| Konu: | Sigortacılık ile Diğer Bazı Alanlara İlişkin Kanunlarda ve Bir Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 82 |
| Tarih: | 20.05.2021 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 262 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin tümü üzerinde İYİ Parti Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
Kanun teklifinin maddelerine ve içeriğine geçmeden önce değerli arkadaşlar, şöyle bir gözlerimizi kapatalım ve nasıl bir Türkiye'de yaşıyoruz, son günlerde Türkiye'de neler konuşuluyor, Türkiye nasıl yönetiliyor, Türkiye ekonomisinde neler yaşanıyor, vatandaşımızın durumu nedir; buna bir bakalım. Bakıyorsunuz, Hükûmet üreticinin elinde çürüyen patates ve soğanları baskılara dayanamayıp en sonunda almaya ve dağıtmaya karar veriyor. Millet fakruzaruretten coronaya meydan okurcasına soğan ve patates kuyruklarında perişan oluyor. Daha tuhafı, Erdoğan ve AK PARTİ yetkilileri de milletin içine düştüğü bu sefaleti gösteren manzaralar karşısında gururlanıyorlar; çürük patates, soğan kamyonlarının önüne Türk Bayrakları asılıyor. Enflasyonu düşürmekle görevli olan, temel görevi enflasyonu düşürmek olan Merkez Bankası Başkanı Merkez Bankasının kârıyla övünüyor, belki de dünyada ilk kez görülen bir şey. Arkadaşlar, merkez bankaları sıkıntılı dönemlerde kâr eder. Merkez bankaları, eğer bir ülkede faiz yüksekse, millet faiz yükü altında eziliyorsa, vatandaşıyla, firmalarıyla bankalara çalışıyorsa, bankalar da o parayı bulmak için merkez bankasından para alıyor ve merkez bankası piyasayı fonladığı için ciddi bir faiz geliri elde edip efendim, kâr ediyorsa bu, kriz dönemi demektir. Bizim Merkez Bankası Başkanı "Enflasyonu düşürdüm." diyemiyor, enflasyonda dünya şampiyonu yapılıyor Türkiye ama Merkez Bankası Başkanı kâr etmekle, Merkez Bankasının kârıyla övünüyor.
Dört ay önce düşürmeye çalıştıkları, bizim engel olduğumuz kurumlar vergisi oranını daha sonra bir bakıyorsunuz, dört ay sonra artıran bir hükûmet anlayışı var ve daha da tuhafı, AK PARTİ'li milletvekilleri de her 2 kanun teklifine olumlu oy kullanıyor. Yani Mecliste bu anlamda da herhangi bir irade olmadığını görüyoruz.
Milletin 128 milyar doları çarçur ediliyor, buharlaşıyor. Bununla ilgili olarak önce inkâr politikası uygulanıyor, sonra kabul ediliyor ancak toplumu ikna edecek hiçbir açıklama yapılmıyor. 10 milyonun üzerinde işsiz varken saray memurları 5 maaş alıyor. Pudra şekeri çekerken suçüstü yakalanan AK PARTİ'li gençler aniden zenginleşiyor. Çek düzenlemesiyle ekonomiyi felç eden bir Ticaret Bakanı var. Suç örgütü liderlerine "Devlet operasyon yapacak." diye haber veren, ortaya çıkan her yeni suçluyla fotoğrafı çıkan "Bundan beş yıl önce Türkiye'de her gün bomba patlıyordu, AVM'lere gidemiyordunuz." diye soru soran ve kadınları aşağılayan bir İçişleri Bakanı var. Kendi Bakanlığına mal satan bir Ticaret Bakanı; parasıyla aşı almayı beceremeyip üstelik bir de muhalefeti suçlayan bir Sağlık Bakanı; tarım bütçesinin sıfır oranında artırılmasına rıza gösteren çiftçi düşmanı bir Tarım Bakanı; turist getireceğiz diye milletin onurunu kıran, reklamlar yapan bir Turizm Bakanı; mümkün olduğu kadar diplomatik lisandan uzak bir Dışişleri Bakanı; âdeta kanalizasyonlar patlıyor, ortalık