| Konu: | Vergi Usul Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 79 |
| Tarih: | 28.04.2021 |
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Konya Milletvekili Ziya Altunyaldız ve 60 Milletvekilinin Vergi Usul Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 260 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
4 ayrı kanunda değişiklik öneren yine bir torba kanun teklifi görüşüyoruz ancak bugüne kadar getirilen diğer torba kanun tekliflerinden içeriğinin bütünselliği ve maddelerinin birbiriyle olan ilgililiği nedeniyle olumlu sayılabilecek önemli bir farkı bulunduğunu öncelikle belirtmek isterim. Teklifin ekinde herhangi bir etki analizi maalesef yine yok. Bu yasanın millî ekonomimize ne büyüklükte bir katkısının olacağını görebilmeyi dilerdik ama maalesef bunu göremedik. Her zaman olduğu gibi teklifin havale edilmiş olduğu tali komisyon Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu; ki Başkanlığına teklifi sunan Sayın Ziya Altunyaldız gelmiştir, kendisine başarılar diliyorum, kutluyorum. Herhangi bir rapor bu Komisyondan yine gelmedi. Teklif sahipleri, teklif üzerine Komisyonumuzda yapmış olduğu sunuş konuşmasında bir yandan akaryakıt sektöründeki kayıt dışılıkla mücadelede nasıl etkin olduklarını belirtiyorlar ama hemen arkasından teklifin gerekçelerine de şunları ekliyorlar: "Kayıt dışı satışlar var, haksız rekabet var, devlet vergi gelirlerinde ciddi kayıplar var, sahte faturalandırma yapılıyor, istasyonlardaki ödeme kaydı cihazlarına müdahaleler oluyor, bayideki otomasyon sistemine korsan programlarla müdahale oluyor, müşterilere verilen fişlere farklı plaka bilgileri yazılıyor, fatura ve sevk irsaliyeleri ibraz edilmiyor." gibi meseleleri bunun akabinde sıralıyorlar. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu; bu mudur kaçakçılıkla etkin mücadele?
Bakın değerli arkadaşlar, 2015-2020 yılları arasında yapılan kamu denetimlerinde, tespitlerde bir yılda 8,1 milyar liranın üzerinde sahte fatura piyasaya sürülmüş; devletin KDV, gelir veya kurumlar vergisi gelirlerindeki kayıp 3,1 milyar liradan fazlaymış, piyasaya 300 milyon litre kaçak akaryakıt sevk edilmiş. Bunlar sadece tespitler yani buz dağının görünen yüzü, bir de tespit edilememiş olanlar var. Örneğin, Jandarma Genel Komutanlığı Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığının akaryakıt kaçakçılığının Türkiye'deki durumu 2017 yılı raporuna göre 2017 yılında satış kayıtlarına girmemiş akaryakıt tüketimi 2 milyon 194 bin ton olarak tahminlenmiş. Piyasadaki tahminî yıllık kaçak oranı ise yüzde 8,1. 2017 yılında denetimlerde ele geçirilen kaçak akaryakıt miktarı 63.921 ton olduğuna göre tespit edilen kaçakların toplam kaçak tahmininin sadece yüzde 3'ü olduğunu, diğer bir deyişle, ele geçirilen kaçak akaryakıtın neredeyse 35 katı düzeyinde bir kaçakçılık olduğunu söyleyebiliriz.
Diğer yandan motorin yerine adım başı 10 numara madeni yağ satışları göz göre göre devam ediyor. Akaryakıt satış fiyatı üzerindeki kâr oranı normal şartlarda en fazla yüzde 10 iken -ki bu kârın yüzde 55'i dağıtıcıya, yaklaşık yüzde 45'i bayiye kalıyor- bunun çok altında fiyatla satışların devam ettiğini görüyoruz. Bunları sorgulayan, soran yok. Kısaca, iktidar akaryakıt kaçakçılığını önlemede maalesef sınıfta kalmıştır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de akaryakıt sektöründe 100'e yakın dağıtım şirketi, 12 bine yakın da istasyon var. Ayrıca sektör ürünlerinin yüzde 80'e yakın kısmının en büyük 10 şirket tarafından satılmakta olduğu sektör raporlarından anlaşılıyor. Hatta bu 10-11 şirket içinde en baştaki ilk 5 şirketin pazar payı yüzde 70-80'ler düzeyine kadar çıkıyor. Diğer bir deyişle sektördeki ilk 5 firma pazarın üçte 2'sini elinde tutuyor. Geriye kalan 95'e yakın firma ise pazarın kalan üçte 1'ine sahip. Böylesi dengesiz bir pazarda, durumda ciddi anlamda bir rekabet sorunu yaşanıyor ve yaşanacak olduğu da ortada.
