayların tayinleri Millî Savunma Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü tarafından yapılacaktır. Genelkurmay Başkanlarının tarihsel ve hiyerarşik önemi hiçe sayılmıştır. Genelkurmay ve kuvvet komutanlıkları arasındaki sıkı emir ve komuta zinciri kopartılmıştır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin derhâl eski hâline getirilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, bu getirilen uygulama nedeniyle, her yeni Millî Savunma Bakanı atamasında, işi biliyor olması gerektiği için, ya eski bir Genelkurmay Başkanını bulmak zorunda kalacağız ya da yüksek rütbeli bir kuvvet komutanını Millî Savunma Bakanı yapmak zorunda kalacağız kuvvet komutanlıkları direkt kendisine bağlandığı için.
Bakın, sizin döneminizde Sayın Fikri Işık, Sayın Vecdi Gönül, Sayın İsmet Yılmaz -Komisyon Başkanımız- ve Sayın Nurettin Canikli kısa dönem Millî Savunma Bakanlığı yapmışlardır. Fikri Bey'in İngilizce öğretmenliği, matematik öğretmenliği var; İsmet Bey'in makine mühendisliği ve avukatlık eğitimi var; Vecdi Bey kaymakamlık, valilik, Emniyet Müdürlüğü yapmış; yine Nurettin Bey mali müşavir. Bu, şu demek arkadaşlar: Diyorsunuz ki "Askerî vesayet, askerî vesayet..." Kendi elimizle bu kez Millî Savunma Bakanını da askerden yapmak zorunda kalacağız. O zaman askerî vesayetle ilgili sıkıntınız nerede? Yani bu sistemde bir doktoru Millî Savunma Bakanı yapamazsınız kuvvet komutanlıkları kendine bağlandığı için veya başka bir meslekten birini yapamazsınız çünkü bu işten anlamamış olacak yani bir yetki karmaşası olacak. Bu da çok önemli, bunun da bir şekilde düzeltilmesi gerekir diye düşünüyorum; bunu da buradan belirtmek istiyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlar -vaktim kısalıyor- milletvekili arkadaşların askerî yükümlülüklerinin üyelik sıfatlarının sona erdiği tarihe kadar ertelenmesi amacıyla getirilmiş bir düzenleme var. Bu düzenlemeyi de doğru bulmuyoruz. Nitekim, yürütme ya da yargı erklerinde görev yapanlar için böyle bir düzenleme yokken milletvekiline getirilmesi hatalı olmuştur. Zaten kanuni olarak Meclis 1 Temmuz-1 Ekim tarihleri arasında ara vermektedir. Bu aralıkta milletvekilinin askere gitmesinde bir sakınca bulunmamaktadır ancak askerlik hizmetini yerine getirmek istese dahi bu teklifin yasalaşması sonucu milletvekili askere gidemeyecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAYRAM YILMAZKAYA (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.
BAYRAM YILMAZKAYA (Devamla) - Şimdi, burada, 25-30 yaşında, askerliğini yapmayan bir milletvekili arkadaşımız, Meclise geldikten sonra eğer dört beş sene boyunca -veya daha uzun dönem yapan da vardır- milletvekilliğine devam ettiği takdirde askerliğini yapmadan ileri yaşa gelmiş olacaktır. Daha da komik bir durum, genç bir milletvekili arkadaşımızı, askerliğini yapmamış bir arkadaşı Millî Savunma Komisyonuna oturtamazsınız yani askerlikle ilgili bir ortam, bilgi ve görgü bakımından. O nedenledir ki gelin, bizim dediğimiz gibi, 1 Temmuz ile 1 Ekim tarihleri arasında zaten tatil Meclis, bu süreçte arkadaşlarımız uygun şartlarını tamamlayıp herhangi bir dönemde gitsin, askerliklerini yapsınlar; yoksa, aksi takdirde bu teklif yasalaştığında milletvekili arkadaşlarımız askere dahi gidemeyecekler, milletvekilliğinin sona ermesini bekleyecekler.
Teşekkür ediyorum beni dinlediğiniz için, sağ olun.
Yüce heyeti tekrar selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)