lağım kokuyor, harekete geçmeyen bir yargı sistemi ve Adalet Bakanı "19 Mayısta -dün- saat 19.19'da bütün Türkiye genelinde balkonlarda İstiklal Marşı okuyacağız." deniliyor, bu organizasyonu dahi beceremeyen bir Gençlik ve Spor Bakanı var; aylardır kendisinden haber alınamayan bir eski Hazine ve Maliye Bakanı; tam kapanma yasakları olmasına rağmen konvoylarla memleketine giden bir Meclis Başkanı; günde ortalama en az üç beş defa nutuk atan fakat kritik dönemlerde hiç ağzını açmayan bir Cumhurbaşkanımız var. Sedat Peker'in iddiaları var, normal bir ülkede yer yerinden oynar; Sayın Cumhurbaşkanından bir açıklama yok. Gara katliamında 13 insanımızı kaybediyoruz, şehit veriyoruz; Sayın Cumhurbaşkanı açıklama yapmıyor. Suç örgütü liderinin birisi Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanını tehdit ediyor açıkça, Sayın Cumhurbaşkanından bir açıklama yok. İdlib'de 33 askerimiz şehit oluyor, Sayın Cumhurbaşkanı Hatay Valisine açıklama yaptırtıyor ama başka zamanlarda Sayın Cumhurbaşkanı sürekli nutuk çekiyor. Millete kuru ekmeği çok gören bir AK PARTİ siyaset anlayışı var.
Diğer taraftan, bakıyorsunuz, uyuyan ve uyutulan bir devlet var. Tosuncuk milleti dolandırıyor; devlet uyuyor. Yine, ev sahibi olmak isteyen milleti dolandırıyorlar, devlet uyuyor. Kripto paracılar vurgun yapıyor, yurt dışına kaçıyor; devlet uyuyor. Belediyeler üzerinden insan kaçakçılığı yapılıyor, devlet uyuyor. Devletin refleksleri zayıflatılmış, devlet âdeta tahrip edilmiş.
Görevden alınan bakan ve üst düzey yöneticilerin kurtulduğu için şükrettiği bir Türkiye manzarası; vatandaşa bir kuruş destek vermeden aç bir şekilde evine hapseden bir pandemi yönetimi; lebalep kongreler yaparak bizi günlük vakalarda dünyada şampiyon yapan bir iktidar anlayışı; Filistin zulmünde kürsü kahramanlığı yapan fakat etkin hiçbir tedbir almayan, yaptırım uygulayamayan bir dış politika; Doğu Türkistan'daki zulme gözlerini kapatan bir devlet yönetimi.
Her 3 gençten 1'isi yurt dışında yaşamak istiyor, ülkeyi terk etmek istiyor; son dört yılda 4 Merkez Bankası Başkanı, 4 TÜİK Başkanı değişiyor; son iki yılda mutlak yoksul sayısı 3,2 milyon kişi artıyor; işsizlik oranları yüzde 30'a ulaşıyor; her 3 gençten sadece 1'isi çalışıyor; esnaf, çiftçi, emekli canından bezmiş, intihar ediyor; böyle bir Türkiye manzarası.
Enflasyonda, faiz oranlarında dünya şampiyonu olan bir Türkiye; milletin feryadına kulak tıkayan bir idare; Çarşamba'da tarım ovasına santral yapılıyor, millet itiraz ediyor, iktidar duymuyor; İkizdere'de taş ocağı yapılıyor, çevre tahrip ediliyor, tarım üretimi tahrip ediliyor, devlet uyuyor; siyanürle altın aramalarına millet feryat ediyor, devlet onu duymuyor; 4/B'liler mağdur, EYT'liler mağdur, tarım danışmanları mağdur, atanamayan sağlıkçılar ve öğretmenler mağdur, iktidar kulaklarını tıkıyor fakat iktidara yakın müteahhitlerin kayırıldığı bir ortam yaşıyoruz. Çevreyi tahrip eden, suyu tahrip eden, iktidara yakın iş adamlarının her türlü projeleri de bütün feryatlara rağmen maalesef devam ediyor. Pandemide herkes bir bedel öderken, bütün sektörler bir bedel öderken kamu-özel iş birliği projeleri yapan Hükûmete yakın müteahhitler tıkır tıkır dolar üzerinden paralarını almaya devam ediyorlar.
