GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:57
Tarih:10.03.2021

HDP GRUBU ADINA MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; partim ve grubum adına görüşülmekte olan 252 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin birinci bölümü üzerine söz almış bulunmaktayım. Sizlerin ve kamuoyunun Miraç Kandili'ni kutlar, hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, 1'inci ve 3'üncü maddeler aslında uzun zamandır süregelen bir mağduriyetin giderilmesi amacını taşımaktadır. Bu konuda sorunun çözümü adına maddelere katılmakla birlikte, bazı eleştirilerimizi de dile getirmek istiyoruz. 1'inci maddeye bakıldığı zaman 1949 yılından bugüne kadar süregelen bir mağduriyet söz konusu. Seyhan Nehri'nde 1949 ve 50 yılında meydana gelen taşkınlar sonucu, baraj ve sedde yapımı işi 11 köyü etkiliyor ve sedde içinde kalan haneler kamulaştırılırken arazileri kamulaştırılmıyor. Mağdurlar arazileri karşılığı Devlet Su İşleri ve hazineye ait arazilere yerleştiriliyor. 1960'lı yıllardan bahsediyoruz, tabii, araziler Devlet Su İşleri ve Maliye hazinesine ait olduğu için Devlet Su işleri bir kira almıyor ama bildiğimiz kadarıyla Maliye hazinesi kira alıyor, mülkiyet sorunu bir türlü çözülemiyor. Bu mağduriyet aslında 2000 yılında Devlet Su İşleri tarafından ortaya çıkarılıyor ve neredeyse yirmi bir yıldır kurumlar arası uyuşmazlıklar neticesinde çözüme kavuşamıyor. Şimdi, bir çözüm aşamasında fakat bu rayiç bedeliyle satışı gerçekten doğru bulmadığımızı iletmek istiyorum. Komisyon görüşmelerinde Adana Milletvekili Sayın Erdinç bu rayiç bedelin çok düşük olacağını iletti, umarım bu rayiç bedel yeni bir mağduriyete neden olmaz. Yeniden hayırlı olmasını diliyorum.

Yine 3'üncü maddede Akşehir Gölü'nün, Konya ili Akşehir ve Tuzlukçu ilçelerinde yer alan kıyı kesiminde kıyı kenar çizgisiyle ilgili mahkeme kararları sonucu doğan mülkiyet sorunlarının çözümü amaçlanmıştır. Bu hususta da bölge insanının sorunlarının çözümü adına yapıcı bir rol üstlendiğimizi belirtmek isterim. Birinci sorun, 1949'lara; ikinci sorun, 1970'li yıllara dayanan bir geçmişe sahip. Aslında bu sorunların daha önce çözümü yapılamaz mıydı? Tabii ki yapılabilirdi ama burada mesele öncelik meselesi.

Değerli milletvekilleri, Kanun Teklifi'nin 4'üncü ve 5'inci maddeleri 5369 sayılı Evrensel Hizmet Kanunu'nda bazı değişiklikler öngörüyor. Şimdi, 4'üncü maddeyle Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığının bütçesinde yer alan ödeneklerin evrensel hizmet ödemelerinin yapılması için Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumuna aktarılması sağlanacaktır. Açıkçası bu ihtiyacın neden kaynaklandığını anlamak mümkün değildir. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunun mali raporları incelendiğinde özellikle gelir gider dengelerine bakılırsa 2020 yılının ilk beş ayında pozitif olduğu ve hatta gelirinin ciddi oranda yüksek olduğu anlaşılabilir. Özellikle gelir kalemlerindeki en büyük payı malların kullanma veya faaliyette bulunma izni gelirleri oluşturmakta. Ortalama 2,5 milyar TL kurumun kendi finansal gelirleriyle bu yükü karşılayabileceği düşüncesindeyiz.

