GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: ELEKTRİK PİYASASI KANUNU İLE ÖZEL TÜKETİM VERGİSİ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI VE TEKLİFİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:55
Tarih:22.01.2013

BDP GRUBU ADINA NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli üyeler; Elektrik Piyasası Kanunu'nda değişiklik yapılmasıyla ilgili gündem çerçevesinde, Diyarbakır'daki elektrik kesintileriyle ilgili, Diyarbakır'da halkın canına artık tak eden elektrik kesintilerini bir kez daha Meclisin gündemine taşımak, Meclisin gündemine getirmek istiyorum. Bu vesileyle bütün arkadaşları saygıyla selamlıyorum.

Tabii ki "Diyarbakır" deyince herkesin aklına Kürt sorunu geliyor. Açıkçası, Diyarbakır halkının da gündemi yaklaşık otuz yıldan beri Kürt sorunudur. Diyarbakır halkı, Diyarbakırlılar yaklaşık otuz yıldan beri Kürt sorunu çerçevesinde, Kürt sorununun çözümsüzlüğü çerçevesinde alanlarda ve meydanlarda oldular, bu konudaki görüş ve düşüncelerini paylaşmak için en geniş katılımlı eylem ve etkinlikleri yaptılar. 80'li yıllarda 12 Eylül faşizminin Diyarbakır zindanlarındaki işkencelerini ortaya çıkarmak için alanlarda, meydanlarda oldular. 90'lı yıllarda köyleri boşaltıldı, yine Diyarbakırlılar alanlarda, meydanlardaydı. Daha sonraki yıllarda, tabii ki faili meçhul cinayetler nedeniyle sokaklardaydılar. Asit kuyularına atıldılar, yine sokaklardaydılar. Sınır ötesi operasyonlar, sınır içi operasyonlar yapıldı yine alanlardaydılar ve son olarak, tabii ki KCK operasyonları ve Kürt sorunun elbette ki çözümü ve barış için yine alanlarda ve meydanlardaydılar.

Artık, Diyarbakır'ın bundan farklı bir gündemi de var elektrik kesintileri sayesinde değerli arkadaşlar. Artık, Diyarbakırlılar gündüz Kürt sorunun çözümü için meydanlardalar, sokaklardalar, yürüyüşler yapıyorlar, basın açıklaması yapıyorlar, hep birlikte yapıyoruz tabii ki; akşamları da bu kez, bu saatlerde, yine şu anda Diyarbakır'da eminim elektrik kesintileri nedeniyle oturma eylemleri var, yol kesme eylemleri var, yürüyüşler var.

Şimdi, tabii ki halkla da sınırlı değil. Artık, Diyarbakır'da son gelinen nokta nedeniyle sivil toplum örgütleri, demokratik kitle örgütleri, ticaret sanayi odasının gündemlerinde yoğun olarak elektrik kesintileri var. Onlar da tabii ki günlük neredeyse yedi saati bulan kesintiler nedeniyle üretimin düşüşünden şikâyetçiler, verimin düşmesinden şikâyetçiler, gidip gelen elektrikler yüzünden bozulan ev aletlerinden şikâyetçiler. Dolayısıyla, onların da gündemi, artık, Diyarbakır'da elektrik kesintileridir.

Şimdi, ben sormak istiyorum, -tabii ki Sayın Bakan burada- bir halk, bir kent kesintiler nedeniyle ayakta, ortada? Hangi demokratik ülkede bir kentin bütün dinamikleri böylesi bir sorun için ayakta olur ve hangi hükûmet, hangi bakanlık ortaya çıkan bu tepki karşısında bu kadar sessiz kalır? Aslında çok da sessiz kalmadılar, TEK'in müdürünü görevden aldılar. Herkesin beklentisi "Herhâlde bizim sesimiz duyuldu, Sayın Bakan Diyarbakır'ın bu demokratik tepkisini duydu, TEK müdürünü görevden aldı?" Ama, ne yazık ki, görevden alındıktan sonra ortalama günde beş saat elektrik kesiliyorsa şimdi yedi saat kesiliyor değerli arkadaşlar. Gerçekten, bu konunun, Sayın Bakan da buradayken bir kez daha gündemlerine alınmasını istiyorum. Yani, demokratik ülkelerde gerçekten böyle midir? Bakın, en fazla eleştirdiğiniz İsrail'de halk on binlerce kişiyle bir gün sokağa çıkmıştı, artan ev kiraları nedeniyle sokağa çıkmıştı. Yine, en fazla eleştirdiğiniz, iktidar olarak eleştirdiğiniz İsrail Hükûmetinin Başbakanı, hemen ardından, basının ve kamuoyunun karşısına çıkıp on binlerce kişinin sokaklarda yaptığı bu eyleme bir anlam verdiğini, bir anlam biçtiğini, hemen kiralarla ilişkili olarak hükûmetlerinin bir çaba içerisinde bulunacağını açıklamıştı. Elbette ki demokratik yöntem budur, işleyiş budur daha doğrusu. Dolayısıyla, Sayın Bakanın da artık bu konuya bu saatten sonra eğilmesini, gerçekten de Diyarbakırlıların bu konudaki taleplerinin karşılanmasını istiyoruz.