Dolayısıyla, bu kanun teklifinde getirilen düzenlemelerle bir yandan akaryakıt ve vergi kaçakçılığının önlenmesine ve vergi tahsilatı güvenliğinin sağlanmasına çalışılırken diğer yandan sektördeki küçük firmaların, küçük ölçekli bayi ve dağıtıcıların da sonunu getirme riskinin çok büyük boyutta olduğunu görmek gerekir. Yani iyi bir şey yapıyoruz derken sektörün sayıca çok daha fazla olan küçük bileşenlerinin yok olmaya doğru sürüklenme riskini görmezden gelemeyiz. Bu bağlamda, teklifte, örneğin sektörde yeni işe başlayacak olanlara 10 milyon liraya kadar, faaliyeti devam edenlere 100 milyon liraya kadar teminat alınması ve ucu açık, keyfiyete, suistimale ve istismara açık böylesi geniş bir mali yetkinin Hazine ve Maliye Bakanlığına yani siyaset kurumuna veriliyor olmasının; bu hususa uymayanlara özel usulsüzlük cezası kesilmesine olanak sağlanmasının ve yeni lisans, lisans tadili veya lisans sürelerinin uzatılabilmesi taleplerinin yerine getirilmesinde vergi dairelerine vadesi geçmiş vergi borcunun bulunmaması şartı getirilmesinin haksız rekabeti derinleştirebileceğini ve sektördeki küçük firmaların yok olmaya sürükleneceğini ciddi bir risk olarak gördüğümü belirtmek isterim.
Değerli milletvekilleri, şu gerçeği de sizlerle paylaşmak istiyorum: Akaryakıt sektöründeki 12 bin istasyonun yarıdan fazlası kırsalda hizmet veriyor ve bu istasyonların hemen tamamı cari hesap çalışıyorlar. Yani akaryakıtı alan özellikle çiftçiler veya nakliyeciler aldıkları ürünün bedelini veresiye hesaplarına yazdırıp iş yapıyorlar; daha doğrusu, çiftçilerimiz genellikle ürünlerini hasat edip pazarda sattıktan sonra, nakliyeciler de genellikle üç dört ay vadeli aldıkları mazotlarının hesaplarını ellerine para geçtikçe kapatıyorlar. Şimdi, siz bu bayilerden lisans tadili, lisans yenileme gibi durumlarda vergi dairesine vadesi geçmiş vergi borcu olmadığı şartını getirirseniz sonuçta sadece bayi değil, o bayiden vadeli mal alan, başta çiftçilerimizin ve nakliyecilerin çok zor bir duruma düşmesine neden olursunuz.
Bu kanun teklifinin bu şekilde geçmesi durumunda, lisans sahiplerinin vergi dairesine vadesi geçmiş borcu bulunmadığına ilişkin belge ibrazı koşulu nedeniyle nisan ayı sonunda vergilerini yatırma zorunluluğu, özellikle kırsaldaki bayileri çok ciddi sıkıntıya sokacaktır. Bunun ek maliyetini ya üstlenecekler ya da müşterisi olan çiftçilerin, nakliyecilerin sırtına bindireceklerdir. Zaten ciddi boyutlarda kredi borcu yükü altında olan üreticilerimiz bir de mazot parasını peşin ödemek zorunda kalırlarsa -ki bu durumda öyle olacaktır- bunu ödemek için artı bir kredi alma çabası içerisine gireceklerdir. Yani üretimini sürdürebilmek için mutlak ihtiyacı olan mazotu almak için üreticilerimiz bir de mazot için kredi arayışına gireceklerdir.
