GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Vergi Usul Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:80
Tarih:29.04.2021

HDP GRUBU ADINA NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Vergi Usul Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Aslında, biz, 27'nci Dönemde neredeyse altı ayda bir, bir vergi düzenlemesini konuşuyoruz kimi zaman torba yasayla kimi zaman düzenlemelerle. Hiçbir zaman meselenin özüne inip gerçek bir -tırnak içinde reform, reform diyorsunuz- reform yapılmıyor. Bu ülkede gerçek bir vergi reformuna ihtiyaç var; çok kazanandan çok, az kazanandan az alınması ve verginin toplumun, kamunun ihtiyacı olan kesimlerle paylaşılması lazım. Paylaşmadığınız zaman eşitsizlikler artar, sorunlar artar, ayrımcılık artar, kutuplaşma artar, milliyetçilik artar. Dünyada bu konuda birçok çalışma yapılmış ve bununla ilgili, maddelerle ilgili arkadaşlarımız konuşacak, Plan ve Bütçe Komisyonunda da konuşuldu. Ben burada, kimilerince "sokağa çıkma yasağı" kimilerince "tam gün kapanma" kimilerince "güvencesiz kapanma" denilen süreçle ilgili daha çok konuşmak ve bir sağlık çalışanı olarak -geçmişte sağlıkta çalıştığım için de- aşıyla ilgili biraz açıklamada bulunmak istiyorum.

Birincisi: Kimi yetkililer de diyor ki "sokağa çıkma yasağı" veya açıklama yapılıyor "yasaklar." Kafa ve yaklaşım öyle çalışıyor, yasakla. Şimdi, biz "tam güvenceli kapanma" dediğimizde bizim "güvence" dediğimizin açıklaması nedense iktidarda "güvenlik" diye akla geliyor. "Güvenlik" deyince de akla sadece "silah" geliyor, "polis" geliyor, "kolluk" geliyor. Dünya, güvenliği, daha iyi nasıl yaşayabiliriz, nasıl kendimizi her türlü tehlikeden koruyabiliriz -gerek iş yerlerinde gerek yaşamamızda bulunduğumuz bütün alanlarda- ve nasıl tehlikeleri önleyebiliriz... Bizde ise yok. Nedir bizde yapılan uygulama? Aslında -son dönemde başlayan- sistematik bir tecrit uygulanıyor. Yaşamın her alanında konuşmayacaksın, susacaksın, şimdi de eve kapanacaksın. Peki, bu aç insanlar, yoksul insanlar eve kapandığında ne olacak? Hiç kimse onu düşünmüyor. Paket açıklanıyor: "Eve kapanacaksın, şu şu yerler açık, şu şu yerler kapalı. Şu saatte çıkarsın, şu saatte çıkamazsın." Ama insanların, açlıkta olanların, yoksullukta olanların, yevmiyeyle çalışanların, işsizlerin, kadınların ne yapacağı konusunda tek bir açıklama yok. Bunun ismi sistematik tecrittir. Nasıl ki cezaevlerinde başlattınız, yüz elli günden fazladır cezaevlerinde hak ihlalleriyle ilgili, tecritle ilgili birçok söylem varsa, deyim yerindeyse şimdi ülkeyi bir açık cezaevine getirmiş oluyoruz ve talepler aslında, her zaman eşitlik, hukuk ve adalettir.

