GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: (10/361, 405, 406, 407, 410) No.lu Tıbbi ve Aromatik Bitki Çeşitliliğinin Korunmasında, Bunların Üretiminde ve Pazarlanmasında Karşılaşılan Sorunlar ile Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:50
Tarih:23.02.2021

HDP GRUBU ADINA RIDVAN TURAN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli vekiller ve ekran karşısındaki kıymetli halkımız; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Oldukça yoğun bir çalışma sonucunda Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Komisyonu olarak bir rapor üretmiş olduk. Ben öncelikle, bu Komisyonda yer alan bütün milletvekili arkadaşlarımın emeğine sağlık diyorum, teşekkür ediyorum onlara. Önemli bir çalışma oldu fakat biz Halkların Demokratik Partisi olarak Mecliste bu çalışmaya, daha doğrusu bu rapora şerh düşen zannediyorum tek siyasi partiyiz. Bu yirmi dakikalık süre içerisinde Türkiye'nin temel tarım politikaları bağlamında bu rapora neden şerh düştüğümüzü ve alternatif çözüm önerilerimizin neler olduğunu sizinle paylaşmaya çalışacağım değerli arkadaşlar.

Öncelikle şunu ifade etmeye çalışayım: Tıbbi ve aromatik bitkiler, adı üzerinde özellikle sağlık sektöründe, insan sağaltımında kullanılan, aynı zamanda aromatik niteliğe sahip olan, 20 bin civarında üyesi olan devasa bir florayı anlatıyoruz bunlardan bahsederken. Bu flora insanların binlerce yıldan beri uygarlık serüveninde defalarca kullandığı, hastalıklardan, salgınlardan korunmalarına imkân sağlayan çok sayıda bitkisel drogun da üretim alanı. Böyle olduğu için gelişen zaman içerisinde bunlar, özellikle ecza endüstrisinde yoğun olarak yani yöresel tıbbın, geleneksel tıbbın dışında kimya ve ilaç endüstrisinde de yoğun olarak kullanıldı ve kullanılmaya devam ediyor. Biz de doğal olarak...

