GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:65
Tarih:30.03.2021

HDP GRUBU ADINA MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Ayrıca, partimiz hakkında kapatma davası açılmasına, 687 arkadaşımıza siyaset yasağı getirilmesi talebine, Ömer Faruk Gergerlioğlu Vekilimizin vekilliğinin düşürülmesine "Nevroz" alanlarında, Nusaybin'de, Kızıltepe'de, Şırnak'ta, Hakkâri'de, Batman'da, Van'da, Diyarbakır'da, Gaziantep'te, İstanbul'da, İzmir'de, Ankara'da, Antalya'da, Adana'da, Mersin'de, ülkenin dört bir yanında bir araya gelerek "HDP halktır, halk burada!" sloganlarıyla yanıt veren halklarımızı, milyonları saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu Teklifi üzerine grubumuzun görüşlerini özetle aktarmaya çalışacağım. Şimdi, teklifin genel gerekçesinde teklif sahipleri şöyle diyorlar, genel gerekçesi şuymuş: Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan hukuksal boşluğun, Anayasa Mahkemesinin iptal kararında gösterdiği gerekçeler de dikkate alınarak adil ve tarafsız bir güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sisteminin kurularak giderilmesiymiş. Anayasa Mahkemesi 657/48'le ilgili bir iptal kararı vermiş, hukuksal boşluk oluşmuş, şimdi bu teklifle bu boşluk gideriliyormuş. Öncelikle şunu belirteyim: Bu tez de, bu bilgi de gerçeği yansıtmıyor çünkü güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının düzenlediği bir kanun var, o da 4045 sayılı Kanun. Bu kanunda hangi kurumlarda hangi amaçla arşiv araştırması ve güvenlik soruşturması yapılacağı da düzenlenmiş. Ayrıca, 4045 sayılı Kanun'da güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının usul ve esaslarının düzenleneceği, bunu yapacak mercilerin kimlerden oluşacağının düzenlendiği bir yönetmeliğin yürürlüğe konulacağı da belirtilmiş, 4045 sayılı Kanun'un 1'inci maddesine uygun olarak Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Yönetmeliği de yürürlüğe konmuş. 4045 sayılı Kanun yürürlüktedir, Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Yönetmeliği yürürlüktedir, dolayısıyla bu konuda hiçbir boşluk yoktur. Peki, hiçbir hukuksal boşluk yoksa Adalet ve Kalkınma Partili vekil arkadaşlarımız neden bu kanun teklifini pişirip pişirip önümüze koyuyorlar, onu da anlatayım: 15 Temmuz darbe girişimini Allah'ın lütfu olarak gören Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti ülkeyi OHAL kararnameleriyle yönetmeye başladı. Toplumun önemli bir bölümü bunun geçici bir rejim olacağını düşündü ancak yanıldı. OHAL kararnameleri daha sonra yasalaştırıldı ve kalıcı OHAL rejimiyle ülke yönetilmeye başlandı. İşte, bu kalıcı OHAL düzenlemelerinden bir tanesi de 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 48'inci maddesine yapılan bir ekleme. Getirilen ekleme şu: Güvenlik soruşturması veya arşiv araştırması yapılmış olmak devlet memurluğuna alınmada aranacak koşullardan bir tanesi hâline getirildi. Böylece, çalıştığı bakanlığa, çalıştığı bakanlıktaki kuruma ve hizmet sınıfına bakılmaksızın devlet memurluğuna alınacak her kişi hakkında mutlaka güvenlik soruşturması yapılacak, mutlaka arşiv araştırması yapılacaktı.

