| Konu: | Vergi Usul Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 80 |
| Tarih: | 29.04.2021 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AHMET KAMİL EROZAN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, izin verirseniz bazı hatırlatmalarla başlayacağım. Bundan aşağı yukarı dört ay evvel, 25 Aralık 2020 tarihinde bu Mecliste, bu kürsüde Libya'da tutuklu bulunan vatandaşlarımızın sesi olmaya çalıştık. Bunlardan 4'ü on dört aydır tutuklu, 5'i iki buçuk senedir tutuklu ve siz bu süreçte kaç tane ramazan, kaç tane bayram geçtiğini hatırlayın veya sayın. Şimdi, ramazanın bitmesine on beş gün kaldı bu arkadaşlar hâlâ tutuklu, inşallah bayramda evlerinde olacaklardır diye düşünüyorum ama iktidarın bunu ne kadar takip ettiği konusunu da bilmiyorum. İktidarın geçmişte bir bahanesi vardı. Bahanesi de şuydu... "Biz Ulusal Mutabakat Hükûmetini tanıyoruz. Bu arkadaşlar Sirte'de. Bizim onlarla muhatap olacak kimsemiz yok." diye bir kaçamak imkânınız vardı. Bu kaçamak imkânınız üç aydır yok çünkü Ulusal Mutabakat Hükûmeti gitti, onun yerine bir Ulusal Birlik Hükûmeti geldi ve onun Başbakanıyla da gayet iyi ilişkiler içinde olduğunuzu biliyorum. O zaman soruyorum: Niye bu arkadaşlarımız hâlâ tutuklu?
İkincisi: Daha geriye gideceğim -bunu dört ay evvel söylemiştim- beş ay evvel geriye gideceğim. 22 Kasım 2020 tarihinde -mutlaka bunu hepiniz hatırlayacaksınız söyleyince- Alman donanması "ROSELİNE A" diye bir konteyner gemimizi bastı. Burada insanlar kükredi "Korsan Almanlar." denildi, arkasından bunlara karşı bir mukabelebilmisil yapacağız yani "Karşılık vereceğiz." denildi, arkasından cumhuriyet savcılığı soruşturma açtı. Ne oldu, beş aydır ne oldu? Bunu niye söylüyorum? Yapmayacağınız veya yapamayacağınız şeyleri söylemeyeceksiniz, aksi hâlde zayıf düşüyorsunuz. Bunun aynısını biz geçen hafta yaşadık. Geçen hafta yaşadığımızdan günümüze geleceğim. Biliyorsunuz, bir sözde soykırım beyanı üzerine biz Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak Biden'ı kınadık ama şunu hatırlatma gereğini de ifade etmek istiyorum: Bu, Türkiye'nin muhatap olduğu 30'uncu sözde soykırım ithamı, 30'uncu. Bunun listesini bulabilirseniz sadece listesine bakmayacaksınız, bu ülkeler bu ithamlarını hangi tarihte yapmışlar diye de bakacaksınız ve şaşacaksınız, şaşacaksınız çünkü bunların hemen hemen tamamı AK PARTİ döneminde. Bunun da herhâlde bir anlamı olsa gerektir diye düşünüyorum.
Sayın Erdoğan, üç gün bekledikten sonra hissiyatını dile getirdi -dile getirdi diyorum, bu "dile" kelimesini özellikle kullanıyorum- hâlbuki biz iktidarın sadece dilde kalmayıp dişini de göstermesini beklerdik ama biz diş göremedik. Hâlbuki bu iktidarın döneminde, geriye doğru gidersek Aralık 2019'da -Biden'a gelinceye kadar- Senato da benzer bir karar almıştı ve Senato bu kararı aldığında Sayın Erdoğan bir televizyon programında şu ifadeleri kullanmıştı: "İncirlik'i de Kürecik'i de kapatırız." 2019 Aralık. Bu sefer söylemedi. Yani Biden'ın ithamı Senatonun ithamından daha hafif olduğu için mi söylemedi? Hayır, öyle değil. Niye? Çünkü Hulusi Akar başka bir açıklama yaptı bugün. Ne dedi? "Orası Türk üssü, nesini kapatıyoruz?" dedi. Şimdi tabii, Hulusi Akar'ı anlayışla karşılıyorum, Hulusi Akar'ın 2019'da Sayın Cumhurbaşkanına karşı gelip "Sayın Cumhurbaşkanı, neden bahsediyorsunuz Allah'ınızı severseniz, orayı nasıl kapatacaksınız, orası zaten bizim." diyememiş olmasını anlayışla karşılıyorum çünkü Sayın Erdoğan'a karşı çıkıp bir iki cümle söylemesi hemen hemen imkânsız ama şimdi bize söylüyor. Yani "Benim üstüme gelmeyin, "Orayı kapatın." filan demeyin, orası bizim üssümüz." diyor. Çok şükür.
Şimdi, ben bu açıklamalardan yani dilden gideceğim diş yokluğundan ötürü. Biz "keşke proteziniz olsa" da diyebilirdik ama o diş yok maalesef. Şimdi maalesef şu soruyu sormak durumundayım: Türkiye Büyük Millet Meclisi bir açıklama yaptı, Cumhurbaşkanı bir açıklama yaptı, bu ikisinden sonra acaba siz Biden'ın "Eyvah, Erdoğan'ı kızdırdık, Türkiye Büyük Millet Meclisini de kızdırdık, soykırım kararını geri alsak mı acaba?" diyeceğini mi düşünüyorsunuz? Böyle bir şey olmayacaktır.