Türkiye, bitkisel florası oldukça güçlü bir ülke, mikroklima etkilerinden dolayı, farklı iklimsel koşulları içerisinde barındırıyor olmasından dolayı gerçekten dünyanın en değil ama en fazla bu tip bitkileri barındıran ülkelerinden bir tanesi, yani tıbbi ve aromatik bitkiler ülkemizde yoğun olarak bulunuyor. Yine doğal olarak, bu varlıklara sahip olmaktan kaynaklı olarak insanımızın daha iyi yaşaması için, en azından bitkisel kaynaklı ilaçların daha fazla yapılabilmesi için, ithalatçı olduğumuz bu alanda giderek kendimize yeten ve ihracatçı bir ülke olabilmek için de bu konuda adım atılması gayet doğal. Fakat bizim tam da şerh düştüğümüz mesele şu: Şimdi, Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Komisyonu olarak bir rapor yayınlandı, bir çalışma sürdürüldü ve dikkat edin, konuşmacıların tümü bir ekonomik büyüklükten bahsediyor yani Türkiye'nin gayrisafi millî hasılasına şu kadar milyon dolar, bu kadar milyar dolarlık bir katkıdan bahsediliyor. Meseleyi yalnızca buradan aldığımızda yani bir ekonomik değer, bir ekonomik büyüklük olarak ele aldığımızda hemen bunun yanına eklenmesi gereken ekonomik, siyasi, sosyal etkiler konuşulmadığında, tartışılmadığında ve Komisyon raporuna bunlar dercedilmediğinde elimizde yalnızca "Bunlardan biz ne kadar para kazanırız?" meselesi kalıyor. Bu, birilerini motive ediyor olabilir, birilerini mutlu ediyor olabilir daha fazla para kazanıyor olmak ama şimdi düşünün ki tıbbi ve aromatik bitkiler devasa bir sektör olacak, devlet buraya birtakım desteklemeler sunacak ve büyük bir değer oluşacak. Yani, şöyle varsayalım: Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Komisyonu olarak biz bir pasta yaptık, bu pastayı masanın üzerine koyduk, fakat bu pastanın nasıl paylaşılacağına ilişkin hiçbir söz söylemedik. Önemli mi bizim açımızdan paylaşımı? Evet, önemli. Yani, milyar dolarlık bir sektör üretiyorsanız ve bu sektör, tarımın bütünü gibi tarım tekellerinin sultası altında kalacaksa, yani küçük ölçekli üreticilerin buradan daha fazla gelir elde etmesini, sosyal kazanç sağlamasını, ekonomik kazanç sağlamasını destekleyecek ve temin edecek planlar, programlar yapılmazsa değerli arkadaşlar, bunun sonucu, bu servetin bir azınlığın elinde temerküz etmesi olacaktır. Peki, bu nasıl sağlanır? Bir defa büyüklük, ekonominin büyümesi bir şeydir ama bizim açımızdan, yani ana akım iktisatçılara karşı olarak bizim gibi iktisadi felsefeyi savunanlar açısından 2 şey çok önemlidir: Büyümenin nasıl paylaşılacağı ve istihdam yaratıp yaratmayacağı meselesi. İşte tam böyle bir noktada milyar dolarlık bir sektör oluştururken Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Komisyonu "Ya, kardeşim, bu milyar dolar nasıl paylaşılacak? Yani köyünde bu işi yapmaya çalışan insanların, binlerce, on binlerce insanın, bizim garibanların hâli uluslararası tarım tekelleri -örneğin Fransa bu konuda çok önde, aromatik bitkilerin ticareti konusunda çok çok önde, keza Çin yine öyle- karşında acaba ne olacak? Yoksa oluşturduğumuz bu milyar dolarlık sektör bir azınlığa mı hizmet edecek?" sorusunu sormamış durumda. Ee, biz bu soruyu soruyoruz. Sorduğumuz bu soruya da şöyle cevaplar veriyoruz: Bir sektörü ihya etmek, bir sektörü oluşturmak bir şeydir ama "devlet" denen mekanizmanın aynı zamanda servetin nasıl bölüşüleceğine ilişkin -hele demokratik bir devletse söz konusu olan- servetin nasıl adil bölüşüleceğine ilişkin bir tahayyüle sahip olması gerekir. Bunu kurumlarıyla yapar, servetin dağıtımı için ihdas ettiği kurumlarla bunu yapar, bunu böyle başarır.

Bizim de önerimiz var tabii, yıllardan beri, en azından iki yıldan, üç yıldan beri sürekli kooperatiflerden bahsediyoruz. O sebeple, bu rapora düştüğümüz temel şerhle, kooperatifler temelinde servet bölüşümünü tabana yayacak, yoksul köylüyü, küçük ölçekli üreticileri destekleyecek bir rapor mantalitesine sahip olmaması sebebiyle eleştiriyoruz. Evet, bu sektörün gelişmesi, üretimde bulunması falan filan bunlar elbette önemli şeyler fakat burada bir eşitliği sağlamadıktan sonra, çok uluslu şirketler karşısında tıbbi ve aromatik bitkiler üreten kesimlerin "kooperatifler" başlığı altında örgütlenmelerini sağlayıp bunlara ilişkin tedbirler almadıktan sonra, emin olun, günün sonunda bizim bu devasa floramızdan bir avuç uluslararası tekel faydalanacak. Hani birileri hep "emperyalizm, emperyalizm" diyor ya, işte emperyalizm esasen bu. Yani iktisadi planda sizin içinize girmiş, floranızı, faunanızı dilediği gibi kullanan, derelerinizi sulta altına alan, ekonomik planda sizi sömüren mekanizmaları eğer ekonomik ve siyasi planda karşılayacak ve bunları massedecek öneriler üretmiyorsanız, aslında ürettiğiniz şey son analizde emperyalizmin bizim ülkemizdeki sömürü payını ve pastasını büyütmek anlamına geliyor. Meseleye bu zaviyeden bakıldığında, evet, mutlaka bu raporun işi değildir belki ama bu raporda mutlaka bu paylaşım ilişkisinin en azından olabildiğince adaletli hâle getirilebilmesi için tıbbi ve aromatik bitki yetiştiricilerinin kooperatifler temelinde örgütlenmesi gerektiğini savunuyoruz. Bu kooperatifler özellikle küçük ölçekli üreticilerin çatısı altında örgütleneceği kooperatifler olmak zorunda.