Pandemide vatandaşa yapılan hibe yardımlarda en arkada olan bir Türkiye var. Yolsuzluk, özgürlük, hukukun üstünlüğü gibi uluslararası endekslerde Afrika ülkelerinin bile gerisine düşmüş bir Türkiye var.
Şimdi, böyle bir Türkiye manzarasında Hükûmetin hazırladığı ve AK PARTİ'li milletvekillerinin getirdiği kanun teklifine bakıyoruz, içerisinde hiçbir şey yok; bundan öncekilerde de yoktu, bunda da yok. Milletin sorununu çözecek, makro bir perspektifi olan bir kanun teklifi değil, bir bütünlüğü yok, bir amacı yok. Bozduklarını dahi tamir edemiyorlar -birazdan çek işi meselesini konuşacağız- Türkiye'ye zaman kaybettiriyorlar; Türkiye gitgide yoksullaşıyor, Türkiye'nin ve milletin sıkıntıları giderek artıyor.
Şimdi Türkiye, yapısal bir tıkanma yaşıyor fakat yapısal tıkanmayı böyle küçücük müdahalelerle çözmeye çalışıyorlar, o müdahaleleri dahi yapamıyorlar. Arkadaşlar, yapısal tıkanmalar ancak yapısal reformlarla açılır. Biz, Hükûmetten buraya şöyle doğru düzgün, milletin sorununu çözecek, ekonominin sorununu çözecek yapısal reformlar bekliyoruz fakat bunu getirecek ne bir siyasi irade var ne bir ekip var ne de bir bilgi var; bunların hiçbirinin olmadığı bir iktidar anlayışı var.
Şimdi bu torba yasa teklifine bakıyorsunuz; işte, torba yasa... Biz zaten torba yasayı eleştirmekten usandık ama Hükûmet bunları getirmekten usanmıyor. Bakıyorsunuz "Ya, bir etki analizi var mı?" diyorsunuz. 5018 sayılı Kanun'un 14'üncü maddesi bunu kanuni bir zorunluluk olarak getirmesine rağmen, hiçbir mali etkisinin gösterilmediği kanun teklifleri Mecliste görüşülüyor. Benim buradan Meclis Başkanına bir çağrım var, Komisyon Başkanlarına çağrım var: Yani hukuka birazcık saygımız varsa, yasama iradesine birazcık saygımız varsa gelen bu kanun tekliflerinde eğer etki analizi yoksa bunlar hiçbir şekilde görüşmeye alınmasın ki belki o zaman bazı şeyleri kontrol edebiliriz, belki o zaman bir yapıp bir bozmak gibi bir durumla karşı karşıya kalmayız.
Şimdi, Hazine ve Maliye Bakanına bakıyorsunuz "Mali disiplin önemli." diyor; evet, mali disiplin son derece önemli. Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin yapısal anlamdaki bütçe açığı emsal ülkelere göre çok yüksek. Evet, son dönemde, pandemi döneminde, 2020 yılında şu ayrımı arkadaşların görmesi lazım -yani bunu görecek ne kadar bürokrat kaldı, onu bilmiyorum ama- şu ayrımı görmeleri lazım: Şimdi, arkadaşlar şunu söyledi: "Ya, bakın ülkelere, diğer ülkelerde de 2020'de bütçe açıkları arttı." Evet arkadaşlar, 2020'de birçok ülkenin bütçe açığı arttı ama bunun nedeni, kendi milletine verdiği desteklerden dolayıdır. Bu bir yapısal bozulma değildir -2021 gelir, 22 gelir, bu pandemi her ne kadar sürecekse- daha sonradan bu açıklar düzelir çünkü bu harcamalar bir defalık yapılmış harcamalardır ama bizim yapısal açığımız fazla. Yani pandemi koşullarının ötesinde, Türkiye'nin yapısal açığı emsal ülkelere göre çok yüksek; bunu görmek gerekir.