Dünya neyi tartışıyor şu anda? Pandemi ilk çıktığında salgındı, hastalıktı, doğal afetti ve "Bununla nasıl baş edilebilir, bu nasıl önlenebilir"i konuşuyordu. Dünyada şimdi şöyle bir yaklaşım var: Aslında pandemiyle baş etmede ya siz bilim insanlarıyla beraber çalışıp baş edeceksiniz ya da siyasi tercihleriniz nedeniyle baş edemeyeceksiniz. O nedenle doğal afet değil, aslında siyasetin kendi işidir. Bunu niçin söylüyorum? Ülkede bir harita yayınlanıyordu her akşam; kıpkırmızı, bir kısım yerlerde sarı, turuncu, mavi ama dünya da bir harita yayınlıyor. O veriler kırmızıdan önce hep saklanıyordu, yine turizm dönemine yakın bir dönemde veriler düştü, sonra açıklandı. Ama şimdi dünya da, IMF de, Dünya Ekonomik Forumu da bir harita açıklıyor: Sarı, kırmızı, yeşil. Bu harita ne peki? Bu haritaya baktığınızda, millî gelirden pandemiyle baş etmeye ayrılan para var; içinde aşı da var, sağlık harcaması da var fakat esnafa destek de var, emekliye destek de var, çiftçiye destek de var, işçiye destek var, yoksula destek var, esnafa her türlü krediyi sağlayıp borç konusunda, elektrik konusunda, su konusunda, doğal gaz konusunda destek var. Türkiye'nin kaç? 1,9. Kiminle beraber? Mısır, Suudi Arabistan, Fas, Afrika'daki birçok ülkeyle; Güney Amerika'ya baktığımızda Paraguay, Uruguay'la. Hani dünyanın en iyi ülkesiydik? Hani en iyisini becerebiliyorduk? Öyle bir hâle geldi ki aşıyı bile beceremiyoruz. Ve ne? Tercihler dediğimizde, biz tercihlerden söz ettiğimizde hep bir isyan çıkıyordu, karşı çıkılıyordu. Ama nedir? On yedi gün kapanma olacak, on sekiz gün kapanma olacak. Paket açıklandı, kaba bir hesaplamaya göre 16 milyon kişi işe gidip gelecek. Nasıl gidecekler? Toplu taşımayla. Bunlara herhangi bir şey yapıyor musunuz? Yok. Kritik işler mi? Yok. İmalat var, inşaat var, kendi tercihleri... O insanlar yine eve gelecek, eve hapsettiğiniz insanlarla buluşacak. Peki, nasıl önlüyorsunuz? Yok. 16 milyon insanı aşılıyor musunuz? Yok. Ama tercihinizi ne yönde kullanıyorsunuz? Bu dönemde yolcu sayısı havaalanlarında azalacak, otoyollarda azalacak, köprülerde azalacak, tünellerde azalacak ama ne demişsiniz? "Biz garanti vermişiz, o parayı vereceğiz." Bir hesaplama yapıldı, yaklaşık 700 milyon para. Bir arkadaşımız sormuş, hesaplamış, günlük 40 milyon. Şimdi, utanmadan "100 lira artış yapacağız emeklilere." diyorsunuz. Ya, siz tercihlerinizi asıl şirketlerden yana kullanmışsınız. İşsize mi veriyorsunuz, yevmiyeli çalışana mı? Yok, bunlarla ilgili bir düşünce yok ama işte bu dönemde -elektrik mi vereceğiz, su mu vereceğiz- elektrik şirketlerine mağduriyetten dolayı para veriyorsunuz. Küçük esnafı kapatacaksınız ama havalimanında kirayı veremediği için 1 milyar 45 milyon euroya çizgi çekeceksiniz. Ya, bu tercihinizi gösteriyor. Sizin tercihiniz, bayrama girerken insanların Ramazan Bayramı'nı kara bayrama dönüştürüyor. Diyorsunuz ki: "Siz, açlığa mahkûmsunuz, yoksulluğa mahkûmsunuz; ben size sadaka veriyorum, bana sadık olun, olmazsanız her türlü işlemi yaparım." Böyle baktığınız sürece, hiçbir zaman geleceği sağlayamazsınız.

Ve en büyük problem ne? Arkadaşlar, bir yıl önce ısrarla söyledik; eş başkanlarımız, bizler, grup başkan vekillerimiz, muhalefetteki birçok arkadaş dedik ki: "Kapanma, güvenli kapanma, güvenli kapanma." Bir yıl sonra bunu yaptınız. Nitekim, biz HDP ekonomi birimi olarak 2 tane kanun teklifi verdik; 14 Nisan 2020'de, 15 Nisan 2021'de ve her ikisinde de şunu söyledik: Emekliye, kadına, işsize, işçiye, esnafa, çiftçiye, birçok kesime destek sunalım. Hiçbir zaman bu Meclis gündeme almadı; araştırma önergeleri verildi, iki parti reddetti. Yine bunu yapıyorsunuz ve şu anda Meclisi kapatacaksınız; gelin, çalışalım, nasıl ki 16 milyon işe gidip geliyor, gelin çalışalım "Bunlara nasıl destek vereceğiz?" diye. Son saatte 1.000 liranın üstüne 100 lira eklemek değildir marifet, burada da çalışalım, onların sorunlarına çözüm bulalım. Çünkü biz ölümleri önleyebiliriz, hastalıkları önleyebiliriz, ekonomik açıdan iflasları önleyebiliriz ama tercihimiz onlardan yana değilse, birilerinden yanaysa tecrit gibi uygularız, bu da insanları perişan eder.

