GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:48
Tarih:17.02.2021

HDP GRUBU ADINA TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2 dünya savaşını yaşadığımız bir yüzyılı geride bıraktık ve şimdi, yine, dünya ölçeğinde yaşanan çatışmalar, dünya ölçeğinde bölgesel düzeyde ve özellikle Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesi yani kendi yaşadığımız bölgede devam etmekte olan vekâlet savaşlarına tanıklık ettik 21'inci yüzyılda. Bu dönemde, birçok ülkenin silaha daha fazla yatırım yaptığı bir dönemden geçtik, geçiyoruz. Bunun için de askerî teknolojiyle beraber atom bombaları, uzun menzilli füzeler, kimyasal silahlar, kitle imha silahları, nükleer silahlar gibi çok sayıda ve çok çeşitlilikte silahlara büyük yatırımlar yapıldı ama bu yatırımlar yapılırken dünya ölçeğinde de 1929 ekonomik buhranından yani bir dünya savaşına sebep olmuş olan bir ekonomik buhranın yaşandığı bir dönemden de geçtiğimizin altını çizmemiz lazım. Bütün dünya açlık ve yoksullukla kıvranmaktadır. Küresel ölçekte çok büyük bir ekonomik krizle karşı karşıyayız. Ülkeler bu krizleri doğru düzgün bir biçimde yönetemezlerse... Ki bu konuda gerçekten en büyük zafiyeti yaşayan ülkelerden birisinin ne yazık ki Türkiye olduğunu söylemek durumundayım ve savaşa, silaha en fazla yatırımın yapıldığı bir dönemden geçiyoruz Türkiye'de de. AKP iktidarının, Cumhur İttifakı'nın aşırı güvenlikçi politikalarının maliyeti bütün Türkiye vatandaşlarının cebinden çıkan paralarla karşılanmaktadır. Yani bugün insanlar "Soğana, patatese doyamıyoruz." dediklerinde bir Cumhurbaşkanı şu rahatlıkla konuşabiliyor, diyor ki pazarda konuşan kadına: "Sen merminin fiyatını biliyor musun?" Bu, verilecek cevap mıdır, çok merak ediyoruz gerçekten.

Bakın, Millî Savunma Bakanlığının bütçesi burada görüşüldüğü zaman bütçenin birçok bakanlığın bütçesini geride bırakan bir bütçe olduğunu ifade etmiştik. Oysa bu ülkenin en acil ihtiyacı gerçekten eğitim, en acil ihtiyacı sağlık; bütün bunlardan da daha acil olan, özellikle pandemi günlerinden geçtiğimiz bu süreçte artan işsizlik ve yoksullukla mücadele fakat bununla mücadele etmektense bugün yapılan şeylere baktığımızda yine güvenlikçi politikalara ciddi bir bütçe ayrıldığını, yine silaha, mermiye fazlaca bütçe ayrıldığını görüyoruz.

Bakın, bugün Cumhurbaşkanı şunu ifade ediyor, millî uzay programından bahsediyor ve Ay'a uzay aracı göndermekten bahsediyor ama Türkiye'de araştırma geliştirmeye ayrılan bütçe ortadadır -mermiye ayrıldığı için gerçekten- ve bir aşı dahi üretmeyen, aşılama konusunda geride kalmış olan bir iktidar Ay'a gitmekten bahsediyor yine gündemi değiştirmek için.

Yine, aynı Cumhurbaşkanının atadığı ve Boğaziçinde öğrencilerin direnişiyle karşılaştığımız Melih Bulu'nun bir televizyon programında yaptığı bir konuşmayı sizinle paylaşmak istiyorum; Melih Bulu, Akdeniz'de güç mücadelesi hakkında Türk Silahlı Kuvvetlerindeki donanmanın güçlü olduğunu belirterek sözlerini şöyle sürdürüyor: "Şu anda bölgede bizimki kadar güçlü bir donanma yok. Bence bunun öne çıkarılması lazım çünkü masaya oturduğumuz zaman herkes bilmeli ki Türkiye'nin çok yönlü bir donanması var; belki de birkaç tane görsel de sunmak lazım, mesela bir ufak çatışmada bizim bir roketimiz gitse, bir gemiye vursa ve herkes bunu görse." Bu ne kadar tanıdık değil mi? Bunu sözüm ona bir bilim insanı... Yani öğrenciler onu niye protesto ediyor, bugün Türkiye kamuoyu bu sözleri bir kere daha duyduğu zaman daha iyi anlayacak ve o gençleri daha fazla desteklememiz gerektiğini biz buradan bir kere daha anlamış olacağız. Hatırlayın, MİT Müsteşarı "Suriye'ye 4 adam göndertiriz, oradan füze attırırız; işte, alın size bir savaş gerekçesi." demiş. Kim kime öğretmencilik yaptı açıkçası bilmiyoruz ama belli ki MİT Müsteşarı ile Melih Bulu'nun aklı benzer çalışıyor ve buradan eğer akıl buysa, kılavuz buysa Türkiye'nin dış siyasetinin yaşadığı durum zaten ortadadır. Demek ki bu akıl ve bu akılsızlıkla bir dış siyaset izleniyor ve buna göre bir güvenlik politikası geliştiriliyor.

