GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Vergi Usul Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:79
Tarih:28.04.2021

İYİ PARTİ GRUBU ADINA DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) - Nihayet kanuna geçtik, hayırlı olsun efendim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz Vergi Usul Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, özellikle petrol ve akaryakıt ürünleri piyasasına yönelik ciddi düzenlemeler getirmektedir. Sektörde işini doğru düzgün yapmaya çalışan, kanunlara uyan, dağıtıcısından bayisine kadar herkesin bu düzenlemeyi dört gözle beklediğini biliyoruz çünkü yıllardır süregelen kaçakçılık, artık sade vatandaşın dahi malumu hâline gelmiştir. Dolayısıyla, sistemin gereklerini yerine getiren yüzlerce firma haksız rekabet yüzünden çeşitli zorluklar çekmektedir. Bu açıdan bakıldığında söz konusu düzenlemenin destekçisiyiz ancak muhtelif yöntemlerle vergi kaçakçılığının yapıldığı ve kamunun milyarlarca liralık gelirden mahrum bırakıldığı ortayken, iktidarın, söz konusu kanun teklifini getirmek için bu kadar uzun süre beklemesinin de bir izahı yoktur. Bir yılda yaşanan vergi kaybının 3,1 milyar liradan fazla olduğu ifade edilmektedir; bu da sadece denetimlerle tespit edilebilen miktardır. Yaklaşık on yıldır düzenin böylesine çarpık ilerlediği göz önüne alındığında, en az 30 milyar liralık bir vergi kaybımız bulunmaktadır. Öte yandan, bir yıllık pandemi sürecinde vatandaşa bütçeden sağlayabildiğiniz nakdî destek 10 milyar lirayı dahi bulmamıştır. İster istemez, bunca yıl bu vergi kaçakçılığına neden kayıtsız kalındığı sorusu da akla gelmektedir. Neden, bu kadar zamandır bilinen kayıt dışı ticarete engel olacak bu düzenleme bekletilmiştir sorusu da zihinlerimizi tırmalamaktadır.

Öte yandan, kamuoyunda petrol ve akaryakıt kaçakçılığına karşı sıkı tedbirler alındığı yönünde bir algı oluşturulmaya da çalışılmaktadır fakat bu teklif daha çok vergi kaçakçılığıyla mücadele etmeye yöneliktir. Yani Türk vergi sisteminin en çarpıcı özelliği olan kümesteki kazı yolmaya yöneliktir. "Kümesin dışına kaçmış olanları ve vergi sistemini zarara uğratanları da kümesin için koyalım." şeklinde bir yaklaşım bu kanun teklifinde bulunmamaktadır; hatta, bir adım ileriye gidip sistemin içindekilere ödemeleri gereken ÖTV ve KDV'leri için önden teminat istenmektedir. Açıkça "Siz vergi kaçırmaya niyetli görünüyorsunuz, o yüzden önceden teminat verin." denilmektedir.

Devlet olmak bu demek değildir; devlet, vatandaşına önyargılı davranamaz. Devlet olmak, vergi tahakkuk ettikten sonra kaçağa izin vermeden tahsil edebilmeyi icap ettirir, ekonomik sistemi buna göre şekillendirmeyi gerektirir. Buna benzer teminat uygulamaları, sektörlerdeki küçük işletmeleri de zora sokmaktadır. Küçük işletmelerin sektörden çekilmesine sebep olan teminat usulünü, bu vesileyle doğru bulmadığımızı ifade etmek istiyorum.

Perakende sektöründe zincir marketlere sağladığınız imtiyazlarla bakkal ve küçük esnafı kaybolma noktasına getirdiniz. Anlaşılan o ki uyarılarımıza rağmen geri adım atmaya ve bu zincir marketlere bazı kısıtlamalar getirmeye hiç niyetiniz yok; niyetiniz olsa diğer sektörlerdeki küçük işletmelerin kaybolmasına, büyüklerin tekelleşmesine müsaade etmezdiniz.

