GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:68
Tarih:06.04.2021

CHP GRUBU ADINA FARUK SARIASLAN (Nevşehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanun Teklifi hazırlanırken iptal gerekçeleri hiç göz önüne alınmamıştır. Anayasa'nın 128'inci maddesi "Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri ile özlük işleri kanunla düzenlenir." der. İdareye bırakılan düzenleme yetkisinin çerçevesinin kanunla çizilmesi, konuya ilişkin genel ilke ve prensiplerin kanunda belirlenmiş olması gerekmektedir ancak idareye belirsiz yetkiler veren bu düzenleme "yasama yetkisinin devredilmezliği" ilkesine aykırıdır. Getirdiğiniz bu teklif, saydığımız hukuki dayanaklardan yoksundur. Kişi hakkında adli sicil kaydı araştırması yapılırken hangi suçlar baz alınacaktır? Hafif yaralamadan da adli sicil kaydı olabilir, hırsızlıktan da, hakaretten de. Bunların kanunda açık ve net bir şekilde tarif edilmesi gerekir.

Anayasa'nın 38'inci maddesinin birinci fıkrası "Kimse, kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz." der. Yine üçüncü fıkrasında ise "Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur." diyerek "suç ve cezanın kanuniliği" ilkesini getirmiştir. Yasak eylemlerin önceden bilinebilirliği düşüncesine dayanan bu ilkeyle temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması amaçlanmaktadır. Belli bir kesinlik içerisinde hangi fiile hangi hukuksal yaptırımın bağlandığının bireyler tarafından bilinmesi ve eylemlerinin sonuçlarının öngörülebilir olması gerekmektedir. Getirmiş olduğunuz bu yasa teklifi, hangi suçların güvenlik soruşturması kapsamına gireceği, işlenmiş bir suç zaman aşımına uğramış ise bunların değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hiç dikkate alınmadan, kanunilik ilkesi yok sayılarak hazırlanmıştır. Ne yazık ki bir kişi hakkında bir dava açılmış ve kişi beraat etmiş olsa bile, bu şahıs hakkında hemen devlet tarafından bir fişleme yapılmaktadır. Arşiv araştırmasında da bu fişlemelere dayanak yapılarak idarenin subjektif değerlendirmesine göre o şahıs göreve alınacak ya da alınmayacak diye karar verilmektedir.

Getirilen bu teklif, Anayasa'nın 90'ıncı maddesi uyarınca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6'ncı maddesinin 2'nci fıkrasına da aykırıdır. Bu fıkrada "Bir suçla itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masumdur." der. Getirdiğiniz bu teklifle masumiyet karinesini yok sayıyorsunuz.

Bu teklif, kişisel verilerin korunması ve özel hayatın gizliliği açısından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 8'inci maddesine ve insanların lekelenmeme hakkını koruyan Anayasa'nın 38/3'üncü maddesine de aykırıdır. İnsanların lekelenmeme hakkını korumak devletin yükümlülüğü ve sorumluluğu altındadır. Lekelenmeme hakkı "Suç şüphesi nedeniyle hakkında soruşturma veya kovuşturma yürütülen kişinin bu işlemden dolayı onur, şeref ve haysiyetinin zarar görmemesi, toplum içindeki saygınlığının zedelenmemesi, hakkında henüz hüküm verilmemiş kişinin masumiyetine zarar verecek, kişiyi toplum nezdinde mahkûm edecek her türlü söz, yayın, haber gibi davranışlardan kaçınma." olarak tanımlanmıştır ve kanun teklifi bu hakkı hiçe saymaktadır.

Sayın milletvekilleri, değerli Komisyon üyeleri; getirmiş olduğunuz bu teklifin 5'inci maddesi tam evlere şenlik bir maddedir. Bakınız, ne diyorsunuz bu 5'inci maddede: "Güvenlik soruşturmasına görevin gerektirdiği niteliklere etkisi yönüyle kişinin eşi ile birinci derecede kan ve sıhri hısımları da dâhil edilir." Yani medeni hukuk açısından birinci derecede kan hısımlığı anne, baba ve çocuklar; birinci derecede sıhri hısımlık ise evlendiğiniz kişinin anne ve babası.