Sözlü sınavlarla, mülakat sınavlarıyla, Türkiye 1'incisi olan bir kişiyi bile memur yapmayan bu siyasi iktidar, şimdi bu yeni getirdiği düzenlemeyle -güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasından geçmeyen kişileri de memur yapmayacaktı- fişlemeye başladı. Anayasa Mahkemesi 24 Temmuz 2019 tarihinde verdiği kararla bu düzenlemeyi iptal etti. Doğrusunu söylemek gerekirse Anayasa Mahkemesi kararının çok çok olumlu bir karar olduğunu düşünmüyorum çünkü "İdarenin güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapma konusunda bir takdir yetkisi vardır." dedi. Fakat bu güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının bu kadar sınırsız bir biçimde idareye takdir yetkisi tanımasını Anayasa'ya aykırı buldu çünkü içerisinde güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasını kimlerin yapacağı, hangi bilgilerin olacağı, bu bilgilerin ne kadar süreyle saklanacağı, ne zaman imha edileceğine dair hiçbir bilgi yoktu. "Bu kadar sınırsız bir yetki olmaz." diyerek Anayasa'ya aykırı buldu ve iptal etti. Şimdi, "Anayasa Mahkemesinin bu kararından sonra oluşan boşluğu ortadan kaldırıyoruz." diyor teklif sahipleri. Oysa -bir kez daha söylüyorum- ortada bir hukuksal boşluk yok, 4045 sayılı Yasa yürürlükte, ayrıca bu konuda bir yönetmelik var ve o da yürürlükte. Şimdi, götürdünüz getirdiniz, götürdünüz getirdiniz, bir türlü bu güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasından vazgeçmiyorsunuz. Neden? Ülkenin güvenliği için mi, asayiş için mi, kamu düzeni için mi? Cevabınız muhtemelen "evet"tir. Nitekim, bu gerekçeyle, güvenlik gerekçesiyle sorgusuz sualsiz on binlerce kamu görevlisini OHAL KHK'leriyle bu iktidar işinden etti. Emin olun, dünyadaki bütün faşist rejimlerin, dünyadaki bütün diktatörlüklerin arkasına sığındığı temel kavramlar arasında yer alır "ülke güvenliği, kamu düzeni" Mesele, bu kavramlara hangi anlamı yüklediğinizde gizlidir ve bu iktidarın bu kavramalara yüklediği anlamların hiç de iyi niyetli olmadığını, OHAL KHK'leriyle on binlerce kişiyi sorgusuz sualsiz kapı önüne bıraktığını da gördük. 12 Eylül faşist darbecileri de, 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu'na dayanarak genel güvenlik, asayiş veya kamu düzeni açısından çalışmaları sakıncalı görülen kamu görevlilerini bir daha kamu hizmetlerinde çalıştırılmamak üzere kamu görevinden çıkarmıştı. 4045 sayılı Kanun'la -eksikliklerine rağmen- aslında 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu'yla görevlerine son verilen kişiler bir biçimde görevlerine geri döndüler ve şimdi siz bu 4045 sayılı Kanun'u da yürürlükten kaldırıyorsunuz. Adalet ve Kalkınma Partisi için söylenecek tek söz "Nereden nereye..." Lütfen vatandaşı tehdit, düşman olarak görmekten vazgeçin, lütfen vatandaşa güvenin, lütfen vatandaşla barışın. Eğer bunu yapmazsanız, emin olun bugün düşman olarak gördükleriniz yarın sizi düşman olarak görecektir, dünün mağdurları olarak bugün bunları yaparsanız, emin olun yarın da bugünün mazlumlarının sizlere zulmetmesinin yolunu açmış olacaksınız.

Teklifin maddelerine ilişkin birkaç şey söylemek istiyorum, bir tanesi şu: 1'inci madde "Amaç ve kapsam" başlığını taşıyor ama kapsamı 1'inci maddede düzenlenmiş değil sadece genel amacı yer alıyor.