Şimdi, burada, getirdikleri bu kanun teklifinde -bu vesileyle kanunun içeriğine de biraz gelmiş oluyoruz- 2 doküman birleştiriliyor; orta vadeli program ile orta vadeli mali plan yani kozmetik bir şey. Evet, biz buna destek verdik, birleştirilmesi doğrudur ancak önemli bir şey değildir yapılan. Burada esas yapılması gereken nedir? Eğer mali yönetim açısından bu Hükûmet bir şeyler yapmak istiyorsa... Bakın, buradan önerilerimizi sıralayacağım şimdi. Hani, bazen bize "Önerilerde bulunmuyorsunuz." diyorlar ya, biz sürekli önerilerde bulunuyoruz arkadaşlar. Komisyondaki konuşma tutanaklarımıza bakın, sürekli öneride bulunuyoruz ve bütün programlarımızda da Genel Kurul konuşmalarımızda da önerilerde bulunuyoruz.
Şimdi, bir defa, eğer mali yönetim açısından bir şey yapılmak isteniliyorsa bu, bütçenin hazırlık sürecinin öne çekilmesi lazım. Bu, 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi Kanunu'nun orijinalinde bu, orta vadeli programın mayıs ayında yayımlanması vardı. Bu, daha sonradan bir kısım nedenlerden dolayı orta vadeli programa bir ekonomik program rolü atfedildi, yanlış bir roldü o; rolden dolayı eylül, ekim aylarına kadar uzatıldı. Şimdi, kanun orta vadeli programı nasıl tanımlıyor biliyor musunuz? "Bütçe sürecini başlatan doküman" diye tanımlanıyor. Şimdi, şöyle bir mantıksızlık olabilir mi: Bütçe sürecini başlatan doküman ekim ayında çıkıyor. Ya, ekim ayında zaten bütçe Meclise veriliyor. Yani bir günde mi bu bütçeler hazırlanacak? Kurumlara en az beş, altı aylık bir hazırlık süreci gerekiyor. Dolayısıyla, orta vadeli program geç çıktığı için kurumlar bütçelerini hazırlarken hükûmetin politikaları neler, ilkeleri neler, hedefleri neler, kendisinin alabileceği kabaca ödenek teklif tavanı nedir, çoğu zaman bunları bilmeden bütçe hazırlıyor veya bunları el altından korsan bir şekilde... Devlet korsan bir şekilde yönetilmez arkadaşlar. Bu Hükûmet devleti korsan bir şekilde yönetiyor. Hiçbir şekilde resmiyeti olmayan bir kısım dokümanlar program çıkarılamadığı için el altından verilerek veya bir şekilde verilerek bu süreç yönetilmeye çalışılıyor. O yüzden etkinliğini kaybetmiş bir süreçtir. Biz önerge verdik Komisyonda. Son derece önemli bir şey. Bakın, eğer bir miktar kredibilite kazanmak istiyorsanız, bir miktar itibar kazanmak istiyorsanız bunları yapmak durumundasınız. "Ya, şu birleştirmeyi yapın ama esas, orta vadeli programı bırakın eylülde çıkarmayı, gelin, bunu mayısa çekelim." dedik fakat önergemizi, maalesef reddettiler.
