GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mozambik Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:84
Tarih:26.05.2021

HDP GRUBU ADINA İMAM TAŞÇIER (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana iktidara muhalif olan muhalefetteki partiler ayrı söyler, iktidara geldikten sonra da uygulamaları ayrı olur; bunu da bu AKP iktidarı döneminde net olarak gördük. Bunun için en kolay yol gibi görünen, aslında herkese zarar veren güvenlikçi politikalarla ülke yönetilmeye çalışılır. Güvenlikçi politikalar "Vatan bölünüyor, elden gidiyor." söylemleriyle başlar, Kürtler hedef gösterilir, sonra tüm Türkiye'deki muhaliflere uygulanır ve sonrasında Kürt düşmanlığına dönüşür. Bunu bir örnekle anlatmak istiyorum.

18 Mayısta yani bundan bir hafta önce Diyarbakır Bağlar semtinde ikamet eden Kevser Demir isimli anne, 8 çocuk sahibi, yaşlı bir kadın. Madde bağımlısı oğlu var; polis oğlunu almaya gelir, oğluna şiddet uygular; oğlu annesine yalvarır: "Anne gel beni kurtar polisin elinden." Yaşlı kadın, ana yüreği dayanmaz, o da çocuğunu kurtarmak için polise gider, yalvarır: "Çocuğumu bu şekilde almayın; alıyorsanız, alın, mahkemeye götürün." der. Ama anneye de şiddet uygulanır; Kevser Demir isimli 8 çocuk annesinin orada 3 dişi ve kolu kırılır, şurada görüldüğü gibi. Sonrasında anne şikâyet eder; savcılığa, mahkemeye dilekçeler verir. Hâlen ne işlem olacağı belli değil çünkü bu tür işlemler her zaman faili meçhul kalır.

Kürt meselesi çözülmediği sürece bu güvenlikçi politikalar devam eder. Bu güvenlikçi politikaları görmek için cumhuriyetin kuruluşundan bu yanayı şöyle bir gözden geçirelim: Cumhuriyet kurulduğunda Kürtler yönetime ortak edilmez, ulus devlet mantığıyla yönetim başlar ve 1925 yılında Şeyh Sait ve arkadaşları idam edilir; bununla yetinilmez o zaman İstiklal Mahkemeleri kurulur, İstiklal Mahkemelerinde yine yüzlerce, binlerce Kürt idam edilir. Bununla da yetinilmez mecburi İskân Kanunu çıkarılır; mecburi İskân Kanunu'yla yine binlerce, milyonlarca Kürt yerinden yurdundan sökülür, batı illerine sürülür, Kürtler Edirne'den tut Aydın'a kadar değişik değişik illere sürülür; sürgün yılları onlarca yıl devam eder. Bu da yetmez, yine, güvenlikçi politikalarla yönetim sürdürülmeye devam edilir. 1938 yılında Şeyh Seyit Rıza ve oğlu başta olmak üzere, onlarca Kürt idam edilir, Dersim'de katliamlar yapılır. Hatta hatta bu katliamlar yapıldığı için de şu Mecliste dönem Başbakanı Erdoğan bu katliamlardan dolayı da özür diler.

Bu uygulamaların nedeni Kürtlerin talepleridir. Nedir Kürtlerin talepleri? Kürtlerin kendi kendilerini yönetmeleridir, yönetmek istemeleridir; ana dilleriyle eğitimleridir, kendi kültürlerini yaşatmalarıdır ama buna müsaade edilmez. 1940'lı yıllarda çıkan değişik kanunlarla Kürtçe yasaklanır ve bu yasaklamalarda valiler vasıtasıyla ceza verilir oradaki insanlara. Koçgiri'de, Dersim'de, Ağrı'da yine bu güvenlikçi politikalar devam eder.

Eğer o günlerde yani cumhuriyetin kurulduğu yıllarda Kürt sorunu çözülseydi, ulus devlet yönetimi, dayatması olmasaydı inanıyorum ki şu anda Türkiye gelişmiş, dünyada sözü geçen, demokrasinin yerleştiği bir ülke durumunda olurdu ama o yol seçilmedi; seçilen yol Kürt sorununu öteleme, baskı altına alma, yasaklama gibi yöntemlerle sürdürüldü.

Bugün olduğu gibi, 1980'li yılların öncesinde kotrgerilla faaliyetleri oldu. Bu kontrgerilla faaliyetlerinde yine Kürtler öldürüldü. 1980 12 Eylül faşizmi geldi, 12 Eylül faşizminde yine Kürtler öldürüldü, cezaevlerinde yine insanlar öldürüldü.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Biz de öldürüldük ya, biz de öldürüldük.