Bakın, yine, bu süreçte S-400 meselesi tekrar gündem oldu ve tekrar çok ciddi bir biçimde tartışılmaktadır çünkü "Türkiye'nin yürüttüğü dış siyasetteki, AKP iktidarının dış siyasetteki yanlışlarının bedelini bizler hep beraber ödüyoruz." dediğimizde bazı alaycı sesler duyduk etraftan ama bir kere daha şunu söylemek gerekir ki: Bakın, CAATSA yaptırımlarının toplam on iki aylık bir süresi var ve bu on iki aylık süre zarfında şayet Türkiye S-400'leri iade etmezse bu yaptırımlar artarak devam edecek ve buna karşın Millî Savunma Bakanı diyor ki: "Girit modelini önerebiliriz, neden olmasın?" Hatırlayacaksınız, Girit modelinde işte, S-400'ler Güney Kıbrıs'a verilmişti ama Türkiye'nin itirazı söz konusu olduğunda onlar Girit Adası'nda bekletildi "Aynısını şimdi yapalım." diyor. Peki, bunu Rusya'ya nasıl açıklamayı düşünüyorsunuz? Yine Bakan şunu söyledi: "Varşova Paktı'ndan sonra NATO'ya geçen ülkelerin elinde de Rus silahları var." Gerçekten çok komik açıklamalar. Burada stratejik olarak verilmiş olan bir kararı Girit modeliyle ya da Varşova Paktı'ndan ayrılıp NATO'ya girenlerin Rus silahlarını elinde bulundurmasıyla açıklamak kadar komik bir şey olamaz. Peki, bizler burada özellikle neyin altını çizmek istiyoruz? Şunun altını çizmek istiyoruz: Eğer ülkede bir barış siyaseti izlense, eğer bu ülkede bu ülkenin kırk senedir iç ve dış siyasetteki, ekonomisindeki, demokratikleşmesindeki engelleri oluşturan sebeplerden biri Kürt sorunuysa ve bu sorun merkeze alınarak eğer bugün Libya'ya kadar uzanan siyasette bile bu sorunu ön plana ve masaya sürüyorsa mevcut olan iktidar, demek ki çözülmesi gereken bir sorun var ve bu çözülmesi gereken sorunun üzerine gitmek gerekiyor. Bunun için de adımlar atılmalı ama ne yazık ki günlerdir bu adımların atılmasından ziyade tam anlamıyla çatışmacı zihniyet geliştirilmek isteniyor. Bakın, bu ülkede açlık ve yoksulluk fazlasıyla derinleşmiş durumda diyoruz ve Elâzığ'da bir kadın "Açım, aç!" dediği için Cumhurbaşkanına, Elâzığ Valisi onu Valiliğe çağırıp sorununu çözüyor. Peki, 10 milyonu aşkın aç ve yoksulun sorununu hangi vali çözecek? Hangi vali çözecek, bunu buradan sormak istiyoruz. O yüzden bu güvenlik politikalarına yatırım yapmaktansa açlık ve yoksullukla mücadele etmenin, açlık ve yoksulluğa köklü bir çözüm üretmenin yol ve yöntemlerine hep beraber bakmak durumundayız.

Bakın, Birleşik Metal-İş Sendikası Araştırma Merkezi yeni, ocak ayında yapmış olduğu bir araştırmada şu rakamlara ulaşmış durumda: Açlık sınırı 2.584 lira yani baktığımızda, son on altı yılda 6,5 kat artmış durumdadır; yoksulluk sınırı 8.934 lira. Bu harcamalarda en yüksek payı süt ve süt ürünleri yüzde 34,5'la, ikinci olarak da en yüksek payı kuru baklagiller ve yumurta yüzde 27,7'yle almaktadır. Bunlar araştırma sonucunda varmış oldukları rakamlar. Yani insanlar, özellikle asgari ücretle geçinenler sadece süt, yumurta ve kuru baklagillerle beslenecek olsalar bile maaşlarının yarısından fazlasını harcamak durumundalar. İnsanlar öyle bir dönemden geçiyor ki ama iktidar sağır kulağını çevirmiş, bunları duymamaktadır. İnsanlar kuru ekmeğe muhtaç, komşusunun kapısını, zilini çalarak "Fazla ekmeğin var mı?" diyecek bir düzeye gelmiş durumdadır. Oysaki bütün bunları görmek yerine, bütün bunların özellikle de üstünü örtmek için mevcut olan iktidarın yeni siyasi oyunlarına ve tezgâhlarına tanıklık ediyoruz. Artık, gündemi değiştiremezsiniz. Aç olan insanların, karnı açlıktan zil çalan insanların, gündemi değiştirerek, açlıklarını bastırabileceğinize inanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Nitekim, oynanan bütün oyunların, ulusal ve uluslararası ölçekte tezgâhlanan bütün oyunların tek tek elinizde kaldığını da yeniden hatırlatmak isterim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) - Sayın Başkan, son cümlelerim.

BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aram Tigran'ın sözleriyle tamamlamak istiyorum konuşmamı. Militarizme karşı şu sözlerle güçlü bir mesaj vermektedir Aram Tigran: "Dünyaya bir daha gelsem ne kadar tank, tüfek ve silah varsa hepsini eritip saz, cümbüş ve zurna yapacağım." Bizler o günleri görebilir miyiz, bilemiyorum ama sonraki kuşakların bunu görebilmesi için barışa, demokrasiye, insanca yaşama giden yolun taşlarını döşemek için bizler hepimiz birer taş emekçisi olacağız; bu konuda üzerimize düşen görevleri yapacağız. Yeter ki gelecek kuşak bunlarla tanışabilsin ve bu şekilde yaşamayı başarabilsin. (HDP sıralarından alkışlar)