Açlık sınırıyla ilgili, yoksulluk sınırıyla ilgili hiç konuşmaya gerek yok. Arkadaşlar, sendikalar açıklama yapıyor, açlık sınırı dediğimiz -sadece gıda, sadece gıda- 4 kişilik bir aile için 2.800 lira, kimi verilere göre 3.414 lira. Siz on yedi on sekiz gün boyunca insanları eve hapsedeceksiniz, bir tek sorununa çözüm bulmayacaksınız; kirasına, borcuna, ekinine, üretkenliğine hiçbir çözüm bulmayacaksınız ama tercihiniz, büyük yerlerden, inşaattan ve kendi yandaşlarınızdan yana. Peki, esnaf ne yapacak? Buna hiçbir çözüm bulmuyorsunuz, bayram hazırlığını perişan ediyorsunuz. Ama bir taraftan da lüks lüks araçlar alınıyor, lüks araçlar alınırken peki yurttaş ne yapacak bu bayramda? Onunla ilgili bir açıklama yok. Peki, intiharlar ne olacak? Bir açıklama yok. Ama ne var? Patates, soğan ve yardım. Ya, bu bir utanç tablosu; siz bu dönemde patates ve soğandan yana tercihinizi yaptığınız zaman, insanlara diyorsunuz ki: "Siz aç kalın, ben saltanatımı sürdüreyim." Ama vatandaş bunların hepsini görüyor.

Son kısımda şunu toparlamak istiyorum: Aşı. Ya, arkadaşlar, aşıya güven kalmadı. Geçen yıldan bugüne kadar aşıyla ilgili yapılan açıklamaları dizsek sıraya, hangi gün, ne yapacağımızı bilmiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NECDET İPEKYÜZ (Devamla) - Sayın Başkan, toparlıyorum.

BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.

NECDET İPEKYÜZ (Devamla) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

"Aşı geliyor mu, yok mu?" bunları konuşuyorduk, "Çin'den aşı gelecek, yapacağız." tartışmalarıyla zaten bir güvensizlik yaratıldı; sonra, bilim insanları arasında konuşma... BioNTech geldi, yapılacak; tamam, zaten gecikti. Dün bir açıklama yapıldı "6'ncı ve 8'inci hafta" diye. Neye dayanarak, nasıl? Ama ona güzel bir maske bulunmuş: "Bilim insanları..." Ya, siz maskeyi daha yurttaşa dağıtamıyorsunuz, yurttaşı maskesiz bırakıyorsunuz, takmayana ceza kesiyorsunuz. Siz bu aşının nasıl yapılacağını vatandaşta güvensiz bir şekle dönüştürüyorsunuz. Sabah uyandık, ne oldu? "Randevu alanlara yapılabilir, almayanlara bir daha altı hafta, sekiz hafta sonra yapılacak." Dünya literatüründe -buraya çıkmadan önce araştırdım, ben hekimim de- sekiz hafta sonra aşı yapan yok, yok. Bunun karşılığı nedir? Siz aşı tedarikinde beceriksizsiniz, yönetemiyorsunuz. Yönetseydiniz şu anda toplumun büyük çoğunluğu aşılanırdı ve siz, insanları sadece eve hapsederek pandemiyle baş edemezsiniz, sadece aşıyla da baş edemezsiniz. Test de yapacaksınız ve geliştireceksiniz.

Teşekkür ediyorum, sağ olun. (HDP sıralarından alkışlar)