Yine, 5'inci madde de zorunlu hâllerde evrensel hizmet yükümlüsü olma şartı aranmadan altyapı kurulumunun sağlanması amaçlanmıştır. Şimdi, biz evrensel hizmetlerle ilgili altyapı yetersizliğini 2 dönem de çok sık tartıştık. Bunlardan birincisi, deprem, taşkın gibi doğal afetlerde; ikincisiyse, pandemi döneminde uzaktan eğitime geçilmesiyle birlikte EBA konularında. Ufacık çocuklar, interneti çeksin diye dağ tepe tırmanıp karda, kışta, soğukta ders yapmaya çalıştılar. Fakat altyapıyı kurmakla ilgili yetersizlik sonucu iktidar maalesef sınıfta kaldı. Şimdi de zorunlu hâllerde evrensel hizmet yükümlüsü şartı aranmadan altyapı hizmeti sunacak şirketlere önayak olunuyor. Peki, madem evrensel hizmet yükümlüsü olmayacaklar o zaman 5369 sayılı Evrensel Hizmet Kanunu'na da tabi olmayacaklar mı? 5369 sayılı Kanunu'nun 3'üncü maddesi "İlkeler" başlığıdır ve buna göre (a) fıkrası: "Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan herkes, bölge ve yaşadığı yer ayırımı gözetilmeksizin yararlanır." (b) fıkrası: "Evrensel Hizmet makul fiyatta sunulur." (c) fıkrası: "Düşük gelirliler, engelliler ve sosyal desteğe ihtiyacı olan grupların da evrensel hizmetten yararlanabilmesi için uygun fiyatlandırma ve teknoloji seçeneklerinin uygulanabilmesine yönelik tedbirler alınır." (d) fıkrası: "Evrensel hizmet, önceden belirlenmiş hizmet kalitesi standartlarında sunulur." (e) fıkrası: "Evrensel hizmetin sunulmasında ve ulaşılmasında devamlılık esastır." Komisyon Başkanımız burada, cevap verebilirse sevinirim: Evrensel hizmet yükümlüsü olmayan şirketler bu ilkelerden muaf mı değil mi?

Değerli milletvekilleri, Kanun Teklifi'nin 2'nci maddesini en sona bıraktım ki bence iki açıdan tartışılmaya muhtaç bir konudur. Bunlardan birincisi, yap-işlet-devret modelinin ülke ekonomisine verdiği doğrudan ve dolaylı zararlar; ikincisiyse, söz konusu maddenin -her ne kadar Komisyonumuzla ilgili bir Bakanlığın meselesi olsa da- görüşülmesinin aslında yanlış yerde yapılmış olmasıdır.

Sondan başlarsak bu maddenin kesin olarak Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmesi gerekirdi çünkü, bir borçlanma ve bu borçlanmaya taraf olunması hakkında bir madde. Peki, hadi Komisyonumuzda görüşüldü, Plan ve Bütçe Komisyonunun raporu nerede ya da neden tali komisyon da olsa oradan bir görüş alınmadı?

