GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:48
Tarih:17.02.2021

MUSA PİROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, bugün sabah saatlerinde biz burada intiharları tartıştık ve iktidar milletvekili çıkıp dedi ki: "İntiharlar psikolojik, üstelik başka ülkelerde bizden de fazla." Geçen hafta sadece Kocaeli ilinde 7 kişi intihar etti. Tugay Adak, 28 yaşında, İzmit'te üstgeçitten atlayarak; Ahmet Tarı, 26 yaşında, Gölcük'te kendisini elektrik direğine asarak; Samet Özer, 32 yaşında, Gebze'de kendisini tavana asarak; Ünal Çetinkaya, 25 yaşında, inşaat işçisi, Körfez'de inşaattan atlayarak; Kadir Gündüz, 28 yaşında, Kocaeli'de kendisini asarak ve İstanbul Zeytinburnu'nda Elvan Demir, Enver Demir 1,5 yaşındaki çocuklarını akrabalarına bırakıp intihar ettiler ve bütün bu intiharlar sosyal medyaya ve yerel basına yoksulluk intiharları olarak geçti ama ne bu Mecliste ne boyalı basında ne de satılmış kalemlerin köşe yazılarında bu intihar edenlerin isimleri duyulmadı, okunmadı.

Hava soğuk, ben dün akşam eksi 10 derece ölçtüm. Biz rahatız, burası çok sıcak. Dağılacağız; kalın, pahalı montlarımızı giyeceğiz, arabalarımıza binip sıcak evlerimize gideceğiz ama 60 milyona yakın insan doğal gaz ve elektrik paralarıyla boğuşuyor, 60 milyona yakın insan yoksullukla boğuşuyor. 2020 yılının ilk altı ayında, sadece altı ayda 1 milyon 655 bin evin elektriği ve doğal gazı kesildi. Ayda ortalama 185 bin abonenin elektriği, 80 bin abonenin doğal gazı kesiliyor ve bunlar basına girmiyor çünkü boyalı basın ne yapıyor? Boyalı basın şunu yapıyor: Yoksula ekmek köftesi yapmayı öğretiyor. Boyalı basın şunu yapıyor: Çöpten toplanan yiyeceğin nasıl yenileceğini öğretiyor ve iktidar mensupları her kürsüye çıktığında "Yoksulluk yok, kuru ekmek karın doyuruyor ve insanların parası var." diyor ve biz, bu yoksullukla boğuşmaya devam ediyoruz. İnsanlar sefaletle boğuşuyor ama bu ülkenin tamamı değil, bir avuç zengin, bir avuç çapulcu servetin ve para denizinin üstünde yüzüyor çünkü yoksulluğun temel kaynağı, zenginliğin bu kadar dar bir alanda toplanmış olmasıdır. Onların serveti ve sizin iktidarınız, yoksulun kanı ve işçinin alın terinin üstünde yükseliyor. "Aynı gemideyiz." diyorsunuz ya; yanlış, sizin geminiz yoksulların kanının üstünde yüzüyor. Biz eziliyoruz, sizler ve zenginler yaşamaya devam ediyor.

Bunun çözümü basit, çok kolay çözüm önerileri var. Bu Meclis bir günde, sadece bir günde bu yoksulların en azından belli sorunlarını çözebilir.

MELİHA AKYOL (Yalova) - Çözüyor.

MUSA PİROĞLU (Devamla) - "Çözüyoruz." demeyin, yapın.

Zorunlu tüketim maddeleri üstündeki ÖTV'yi kaldırın. Doğal gaz ve elektrik borçlarını iptal edin, zenginlerin vergilerini değil esnafın vergisini iptal edin, zenginlerin elektrik borçlarını değil yoksulun elektrik borcunu iptal edin ve insanlara insanca yaşayacak bir ücret verin. Ağzınızı her açtığınızda "Biz yoksuldan yanayız." diyorsunuz ya, asgari ücreti insanca yaşayacak seviyeye getirin, vergiyi kaldırın, insanların bu kışı düzgün ve insanca atlatmasının yolunu öğretin -sizin artıklarınızla, zenginlerin artıklarıyla- çöpten yiyecek toplamayı öğretmeyin. Diyanet İşleriniz yoksula pazarlara akşam gitmeyi söyleyeceğine, kendi lüks arabalarını satsın ve yoksullarla aynı şekilde yaşamaya çalışsın. Ancak ondan sonra buraya çıkıp konuşabiliriz ve bu, bu Meclisin bir saatini alır. Yapmıyor çünkü zenginlerin iktidarı var, yapmıyor çünkü patronların iktidarı var, yapmıyor çünkü zenginleri daha fazla zengin etmek için elinden gelen çabayı yapıyor, çünkü kendileri de buradaki iktidarın mensupları da büyük patronlardan geliyor. "Yok." demeyin, ben sayayım: Turizm Bakanınız ülkenin en büyük otellerinin sahibi, Sağlık Bakanınız ülkenin en büyük hastanelerinin sahibi, Millî Eğitim Bakanınız aynı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.

MUSA PİROĞLU (Devamla) - Peki, bu iktidar yapmayacaksa halk ne yapacak, yoksullar ne yapacak? Biz sustuğumuz sürece, yoksullar sesiz kaldığı sürece, sineye çektiği sürece, bıçak kemiğe dayandığı hâlde gıkını çıkarmadığı sürece bu sefalet düzeni devam edecek; şikâyetle, susarak, beddua ederek bunu çözme şansı yok.

0B,en Nazım'ın dizeleriyle sözüme son vereyim:

"Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer

ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak

kabahat senin

-demeğe de dilim varmıyor ama-

kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!"

Ayağa kalkın, artık yeter. (x) (HDP sıralarından alkışlar)