| Konu: | Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 65 |
| Tarih: | 30.03.2021 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanun Teklifi'nin tümü üzerine İYİ Parti adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisi ve milletimizi muhabbetle, saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, devletin gölgesi tüm beşerî faaliyetlerin üstüne düşer. Devlet, sosyal refah, iç düzen, halk sağlığı için uğraşır, bundan meşruiyet kazanır; kural koyar, düzenler, yetkilendirir ve gerektiğinde de yasaklar. Bunu daim kılacak olan mesuliyet ise hukukun üstün kılındığı bir sistemin hüküm sürdüğü siyasal anlayıştır. Üstün olanın hukukuna ya da çoğunluğu oluşturan siyasi iradenin sözde adaletine teslim olmayan toplumlar, devriiktidarınızın alıştığı gibi, ne dış ne iç tehditlere maruz kalmaz, kalamaz. Hukuku üstün, şahsının değil milletin istikbalini dert bilen bir hükûmet etme tarzı tehdit almaz, alamaz. Her güne yeni mihraklar, sayısı ve menşesi belli olmayan iç ve dış odaklar paranoyasıyla uyanan iktidar aslında gerçek tehditle yüzleşmek zorundadır. İktidarınızı ve gücünüzü tehdit eden gerçek nedir ben size söyleyeyim: Sizi bu "İç mi, dış mı? Kim? Nerede?" paranoyasına sürükleyen tek mihrak, esasen dünyada eşi benzeri bulunmayan bu ucube sisteminizdir yani partili Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemidir. Geldiğimiz ülke şartlarında acil olan, bu ucube sistemden bir an önce kurtulmaktır.
Görüşmekte olduğumuz teklif bu sistemin açıklarını ve güvensizliğini gözler önüne seren bir itiraf niteliğindedir. Bu teklif, bu sistemi savunan siyasi iradenin milletimizi karşı karşıya bıraktığı belanın itirafıdır.
Sayın milletvekilleri, dikkatle dinlemenizi istirham ediyorum: Bu millet, 15 Temmuzu, Fetullahçı teröristlerin devletimizin anayasal düzenini, kurum ve kuruluşlarını ihanet dolu amaçları doğrultusunda yıkmaya kalkışması olarak hatırlamaktadır. 15 Temmuz gecesi 251 insanımız şehit olmuştur ve hâlâ haklarını alamayan binlerce gazimiz bulunmaktadır. O karanlık geceyi bu millete reva görenleri lanetliyor, aziz şehitlerimizi bir kez daha rahmet ve duayla anıyorum.
Peki, 15 Temmuz sonrasında ne olmuştur? İktidarın gözleri önünde FETÖ'nün Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve yürütmenin en stratejik kurumlarında kurduğu yapılanmanın vahameti ortaya çıkmıştır. Ardından iktidarınız, kamu hizmeti ve işe alımlarda "güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılmış olunması" şartı aramaya başlamıştır; nitekim bu yeni bir uygulama da değildir. Eğer devriiktidarınız 4045 sayılı Kanun'u uygulamış olsaydı 15 Temmuzun gelişi belki de engellenmiş olacaktı ve Türkiye bu felaketi yaşamayacaktı. Eğer uygulamış olsaydınız 81 ilin 74'ünün emniyet müdürü FETÖ'cü çıkmayacaktı. Eğer uygulamış olsaydınız, bu devlet, FETÖ mensubu binlerce hâkim ve savcı, büyükelçi, vali, kaymakam, polis ve askerle karşı karşıya kalmayacaktı. Eğer uygulansaydı devletimizin kurum ve kuruluşları bu hain örgütün sızmalarına maruz bırakılmayacaktı.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; devletimizin güvenlik kaygılarını gidermek, adil bir değerlendirme mekanizması oluşturmak ve anayasal düzeni korumak adına iktidarın tedbir alması gereklidir ve meşrudur; buna hiç şüphesiz katılıyoruz ancak bu tedbirlerin siyasallaştırılması, bu tedbirlerin devletin değil iktidar partisinin bir aygıtı olarak kullanılacak olması konusunda ciddi endişelerimiz bulunmaktadır. Nitekim bize bu haklılığımızı kanıtlayacak örnekleri de tecrübe ettirdiniz, tecrübe ettirmeye de devam ediyorsunuz.
