GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:56
Tarih:09.03.2021

HDP GRUBU ADINA MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 252 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle hepinizi ve ekranları başında bizleri izleyen sevgili halklarımızı saygıyla selamlıyorum.

Ben de "Dünya yerinden oynar kadınlar özgür olsa." diyen kadınlar başta olmak üzere, bütün dünya kadınlarının 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü kutluyorum.

Evet, tipik bir torba kanunla daha karşı karşıyayız. Birbiriyle yakından uzaktan ilgisi olmayan 7 kanunda değişiklik yapıyorsunuz. Böylece her bir kanunda yapılan değişiklikleri o kanunun sistematiği içerisinde değerlendirme şansını kaybediyoruz. Böyle yaparak "tali" dediğiniz komisyonlarda teklifin görüşülmesini de engellemiş oluyorsunuz. Örneğin, bugün görüştüğümüz 252 sıra sayılı Kanun Teklifi, 3996 sayılı Yap-İşlet-Devret Modeli Kanunu'nda değişiklik yapıyor mu? Yapıyor. Dolayısıyla, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmesi gerekiyor mu? Gerekiyor. Peki, görüşüldü mü? Hayır, görüşülmedi. ÖSYM'ye seviye tespit sınavı yapma, kılavuzlara belge verme görevi yükümlülüğü getiriyor mu? Getiriyor. Dolayısıyla, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda görüşülmesi gerekiyor mu? Gerekiyor. Peki, görüşüldü mü? Görüşülmedi.

Yine, torba kanun olarak görüşülmesi nedeniyle kanun teklifinin her maddesi hakkında bir değişiklik önergesi vermeden hiç kimse o kanun teklifi ve o kanun teklifinin maddesi hakkında bir konuşma yapamıyor. Dolayısıyla eylemli olarak fiilen kanun teklifini tartışmayı engellemiş oluyorsunuz. Sonuç ne oluyor? Türkiye Büyük Millet Meclisi kalitesiz kanunlar yapıyor ve bu kanunları çok kısa süre aralıklarıyla tekrar tekrar değiştiriyorsunuz.

Teklifte yer alan maddelere gelince... 1'inci maddesinde Taşkın Sulara ve Su Baskınlarına Karşı Korunma Kanunu'na bir geçici madde ekliyorsunuz. Buna göre, 1949 ve 1951 yıllarında Seyhan Nehri'nde yaşanan taşkınlardan sonra nehrin her iki yakasına yapılan seddeler nedeniyle ev ve arsaları kamulaştırılan vatandaşların sorunlarını çözeceğinizi söylüyorsunuz. İyi, güzel ancak bu süre zarfında bu arsalar satıldı, bu arsalar el değiştirdi. Peki, bunu nasıl yapacaksınız? Yeni sorunlar yaşanmayacak mı? Bir de rayiç bedel üzerinden satış yapacağınızı söylüyorsunuz, bu durumda vatandaşa zaten fiilen kendi mülkiyetinde olan bu arsalar nedeniyle bir ek yük getirmiş olmayacak mısınız?

Teklifin 2'nci maddesiyle Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun'a geçici bir madde ekliyorsunuz. Bu teklifin belki de en kritik maddesi, kanun teklifinin 2'nci maddesi. Muhalefet partilerinin tamamı uzun uzun tartıştı ve teklifin 2'nci maddesinin geri çekilmesini istedi. Fakat siz, bu 2'nci maddede ısrar ediyorsunuz, birkaç büyük projenin yüklenicilerinin uluslararası kredi sorununu çözmek için ısrar ediyorsunuz. Hiçbir yurttaşın, pandemi nedeniyle yaşam savaşı veren hiçbir yurttaşın kredi borcuna kefil olmayan siyasi iktidar, 5'li çete veya onlara yakın olanların uluslararası kredi sorununu çözmek için bir kanunda ısrar ediyor; gerçekten çok yazık. Bugün ve yarın 2'nci madde üzerine çokça konuşma yapılacak ben sadece bunları söylemekle yetineyim.