Türkiye'de kooperatif mevzuatı buna uygun mu? Vallaha değil, değil yani. 3 tane bakanlığın altında 3 tane kooperatif yasası var. Yani ben şimdi çalışıyorum, bir kanun teklifi de yazdım, yakında sunacağım da ama yani gerçekten bunların içerisinden çıkmak mümkün değil. AKP, kooperatif yasasına ilişkin bir çalışma sürdürdü, bunu biliyoruz, henüz ayan olmamış olsa da orada bu mantık yok, ya, bu kamucu mantık yok. Dolayısıyla, Kooperatifler Yasası'nı tek bir yasa hâline getirip, bir kooperatifler bakanlığı altında bu yasanın uygulanmasını sağlayıp, bir kooperatifler bankasıyla bunu destekleyip -kooperatifler bankası diyorum çünkü Ziraat Bankasının ne işe yaradığını konuşmayalım, süre yetmez- bir kooperatifler bankasıyla özellikle küçük ve orta ölçekli çiftçileri destekleyecek bir perspektif oluştuğunda, işte o zaman tıbbi ve aromatik bitkiler çalışması da daha makul bir yere oturacaktır. Bunun yapılmadığı koşullarda şöyle çok kaba bir benzetmeyle yaptığımız iş şu olacak: Zaten 40 yerinden yaralanmış, zaten pek çok problemle malul olan Türkiye tarımının; ithalatçı pozisyona düşmüş, girdi fiyatlarının alıp başını gittiği, çiftçi borçlarının 5 milyardan 120 milyar liraya arttığı, 40 milyon dönüm arazinin haczedildiği... Değil mi? Yani bunların her biri bir sorun. Ondan sonra, yüzde 100'lerin çok çok üzerinde girdi, özellikle gübre fiyatlarının arttığı, çiftçi yaşının 55'e çıktığı; sırf AKP iktidarı boyunca 2 tane Trakya alanı kadar toprağın tarımın dışına itildiği, üzerine beton döküldüğü, Kürt sorunundaki çözümsüzlük politikaları sayesinde, yayla yasaklarıyla, mera yasaklarıyla birlikte bölgenin tarımsal potansiyelinin iyiden iyiye tahrip edildiği bir yerde yani bu kadar -artık ne diyelim- direnci zayıflamış olan bir yerde ve yetmiyormuş gibi uluslararası tarım tekellerinin 1980 askerî darbesi ve 24 Ocak kararlarıyla bu ülkeye neoliberalizmle beraber sert bir giriş yaptığı; 1989'daki finansal serbestleşme, 2002'de güçlü ekonomiye geçiş, Derviş'in programıyla beraber iyiden iyiye tarımın uluslararası tarım tekellerinin önüne serildiği; AKP marifetiyle tarımsal KİT'lerin tek tek tasfiye edildiği, Tarım Yasası'yla, Şeker Yasası'yla bu alanın âdeta "gücü yeten yetene" hâline dönüştürüldüğü ve çiftçinin bu kadar gadre uğradığı bir yerde, değerli arkadaşlar, bunun üzerine, bu çürük yapının üzerine tıbbi ve aromatik bitkilere ilişkin iyi bir şey inşa etmek mümkün değil; bak, çok açık söylüyorum, mümkün değil. Yapılmalı mı? Evet, yapılmalı ancak bu çürümüş yapı, bu köhnemiş yapı, bu düzen ele alınıp değerlendirilmeden buradan mantıki bir sonuç çıkarmak, buradan gerçekten sosyal adaleti sağlayacak bir ortam yaratabilmek mümkün değil. Yani eğri oturup doğru konuşalım, şimdi "Güzel bir şey yaptık." diye iddia edebiliriz. Evet, iyi bir çalışma oldu ama son tahlilde bunun pratikte uygulanması tarım dinamiklerini zedeleyecekse, adaletsizliği artıracaksa... Bu, böyle olacak. Hemen örnekleyeyim: Geçtiğimiz aylarda bir torba yasa görüştük. Bunun içerisinde ormanlara ilişkin de bir şey vardı ve ormanlarda tıbbi ve aromatik bitkiler yetiştiriciliğine ilişkin bir madde vardı, hatırlayacaksınız. Ya, şimdi, tıbbi ve aromatik bitki yetiştirmek istiyoruz da ormanları yok etmek istemiyoruz. Bunu niye söylüyorum? Çünkü bir bitki kültüre alındığında onun yetişmesi için girdiye ihtiyacınız olur, ilaca ihtiyacınız olur. Bu, ormanın faunasındaki doğal predatörlerin yani zararlıları yok edici böceklerin ölmesi anlamına gelir. Bu muazzam bir orman kaybına neden olur.