Teklifin 2'nci maddesinde tanımlar düzenlenmiş; 3 tanım yer alıyor fakat bu 3 tanımdan 2'si aslında doğru değil. Bir tanesinde güya millî güvenlik açısından stratejik öneme sahip kurum ve kuruluşların hangisi olduğunu tanımlıyorsunuz ama hangisi olduğunu söylemiyorsunuz. İkincisi de... Ve bunu Cumhurbaşkanına bırakıyorsunuz, diyorsunuz ki "Cumhurbaşkanı belirleyecek." Dolayısıyla bir tanım yapmış olmuyorsunuz. Yine, daire başkanı mı, genel müdür yardımcısı mı, genel müdür mü, başkan mı, kimse bu üst düzey kamu görevlileri, güya bunları tanımlıyorsunuz ama bu üst düzey kamu görevlilerinin kim olduğuna da maddede yer vermiyorsunuz.

Teklifin 3'üncü maddesinde hangi kurum ve görevliler hakkında arşiv araştırması, hangi kurum ve görevliler hakkında güvenlik soruşturması yapılacağı var. Buna göre bütün kamu görevlileri hakkında arşiv araştırması yapılabilecek yani memur olmak isteyen her kamu görevlisi adayı hakkında mutlaka arşiv araştırması yapılacak. Yine, bazı kamu kurumlarında görev alanlar -işte, Genelkurmay Başkanlığında çalışan, Emniyet Genel Müdürlüğünde, Sahil Güvenlik Komutanlığında, ceza infaz kurumlarında ve en son Komisyonda kaymakamları da eklediniz- için de bir güvenlik soruşturması yapılacağı düzenleniyor. Fakat yasada üst düzey kamu yöneticileri tanımı yok, bunun da Cumhurbaşkanı tarafından belirleneceği söyleniyor yani bu kişiler hakkında da güvenlik soruşturması yapılacak ama bunların kim olduğu belli değil. Yani Cumhurbaşkanı isterse şube müdürünü de üst düzey kamu görevlisi sayabilir, isterse bir şefi de sayabilir, isterse daire başkanını da, genel müdür yardımcısını da sayabilir. Dolayısıyla böyle belirsizlikler içeren bir madde.

4'üncü maddesinde arşiv araştırması düzenleniyor. Buna göre -en önemli şey bence bu- adli sicil kaydı, arama kaydı, tahdit, devlet memurluğunda çıkarma kaydı dışında hakkında ceza soruşturması olup olmadığı da arşiv araştırması sırasında incelenecek. Yani bu ne demek? Herhangi bir kamu görevlisi hakkında bir ceza soruşturması varsa, yürüyen bir ceza davası varsa, bu gerekçeyle devlet memurluğuna alınmayabilecek. Bunun masumiyet karinesinin ihlali anlamına geldiği çok açık. Çünkü bu ülkede muhalif olan her vatandaş hakkında mutlaka bir ceza soruşturması var, mutlaka bir ceza davası var, yakınları hakkında var. Dolayısıyla iktidar, idare, istemediği hiç kimseyi kamu görevlisi yapmayabilecek.

Teklifin 5'inci maddesinde güvenlik soruşturmasını düzenliyorsunuz. Gerçekten çok sorunlu bir madde çünkü diyorsunuz ki: "Yabancı devlet kurumları ve yabancılarla ilişik soruşturulacak." Hangi çağda yaşıyoruz? Dünyanın bu kadar küçüldüğü, uluslararası kuruluşların bu kadar yaygınlaştığı bir ortamda yabancılarla olan her tür ilişkinin güvenlik soruşturması kapsamında incelenmesi gerçekten akıl alır bir durum değil. Yine "terör örgütleriyle eylem birliği" "iltisak" falan gibi kavramlar var, hukuka yerleştirdiniz, neredeyse her getirdiğiniz yasa maddesi içerisinde "iltisak" var, "eylem birliği" var ve bu gerekçeyle istemediğiniz hiç kimseyi kamu görevlisi yapmayabileceksiniz. Daha dramatiği, güvenlik soruşturması sırasında vatandaş hakkında değil, eşi hakkında, eşinin akrabaları hakkında, sıhri hısımları hakkında ve birinci derece akrabaları hakkında yani anne babası hakkında, çocukları hakkında da güvenlik soruşturması yapabileceksiniz; bunun da masumiyet karinesinin ihlali anlamına geleceği çok açık.