Tabii, biz bunu defaten ifade ederken siz tam aksi istikamette hareket etmeye devam ediyorsunuz. Önce sektör sektör küçük işletmeleri yok edecek uygulamaları hayata geçirdiniz, bu yetmedi şimdi de istihdam piyasasında vatandaşı işsiz bırakıp yandaşlarınıza 3'er tane maaş bağlamaya başladınız. Esnafı, çiftçiyi, KOBİ'yi bitirdiğiniz yetmediği gibi bir de vergi yüküyle ezdiğiniz vatandaşın dolaylı vergilerle maaşına göz diktiniz. Bunların her biri bizim nazarımızda birer yolsuzluktur. 128 milyar doları gizli kapaklı heba etmek de yolsuzluktur, kendi Bakanlığına dezenfektan satmak da yolsuzluktur, milyarlık projelerin güzergâhında arazi kapatmak da yolsuzluktur, arazileri arsaya çevirmek için yaptığınız usulsüz işlemler de yolsuzluktur ancak aziz milletimiz müsterih olsun, bu bataklık kurumaya mahkûmdur. Türkiye ve Türk milleti böyle bir iktidara mecbur, muhtaç ve mahkûm değildir.

Değerli milletvekilleri, bu siyasi iktidar, yasamayı ve yargıyı tahakküm altına aldığı Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde dar bir zümreye geniş yetki ve imtiyazlar verirken Türk milletinden bugününü, yarını ve geleceğini çalmaktadır. Tek adamlığın anayasal çerçevesini oluşturan Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, yolsuzluğun yönetilmesi ve yolsuzluğun sıradanlaşması üzerine kurgulanmış bir sistemdir. Bu rejimde liyakat yoktur, saydamlık yoktur, hesap verilebilirlik yoktur, geleceğe dair bir umut da yoktur. Bu rejimde hırsızlık da yapsanız, yolsuzluk da yapsanız istifa etmeye gerek yoktur, yalnız ve ancak görevden affedilmek vardır. Ticaret Bakanlığından affedilen Ruhsar Pekcan Hanımefendi bunun en açık kanıtıdır. Sayın Erdoğan bu kişiyi affetmiş olabilir ancak biz affetmiyoruz ve affetmeyeceğiz. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Sayın Ruhsar Pekcan Ticaret Bakanlığını yanlış anlamış. Ticaret Bakanlığının görevi iç ve dış ticaret hizmetlerine ilişkin ana hedef ve politikaları belirlemektir. Ticaret Bakanlığı makamı, özel şirketinizden KDV hariç 507.880 liralık dezenfektanı sahip olduğunuz şirketten, başında bulunduğunuz Bakanlığa satarak ticaret yapmak yeri değildir. Ticaret Bakanlığı makamı, eşinizle birlikte işlettiğiniz özel şirkete, aynı Kabinede olduğunuz Sanayi ve Teknoloji Bakanlığından 1 milyon 443 bin 998 lira 40 kuruş hibe alacağınız yer hiç değildir.

Türkiye'de yolsuzluk eskiden de olurdu ancak yolsuzluğa bulaşmış siyasetçilerde utanma duygusu da olurdu. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının Türk siyasetine yaptığı en büyük kötülük nedir biliyor musunuz? Siz Türkiye'deki siyaset kurumundan ar duygusunu söküp attınız. Rahmetli Adnan Menderes'i işinize geldiği zaman dilinizden düşürmüyorsunuz. Adnan Menderes diyor ki evlatlarına: "Ticaret yapamazsın ve benim adımı satamazsın." Siz kim, Adnan Menderes kim? Utanması olmayan olamaz arif, ne yol yordam tanır ne tarif.

Biliyoruz ki bugün bu kürsüden söylediğimiz hiçbir kelam, içinde bulunduğunuz ve görmemek için gözlerinizi sımsıkı kapattığınız bu yozlaşmayı size göstermeyecek. Ancak şunu bilin ki: Yarın İYİ Parti iktidarında milletin kesesindeki her bir kör kuruşun hesabını sormak boynumuzun borcudur.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Amerika Birleşik Devletleri-Türkiye ilişkilerini içinde bulunduğumuz şartlar altında bir stratejik ortaklık olarak değerlendirmenin ne kadar mümkün olduğunu artık yeniden gözden geçirmek gerekmektedir. Pentagon geçtiğimiz hafta Türkiye'nin F-35 projesinden çıkarıldığına dair resmî bir bildiride bulunmuştu. 1,2 milyar dolar ödeyerek satın aldığımız F-35 uçakları, Amerika Birleşik Devletleri tarafından gasbedildi. Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye'nin satın aldığı savaş uçaklarını teslim etmedi ve kendi hava kuvvetlerinin envanterine kaydetti. İktidara soruyoruz: Uçaklar nerede? Yok. Para nerede? O da yok. Sayın Erdoğan "F-35 projesi için 1,2 milyar dolar ödedik. Eğer teslim etmezseniz uluslararası tahkime gideriz." demişti. Şimdi ortada ne uçak ne de para var. Türkiye Cumhuriyeti devletinin hakkını uluslararası arenada savunmak için soruyorum sizlere: Daha ne bekliyorsunuz? Eğer bu meselede söz verildiği gibi uluslararası tahkime gidilmezse İYİ Parti bu 1,2 milyar doların sonuna kadar izini sürecek ve takipçisi olacaktır. "128 milyar doların buharlaştığı bir ülkede 1,2 milyar doların hesabını kimse soramaz." diyorsanız son derece yanılıyorsunuz.