Şimdi, bakıyorsunuz yine, kamu mali yönetim reformu 2003 yılında çıkmıştır. Evet, hazırlıkları önceki Hükûmet döneminde başlamıştır ama AK PARTİ Hükûmetinin yaptığı nadir reformlardan bir tanesidir. Güzel bir reformdur fakat şu anda görüyoruz ki bu reformun hem ruhundan hem de lafzından her geçen gün bir adım daha uzaklaşıyor Hükûmet. Olmaz, bunu kabul etmek mümkün değil. Şimdi, bu reform ne getiriyordu? Kurum içi ve kurumlar arası ödenek aktarmalarına bir sistem getiriyordu. Yani eğer burada böyle sınırsız bir şekilde veya gelişigüzel bir şekilde oradan oraya, oradan oraya ödenek aktarması olmasın diye. Güzel bir şeydi bu fakat sonradan bu ne yapıldı? Bu kanun maddelerinde değişiklik yapıldı. Mesela kurumlar arası ödenek aktarması sıfırdı, hiç ödenek aktarmasına müsaade edilmiyordu, şimdi ödeneklerin yüzde 5'i kadar müsaade edilmeye başlandı. Daha öncesinde kurum içinde -olabilir yani kurum bir şeye öncelik vermiştir, yıl içerisinde birtakım gelişmeler olmuştur- bir ödeneğinden öbür tertibine aktarmasına yüzde 10 müsaade ediliyordu, yüzde 20'ye çıkarıldı. Ama aslında bunun daha da ötesinde bir şey yapılıyor; şimdi, hırsız evin içerisinde olunca kapı kilit tutmuyor, bunu Maliye Bakanlığının kendisi yapınca veya şimdi Strateji ve Bütçe Başkanlığı yapınca yapacak başka bir şey yok. Ne yapılıyor biliyor musunuz? Biliyorsunuz, Millî Eğitim Bakanlığının -çok öğretmen olduğu için- personel ödeneği çok fazla. Millî Eğitim Bakanlığının personel ödeneğinde yedek ödeneğe alınıyor, ondan sonra yedek ödenekten istenilen şekilde, istenilen yere dağıtılıyor. Yani biz bütçe konuşuyoruz da aslında şu anda bütçe falan yaptığımız yok. Yani tamamen burada torba hâlinde bir ödenek alınıyor, hatta onun bile bir kıymeti yok çünkü bir bakıyorsunuz, ödenekler çoğu zaman aşılmış. Ne kadar aşılmış mesela, birkaç tane örnek verelim: 2020 yılında başlangıç ödeneğinin 107 milyar lira üzerinde, eski parayla 107 katrilyon lira üzerinde bir harcama yapılıyor fakat maalesef Meclise hiç kimse ek bir bütçe falan getirmiyor. 2018 yılında 98 milyar lira, 2019 yılında 40 milyar lira ödeneğin üzerinde harcama yapıyorlar. Şimdi, siz bütçeyi bu şekilde yönetirseniz bu ülkede mali disiplinden bahsedemezsiniz. İşte o yüzden bütçe açıkları kontrolsüz bir şekilde büyür. O yüzden Hükûmete önerimiz, ödenek üstü harcamalara hiçbir şekilde müsaade edilmesin, kurum içi ödenek aktarmalarına da belli bir disiplin getirilsin.
Şimdi, Meclis bilgilendirmeleri var -kanun öngörüyor bunları- bu Meclis bilgilendirmeleri zamanında yapılmıyor. Arkadaşlar, Meclis bilgilendirmesinin zamanında yapılması kurumları disipline eder. Yani orada hiç olmazsa bir hesap vereceğini düşünen bir idareci -bu, TÜİK için böyledir, Merkez Bankası için böyledir, BDDK için, Hazine için böyledir- geldiğinde "Bunun hesabı bize sorulur." diye kendisine bir çekidüzen verir. Bunların sağlıklı bir şekilde yapılması lazım.