Teklifin 6'ncı maddesinde diyorsunuz ki: "MİT, Emniyet Genel Müdürlüğü ve mahallî mülki idare amirlikleri güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasını yapacak." Emniyetçe hazırlanan ve ceza soruşturmalarının özünü oluşturan fezlekeleri düşününce gerçekten vay hâlimize diyorum. Emniyet Genel Müdürlüğünün, Emniyet Genel Müdürünün yapacağı araştırmayla kimlerin kapı önüne konacağını veya memuriyete alınmayacağını hep beraber göreceğiz.

Teklifin 7'nci maddesinde bir değerlendirme komisyonu düzenliyorsunuz fakat değerlendirme komisyonunun kimlerden oluşacağını belirtmiyorsunuz. Diyorsunuz ki: "Kurumun en üst amiri kimse, o kimi isterse onlar değerlendirme komisyonu olacak." İsterse şube müdürünü yapar, ister memuru yapar, ister genel müdürü yapar. Ayrıca her seferinde bu değerlendirme komisyonunu da değiştirebilecek. "Belirlilik" hukuk içerisinde en önemli kavramlardan biridir. Bu kadar belirsiz kavramlar içeren yasalar yapmamak gerekir diye düşünüyorum.

Teklifin 8, 9 ve 10'uncu maddeleri kişisel verilere ilişkin hükümleri düzenliyor, Anayasa Mahkemesi kararında özellikle buna atıf var fakat bunu düzenlerken de gerçekten hak arama özgürlüğünün ihlali anlamına gelecek bir sürü içerik var. Memur olmak için başvuracaksınız; ilkokulu, ortaokulu, liseyi, üniversiteyi bitirdiniz, yüzlerce sınava girdiniz, başarılı oldunuz, kurumun sınavına girdiniz, yazılı sınavda başarılı oldunuz, çok zor mülakattan geçtiniz, başarılı oldunuz, başvurdunuz; hakkınızda bir güvenlik soruşturması yapılacak, "Seni memur yapmıyorum." diyecek idare. "Niye yapmıyorsunuz?" dediğinizde "Gizli bilgi, sizinle paylaşmayacağım." diyebilecek. Böyle bir düzenlemenin kabul edilmesi gerçekten mümkün değil.

Teklifin diğer maddeleri, çeşitli hükümler, yürürlükten kaldırılan kanunlar, atıflar, yürütme ve yürürlüğü düzenliyor.

Özetle, teklife bir bütün olarak karşıyız, vatandaşını tehdit olarak gören anlayışa karşıyız, her tür ötekileştirme ve fişleme girişimine karşıyız; bu nedenle, teklife "hayır" oyu vereceğiz.