Teklifin 3'üncü maddesiyle Akşehir Gölü'nün Konya sınırlarında tapuları iptal ve terkin edilenlerin yaşadıkları mülkiyet sorunlarını çözeceğinizi söylüyorsunuz. Bunu da şöyle yapacaksınız: Daha önce açılmış davalar var ve bu açılmış davalarda lehe karar verilenler var. Siz de diyorsunuz ki "Biz bu terkin işinden vazgeçeceğiz." Ayrıca bu teklifle mahkemelere bir emir veriyorsunuz, diyorsunuz ki: "Bu kanun yürürlüğe girdikten sonra devam eden davalarda mahkemeler karar verilmesine yer olmadığına karar verecek." Bakın, yargı kararlarına saygılı bir idarenin ne yapması gerekir? Mahkemeler herhangi bir konuda seri birkaç karar verdikten sonra benzer davaların açılmaması için bu sorunu topluca çözmesi gerekir, ama böyle yapmıyorsunuz. İstiyorsunuz ki bütün mağdurlar; binlerce, on binlerce, yüz binlerce kişi dava açsın istiyorsunuz, belki bir kısmı aleyhe karar verilir diye düşünüyorsunuz veya 100 bin mağdurdan 5 bin-10 bin kişi dava açmazsa bunu kâr sayıyorsunuz. Bu, Adalet ve Kalkınma Partisinin sorunu değil, aslında Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarından önce de benzer sorunlar vardı ama her nedense Adalet ve Kalkınma Partisi iyi olan şeyleri değil, nedense kötü olan şeyleri sürdürmekte kararlı gözüküyor.

Teklifin 4 ve 5'inci maddeleriyle Evrensel Hizmet Kanunu'nun 6 ve 7'nci maddelerini değiştiriyorsunuz. Bu değişikle iki şey yapıyorsunuz: İlki, evrensel hizmetlere ilişkin ödemelerin yapılabilmesi adına BTK'ye, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı tarafından gerektiğinde ödenek aktarılabilecek; siz bunu "istediği zaman, istediği miktarda" şeklinde anlayın çünkü "gerektiğinde" derken neyin kastedildiği belli değil.

İkincisi de, evrensel hizmet yükümlüsü olmayanlar da, yani BTK tarafından mevzuata uygun olarak yetkilendirilmemiş kuruluşlar da altyapı işlemleri yürütebilecek. Ne zaman? Zorunlu hâllerde. Zorunlu hâllerin ne olduğu belli mi? Yasada buna ilişkin bir düzenleme yok, dolayısıyla siz bunu "kurum istediği zaman, istediği kişiye, kuruluşa altyapı işlerini yaptırabilecek" şeklinde anlayın. Bütün bunların bir tek anlamı var, o da keyfî idare.

Şimdi, Evrensel Hizmet Kanunu'nda evrensel hizmet "Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde coğrafi konumlarından bağımsız olarak herkes tarafından erişilebilir, önceden belirlenmiş kalitede ve herkesin karşılayabileceği makul bir bedel karşılığında asgari standartlarda sunulacak olan, internet erişimi de dâhil elektronik haberleşme hizmetleri ile bu Kanun kapsamında belirlenecek olan diğer hizmetler." şeklinde tanımlanıyor. Bedeli makul mu? Bu, tartışılabilir ama standardın asgari olduğu çok açık. Şimdi, ben, bu yasayı tekrar okuyunca fark ettim, gerçekten 2005 tarihli Evrensel Hizmet Kanunu'nda aynen şöyle yazıyor: "...asgari standartlarda sunulacak olan, internet erişimi de dâhil elektronik haberleşme hizmetleri..." Yurttaşlara layık gördüğümüz evrensel hizmet maalesef asgari standartta, umarım ilk yasa değişikliğinde bu maddeyi bir bütün olarak değiştiririz.