Kurumlar... Kanunun öngördüğü bir kısım raporlar var, işte bunların hiçbirine itibar edilmiyor, raporların içi bomboş. Yani Türkiye'de, bakın, ben Devlet Planlama Teşkilatına 1989 yılında uzman yardımcısı olarak girdiğimde yani o günkü açıklanan veriler, o günkü açıklanan analizler -aradan, bakın, kaç yıl geçmiş yani otuz yılın üzerinde zaman geçmiş, teknoloji ilerlemiş, her şey ilerlemiş- şu anda yapılmıyor, o bilgiler dahi milletle paylaşılmıyor. Böyle bir kamu yönetimi anlayışı var. İşte o yüzden sağlıklı karar alınamıyor, o yüzden işte bir gün önce değiştiriyorsunuz, ertesi gün tekrar burada -Çek Yasası'nda sonra yine konuşacağız veya kurumlar vergisinde- ha bire bozup bozup tekrar yapmaya çalışıyorsunuz. Kanun tekliflerinin mali etkilerinin mutlaka kanunların sonuna eklenmesi lazım.
Denetim sisteminin güçlendirilmesi lazım. Tam bu Hükûmetin hazzetmediği bir şey denetim arkadaşlar. Sayıştay devrede yok şu anda. 5018 sayılı Kanun iç denetim getirmiş, iç denetimin önüne her türlü engel konuldu. Teftiş kurullarının motivasyonu bozuldu, teftiş kurulları da yok. Yani iç denetim yok, teftiş kurulu yok, dış denetim yok. Böyle bir ülkede yolsuzlukları nasıl önleyebilirsiniz? İşte o yüzden yolsuzluklar da patır patır... Afrika ülkelerinin altına geldi Türkiye yani oradan daha kötü yolsuzluk oranlarıyla karşı karşıyayız.
Kara delikleri kapatın diyoruz, ülkenin bütün kaynakları Varlık Fonuna aktarıldı, keyfî bir şekilde orası yönetilmeye çalışılıyor. Özel hesaplar, fonlar ha bire fazlalaştırılıyor. Arkadaşlar, KİT'lerin mutlak surette masaya yatırılması lazım. Bakın, KİT'lerin her biri bir bataklık hâline gelmeye başladı tekrar, bunların masaya yatırılması gerekiyor. Sosyal güvenlik sisteminin açığı sürdürülebilir değildir. Genç nüfusumuza ve düşük emekli aylıklarına rağmen sosyal güvenlik sistemi yarı yarıya açık veriyor. Buranın mutlaka düzeltilmesi lazım.
Şimdi size bir komediden bahsedeceğim, kanun teklifindeki bir madde: Burada "Finansal İstikrar Komitesi" diye bir komite kuruluyor, daha doğrusu bir başka komite buna dönüştürülüyor. Arkadaşlar, 2011 yılında ilk kez Finansal İstikrar Komitesi kurulmuş. Yani bakın, 1 defa yapılacak işi 4 defa düzenlemeyle yapan âciz bir hükûmetten bahsediyoruz. 2011'de Finansal İstikrar Komitesi kurulmuş, çalışmaya da başlamış. Ben de yıllarca onun toplantılarına katılmış bir bürokratım. Çok da güzel kararlar aldı. Örneğin, 2013 yılındaki o makro ihtiyati tedbirleri, bizim yaptığımız sunum üzerine o komisyon o kararı aldı. 2018 yılı olmuş; 2018 yılında bunun ne olduğunu anlamayan "Ya, bu neye yarar acaba?" diyen bir aklıevvel bu komiteyi KHK'yle küt diye kaldırmış. Bakın, bu kadar önemli bir komite kaldırılıyor. Ondan sonra 2019 yılına geldiğimizde "Ya, böyle bir komiteye bizim ihtiyacımız var." demiş damat bakan, bunu bütün kurumların yetkilerini kendisine alacak şekilde yeniden "Finansal İstikrar ve Kalkınma Komitesi" olarak kurmuş. Şimdi, yeni Bakan geldi, bunu tekrar, ilk baş hâline, 2011'deki hâline dönüştürüyor. Zamanında yapılmış 1 tane düzenleme kalmış ve uygulanmış olsaydı bu sonraki yapılan 3 tane düzenlemeyi yapmak durumunda kalmayacaktık. Bu bir acziyettir, bu bir öngörüsüzlüktür, bu ülkeyi gelişigüzel bir şekilde yönetmekten başka bir şey değildir; kurumlarla nasıl oynandığının, kurumların nasıl tahrip edildiğinin bir misalidir.
