| Konu: | 8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ'NE İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 81 |
| Tarih: | 21.03.2012 |
ŞAFAK PAVEY (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Esenyurt'ta bir çadırda yanarak ölen Sevdin Özen, karısına geleceği meçhul 7 çocuk bırakarak bu dünyadan ayrıldı. Çünkü yoksullar ne kadar çok çocukları olursa o kadar güçlü olacaklarına inandırılıyor. Kuşkusuz, çok çocuk güç sağlıyor ama inşaat çadırında kalarak ailesine bakmaya çalışan Sevdin Özen'in dul karısına değil, kalabalığı daha kolay kontrol eden siyasetçiye güç sağlıyor. Çocuk yeryüzünün maliyeti en pahalı servetidir. Kadına daha çok çocuk tavsiye ettiğinizde onlara nasıl bakılacağını, geleceklerinin nasıl güvence altına alınacağını, hakkı olan refahtan, yolsuzluğa, dilenciliğe, suça bulaşmadan nasıl pay alacaklarını sunmak zorundasınız. Sunmuyorsanız "çok çocuk" perişan çocukları için acı çeken daha perişan kadınlar topluluğu yaratır.
Ülkemizde orta gelirli bir aile, çocuğuna doğumundan üniversite mezuniyetine kadar geçen sürede borçlanarak 300 bin lira harcıyor. Sevdin Özen'in karısı babasız kalan 7 çocuğunu yetiştirmek için hayatı boyunca 2 milyon 100 bin lira bulmak zorunda. Kadınların üstüne bu kadar yük bindirmek hakkımız olamaz. Bırakalım kadınlarımız kendi yüklerini kendileri hesaplasın. Bu düzenlemeler, devletin meşru işlerinin ötesine geçmek ve çocukların insan haklarını suistimal etmek anlamına geliyor.
Çocuk yoksulluğu diğer yoksulluklara benzemez, doğrudan geleceğimizi tehdit eder. Yoksulluğun pençeleri bir aileye uzandığında bundan en çok zarar görenler ailenin küçük üyeleridir; yaşama, gelişme ve büyüme hakları riske atılmıştır. Yoksul çocuklar, öfkeli yetişkinlere dönüşürler. Öfkeli yetişkinlerin hayattaki karşılığı pek iç açıcı değil. Toplumsal öfke kontrolünü kaybettiğinde, dün yaşadığımız Sivas felaketini yarın da yaşarız.
Ben "dindar nesil" çağrılarını 80'li yıllardaki çocukluğumdan hatırlıyorum. Darbe de maneviyatı yüksek kuşaklar yetiştirmeyi ideal almıştı. Toplum, birtakım vatandaşların "makbul", diğerlerinin "mundar" olduğu şeklinde ürpertici bir uçurumla bölünmemiş miydi, hatırlatırım. Eğitim sistemindeki ekseni inanç sistemine göre düzenlediğinizde neler olup bittiğini geçmişte pek çok kez görmedik mi? Parçalanmış bir toplumu onarmak için politikalar üretmek yerine dindarlar ile mundarları daha çocukluktan derin bir uçurumla ayırdığımızda, 6-7 eylüllerin, Malatya katliamının, Madımak yangınının alevleriyle kalpleriniz buz tutar. Taraftarlık uğruna adaletten bile vazgeçersiniz o zaman. Gözlerimizin önünde yakılarak öldürülenlere layık görülen adalete bakalım, bakalım ve yiğitçe konuşalım. Ben, ülkemde adaletin sadece hak ettiği için kazanacağını düşünecek kadar romantik değilim ama bu davadan elimizde anlatılmaya değer tek bir hikâye kaldı: Bir kez daha suçlular, masumları yakabilecekleri özgürlüğü ile ödüllendirildiler; masumlar, derinden bir huzursuzlukla kırıldılar. Bu huzursuzluğu umursamazsanız, keser döner sap döner, gün gelir hesap döner, kuşaklarımıza bizden derin bir pişmanlık miras kalır. Böyle yaparsanız çocukluğumu ve gençliğimi darbeciler kadar size de helal etmem. Bizim sakin ve huzurlu bir toplum inşa etmeye ihtiyacımız var. "Ayna ayna söyle bana, benden büyük kalmadı." egomuzdan vazgeçip aklımızı toplayalım, kalbimiz bir daha yanmasın.
Çocuklarımızın geleceği fani iktidarlara bırakılmayacak kadar değerlidir arkadaşlar. Görevimiz, ayrıştırıcı, dindar kuşaklar değil, vicdan, bilgi ve şahsi sorumluluk ahlakına sahip kuşaklar yetiştirmektir.
Sözü Aşık Veysel'e bırakarak, sizleri yasaksız ve huzurlu nevruzlar dileğiyle selamlıyorum.
"Söyleyeyim geldi sırası,
Kürt'ü, Türk'ü ve Çerkez'i,
Hep Adem'in oğlu, kızı,
Beraberce şehit, gazi,
Kur'an'a bak, İncil'e bak,
Dört kitabın dördü de hak,
Hakir görüp ırk ayırmak,
Hakikatte yüz karası."
Teşekkür ederim. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Pavey.