İMAM TAŞÇIER (Devamla) - Ve devam etti bu uygulamalar 1990'lı yıllara kadar. 1990'lı yılların başında Diyarbakır HEP İl Başkanı Vedat Aydın'ın ölümüyle başlayan faili meçhuller oldu, faili meçhullerle 17.500'ün üzerinde insan katledildi. Bu yetmedi, köyler yakıldı, yıkıldı, insanların yaylaya çıkması yasaklandı, hayvancılık yapması engellendi ve çetelerle, mafyalarla beraber faili meçhuller işlenmeye devam edildi. Kürt iş adamlarının listesi başbakanlar tarafından açıklandı. 4 bin tane köy boşaltıldı, 4 milyon insan yerinden yurdundan edildi ve bu insanlar batı illerine göç etmek mecburiyetinde kaldı. Seçilmiş siyasetçiler öldürüldü, milletvekilleri tutuklandı, mafya-devlet ortaklaşmasıyla o gün bu eylemler gerçekleştirildi, ta ki Susurluk olayına gelene kadar. Susurluk olayında çıkar çatışmasından kaynaklı -bildiğiniz gibi- kirli ilişkilerin nasıl geliştiğini gördük. On dokuz yıldan fazla AKP iktidarında ise bu faili meçhul olaylar aydınlatılmadı, aydınlatılmak için çaba sarf edilmedi; tersine, bunlar korundu ve bugün de yine, mafyanın devletle ya da mafyanın kendi içindeki çatışmalardan gördüğümüz kadarıyla o insanların sahnede olduğunu görüyoruz ve bugün yine bu tür eylemlerin nasıl geliştiğine şahit oluyoruz.

Niye Kürtçe eğitim yasak? Müracaat ettiğimizde nedeni, Anayasa'nın 41'inci maddesi olarak bize gösterilir. Anayasa'nın 41'inci maddesini kim yaptı? "12 Eylül faşist cuntası yaptı." deniliyor. Onlarca kez değiştirildi, niye bu madde değiştirilmiyor? Hesaplarına gelen maddeyi değiştirirler, gelmeyen maddeyi değiştirmezler. "Ben Kürt'üm, ana dilim Kürtçedir." dediğim için hakkımda fezleke düzenlendi ve fezlekemde denilen şu: "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek." Nasıl tahrik etmektir bu? Ana dilim Kürtçe ve ben Kürt'üm, nasıl tahrik ediyorum halkı kin ve düşmanlığa? Bugünkü uygulamalara baktığımız zaman, aslında 12 Eylül yıllarını aratır, 1990'lı yılları aratır, hatta hatta 1925'lerde kurulan İstiklal Mahkemelerini aratır uygulamalarla, mahkemeler Kürtleri cezalandırmak için var gücüyle çaba sarf etmekte, on binlerce Kürt şu anda cezaevinde. Aynı zamanda, Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ dâhil olmak üzere, siyaset yapan genel başkanlarımız cezaevinde, milletvekillerimiz cezaevinde. Bugünkü uygulamalara baktığımız zaman faili meçhuller 90'lı yıllarda eğer aydınlatılmayan bir şekilde gizli yapıldıysa bugün daha açık bir şekilde faili meçhuller yapılıyor. İnsanlar helikopterden aşağıya atılıyor, Roboski'de insanların üzerine bomba yağıyor, Diyarbakır "Nevroz"una gelen gencecik bir çocuk onlarca polisin gözü önünde öldürülüyor, yine, Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi onlarca kameranın gözü önünde öldürülüyor. Fakat bunların failleri bir önceki dönem gibi değil, şimdi açık açık yapılıyor ve bu faili meçhul dediğimiz -tırnak içinde- aslında faili belli bir şekilde yönetilmeye çalışılıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.

İMAM TAŞÇIER (Devamla) - AKP'ye mafya miting yapıyor; bizler, siyasetçiler ise sokağa çıktığımız zaman -müsaade edilmeden- etrafımızdaki insanlar göz altına alınıyor. Kürt sorunu çözülmediği sürece Türkiye'ye demokrasi gelmez. Kürt sorununu gerekçe göstererek ondan nemalanan bazı karanlık güçler, hatta hatta iktidarlar bunu gerekçe göstererek kendi iktidarlarını sürdürmek için milliyetçi ve şovenist duyguları harekete geçiriyor ve ülke demokrasiden uzaklaşıyor. Kürt sorununu bu Meclis çözebilme kabiliyetine sahiptir, bu Meclis bu konuyu tartışmaya açabilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Milletvekili.

İMAM TAŞÇIER (Devamla) - 2013 ile 2015 yılları arasında tartışılan Kürt sorununun ülkeye o gün tarihiyle de nasıl bir şey getirdiğini görüyoruz.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)