Amerika Birleşik Devletleri'nin hasmane politikalarının sonu gelmiyor. Yunanistan, Suriye ve Irak başta olmak üzere Türkiye'nin çevresinde ve hatta Dedeağaç gibi yanı başındaki bölgelerde Amerika Birleşik Devletleri'nin üst varlığı giderek artıyor. Soğuk savaş döneminde Sovyetler Birliği'ne karşı geliştirdikleri çevreleme politikasının bugün hedefinde Türkiye vardır. Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin egemenlik haklarını yok sayan Avrupa'nın şımarık çocuğu Yunanistan, Amerika Birleşik Devletleri tarafından destekleniyor ve teşvik ediliyor. Türkiye'nin 1.289 kilometrelik güney hattında kurulmak istenen terör devleti projesi doğrudan Amerika Birleşik Devletleri tarafından destekleniyor.

Hatırlar mısınız, sözde çözüm süreci garabetini Türkiye'ye yaşattığınız yıllarda, 29 Ekim 2014 tarihinde Barzani peşmergeleri ile PKK militanlarının Türkiye Cumhuriyeti toprakları üzerinden geçmesine, Suriye'nin kuzeyinde konuşlanmış YPG'ye yardıma gitmesine müsaade etmiştiniz? Hatta bir de peşmergelere ve PKK'nın militanlarına lahmacun ısmarlayıp yorgunluk çayı ikram etmiştiniz. İşte, o Barzani'nin peşmergeleri, işte o YPG'li teröristler, bugün Suriye'nin kuzeyinde ABD güdümünde bir terör devleti ilan etmeye, sayenizde, hiç olmadıkları kadar yakın bulunduklarını zannediyorlar.

F-35 savaş uçaklarımızın gasbedilmesi, Doğu Akdeniz'deki Türkiye düşmanı politikalar, ülkemizin güney hattında PKK, YPG'yle birlikte yürüttükleri terör devleti projesi ve son olarak da sözde Ermeni soykırımı meselesinin gündeme getirilmesi bize göstermektedir ki Trump dönemindeki Türkiye düşmanlığı, Biden döneminde de artarak devam edecektir. Sözde Ermeni soykırımı meselesi tarihî temellerinden koparılarak siyasallaştırılmış, Batılı devletler tarafından âdeta bir şantaj unsuru hâline getirilmiştir. Türkiye'yi her fırsatta soykırım yalanlarıyla isnat eden Amerika Birleşik Devletleri, Batılı ülkeler ve Rusya eğer ırkçılık görmek istiyorlarsa ve eğer soykırım görmek istiyorlarsa dönsünler kendi tarihlerini baksınlar. Amerika Birleşik Devletleri Başkanının mevsimsel sancılar nedeniyle ifade ettiği Ermeni soykırımı iddiası tarihî gerçekleri de yansıtmamaktadır. Biden'ın yapmış olduğu bu açıklama tarihî gerçeklerden uzak olup Türk milletinin onur ve itibarına yönelik ağır bir saldırı niteliği taşımaktadır. Sayın Genel Başkanımız Meral Akşener'in de ifade ettiği gibi Sayın Erdoğan ve Biden arasında yapılan telefon görüşmesinde Ermeni soykırımının açıklanacağına dair niyet işitildiğinde ahizenin Biden'ın yüzüne kapatılmamış olması ve bugün geldiğimiz noktada Sayın Erdoğan'ın ABD Başkanına tarih dersleri dışında hiçbir karşılık veremiyor oluşu Türkiye'de siyasi iktidarın aczini gösterir.