15 Temmuz sonrası raftan indirip uygulamayı akıllarına getirdikleri 4045 sayılı Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu süreci iktidarın FETÖ'yle mücadelede ne kadar samimi ve kararlı olduğunu gözler önüne seriyor. Birkaç örnekle bunları anlatmaya çalışacağım. FETÖ'ye üye olmak suçundan soruşturulan, kapatılan TUSKON'un üyesi; FETÖ'den kapatılan, kararnameyle adı değiştirilerek yeniden açılan bir üniversitenin de sahibi ve 17-25 Aralık sonrasında Zaman gazetesinin ortağı bir iş adamı. Soruyorum sizlere: Sonrasında bu kişiyi görevlendirirken güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması uygulamayı tercih etmemenizdeki maksat nedir? Diğer bir örnek: Sermaye Piyasası Kurulunun başına, on altı yıl boyunca FETÖ'nün bankası Bank Asyada yöneticilik yapan bir adamı oturturken yüksek güvenlik endişeniz neredeydi, böyle bir endişe taşımıyor muydunuz? FETÖ'nün elebaşıyla boy boy görüntü vermekten çekinmeyen kişileri genel müdür, daire başkanı ve hatta milletvekili yaparken değerlendirilmeyen güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması şartını neden sadece kendinize muhalif olanlar için işler kıldınız? Samimiyetle önce bunun cevabını vermenizi istiyorum.
Bu örnekler şunu izah etmektedir: Adalet ve Kalkınma Partisi bir yargılama hiyerarşisi yaratmıştır. Piramitte yukarıya ne kadar yakınsa suçluluğa o kadar uzak olan FETÖ'cüler yarattınız. FETÖ'nün en azılı savunucusu olsa bile, en önde gezinen neferi olsa bile, eğer eşiniz dostunuz, ahbabınızsa ya kandırılmıştır ya da size göre suçsuzdur. İlk derece aile yakınlığı bulunmayan kişilerin eylemlerinden sorumlu tutularak kamu hizmetine alınmayan, bu nedenle hak gasbına uğrayan binlerce kişi var bu ülkede. Yukarıdaki bu örnekleri, milletimizi madden ve manen ne derece mağdur ettiğinizi bilmeniz gerekiyor ve bundan ders çıkarmanız icap ediyor sayın iktidar milletvekilleri. Bu kanunu 15 Temmuz öncesi ve sonrasında uygulama şekliniz kanunun samimi, adil ve eşit bir şekilde yürüyeceği yönünde kendini ispatlayamamıştır.
İktidar partisi grubunca getirilen ve görüşecek olduğumuz kanun teklifi de bizce aynı yolun yolcusudur. Daha kovuşturma aşamasına geçmeden yani cumhuriyet savcısı iddianame bile hazırlamadan, yargı kararı beklemeksizin insanları suçlu kabul eden bu sistemle mi sorunları aşacak, adaleti temin edeceksiniz? Size samimiyetle dile getirmek isterim ki bu teklifin ilgili maddesinde gösterildiği şekilde sıhri hısımları kapsayacak bir biçimde güvenlik soruşturması yapılacak olursa iktidar kadrolarına ve hatta milletvekili sıralarına oturtacak adam bulamayacaksınız. Devletimizin yüksek güvenlik ihtiyacını kendine paravan edinen iktidarın hazırlamış bulunduğu bu teklif belirsiz, eksik, güvensiz, keyfî bir düzenlemeden ibarettir. Teklif içerisinde, imzası bulunan milletvekillerinin dahi açıklamakta zorlandığı muğlak ifadeler bulunmaktadır. Bu ifadeleri kanunun gerekçesinde bile açıklamaktan imtina etmenizin sebebini doğrusunu isterseniz merak ediyorum. Sizleri kanunu açık ve anlaşılabilir yazmaktan uzaklaştıran ya da uzak tutan çekince acaba nedir diye vicdanımda sorguluyorum.
Değerli milletvekilleri, düzenleme bu hâliyle mevcutta yaşadığımız hiçbir sorunu çözmeyecektir. Bu teklif devletimizin kurum ve kuruluşlarının güvenliği için değil, bürokrasiyi daha da siyasallaştırma kastı taşımaktadır. En basit bir kamu hizmeti görevi için bile güvenlik endişesi duyan bu iktidar, soruşturmaya önce kendinden başlamalıdır. Geçmişteki tercihleri ve kurduğu iş birlikleri sonucunda yüksek güvenlik ihtiyacını devletimize ve milletimize mecbur kılan bu anlayış bu soruşturma aşamasından geçirilmelidir. Yarın ne yapacağı, ne diyeceği, kimlerle ilişki kuracağı belli olmayan bir iktidar mantığında gerçek anlamda güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması şartı aramak bize göre asıl ihtiyaçtır.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 16 Nisan 2017'den önce iktidar kanadının bu yeni sistemi savunurken sarf ettiği sözler çok farklıydı. "Yeni sistemde kararlar jet hızıyla alınabilecek, Cumhurbaşkanı olumsuz bir durum söz konusu olduğunda hemen müdahale edebilecek." deniyordu. Ülkede işsiz sayısı 10 milyonu aştı, ekonomi alt üst oldu; Cumhurbaşkanından, vaat ettiği, gibi, jet hızıyla bir müdahale bekliyoruz. İki üç ayda ancak bir reform paketi hazırlanabiliyor, onun da içi boş çıkıyor, açıklandığı gün Türk lirası değer kaybına uğruyor. Dolayısıyla, insanın sorası geliyor: Bu sistem hangi sorunlara hızlı ve etkili bir çözüm bulabilmiştir? Mesela, Merkez Bankasının başkanlarını yirmi ay içinde 3 defa görevden alma kararı çok hızlı alınabiliyor. Yine, beş yıl süren, beş yıllık süre için atanan TÜİK başkanlarını son üç yılda 3 defa görevden alma konusunda içinde bulunduğumuz siyasal düzen son derece hızlı hareket edebiliyor.