Bakın, ne yapıyorsunuz siz bu teklifi getirirken? Bir çocuk işe girmiş, sınava girmiş, her türlü mülakatı geçmiş işe başlayacak, siz bu çocuk hakkında güvenlik soruşturmasına başlıyorsunuz, arşiv araştırması yapıyorsunuz -hangi senede- bunun anne ya da babasından herhangi biri suç işlemişse bu çocuğa "Sen asla işe giremezsin." diyorsunuz. Ya da babası işe girmiş, başlamış, çocuğu yetişmiş, belli yaşa gelmiş, suç işlemiş; örneğin Emniyet amiri olmuş bir kişiyi çocuğu suç işledi diye, o kişiyi Emniyet amirliğinden Emniyet müdürü yapmayacaksınız. Size daha da vahimini söyleyeyim: Bir kişi işe girmiş, çok başarılı, terfi etmesi gerekecek, bu arada da evlenmiş, evlendiği kişinin anne ya da babasının işlemiş olduğu bir suçtan dolayı bu yükselmesi gereken kişiyi yükseltmeyeceksiniz. Yani diyorsunuz ki burada... Borçlar hukukunda vardır ya, hukukçu arkadaşlarım bilir, müteselsil sorumluluk. Yani siz borçlu olmasanız bile o senede imza atmışsanız hepiniz sorumlu olursunuz. Borçlar hukukunda buna müteselsil sorumluluk denir. Ceza hukukuna yeni bir kavram getiriyorsunuz. Getirdiğiniz kavram, ceza hukukunda müteselsil sorumluluk. Yani bir kişinin anne ya da babası bir suç işlemişse o kişiyi o suçtan dolayı sorumlu tutamazsınız. Daha da vahimi, evlenen kişiyi evlendiği kişinin anne ya da babasının işlediği suçtan dolayı sorumlu tutamazsınız. Şimdi sizin getirdiğiniz bu teklif geçecek olursa şöyle bir madde eklememiz lazım, dememiz lazım ki bu maddeye: Bir yetki belgesi alacak evlenecek kişi mahkemeden, o yetki belgesine istinaden önce gidecek güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapacak, sonra da gelecek o kişiyle evlenecek.

Şimdi, bunu vicdanınız kabul ediyor mu? Bu, toplum ahlakıyla bağdaşıyor mu? Ne vicdan kabul eder ne de toplumun ahlakı kabul eder. İşin en vahim tarafı, bu, ceza hukuku açısından da kabul edilir bir şey değildir. Ceza hukukunda suçların şahsiliği ilkesi vardır. Bir kişi ancak kendi işlemiş olduğu suçtan dolayı sorumlu olur, başkasının işlemiş olduğu suçtan dolayı sorumlu tutamazsınız. Bakın, bu, ne olacak biliyor musunuz? Kimseyi itham etmek için suçlamıyorum, geçmişi deşmek için suçlamıyorum; AK PARTİ sıralarında oturanların çok büyük bir çoğunluğunun adım kadar eminim ki FETÖ'den dolayı fişlemesi vardır. Yarın iktidar değiştiğinde işe adam alınırken sizlerin çocuklarınızın ya da sizlerin uğradığı fişlemeden dolayı sizin çocuklarınız işe alınmazsa hangi adalet duygusuna sığınacağız?