Sayın Erdoğan'dan beklediğimiz şudur: "Cumhuriyetin çömez devleti, 1970'lerin güçsüz ülkesi" diye küçümsediğin o eski Türkiye'de devleti yönetenlerin gösterdiği cesareti göster. İki kutuplu dünya düzeninde soğuk savaşın tam ortasında rahmetli Ecevit'e "Kıbrıs Harekâtı'nı yapamazsın." dediler, yaptı. Rahmetli Demirel Amerika Birleşik Devletleri'nin silah ambargosuna 25 Temmuz 1975'te tüm Amerika Birleşik Devletleri üslerini kapatarak yanıt verdi. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının gücü maalesef ve maatteessüf Amerikan üslerini kapatmaya yetmiyor. Neye yetiyor? Amerikan üslerini kapatamayan AK PARTİ iktidarı ancak ve ancak Halk Ekmek büfelerini kapatmakla yetiniyor. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar) İncirlik Üssü'nü, Kürecik'i kapatmak size ağır geliyor. İçeride "Ey Amerika, ey İsrail!" diye haykırıp iç siyaset stratejisi oluşturan Sayın Erdoğan'ın dış politikada da aynı feraseti göstermesini bekliyoruz.

Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz gün Kabine toplantısının ardından Sayın Erdoğan yapmış olduğu açıklamada Türkiye'nin 29 Nisan-17 Mayıs tarihleri arasında tam kapanmaya gideceğini ilan etti. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı yine dünyada bir ilke imza attı, tam kapanma var ancak ekonomik ve sosyal destek yok. AK PARTİ iktidarında Türkiye Cumhuriyeti, maalesef, sosyal devlet olma vasfını yitirmiştir. Vatandaş ne yiyecek, ne içecek? Elektrik, doğal gaz faturalarını nasıl ve kim ödeyecek? Esnafımız kirasını, vergisini, BAĞ-KUR primini neyle yatıracak?

Yönetemediğiniz pandemi sürecinde millete sadece iki seçenek sundunuz; bir yanda yoksulluk ve açlık, diğer yanda ise hastalık ve ölüm. Millet kapanıyor, bankaları açık tutuyorsunuz; bu ne yaman çelişkidir. Bu, millete "Ölen ölsün, kalan sağlar bizimdir." demekten başka bir şey değildir. Lebalep kongreler yaptınız, hayatta kalma mücadelesi veren esnafı batırdınız; zannetmeyin ki bu vebal yanınıza kâr kalacaktır, Türk milleti bunun hesabını sandık önüne geldiğinde mutlaka soracaktır.

Bizzat Sayın Cumhurbaşkanının ağzından "Büyük Türkiye'ye hiç olmadığı kadar yakınız." diyorsunuz. Mademki iktidarınız büyük Türkiye dönemecine girmiş, mademki tam kapanma var, o hâlde bugünden tezi yok her haneye 1.500 lira yardım yapacağınızı açıklayın; "prompter"dan okuduğunuz metinlerle "tam kapanma" diyerek bu millete arkanızı dönüp gitmeyin; patatese, soğana, 1 liralık ekmeğe muhtaç ettiğiniz vatandaşlarımızı şimdi de açlığa terk etmeyin. Ancak, biliyoruz ki yönetemediğiniz devletin vatandaşına bu sosyal desteği verecek takati kalmamıştır.

Buradan vatandaşlarımıza sesleniyorum: Umutsuz olmayınız, bu karanlık günler elbet son bulacaktır. Söyledik ve ısrarla söylemeye devam edeceğiz: Türkiye ve Türk milleti böyle bir iktidara mecbur, muhtaç ve mahkûm değildir.

Gerçekleri yüzünüze vurduğumuzda diyorsunuz ki: "Siz iktidara gelseniz daha iyisini mi yapacaksınız?" Tabii ki daha iyisini yapacağız. İYİ Parti iktidarında hiç kimse vatandaşlarımızın hakkını gasbedemeyecek. İYİ Parti iktidarında hiçbir kamu görevlisi yolsuzluk yapmaya cesaret dahi edemeyecek. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Çünkü böyle bir gaflette bulunursa bunun bedelini en ağır şekilde ödeyeceğini bilecek. İYİ Parti iktidarında milletin hazinesi, emeği, kaynakları yandaş müteahhitlere peşkeş çekilemeyecek, milletten alınan ne varsa millete geri verilecek. İYİ Parti iktidarında bu karanlık günler bitecek ve vatandaşlarımız hak ettiği huzura ve refaha kavuşacaklar. O gün gelinceye kadar Türk milletinin hakkını ve hukukunu Türkiye Büyük Millet Meclisinde savunacağımızı ilan ediyor, bu vesileyle sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)