Şimdi, burada bakıyorsunuz, madde, arkadaşlar eğer dikkat ettilerse, son derece tedirginlikle hazırlanmış bir madde. Kırılganlıklardan bahsediyor, defalarca "kırılganlık" kelimesi geçiyor. Bir kanun metninde böyle bir şey olmaz arkadaşlar. Biz muhalefet olarak bile ülkenin bu kadar kırılgan olduğu konusunu dile getirmiyoruz; kanun metnine konulmuş. "Finansal istikrarsızlık" ve "kırılganlık" kelimelerinin defalarca tekrarlandığı... Bu, güvensizlik oluşturur piyasalarda, böyle bir şey yapmak son derece yanlıştır. Bu bir istişare ve eş güdüm komisyonudur, ana kurumların yerine geçmemesi lazım.
Burada çok tehlikeli bir madde var, o madde çıkartılmıyor. Bakın, 128 milyar doları buharlaştıran madde budur. Burada Cumhurbaşkanına bir yetki veriyor, kurumlara talimat veriyor. Hâlbuki burada bağımsız kurumlar var, Merkez Bankası var, BDDK var, SPK var. Onların yerine geçecek bir Cumhurbaşkanlığı sistemi getiriyor, Hazine ve Maliye sistemi getiriyor. Bu maddenin, bu 5'inci fıkranın kesinlikle kaldırılması lazım, çıkarılması lazım. Bakın, bunun burada kalması son derece tehlikelidir, buradan çıkarılması ise Hükûmete itibar kazandıracaktır, bunun farkında olmak gerekir. Eğer bu madde olmasaydı 128 milyar doları heba edecek o mekanizmayı kuramayacaklardı. Şimdi, bu maddenin devam etmesi tekrar bir istikrarsızlık unsuru olacaktır ve tedirginlik yaratacaktır.
Diğer taraftan, bakıyorsunuz, burada yapı da esnek değil, kurumlar teker teker sayılmış. Birlikler var finansal sektörle ilgili, efendim, borsalar var, dernekler var, Merkezi Kayıt Kuruluşu var, Takas ve Saklama Bankası var, bunların hiçbirinin isminin geçmediği bir şey var. Hâlbuki bunların da istişaresine ihtiyaç olabilir, dolayısıyla esnek olması, sayılmaması gerekir. Bizim buradaki önergemiz o, bunları biz detaylı bir şekilde Komisyonda kendilerine anlattık.
Şimdi, burada bir şey daha yapılıyor üstelik: Finansal Sektör Komisyonunu da bu kanun teklifi kaldırıyor. Ya, bu kadar kara cehalet olur. Finansal Sektör Komisyonu kaldırılırken de diyor ki: "Finansal İstikrar Komitesi var." 2 komite birbirinden tamamen farklı, görevleri farklı, fonksiyonları farklı, oluşumları farklı, düzeyleri farklı, toplanma şekilleri farklı. 2 tane birbirinden tamamen farklı olan komiteden dolayı, biri var diye öbürünü kaldıracak kadar cehalet örneği gösteren bürokratlar var Komisyonda. Ve şimdi Hükûmet de işte getiriyor, bu kanun teklifiyle bunu kaldırıyor. Bu yanlıştır arkadaşlar, Finansal Sektör Komisyonunun kaldırılması son derece yanlıştır. Yıllarca yine, bunun toplantılarına katılmış eski bir bürokrat olarak bunları söylüyorum.