EPDK'nin 2020 Yılı Aralık Ayı Sektör Raporu'na göre, piyasaya sürülen 31,55 milyon ton akaryakıtın 25,85 milyon tonu motorindir. Tarımsal üretimde tüketilen ortalama motorin miktarının yaklaşık 3,5 milyon ton olduğu düşünüldüğünde Türkiye'de tüketilen motorinin yaklaşık yüzde 13-15'inin tarımsal üretimde kullanılmakta olduğu unutulmamalıdır. TÜPRAŞ'ın 20 Nisan 2021 tarihinde rafineri fiyatlarına baktığımızda motorinin İzmir'de rafineri çıkış fiyatı litre başına 3,75 lira, buna karşılık 1 lira ÖTV, 86 kuruş KDV ve yaklaşık 1 lira da nakliye ve kâr payı maliyetleri eklendiğinde pompa satış fiyatının 6,54 liraya çıktığını görüyoruz. Yani rafineri çıkışı ile pompa fiyatı arasında KDV, ÖTV, taşıma, nakliye ve diğer kâr payları nedeniyle neredeyse 2 katına kadar bir artış söz konusu. Bu, tarımsal üretim maliyetleri üzerinde çok büyük bir yük oluşturuyor. Tarımda kullanılan motorin bir lüks tüketim maddesi değildir. Çiftçimiz bu motorini tamamıyla tarımsal üretimde ve bir gıda üretim girdisi olarak kullanıyor. Dikkat edilirse neredeyse 2 liraya varan oranda KDV ve ÖTV çiftçinin kullandığı motorinin üzerine bindiriliyor, zaten yüksek girdi maliyetleri altında ezilen çiftçimiz ne yazık ki üretim yapamaz hâle geliyor. Bu da demek oluyor ki tarımsal üretimde kullanılan 3,5 milyon ton motorin üzerinden çiftçimiz yaklaşık 7 milyar lira dolayında dolaylı vergiyi cebinden ödüyor. Siz, bir yandan "Tarıma 22 milyar lira destek veriyoruz." diyeceksiniz, diğer yandan bunun üçte 1'ini sadece motorin üzerindeki ÖTV ve KDV'yle geri alacaksınız.
Bu vesileyle buradan bir kez daha yüce heyetinize ve iktidar sahiplerine seslenmek istiyorum: Artık yeter, üreticimiz gerçekten zor durumda, üretim girdi maliyetleri altında eziliyor. Ürün fiyatları, pazar koşulları onu bu durumdan asla kurtaracak durumda değil. Kamu ve özel bankalara, tarım kredi kooperatiflerine ve bir de bunların üzerine tefecilere, tüccarlara, aracılara olan kredi borçları 200 milyar lirayı bulmuş durumda. Sadece takibe alınmış kredi borçları yaklaşık 5 milyar lira düzeyinde ve bu rakamlar her geçen gün artarak büyüyor. Çiftçimiz bu borçlarını ödeyemiyor ve bu nedenle ya toprağını terk ediyor, hayvanlarını mezbahaya gönderiyor ya da icara verdiği kendi tarlasında veya ahırında amele olarak çalışmak zorunda kalıyor ya da her şeyini bırakıp şehre giderek hiç olmazsa çoluğunun çocuğunun boğaz tokluğuna sigortasız da olsa bir iş, ekmek parası bulma derdinde. İktidar bu gerçeği de görmezden gelse de çiftçilerimiz gerçekten bitmiş durumda ve tüm bunlara karşı yanında görmek istediği devletini yanında göremiyor, sahipsiz ve çaresiz bırakılmış durumda.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
KAMİL OKYAY SINDIR (Devamla) - Böylesi bir durumda, bırakın mazot parasını, bu düzenlemeyle peşin ve hatta krediyle ödemeye zorlamayı, gelin bu düzenlemeye bir madde ekleyelim, nasıl ki lüks yatlarda kullanılan motorinden alınmıyor, çiftçilerimizin tarımsal üretimlerinde kullanmakta oldukları mazotun fiyatı içerisindeki KDV ve ÖTV'yi çiftçinin kullandığı akaryakıttan kaldıralım.
Değerli milletvekilleri, on dokuz yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı döneminde maalesef israf, kayıt dışılık, sahtecilik, kaçakçılık, soygunculuk, rantiye cenneti hâline gelmiş durumda ülkemiz; maalesef yönetilemiyor ve iktidar sahipleri, Tosuncuklar, kripto Tosuncuklar milletin gözü önünde dalga geçer gibi milyarları götürürken uykuya dalmış. 128 milyar dolar Merkez Bankası rezervini yani devletin rezerv kasasını, bütün birikimlerini iki senede buharlaştırıyor, hatta döviz, altın, swap borçları dışındaki net rezervi eksi 60 milyar dolara düşürüyor ve buharlaşan bu 128 milyar doların karşılığının nerede olduğunun hesabını vermek yerine tüyü bitmemiş yetim hakkını savunanları terörist ilan ediyorlar.
Değerli milletvekilleri, bu israf, bu soygun, bu talan düzeni böyle gitmez. Milletimizin takdiriyle sandık elbet gelecek ve milletimiz bunun sorumlularından hesabını elbet soracaktır.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)