Kurumlar gelenekleriyle güçlenir ve bu şekilde yaşarlar. Sadece bu iki kurumun genleriyle oynayarak dahi ülkeye çok büyük bedeller ödetiyorsunuz, acaba farkında mısınız? Dikkat ederseniz, gelenlerin ya da gidenlerin liyakati konusuna girmeye dahi gerek duymuyoruz. Her biri liyakatli kişiler olsa dahi partili Cumhurbaşkanının gücünü bağımsız hareket etmesi gereken bu kurumların yöneticileri üzerinde kullanmaya kalkması hâli ülkenin raydan çıkmasına, çıkarılmasına sebep teşkil edecektir. Ne yazık ki vatandaşın devlete olan güveni sarsılmıştır. Belki eskiden enflasyonun daha yüksek olduğu dönemleri de yaşadı bu millet ama devletinin kendisini kandırdığını hiç düşünmemişti, sayenizde bu da gerçekleşti.
İçinde bulunduğumuz günlerin bir başka tartışma konusu da Merkez Bankasının rezervleri konusu. Bu yeni sistemde yaşadığımız bir başka mucize ise net rezervlerimizin eksiye dönmüş olmasıdır. Merkez Bankası gibi itibarlı ve güçlü bir kurumun kodlarıyla bu kadar oynanırsa bu sonucun doğması da pek tabiidir ki kaçınılmaz olur. Önce akla ve bilime aykırı bir teori uyduruyorsunuz, sonra da bağımsız kurumlarımız buna uysun diye yöneticileri görevden alıyorsunuz. Böyle yaptığınız için ortada ne bağımsız kurumlar var ne 130 milyar dolarlık rezerv ne de bunların sorumlusu damat Bakan. Milletin 130 milyar dolarlık rezervinin erimesine sebep olanlar için hiç mi soruşturma açmayı düşünmüyorsunuz? Bu hesabı sormayı aklınıza hiç mi getirmiyorsunuz? Bu rezervlerin satışına kim, nasıl karar verdi? Belirlenen yöntem doğru mu, yanlış mı, bu satışlar kime yapıldı; açıklığa kavuşturulması için herhangi bir adım atmayacak mısınız? Siz bu adımları atmazsanız, Allah ve millet şahit olsun, bunun hesabını sormak bizim üzerimize farzdır. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar) Biz istiyoruz da bakın ne oluyor? Cumhurbaşkanı mevzuata aykırı bir işlem olmadığına karar veriyor. Bir de dönemin Hazine ve Maliye Bakanının gayretleri takdir ediliyor. Anlaşıldığı üzere yeni sistem kamunun zarara uğratılıp uğratılmadığına dair soruşturmaları da Cumhurbaşkanının şahsına bağlayıp bir günde karar almasını temin ediyor. Cumhurbaşkanı şahısları isterse bir günde aklayabiliyor ya da bir günde cezalandırıp görevden alabiliyor. Bunlar yaşanırken hukuk ve ekonomi alanında reformdan bahsetmek aziz milletimizle dalga geçmektir. Bu işte samimi olan, tüm belgelerin ilgili kurumlara sunulmasına destek olur ve ortaya çıkacak olan karara da saygı gösterir. Ancak ve ancak böyle yapılırsa vatandaşa, çiftçiye, esnafa, iş adamlarına, yabancı yatırımcılara güven verebilirsiniz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Parti olarak milletimize, onların gerçek sorunlarını dinleyeceğimize ve bunu fırsat bulduğumuz her kürsüde hiç durmadan dile getireceğimize söz verdik. Bu sebeple, iktidarın yaratmaya çalıştığı suni gündemlere takılmadan, vatandaşın gerçek sorunu olan yoksulluk, işsizlik, hayat pahalılığı gibi ekonomide kötü gidişatın göstergelerini ve bunların çözümü için gerekenleri anlatmaya, dile getirmeye devam edeceğiz. Siyasi iktidara tavsiyemizdir; öncelikle işe bağımsız kurumlarımızın üzerinden ellerinizi çekerek başlamalısınız. Kurumları siyasi saiklerle belirlediğiniz politikalarınızı uygulamaya zorlamaktan vazgeçmek mecburiyetindesiniz. Kişi başı millî gelirimiz 8.599 dolar ile 2007 yılının da altına düşmüş durumdadır. Bu sisteme geçmeden önce 10 bin doların üzerindeydik. Aklıselimin, sağduyunun, hukukun üstünlüğünün, demokrasinin ekonomik büyüme ve kalkınma üzerindeki pozitif etkileri