Konuşmamın son kısmında önceki dönem Eş Genel Başkanlarımızdan sevgili Selahattin Demirtaş'la ilgili bir mahkûmiyet kararı verildi geçen hafta, onu sizinle paylaşmak istiyorum, özellikle, kayda geçmesini istiyorum. Şimdi, Meclis Başkanı dahi sürekli diyor ya: "Haklarında yüzlerce soruşturma var, yüzlerce mahkeme kararı var." Bu soruşturmaların nasıl olduğunu Genel Kurul bilsin, yurttaşlarımız bilsin diye bunu anlatmaya çalışacağım. Evet, Eş Genel Başkanımız sevgili Selahattin Demirtaş'a Bakırköy 46. Asliye Ceza Mahkemesi üç yıl altı ay hapis cezası verdi Cumhurbaşkanına hakaretten. Peki ne demiş Eş Başkanımız sevgili Selahattin Demirtaş, onu birazdan söyleyeceğim ama süreci anlatmak istiyorum; 24 Kasım 2015 tarihinde -anımsarsanız- Rusya'ya ait bir SU-24 uçağı düşürülmüştü. Açıklanan gerekçe, Rus uçağının Türkiye'nin hava sahasını ihlal etmesiydi. Birileri Türkiye'ye tuzak mı kuruyordu, Türkiye'yi Rusya'ya karşı bir savaşa mı sokmak istiyordu, bilerek ve isteyerek mi yapılmıştı; bunları bilmiyoruz. Ama şunu biliyoruz, bildiğimiz bir şey var: Muhalefet liderlerine "çarkçı" diyenlerin nasıl çark ettiğini biliyoruz. İlk önce, büyük bir kahramanlık menkıbesi yazıldı, "Rusya tekrarlarsa yeniden yaparız." dediler, "Rus uçağı sınırlarımızı ihlal ederse, yaklaşırsa yine düşürürüz." dediler; coştu iktidar. Sonra, "monşer" diyerek küçümsedikleri diplomatlar "Daha diplomatik dil kullanın." diyerek ülkeyi yönetenleri herhâlde aklıselime davet etti ki bu kez "Rus uçağı olduğunu bilseydik, yapmazdık." dediler hatta suçu pilota attılar, darbeden sonra da "FETÖ işi" dediler. Ama bu arada, bu saldırgan politika ve dilin, Türkiye'nin ekonomisine, ticaretinden turizmine o kadar büyük etkisi olduğunu gördüler ki Rusya'yla temasa geçmek için her şeyi yaptılar.

İşte, bu gerginliğin başında, Rus uçağının düşürülmesinden bir ay kadar sonra 23 Aralık 2015 tarihinde, Eş Genel Başkanımız bir Rusya ziyareti gerçekleştirdi, Dışişleri Bakanı Sayın Lavrov'la görüştü, "Türkiye'nin Rus uçağını düşürmesi yanlıştı. Savaş değil, barış istiyoruz." dedi. Sayın Cumhurbaşkanı, Eş Genel Başkanımızın bu ziyaretini "ihanet" olarak nitelendirdi, "Kulaklarına üflenen suflelerin hezeyanı. Bu, açık ve net bir ihanettir." dedi. Bir yanda Türkiye'yi Rusya'yla savaşın eşiğine getirenler, öte yanda buna karşı mücadele eden, Rusya'yı ziyaret eden, "Toplumun savaş isteği yok." diyen Eş Genel Başkanımız ve bunu "bu ülkeye ihanet" olarak nitelendirenler... Eş Genel Başkanımız havaalanında Rusya dönüşünde -bundan sonra- bir açıklama yaptı, sorulan sorulara yanıt verdi. Kısaca şunu söylüyor Eş Genel Başkanımız: "Rusya ziyaretimiz uzun bir süredir planlanmış, hazırlığı yapılan bir ziyaretti. Türkiye'de aslında toplumun Rusya veya başka bir ülkeyle savaş istediği falan yok. Bu, AKP Hükûmetinin verdiği yanlış kararının sonucunda oluşmuş bir gerilimdir. Bunun bir hata olduğunu bizden önce Cumhurbaşkanı ve Başbakan ifade etmişti." Sonra şöyle devam ediyor: "Milyonlarca insan şu anda mağdur olmuş durumda. Rusya'da iş yapan, ticaret yapan, ithalat, ihracat yapan, ihale almış olanlar, öğrenciler, çalışmaya giden işçiler, herkes mağdur olmuş durumda. Hükûmet ne yapıyor, kılını kıpırdatabiliyor mu? Hayır. Sadece kim yapabiliyor? Biz yapabiliyoruz. İçeride ve dışarıda istikrarlı ve ilkeli barış politikası savunabildiğimiz için bunu yapabiliyoruz. Öyle hamasetle, 'Ülkeye ihanet ettiler, millete ihanet ettiler.' teraneleriyle kendi hatalarını örtemezler. Çaldığınızın, çırptığınızın, bu ülkeye ettiğiniz ihanetin haddi hesabı yok. Şimdi bunları örtmek için, yarın öbür gün yutacakları büyük laflar ederek bugün bizim üzerimizden kendi hatalarını kapatmaya çalışıyorlar." Arkadaşlar, bu açıklamadan dolayı Eş Genel Başkanımıza üç yıl altı ay hapis cezası verildi, bu açıklama yüzünden. "Bunun içerisinde hakaret vardır." diyecek tek bir tane Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı var mı? Demek ki varmış, Bakırköy 46. Asliye Ceza Mahkemesi hâkimi. İşte bize açılan soruşturmaların yüzde 99'u bu biçimdedir; arkadaşlarımıza, yöneticilerimize, vekillerimize verilen cezalarının dayanağının yüzde 99'u bu şekildedir.