Hepimizin bildiği üzere yap-işlet-devret modelleri iktidarın kara kutusudur. Sürekli bir şeyler yap-işlet-devret modeliyle ya da kamu-özel işbirliği modeliyle yapılıyor fakat bunların gelir gider tabloları, yüklenici firmalar, ihale bedelleri, iş artışları ya da azalışları, hak edişleri hakkında kamuoyu aydınlatılmıyor. Yap-işlet-devret projeleriyle ilgili, geçtiğimiz haftalarda, İYİ PARTİ'nin vermiş olduğu araştırma önergesi vardı. AKP'li vekiller "Bizim gurur kaynağımız." diye adlandırıyorlardı değil mi? İşte, bu, iktidarın değil müteahhitlerin gurur kaynağı olacak bir maddedir. Maddeyle 15/3/2020 tarihinden sonra ihalesi başlamış ama ekonomik gerekçelerle uygulama sözleşmesi imzalanmamış yap-işlet-devret projelerinin finansman temini aşamasında aksaklıkların giderilmesi ve özel sektörün finansman temini için çıkarılacak bir madde. Bunu yaparken de Karayolları Genel Müdürlüğünün harcamaları karşılayamayacağı ve yükümlülükleri ifa etmekte yetersiz kalacağından bahsedilmiş; sonuç olarak, yabancı kreditörlerle yapılacak anlaşmalara Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığının garantör olması çaresi bulunmuş. Bu tarih sonrası bahsettiğiniz yap-işlet-devret projelerinin hangileri? Tabii bugüne kadar olanlar. Hangi firmalar ne kadar ihale aldı. Öncelik ve aciliyetleri nelerdir? Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığının garantör olacağı fiyat nedir? Tabii bu madde bundan sonraki işler için de bir yol açmaktadır. Yani dünyanın neresinde böyle bir şey var değerli arkadaşlar? Kamu İhale Kanunu on dokuz yılda 200'e yakın değişikliğe uğruyor, hem de ısmarlama ihale yapılıyor. Adrese teslim ihalede firmaya Karayolları Genel Müdürlüğü kefil oluyor; yetmiyor, Karayollarının kefilliğinin yanında Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı garantör oluyor, onlar ödemezse biz öderiz diye. Sonra, firma krediyi buluyor; Londra'daki tefecilerden mi buldu, New York'taki tefecilerden mi buldu veya gidip Orta Doğu şeyhlerinden mi buldu kimse bilmiyor; yüzde kaç faizle buldu bunu da kimse bilmiyor. Köprü, tünel her neyse yapılıyor; devlet, üzerine bir de garanti geçiş sayısı ekliyor; yetmiyor, pahalı tarifelerle halkın sömürülmesine göz yumuyor. Garanti geçiş sayısı yakalanmazsa devlet, halkın vergisiyle, geçilmeyen köprünün, kullanılmayan tünelin parasını bu şirketlere ödüyor. Şirketin aşırı kârdan başka en ufak bir kaybı yok. Kayserili tüccara bir malın fiyatı sorulunca: "Alırken mi, satarken mi?" diye sorar. Ticari aktivitelerde bir alıcı olur, bir de satıcı ama çok kârlı bir iş olursa bir de komisyoncusu, yani mahallî lisanla simsarı olur. Buradaki konumunuz nedir bilinmiyor.

Şimdi komisyonda dile getirdiğim bir hususu yeniden sizlere aktarmak isterim. Ben, Dünya Bankası projelerinde de çalıştım. ANAP döneminde Dünya Bankası projelere kredileri direkt veriyordu. Baktılar, paralar çarçur ediliyor, proje murdar oluyor, sistemini, prosedürlerini değiştirdiler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurunuz.

MAHMUT CELADET GAYDALI (Devamla) - Paranın her aşamasını adım adım takip eden bir sistem geliştirdiler. Bunun üzerine Türkiye de son yıllarda Dünya Bankası projelerinden de çekildi. Niye? Çünkü ihaleyi istediği firmaya, istediği fiyata rahatlıkla veremez duruma geldi. Dünya Bankası müdahil olduğu için açık ve şeffaf yapılıyordu, buradaki sorun açık ve şeffaf olamamaktan dolayı. Yoksa, devletin bir projeyle topluma hizmet sunmasından neden rahatsızlık duyalım? Şeffaf olsun, adil olsun, eşit ve rekabetçi olsun, rant olmasın, hesap verilebilir olsun, kamuoyu tüm süreçten hilesiz hurdasız haberdar edilsin, o zaman hiçbir sorun kalmaz. Sorun, sizin 3-5 müteahhide para aktarma uğruna ülkeyi sürüklediğiniz ekonomik bataklık sorunudur, bizim karşı çıktığımız da bu husustur. Yani, kısacası, esnaf batmış, kan ağlıyor, insanlar evine ekmek götüremiyor, zamlar ve faturalar kabartılıyor, kredilerle toplum borç batağına sürükleniyor, siz burada Covid-19 bahanesiyle yandaşı kayıracak maddelerin onaylanmasını tartışıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım efendim.

MAHMUT CELADET GAYDALI (Devamla) - "Remote control" ile kalkıp inen eller ve oy çoğunluğunuza güvenerek bu maddeleri geçirebilirsiniz ama gün gelir devran dönünce gerçekler, yaptığınız hatalar, yanlış uygulamalar lime lime ortalığa saçılacaktır. Gerçeklerin kötü bir huyu vardır, ne kadar derin sulara gömerseniz gömün elbet bir gün yüzeye çıkacaklardır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)