Bakın, Serbest Telekomünikasyon İşletmecileri Derneği (TELKODER) Temmuz 2019'da BTK ve TÜİK verilerinden yararlanarak ülkemizin fiber altyapı haritasını çıkarmış; Türkiye'nin fiber altyapı uzunluğu 355.028 kilometreymiş; bu altyapının 157.068 kilometresi şehir içinde, 197.960 kilometresi şehirler arasındaymış. İstanbul'da kişi başına düşen fiber altyapı uzunluğu 3,1 metre, Ankara'da 4,3 metre, İzmir'de de 4 metreymiş. Bakın, İsveç'te değil sadece Stockholm'de fiber altyapı uzunluğu 1 milyon 800 bin kilometreymiş; bu, kişi başına 770 metre fiber altyapı demek. Yani sadece Stockholm'de Türkiye'nin toplam fiber altyapısının 5 katı kadar fiber altyapı varmış.

Uluslararası standartlar, OECD verileri göz önünde bulundurulduğunda Türkiye'nin fiber altyapısının en az 200 kat artması gerektiği söyleniyor. Muhtemelen bu veriler bir buçuk yıllık süre içerisinde biraz değişmiştir. Ne kadar değişmiş biliyor musunuz? Kırk beş gün kadar önce Cumhuriyet Halk Partisinin Bilgi ve İletişim Teknolojilerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Sayın Onursal Adıgüzel benzer bir karşılaştırma yapmıştı, yeni olduğu için karşılaştıralım; İstanbul'da 3,1 metreden 3,3 metreye çıkmış, Ankara'da 4,3 metreden 4,5 metreye çıkmış, İzmir'de de 4 metreden 4,3 metreye çıkmış. Stockholm'de bir buçuk yıl önce ne kadardı? Kişi başına 700 metre.

Şimdi, ne diyor teklif sahipleri? Gerekçede yok ama Komisyonda dile getirmişler; EBA'ya erişimde sorun varmış, o sorunlar giderilecekmiş bu getirdikleri teklifle. Nasıl mı? Bakanlığın bütçesinden BTK'ye ödenek aktararak, yetkisiz kuruluşlara yani taşeronlara altyapı yaptırarak bütün bu sorunu çözebileceklerini söylüyorlar. Ne diyelim, gerçekten bilmiyorum.

Bakın, daha önce de söyledim, yine söylüyorum: Hükûmet olarak ne yaptığınız elbette önemlidir ve yaptıklarınızla sonuna kadar övünebilirsiniz. "Şu kadar duble yol yaptık." Başka? "E, şu kadar duble yol yaptık." Başka? "E, bu kadar duble yol yaptık." deyip duruyorsunuz ya. "Şehir hastanesi yaptık; gerçi işte, bu kadar hastaneyi kapattık ama şehir hastanesi yaptık. İstanbul'a yeni havaalanı yaptık; işte, Atatürk Havalimanı'nı kapattık ama yine de bir havaalanı yaptık. Geçmeyen yolcu için para ödediğimiz köprü yaptık, geçmeyen yolcu için para ödediğimiz otoyol yaptık, binmeyen yolcu için para ödediğimiz havaalanı yaptık." Yine de bu ülke için yaptığınız her yatırım için sağ olun, var olun diyoruz. Yeter ki bunları bu ülkenin vatandaşlarından aldığınız vergilerle yaptığınızı unutmayın.

Peki, siz on dokuz yıldır iktidardasınız, bu süre içerisinde diğer ülkeler ne yapmış? Sadece bir tane şey söyleyelim: Mars'a gitmişler. On dokuz yıldır sizin yaptıklarınıza bakın, başka ülkelerin yaptıklarına bakın. İnternette durumumuz bu.