Şimdi, bu kesintileri anlamak aslında mümkün değil. Bildiğimiz kadarıyla, yapılan bu kesintiler genel olarak halka yansıtılıyor. Yani, birtakım insanların belki mecburiyetten başvurdukları kaçak elektrik kullanımı nedeniyle açığa çıkan bu kaçak elektrik bedeli bütün faturalara yansıtılarak bu işin bedelini bir anlamda halk ödüyor. Eğer, burada, Hükûmetin kaçak elektrik kullanma konusunda bir sıkıntısı yoksa o zaman Diyarbakır'daki yedi saatlik, altı saatlik elektrik kesintileri neden diye ben sormak istiyorum. Gerçekten halka zulmetmenin başka bir yolu da acaba bu mudur? diye ben sormak istiyorum Sayın Bakana.

Şimdi, tabii ki arkadaşlar da belirttiler, bizden önceki konuşmacı arkadaşlar, yüzde 72 gibi bir kayıp kaçak oranından bahsedildi. Bunu tabii bilimsel çevrelerin de ifade etmesi gerekir. 72 oranı neyi ifade ediyor? Bildiğimiz kadarıyla, bizim bilimsel çevrelerden aldığımız bilgi kadarıyla, bu kayıp kaçak oranının büyük oranda bölgede yani doğu ve güneydoğu bölgesinde onarılmayan hatlar nedeniyle olduğunu biliyoruz yani kaçak oranının büyük oranda bu şekilde gerçekleştiğini biliyoruz. Elbette ki, halkın da kaçak elektrik kullandığı bir gerçeklik. Ancak, bu gerçeklik "İşte, elektrik hırsızlarını yakalayalım, bütün bir halkı elektrik hırsızı yapalım ya da hırsız olarak tanımlayalım?" Biraz önceki konuşmacı arkadaşın belirttiği gibi, sanki Diyarbakır'da bütün Diyarbakırlılar elektriği kaçak kullanıyormuş gibi herkesi hırsız pozisyonuna koyma yani bir halkı hedefleme, hedef alma. Bunlar doğru şeyler değil. Eğer bir yerde elektrik kullanımı kaçak oranı bu kadar yüksekse gerçekten dönüp bakmak gerekiyor. Bu neyle ilgilidir? Elbette ki halkın yoksulluk düzeyiyle ilgilidir. Bir elektrik parası için hırsız olarak mahkemelere çıkmak, yargılanmak hangi vatandaşın isteği ve talebi olabilir diye ben sormak istiyorum.

Tabii ki Sayın Bakan yüzde 72 kaçak oranını tanımlarken aynı zamanda bunun bir ideolojik yaklaşım olduğunu söyledi. Bununla ilgili olarak da "İşte BDP'nin ideolojik yaklaşımları nedeniyle halk bölgede kaçak elektrik kullanımını artırıyor." dedi. Vallahi, bu bizimle, partimizle ilgili değil, halkın geldiği bilinç düzeyiyle ilgilidir diye ben düşünüyorum.

Sonuç olarak -tabii ki ben oranın milletvekiliyim, biliyorum- genel yaklaşım şudur: Doksan yıldır bu bölgeye hiçbir şekilde yatırım gitmiyor. Halk yoksuldur, fakirdir. Dolayısıyla, elbette ki yoksulluk ve fakirliğin geldiği noktada bir anlamda böyle olacaktır. Bu sadece bizim ülkemizde değildir, her yerde böyledir. Ancak, hükûmetler, devletler, şunu ifade etmek isterim ki kaçak elektrik konusunda veya kaçak kullanılan her şey konusunda zorunlu nedenlerle göz yumuyorlar. Hükûmetin yaptığı da budur. Eğer kaçak oranı bu kadar yüksekse, yakalanmıyorsa bu zorunluluk nedeniyle gerçekleşen bir durumdur. Çünkü, siz bir halkın gelir düzeyini çok üst düzeyde tutmazsanız yani halkın büyük bir kısmı yoksulsa, siz de bir taraftan kaçak elektrik kullananları yakalarsanız, cezaevine atarsanız, bir şekilde farklı yöntemlerle halkın üzerine giderseniz o ülkede sosyal patlamalar olacaktır. Elbette ki hükûmet ve devletler, bu sosyal patlamaların önüne geçebilmek için, bir anlamda, bu kaçak elektrik, kaçak su ve benzeri her neyse, devletten kullanılan ne varsa göz yummak durumunda kalıyorlar. Sonuç olarak yaşanan da budur ülkemizde, Hükûmetin yaptığı da budur gerçekten.

Ancak, bir şeyi de ben sormak istiyorum gerçekten: Kaçak olarak elektriğin kullanıldığı yer sadece bölge midir? Örneğin, 15 milyon nüfuslu bir yerde, İstanbul'da hiç mi kaçak elektrik kullanılmıyor? Biz de biliyoruz ki işletmelerin, fabrikaların çoğu kaçak elektrik kullanıyor. Ama tabii ki gücünüz oradaki sermayeye yetmeyince gücünüzün yettiği yer neresi olacak? Halk olacaktır. Ama ben size söyleyeyim, halk da buna boyun eğmez; hele hele, açık ve net söylüyorum, Diyarbakır halkı hiç boyun eğmez. Bunun da önümüzdeki zaman sürecinde, önümüzdeki seçimlerde hep birlikte karşılığını göreceğiz, karşılığını da alacaksınız diye düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)