Bak, şimdi, orman konusundaki perspektifin zayıf olması, buraya yırtma yapıştırma yapar gibi tıbbi ve aromatik bitkilerin eklenmesi ve ne kadar büyük bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu görelim burada. Buna benzer çok fazla örnek verebilirim, süre yeterli değil. Ama günün sonunda meseleyi şöyle ele almak lazım: Değerli arkadaşlar, bakın, Anadolu ve Mezopotamya coğrafyası tarımın beşiği. Özellikle avcı toplayıcı toplumlardan tarıma dayalı toplumlara geçtiğimizde yani "emmer" ve "eincorn" buğdaylarının evcilleştirilmesiyle birlikte şu anda, şu Genel Kurul içerisinde gördüğünüz her şeyin müsebbibi tarımsal artının yaratılmasıdır. Yani insanların tüketebileceğinden daha fazlasını üretmesi, birtakım alanlarda uzmanlaşmaya başlaması, bilimin, teknolojinin, meteorolojinin, botaniğin, zoolojinin, her şeyin oluşmasına imkân sağladı. Bu topraklarda oldu, bak, başka bir yerde olmadı, bu toprakların işidir bu. Ve bu bir Amerika silüetinde göründü, Fransa oldu, Osmanlı İmparatorluğu oldu, şura oldu, bura oldu yani uygarlığa rengini veren şey esasen buydu. Şimdi ne yazık ki öyle bir noktaya geldik ki bütün bu sürecin sonunda tarımın merkezi olan, uygarlığın merkezi olan pek çok insana ait, bilime ait disiplinin çıkmasına sebep olan, bu, işte tüketebileceğinden daha fazla üretme esası, yani "neolitik devrim" diye tarif edilen şey, insanlığın gördüğü ilk devrim bu topraklarda oldu ama ne yazık ki bu topraklarda artık ortalama çiftçi hayatını idame ettirebilecek durumda değil, kırsal muazzam derecede tasfiye oluyor. Bakmayın, Bakan buraya geliyor, "Tarımda şöyleyiz, böyleyiz." falan filan diyor.

Bakın, ben dün narenciye işçileriyle beraber narenciye topladım. Sabah beşte kalktım, Mersin'de gittik bir tarlaya, narenciye topladık. Limondu topladığımız şey. Tıbbi ve aromatik bitki mi? Evet, tıbbi ve aromatik bitki. Ama aynı Mersin'de, Davultepe bölgesinde 60 bin narenciye ağacının, limon ağacının kesilmesi de bu dönemde gündeme geliyor; bakın, dikkat edin. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu! Yani 400 dönüm alanın istimlak edilmesiyle birlikte, acele kamulaştırma kararının Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmasıyla birlikte bu alandaki 60 bin ağaç kesilecek. Hani biz tıbbi ve aromatik bitkiler konusunda iyi bir şeyler yapacaktık? Allah'tan reva mı şimdi 60 bin ağacın kesilmesi ya!