Bir çarpıcı örnek, eğitimde durumumuz. Ben her zaman söylüyorum, konuşuyor işte Hükûmet adına konuşanlar veya milletvekilleri: "Şu kadar okul yaptık, şu kadar derslik açtık, şu kadar öğretmen atadık." E, ne oldu? İlk 100 üniversite arasına yeni üniversite mi koydunuz? İlk 500 üniversitede üniversitelerimiz mi var? Ya da PISA'da sıramız mı çok yükseldi, çok mu başarılı olduk? Hani böyle çok çok gelişmiş ülkelerden söz etmeyeyim ama Güney Kore, Estonya, Finlandiya'nın eğitim seviyesini mi yakaladık bu süre içerisinde? Yapmadık. Dolayısıyla gerçek anlamda ilerleme ancak karşılaştırma yaparak olur; siz nereden nereye gelmişsiniz, sizin standardınızda olan ülkeler nereden nereye gelmiş? Bizim ülkemiz aradan geçen yirmi yılda kişi başına 3 metre fiber optik altyapı sağlamış, başka ülkeler 700 metre altyapı sağlamışlar.

Şimdi, teklifin 6'ncı maddesiyle Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu'nun 36'ncı maddesini değiştiriyorsunuz. Bu, olumlu bir düzenleme; dolayısıyla bir itirazımız yok, destekliyoruz ama ilginç olan şey şu: Teklif doğrudan Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunu ilgilendiriyor ama tali komisyon olarak bile oraya havale edilmemiş. Eğer gönderilseydi ne olurdu? Bazı eksiklikler giderilebilirdi. Tamam, işte 1 yaşının altındaki hayvanlar, 6 aylıktan küçük hayvanlar kesimhaneye gönderilmeyecek; nereye gönderilecek? Karantinaya gönderilecek. Parayı kim verecek? Vatandaş verecek. Ya zaten vatandaşın parası olsa, bu hayvanları yetiştirebilse bu hayvanları niye kesimhaneye göndersin? Ondan para mı tahsil edeceksiniz? Dolayısıyla bu tür boşluklar var. Keşke tali komisyonlarda bunlar görüşülse ve bu tür sorunlar yaşanmasa.

Teklifin 7 ve 8'inci maddeleriyle Türkiye Demiryolu Ulaştırmasının Serbestleştirilmesi Hakkında Kanun'da değişiklik yapıyorsunuz. Değişikliğin amacı ne? Aslında 31 Aralık 2020 tarihinde, yani iki ayı aşkın süre önce biten TCDD ile TCDD Taşımacılık AŞ'nin desteklenmesi. Yatırım finansmanı, finansman açıkları, sermaye transferi nedeniyle oluşan açıkların hazine kaynaklarıyla karşılanması süresini 2023 sonuna kadar uzatıyorsunuz. Kanun ne zaman çıkmıştı? Sizin döneminizde, 2013 yılı 1 Mayısında. O zaman ne demiştiniz? "Beş yılın sonunda bu süre bitecek." demiştiniz. 7061 sayılı Yasa'yla 2017'de bu süreyi 2020 yılına uzattınız; 2020 yılını geçtik, 2021'e geldik, şimdi de 31 Aralık 2023'e kadar uzatıyorsunuz. Aslında olmayacağını, 31 Aralık 2023'te de bu sürenin bitmeyeceğini biliyorsunuz, o yüzden ikide bir kanun değişikliği yapmak yerine Cumhurbaşkanına bu süreyi on yıla kadar uzatma yetkisi veriyorsunuz. Uygulamayacağınız kanunları niye çıkarıyorsunuz, çıkardığınız kanunlara neden uymuyorsunuz?