Değerli milletvekilleri, Anayasamızın suç ve cezalara ilişkin 38'inci maddesinin yedinci fıkrasında "Ceza sorumluluğu şahsîdir." der. Yine, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Esaslar" başlıklı ikinci kısmında yer alan 20'nci maddede de "Ceza sorumluluğu şahsîdir. Kimse başkasının fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz." der. Şayet siz bu yasayı bu şekilde geçirecek olursanız Anayasa Mahkemesinde yeniden iptal edilecek çünkü getirdiğiniz bu teklifte Anayasa'nın 90, 38/3 ve 20 ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6'ncı ve 8'inci maddelerine aykırı hareket ediyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, olağan dışı ve hukuka aykırı soruşturmalar hiçbir ülkede toplumu birleştirmemiş hatta beklenenin aksine dramatik düşmanlıklar yaratmıştır. Üzülerek söylüyorum ki getirdiğiniz yasalarla adaletten ve hukuk devletinden uzaklaşıyor, ülkeyi hukuk devleti değil kanun devletine dönüştürüyorsunuz. Hepimizin bilmesi gerekir ki biz bu yasaları çıkarırken yetkiyi milletten, meşruluğunu hukuktan almak zorundayız. Hukuku, meşruiyeti olmayan bir yasa çıkarıyorsunuz.

On sekiz yıllık iktidarınız döneminde "reform" diye diye ülkeyi ileriye değil, geriye doğru götürüyorsunuz. Ülkemizin gelişmesi ve huzuru için -yapmamız gereken- hukukun üstünlüğüne dayalı, insan haklarına saygılı, kuvvetler ayrılığını ve laikliği esas alan, temel hak ve özgürlükleri koruyan bir ülke yaratmak zorundayız. O zaman ülkeyi geliştirebilir ve kalkındırabiliriz. Oysa siz bu anlayış yerine hukuku tanımayan, mahkeme kararlarına saygı duymayan, cumhuriyetin kurucularına kin kusan, kuvvetler ayrılığı ilkesini tanımayan, eğitimi, bilimden ve akıldan uzak dinci ve kinci gençlik yetiştirmek için kullanan, toplumu ayrıştırıp etkisizleştiren, demokrasi ve insan hakları mücadelesi veren çevreleri, yazanı, çizeni, konuşanı cezaevi baskısıyla susturmaya çalışıyor; yaratıcı, özgür insan yetiştirilmesini önleyerek de ülkenin gelişmesinin önüne set çekiyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurunuz efendim.

FARUK SARIASLAN (Devamla) - Bunlar yetmiyormuş gibi Emevi zihniyetine şirin gözükmek için devlet nişanlarından Atatürk'ü, açılma döneminde de Andımız'ı kaldırarak belli çevrelere şirin gözükmeye çalışıyorsunuz. Bir açılıyorsunuz pir açılıyorsunuz. Oslo'da başlıyorsunuz Kuzey Irak, Suriye derken kapanamıyorsunuz, kapanamayınca da parti kapatmaya gidiyorsunuz. Unutmamanız gerekir ki yanlış üstüne yanlış, hata üstüne hata yapıyorsunuz. İki yanlışın bir doğru yapmayacağını herhâlde bilmeniz gerekir. Yapmış olduğunuz bu hataların bedelini de halka ödetiyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, son dönemde irticai faaliyetler hortluyor, hortlamaya devam ediyor. Benim, senin, bu milletin vermiş olduğu paralarla altına araba alınan bir paşa, bir general bir tekkeye gidiyor, bir zaviyeye gidiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FARUK SARIASLAN (Devamla) - Başkanım, bir dakika... Bitiriyorum.

BAŞKAN - Tamamlayalım.

FARUK SARIASLAN (Devamla) - Orada benim milletimin verdiği vergilerle, paralarla alınan arabalarla gidiyor, orada "şıh" dediği şahsın önünde diz çöküyor. Bunu Türk generaline yakıştıramıyorum. Ya generalliğini bırakacaksın gidip o şeyhin müridi olacaksın. Hem şeyhin müridi olup hem general olamazsın, buna Türk milleti müsaade etmez. Bu dönemler geçer, iki sene, üç sene çabuk geçer ama bunun bedelini halka bir daha ödetmemeniz gerekir. Bunları biz yaşayarak gördük, FETÖ'de gördük. Burada İçişleri Bakanlığına Jandarma bağlı, Emniyet bağlı. Siz AK PARTİ olarak bir karar vermek zorundasınız: Devletin oylarıyla seçilen kişiler mi bu ülkeyi yönetecek; şeyhlerin, şıhların müritleri mi bu ülkeyi yönetecek?

Hepinize saygılar sunuyorum.