Sabah gittik limon toplamaya, öğleye kadar limon topladık ve şunu gördüm arkadaşlar: Bakın, oradaki mevsimlik tarım işçileri, tarla sahibinin yaşadığı sıkıntılar, aracıların taş atmadan -"Taş atıp da kolun mu yoruldu?" derler ya- elde ettikleri olağanüstü kazançlar dikkate alındığında, bu alanın baştan sona sosyal adalet, ekonomik adalet parantezinde ele alınıp değerlendirilmediği koşullarda, bunların kooperatifler bünyesi ve çerçevesi içerisinde ele alınmadığı koşullarda burada üreteceğimiz şeyden daha çok dert üreteceğiz, ben size söyleyeyim. Memleketlerinden kopmuş gelmiş insanlar, sabahın beşinde yollara dökülüyorlar. Aynı minibüse ben de bindim, insan istifiydi, nefes alamıyorduk minibüste. Bir saat kadar yol gittik, bir saat sonra, o minibüsten dökülürcesine, hep beraber, mevsimlik tarım işçileriyle indik, ardından bahçeye saldırdık limonları kesmek için. Bütün bu süreç, baştan sona örgütsüz, baştan sona "Saldım çayıra, Mevla'm kayıra." perspektifiyle yapılmış durumda. Kimse aslında bir şey istemiyor biliyor musunuz? İstedikleri yalnızca... Arada trafik polisleri yolu kesiyorlar, bu insanlara bir de 6 bin, 7 bin lira trafik cezası kesip araçlarını bağlıyorlar.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - "Kongreye gidiyoruz." deselerdi bir şey olmazdı.

RIDVAN TURAN (Devamla) - Evet, "Kongreye gidiyoruz." deseler belki bir şey olmazdı; doğru, onu da akıl edememişler.

Yani tarladan tabağa kadar, üreticiden tüketiciye kadar, mevsimlik tarım işçisine kadar inanılmaz kaotik bir durumla karşı karşıyayız.

Bundan sonra biber toplamaya gideceğim, ondan sonra pazarcılık yapacağım ve bu alanların her birinde biz şunu çok yakından, birinci elden görüyoruz: Bizim, evet, daha inovatif fikirlere ihtiyacımız var. İlacın ham maddesini de kendimiz üretmeliyiz -işte, şu aşı konusundaki kepazelik ortada yani- ilacımızı da üretmeliyiz. Ne bileyim, kendi besinimizi üretmeliyiz, tarımda mutlak ithalatçı olmaktan çıkmalıyız. Evet, evet, evet ama arkadaşlar, bunlar, bir mevzuya baktığında yalnızca ekonomi gören akılla, yalnızca para gören akılla çözümlenebilecek şeyler değil. Bunlar, o mevzuya baktığında esasen orada ekolojiyi gören, doğayı gören; insanı, doğaya hükmeden değil, doğa içinde ve diğerleriyle eşit hukuk sahibi olan -börtü böcekle, kurbağayla, tosbağayla eşit hukuk sahibi olan- bir varlık olarak gören bir anlayışın değiştirebileceği şeylerdir. Onun haricinde, bütün yaşamını doların yeşiline bağlamış insanlar bu meseleyi çözemezler değerli arkadaşlar.

Sözlerimi şöyle bitiriyorum: Evet, iyi bir çalışma oldu, başarılı şeyler yaptık ama bu iki mesele -sözünü ettiğim paylaşım meselesi, kooperatifler meselesi- çözümlenmeden bu ancak ve ancak uluslararası sermayeye yapacağımız bir kıyaktan öteye gitmeyecektir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)