Demir yollarıyla ilgili o kadar çok şey söylemek istiyorum ki ama zamanım yok. Daha önce de söyledim; şimdi, TCDD'yi, Devlet Demiryollarını 2'ye bölmek, yani altyapı ve üstyapı olarak 2'ye bölmek sizin fikriniz değil. Bunu, Dünya Bankası ve Avrupa Birliği 1995-1996, 2004-2006, 2005-2006, 2009-2010 yıllarında yapılan proje önerileriyle gündeme getirdiler ve proje sahipleri size şunu söylüyorlardı: "Yeniden yapılandırın, altyapıyı ve üstyapıyı birbirinden ayırın, böylece kârlı kuruluşlara dönecek." Siz de aynen öyle yaptınız, altyapı ve üstyapı olarak 2'ye böldünüz, hâlâ kâr edeceksiniz. O çok beğendiğiniz 1950'li, Demokrat Partili yıllar var ya, işte o zamanda Amerika Birleşik Devletleri'nin kara yolları genel müdür yardımcısı Türkiye'ye gelmişti ve Türkiye'de yük taşımacılığının da yolcu taşımacılığının da tarihi değişti. Nasıl mı? 1950'li yıllarda yük taşımacılığının yüzde 25'i kara yoluyla, yüzde 68,2'si demir yoluyla, yüzde 6,8'i de deniz yoluyla yapılıyormuş. 1960'da, on yıl içerisinde kara yollarındaki yük taşımacılığı yüzde 25'ten yüzde 45'e çıkmış; bu oran 1970'te yüzde 75,4'e, 2000'de de yüzde 90'a çıkmış. ABD kara yolları genel müdür yardımcısı geldikten sonra, elli yılda bu olmuş. Peki, bu süre içerisinde demir yolu taşımacılığı ne olmuş? Yüzde 68'den yüzde 3,9'a düşmüş. 1950'li yıllarda yolcu taşımacılığının yüzde 50'si kara yoluyla, yüzde 42,2'si demir yoluyla, yüzde 7,5'i de deniz yoluyla yapılıyormuş; 2005 yılında ne olmuştur sizce? Yüzde 42,2'den yüzde 1,1'e düşmüş demir yolu yolcu taşımacılığı, kara yolu yolcu taşımacılığı da yüzde 50'den yüzde 90'a çıkmış. İşte, ülkenin demir yolu tarihi budur.

Şimdi, bir tane örnek vereyim bu demir yoluyla ilgili: Ulaştırma Bakanına sordum "Batman ile Diyarbakır arasında demir yolu taşımacılığı, yolcu taşımacılığı var; niye sefer sayılarını artırmıyorsunuz?" Çünkü tıklım tıklım tren, cevap verdi Ulaştırma Bakanlığı, "Yolcu yok." dedi. Ya, siz, sefer sayılarını bir artırın, birkaç ay içerisinde göreceksiniz. Eğer bu seferler tıklım tıklım dolmazsa o zaman biz hiçbir şey bilmiyoruz. Ama yok, demir yoluyla yolcu taşımacılığına da yük taşımacılığına da karşısınız; şimdi her nedense birkaç değişiklik yaparak bu sorunu çözeceğinizi düşünüyorsunuz.

Teklifin 9 ve 10'uncu maddeleriyle bir yasa değişikliği yapıyorsunuz. O değişikliğe de ilkesel olarak karşı değiliz. Kılavuzlar zaten fiilen görev yapıyor, dolayısıyla rehberlerle benzer koşullarda çalışmasına karşı değiliz ama yeter ki bunu ülke çapına yaygınlaştırmayın ve turist rehberleri ile kılavuz çatışmasına yol açmayın.

11'inci ve 12'nci maddeler de yürütme ve yürürlükle ilgili.