herkes tarafından kabul edilirken "Ben yaptım, oldu." anlayışından lütfen vazgeçiniz. "Ben yaptım, oldu." derseniz ve bütün bir devlet mekanizmasını tek bir kişinin iradesine terk ederseniz bunun yalnızca siyasi sonuçları olmaz, pek tabiidir ki, ekonomik ve sosyal sonuçları da olur. Bütçe açığının son iki yılda 32 milyar liradan 172 milyar liraya çıkması ya da kişi başına düşen millî gelirin 12.500 dolardan 8.500 dolara düşmesi de bu söylediklerimizin ispatıdır. Bildiğiniz üzere, normal işsizlikle geniş tanımlı işsizlik arasındaki en dikkat çekici kesim iş aramaktan umudunu kaybedenlerdir. Öyle bir sistem getirdiniz ki milyonlarca kişiyi ümitsizliğe sürüklediniz, hem refah içinde yaşama ümidi dahi değil, sadece iş bulma ümidi peşinde koşan milyonlarca kişiden bahsediyorum. Partili Cumhurbaşkanlığı sistemine geçildiğinde, Temmuz 2018'de geniş işsizlik 5,6 milyondu. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle geçen iki senenin sonunda bu sayı 10 milyon kişiyi geçti; artış neredeyse yüzde 80'dir. Genç işsiz sayısındaki durum daha da vahimdir. Gençler arasındaki geniş işsizlik ise yüzde 40'ın üzerindedir. Daha önce de ifade etmiştim, şimdi yine söylüyorum: Bir ülke kendi gençliğini kaybederse, bir ülkenin gençliği kendi memleketine dair istikbal tasavvurunu yitirirse beka sorununu sınırın dışında aramayın, o memleketin asıl beka sorunu budur. Çöpten yiyecek toplayan kadın bizim vatandaşımız değil midir? Gece yatağa aç giren çocuklar bizim evladımız değil midir? Eğer ki siyasi iktidar milletin canını yakan bu sorunları görmezden gelmeye devam ederse ilk seçimde kendisinin de millet tarafından aynı muameleye tabi tutulacağını unutmasın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Başkanım.
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) - Parlamentoda bulunan bütün milletvekillerinin, parti ayrımı yapmaksızın, Türkiye'nin sorunlarına odaklanması gerekir. Bugün Türkiye'nin ilk ve en öncelikli sorunu vatandaşın yaşadığı alım gücü sorunudur, yoksulluk sorunudur, çözülemeyen, sadece yönetilen fukaralık sorunudur. Milletin cüzdanı boştur, mutfakta yangın büyümüştür. Bu gerçeği görmemek, görmezden gelmek demek bizatihi milletin kendisini görmemek demektir. Esnaf, çiftçi, işçi kan ağlıyor. Hâl böyleyken iktidar sahipleri ve yandaşları sırf düzenleri bozulmasın diye Türk ekonomisini yükselişte ve uçuşta diye tarif ediyor. Çünkü bu sistemin vatandaşın derdinden daha önemli dertleri var. Bu sistemde Hükûmet, vatandaşın derdiyle dertleneceğine, yandaş sermayeyi nasıl ihya ederim bunun derdine düşmüştür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Başkanım, birkaç cümlem kaldı.
BAŞKAN - Peki, bir selamlama yapalım.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) - Mesele sistemin ta kendisidir. İzahını yapmakta, yanlışı bu ekmeğin mayasında, ununda, suyunda aramalıyız. "Biz fırına verdik ekmeği, ekmek pişti, kabardı." diyorlar. Kenara çekiliyorsunuz, o ekmeği millet yiyor. Tadını sevmese de hoşuna gitmese de karnını ağrıttığını bilse de her gün millet bu pişirdiğiniz ekmeği yiyor. Şunu görün artık: Bu ekmek hamur kaldı, pişmedi, milletin karnını ağrıtıyor. Gelin, bu gidişattan vazgeçin. Bu milletin koltuğunun altına bu GDO'lu ekmeği sıkıştırmayın. Cumhuriyetin demokratik parlamenter geleneğiyle oynamayı bırakın. Gelin, bu ucube partili Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminden vazgeçin, milleti de devleti de geleceğimizi de kurtarın.
Yüce Parlamentoyu saygılarımla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)