Dolayısıyla başka bir hususa da değinmek isterim. Aslında söylenmesi gerekenin 23 Nisan akşamı söylenmesi gerekiyordu. Sayın Genel Başkanımızın yaptığı açıklamada söylediği gibi, o laf işitildiğinde o telefonun kapatılmış olması lazımdı. Ha, telefonun kapatılmadığını biliyoruz ama şunu da bilmek durumundasınız hepiniz: Karşımızdaki muhataplarımız kurumsal bir ilişki içinde bizimle mücadele ederken -ki bir mücadele söz konusu- biz hâlâ maalesef kişisel ilişkiler üzerinden işlerimizi kotarmaya çalışıyoruz. Karşımızdakinin artık Trump olmadığını bilmemiz lazım. Dolayısıyla "Çay içtik." "Kahve içtik." "Ben hastayken beni ziyarete geldi." "Şekerim..."le bu işe bir çözüm bulmak mümkün değildir.
Dolayısıyla, başka bir hususa değinmek istiyorum: Biz, her zaman, son dönemde maalesef Amerika Birleşik Devletleri'yle yapılan telefon görüşmeleri sonrasında Amerikalıların yaptıkları açıklama ile bizlerin yaptığı açıklamalar arasında hep farklılıklar görüyoruz. Örnek vereceğim size: Bizim tarafımızdan yapılan açıklamada "Hem FETÖ konusunu dile getirdik hem PKK konusunu dile getirdik hem PYD konusunu dile getirdik hem terörizmle mücadele konusunu dile getirdik." dedik; Amerika'nın yaptığı açıklamada bunların hiçbiri yok. Dolayısıyla, biz o akşam ne konuşuldu pek anlamadık. Aynı şey, Biden'ın dışında Trump'la, Putin'le, Macron'la, Merkel'le geçmişte yapılan görüşmeler açısından da geçerlidir. Ben o zaman şöyle bir çağrıda bulunuyorum Sayın Cumhurbaşkanlığına: Lütfen o akşamki, 23 Nisan akşamındaki telefon görüşmesinin tutanağını yayınlayın. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar) Yayınlamazsanız iktidara geldiğimizde biz yayınlayacağız onu. O zaman "Yarın sabah, ben, istesen de istemesen de maalesef bir sözde soykırım beyanında bulunacağım." dediğinde Sayın Cumhurbaşkanının ne söylediğini biz bugün de bilmek istiyoruz, gelecekte de öğrenmeye çalışacağız. Şunun altını çizmek istiyorum: Maalesef bizim zafiyetlerimizin altını çizen bir tabloyla karşı karşıyayız.
Pentagon bir açıklama yaptı iki gün evvel, yaptığı açıklamada diyor ki: "Biden'ın ifadelerine rağmen Türkiye'yle askerî ilişkilerimizde bir değişiklik olmayacaktır." Neye güveniyor da söylüyor? Bize güveniyor. Ne demek istiyor? "Bizi ısıracaklarını sanmıyoruz." diyor. Bu kadar basit, adamlar okumuşlar bizi. Dolayısıyla, 23 Nisan görüşmesini bir kenara itip "Önümüzdeki dönemde aramızdaki ilişkilerin konularını görüşelim." demek de anlamsızdır. NATO zirvesine gidilecek ya, NATO zirvesinde oturup konuşacağız ya, neleri konuşacağız; ben size gündemi söyleyeyim: Suriye ve Fırat'ın doğusunda PKK, PYD, YPG, SDG; FETÖ'nün durumu, CATSAA yaptırımları, Halkbank, Sayın Erdoğan ve aile efradının mal varlığının araştırılması, mahkûm edilmiş İstanbul Başkonsolosluğu memurlarının durumu, S-400, F-35, Doğu Akdeniz, Kıbrıs meselesi, IŞID ve cihatçı militanların başka coğrafyalara sızması, Türk ürünlerine uygulanan ilave vergiler ve kotalar. Bunun için ayrılan süre on beş dakika. Çözeceksiniz, bu, sizin üstünüze düşen bir görev.
Geçmişte size pek çok defa "Başka ülkelerin iç işlerine karışmayın." dedik Ne yaptınız? Mısır'da karıştınız, Libya'da karıştınız, Suriye'de karıştınız, Somali'de karıştınız, Tunus'ta karıştınız, Cezayir'de karıştınız, Yemen'de karıştınız, Lübnan'da karıştınız, Eritre'de karıştınız, Cibuti'de karıştınız, İhvancılık yaptınız, Trumpçılık da yaptınız. İktidarın seçim kampanyası sırasında maalesef, Sayın Cumhurbaşkanının ağzından olmasa dahi çevresindekilerin ağzından çıkan açık bir Trumpçılıktı, bunu Biden bir kenara not etmedi mi sanıyoruz? O da bir faturasını çıkarıyor.
Biz bir açıklama yaptık. Bu açıklama güzel kaleme alınmıştı, Sayın Meclis Başkanımızı da kutluyorum ama Meclis Başkanından başka bir şey daha bekliyorum; madem bu kadar maharetli bir kalemi var, o zaman, Doğu Türkistan'da Uygur Türklerine uygulanan mezalim konusundaki açıklamayı da oraya getirsin, biz de oylayalım o zaman hep birlikte. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar) Biz bunu kendisinden isteyeli iki aydan fazla oldu, üstüne yattı; Türkçede buna bu denir, başka bir şey denemez.
Kırk dokuz saniyem kaldı, bir tekerlemeyle bitireyim: Aşı nerede? 128 milyar nerede? Esnafa destek nerede? İktidar nerede? Dağ nerede? Gerisini bilmiyorum, hepsini siz biliyorsunuz. (İYİ Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; CHP sıralarından alkışlar)
Saygılar.