Konuşmamın kalan kısmında İnsan Hakları Eylem Planı, yargı reformu tartışması üzerine birkaç şey söylemek istiyorum. Dün akşam Adalet Bakanı Sayın Abdulhamit Gül bir televizyon programına katıldı ve sorulara cevap verdi, daha doğrusu veriyor gibi yaptı ama sorulara cevap vermedi. Gazeteciler soruyor, diyorlar ki: "HDP'nin kapatılması hakkında ne düşünüyorsunuz? Bakan diyor ki: "Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının şöyle yetkisi var, kararı Anayasa Mahkemesi verir; Adalet Bakanı olarak ben bu konuda bir şey söyleyemem." "HDP'li vekillerin dokunulmazlığının kaldırılması hakkında ne düşünüyorsunuz?" diyor; işte "Dokunulmazlığın kaldırılması konusunda grup kararı alınamaz, işleyiş öyle; ben Adalet Bakanı olarak bu konuda hiçbir yorum yapamam." diyor Bakan. Şimdi, soruda HDP olmasa, soruda HDP'li vekillerin dokunulmazlığının kaldırılması olmasa Adalet Bakanı çıkıp göğsünü gere gere diyecek ki: "Ben parti kapatmalarına da karşıyım, dokunulmazlıkların kaldırılmasına da karşıyım." Ama demokrasi HDP'ye kadar, HDP'ye geldiği anda bütün demokratik değerler, inanışlar orada sona eriyor; sonra da İnsan Hakları Eylem Planı, yargı reformu söylemi.

Bir de bir yargı devriminden söz etti, özellikle burada sizinle paylaşmak istiyorum, dedi ki: "İfade özgürlüğü için Yargıtay yolunu açtık. Yani, bölge adliye mahkemelerinde kararlar kesinleşmeyecek." Ya arkadaş, bölge adliye mahkemelerini siz kurdunuz, Yargıtayın önünü siz kapattınız; şimdi de bunu bize "Yargıtayın önünü açıyoruz" diye, devrim diye yutturuyorsunuz. Gerçekten eğer yargı reformu, İnsan Hakları Eylem Planı dediğiniz şey buysa vay hâlimize!

Şimdi, son iki şey daha söyleyeyim. Kanaatim odur ki Adalet ve Kalkınma Partisi kurulduğu günden beri yargıyla çatışma hâlinde olmuştur, yargıyı denetim altına almaya çalışmıştır, hatta defalarca yargıyı aşağılamak için "Jüristokrasi mi, demokrasi mi?" tartışması yürütmüştür. Şu anda mahkemelerde görev yapan, AKP'de yöneticilik yapmış yüzlerce hâkim ve savcı var. Şimdi, herhangi bir hâkim ve savcı, bir siyasi partiden milletvekili veya belediye başkanı adayı olmak istediğinde görevinden istifa ediyor ve bir daha görevine dönemiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Tiryaki.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Ama Adalet ve Kalkınma Partisinde il ve ilçe yöneticiliği yapmış yüzlerce hâkim ve savcı bugün mahkemelerde görev yapıyor. Bakın, bu Hükûmet bir tane kararla Yargıtayın ve Danıştayın bütün üyelerini görevden aldı, tamamını, üçünü beşini değil, hepsini görevden aldı. Neydi gerekçe? Darbe girişimi. HSYK, bundan sonra dört saat süren bir toplantıda Yargıtaya 267, Danıştaya ise 75 yeni üye atadı. Kırk iki saniyede bir yeni üye seçimi yapıldı. Anayasa Mahkemesinde Adalet ve Kalkınma Partisi üyesi olan yargıç var. Oysa daha önce rahmetli Özdemir Özok'a da bu teklif götürülmüştü ama Anayasa Mahkemesinin tarafsızlığına gölge düşer diye bu görevi kabul etmemişti. Yargıtayda tek bir gün görev yapmamış, fiilen bir dosyayı incelememiş kişiler Anayasa Mahkemesine üye olarak seçildiler.

AİHM kararları uygulanır mı, uygulanmaz mı diye bir tartışma yürütüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Son cümlelerimi söyleyeceğim Başkanım müsaade ederseniz.

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Bence AKP'nin sorunu bir bütün olarak yargıyla ilgili, AKP'nin bir bütün olarak sorunu bağımsız yargıyla ilgili diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)