Bir yanda "savaş" diyenler, bir yanda "barış" diyenler ve "barış" diyenlere reva görülen hukuksal durum bu. Bu kararı unutmayın arkadaşlar. Rusya ziyareti nedeniyle kendisine "vatan haini" diyenlere verdiği yanıt nedeniyle üç yıl altı ay hapis cezası verildi sevgili Eş Genel Başkanımıza; hakkımızdaki ceza soruşturmaları bunlardır.

Şimdi, Meclis Başkanı diyor ki: "Hakkında bu kadar soruşturma olanları HDP, milletvekili adayı yapıyor." Bizim hakkımızda, milletvekillerimizin önemli bir bölümü hakkında soruşturma falan yok, milletvekili olduğu andan itibaren soruşturmalar başlatılıyor. Ben milletvekili adayıyken hakkımda bir tane ceza soruşturması yoktu, şimdi onlarca ceza soruşturması var; neredeyse bütün vekillerimizin durumu böyledir. Vekil olduğu andan itibaren yaptığı her konuşma, yaptığı, yapamadığı her basın toplantısı, verdiği her röportaj nedeniyle soruşturma başlatılıyor; sonra 1.300 tane fezleke geliyor, bunun 1.050 tanesi HDP'nin milletvekilleri hakkında oluyor. Yoksa kimse, ceza soruşturması başlatılmış kişileri özel olarak milletvekili adayı yapmıyor. Şimdi bunu niye söylüyorum? Bunu şunun için söylüyorum: Bu sadece bir propaganda değil, onun ötesinde bir şey. Partimiz hakkında bir kapatma davası açıldı ya, bu 600 sayfalık iddianamenin 550 sayfası 687 arkadaşımız hakkındaki soruşturmalardan oluşuyor. Yani milletvekillerimiz, parti meclisi üyelerimiz, MYK üyelerimiz, -eski yeni fark etmez- 687 arkadaşımız hakkında başlatılmış soruşturmaları alt alta koymuşlar ve kapatma davası açılmış hakkımızda. Hakkımızda başlatılmış soruşturmaların özü bunlardır. Bundan farklı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım, müsaade ederseniz bitiriyorum.

Bu örnek çarpıcı bir örnek olduğu için söylemiyorum. Emin olun yüzde 99'u böyle. Ömer Faruk Gergerlioğlu Vekilimizin milletvekilliği düşürüldü geçen hafta. Neden? Sadece bir haberi paylaştığı için. Bir haberi paylaştığı için hakkında bir ceza soruşturması başlatıldı. Takipsizlik kararı verilmesi gereken bir soruşturma sonucunda ceza davası açıldı, mahkeme iki buçuk yıl ceza verdi; yetmedi, bölge adliyede -istinafta- onaylandı; yetmedi, Yargıtayda onaylandı kendisine ait olmayan bir haberi paylaştığı için.

İşte bunun için hakkımızda soruşturmalar başlatılıyor, ceza davaları açılıyor, sonra bunları üst üste koyarak hakkımızda bir kapatma davası açıyorlar ama en iyi cevabı halkımız verdi: HDP halktır, halk buradadır!

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)