Ekonomi Koordinasyon Kurulunu gereksiz diye kaldırdılar. Şimdi, kuracaklarını söylüyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurunuz.
ERHAN USTA (Devamla) - Teşekkür ederim.
Kurmadıkları Ekonomi Koordinasyon Kuruluna, daha doğrusu kaldırdıkları ve hâlen kurmadıkları Ekonomi Koordinasyon Kuruluna referansta bulunarak bir kanun teklifi çıkarılıyor. Böyle bir komedi olamaz. Dolayısıyla bunların düzeltilmesi lazım.
Bireysel emeklilik sistemi, bu sisteme çok iyi bakmamız lazım arkadaşlar. Biz bu sistemi çıkardığımızda Türkiye'nin yurt içi tasarruflar oranı yüzde 14'tü; sonradan bir baktık ki, 2016 yılında, TÜİK bunu değiştirdi bir gecede, yüzde 25 oldu tasarruflar oranı. Şimdi, yüzde 14 iken bir şey, yapacağınız, alacağınız politika tedbiri farklıdır, yüzde 25 olduğu zaman farklı olması lazım. O kadar maliyetli bir sistem ki 2013 yılından bu yana devlet katkısı olarak 7 milyar dolar para harcanmış. Şimdi, bakıyorsunuz, devlet katkısı nereye gidiyor? Tasarruf sahibine gitmiyor, şirketlerin cebine gidiyor. Şirketler 3 tane kesinti yapıyor: Bir ilk girişte kesinti yapıyor, sonra her ödemede kesinti yapıyor, bir de toplam fon varlığında kesinti yapıyor. Tamamen şirketlerin sürdürdüğü, daha doğrusu şirketlerin politikasını belirlediği bir sistem hâline gelmiş. Şimdi, tutuyoruz bu sistemi burada genişletecek bir tek bu madde getiriliyor. Bunda çok dikkatli olmak lazım. Bu sistemi genişletmenin ben faydalı olduğunu düşünmüyorum. "Bununla ilgili bir etki analizi yaptınız mı, bunun tasarruf üzerindeki etkisi nedir?" diyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERHAN USTA (Devamla) - Sayın Başkanım, bir dakika daha...
BAŞKAN - Buyurun efendim.
ERHAN USTA (Devamla) - Çok teşekkür ederim.
Bir sürü bürokrat gelmiş oraya, "Bireysel emeklilik sisteminin, yani yıllık 6 milyar TL harcıyoruz, toplamda da 7 milyar dolar harcadığımız sistemin tasarruflar üzerindeki etkisi nedir, bunu ölçtünüz mü, bu kadar para harcıyoruz?" diye soruyoruz, "Hayır." diyorlar, hiçbir bilgi yok arkadaşlar. Böyle bir şey olabilir mi? Biz bu çalışmayı önceden yapıyorduk. Şimdi, dolayısıyla sisteme bir bakmak gerekiyor. Hâlâ, bunu, belki daraltma düşünülmesi gereken bir şeyi olabildiğince genişleten bir anlayış var; hiçbir bilgiye ve veriye dayalı olmadan işin en kötü yanı o. Dolayısıyla bu sağlıklı bir şey değildir, buna bakmak lazım.
Çekle ilgili olarak da son, yani artık, bunu buraya getirenin, bu kanunu buradan çıkartanın bir bedel ödemesi lazım, Türkiye'de ticareti kilitleyenler kimlerse onların bir bedel ödemesi lazım ama bedel ödenmiyor. Şimdi tekrar getiriliyor. Biz orada şunu söyledik: Çeklerin arkasının yazılması kısıtlansın. Çek ibrazını yasakladılar. Ya, çocuk olsa böyle bir uygulamayı yapmaz, böyle bir kanunu geçirmez ancak Ticaret Bakanlığı böyle bir uygulama getirdi.
Daha söyleyeceğimiz konular var ama ikinci bölüm konuşmasında onlara devam edeceğim.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum efendim. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)