GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Askeri Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:94
Tarih:22.06.2021

CHP GRUBU ADINA ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri...

METİN NURULLLAH SAZAK (Eskişehir) - Sirkte oynatırız biz o aslanları.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Kimi oynatırsın?

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Nerede neyi oynatıyorsunuz siz ya! Ayıp ya! Terbiyesizlik yapmayın ya!

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - Ya, neyse, tamam. Metin ağabey, lütfen ya.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Kimi oynatıyorsun sen ya!

(HDP ve MHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Dağdaki adama diyor, teröriste diyor.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - Tamam, tamam. Arkadaşlar bir dakika ya.

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Sirkte oynatmak ne demek ya! Ayıp bir şey ya! Burada söyleme bunu ya!

BAŞKAN - Arkadaşlar, sayın milletvekilleri, şu anda Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına sözcü kürsüde.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Ayıp ya! Yazıklar olsun ya!

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Milletvekili olmuşsunuz ya!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Burada halkı temsil ediyorsun ya!

METİN NURULLLAH SAZAK (Eskişehir) - Ne dediğimi anladın mı?(MHP sıralarından "Size bir şey demedi ki" sesi)

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) -Nasıl demedi ya?

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Milletvekili olmuşsunuz arkadaşlar, ayıptır ya!

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Ya, sabahtan beri oradan bir ton laf etti be! Hayret bir şey ya!

BAŞKAN - Buyurun.

ZEYNEL EMRE (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Askerî Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi görüşülüyor. Bu ara Adalet Komisyonu hakikaten oldukça yoğun çalışıyor. Yani bu yoğun çalışmanın sonucunda Türkiye'de adalet adına iyileşme var mı desek, o yok tabii ki. Bazı değişiklikler var. Şimdi, yalnız, Askeri Ceza Kanunu'nda yapılmak istenen değişikliklerden özellikle birkaç maddeye dikkatinizi çekmek istiyorum değerli arkadaşlar. Şimdi, birincisi şu: Asker kişilerin yakalanması. Diğerleri: Bir yıl üzeri hapis cezasıyla cezalandırılan asker kimselerin görevlerinin son bulması, askerin göreve başlama şekli, disiplin cezaları ve yargı. Bunlara ilişkin, muhalefet şerhimizde kapsamlı söylediklerimiz var.

Değerli arkadaşlar, bunların içerisinden en çarpıcı olanı asker kimseleri, sivil vatandaşların, suç işlediğine kanaat getirmesi, bunun anlaşılması durumunda alıkoyabileceğine yönelik hüküm. Şimdi "Bunu genel gerekçede nasıl ifade ediyorsunuz, nasıl ifade ediliyor?" dendiğinde şöyle ifade ediliyor, deniyor ki: "Efendim, askerî ceza mahkemesi, askerî ceza yargılaması kalktı. Buna ilişkin uyum yasalarını bu kapsamda çıkartıyoruz." Ama ne hikmetse dört yıl sonra çıkartılan uyum yasasından bahsediyoruz.

Değerli arkadaşlar, işin aslı bu değil. Bakın, dedim ya Adalet Komisyonu bu ara yoğun çalışıyor, geçtiğimiz hafta bir yasa çıktı, çıkan yasada şöyle bir şey vardı: "Cumhuriyet savcıları, yazdıkları iddianameleri eğer başsavcılar kabul etmezse -özetle- dava açamayacak." Yani 6.500 savcıyı 140 başsavcı tamamen kontrol altına alınmış olacaktı.

Şimdi, burada da askerî herhangi bir rütbede de olsa, herhangi bir pozisyonunda da olsa sokakta suç işlendiği düşünülmesi durumunda vatandaş alıkoyabilecek. Şimdi, bunun temelinde ne yatıyor? Değerli arkadaşlar, bunun temelinde korku yatıyor, korku, ikisinin gerekçesi de korku.

Çok yakın bir zamanda Türkiye bir darbe girişimi yaşadı, 15 Temmuz darbe girişimi. Hani genel gerekçede de bahsediliyor ya, işte, uzun uzun asker övgüsü var, peşinden konuşmalarda Türkiye'deki darbeler döneminden falan bahsediliyor. 15 Temmuz 2016'da yaşanan darbe girişimini, ondan sonra Mecliste kurulan Darbe Komisyonunda çalışan biri olarak söylüyorum, önleyen, ilk önce önleyen kimseler askerlerdir değerli arkadaşlar, darbeye karışmayan subaylardır, generallerdir, önleyen askerdir. Siyasetçilerin, halkın buradaki etkisi, Meclisteki konuşmalar, vatandaşın sokağa çıkması; elbette bunlar yadsınamaz ama emin olun ki bunu esas önleyenler askerlerdir. Ortada emir komuta içerisinde gerçekleşen bir darbe girişimi yoktur ve eğer ki sizin bir darbe endişeniz var ise, hâlâ darbe endişesi taşıyorsanız o zaman bakılması gereken nokta şudur: Dünyada hangi ülkelerde darbe oluyor, hangilerinde olmuyor? Bazı araştırmalar var, bunlar çok rahat tespit edilebiliyor yani Demokrasi Endeksi ölçülürken demokrasinin uzun seneler kesintiye uğramaması önemli bir etken, parametre olarak gösteriliyor. Hangi ülkelerde dünyada darbe yok, hangilerinde var? Ben size söyleyeyim: Kuvvetler ayrılığının olduğu, medya özgürlüğünün olduğu, şeffaflığın olduğu, denetime açık her kuruşun hesabının sorulabildiği, özgür üniversitelerin, sivil toplum kuruluşlarının olduğu, sosyal devletin bulunduğu, adil paylaşımın olduğu, hakkaniyetli bir yargı mekanizmasının bulunduğu, yasakların, yolsuzluğun olmadığı ülkelerde darbe falan olmuyor değerli arkadaşlar. Darbeyi önlemek istiyorsanız, bakmamız gereken yer burası, Türkiye buralarda nasıl bir noktada? Türkiye'de her geçen gün bir lağım borusu patlıyor, değişik bir yolsuzluk olayı ve direkt sizin düzeninizle, sizin medya düzeninizle ve sizinle ilişkili bir şekilde patlıyor.

Değerli arkadaşlar, bugün darbe girişiminin üstünden yaklaşık olarak beş yıl geçti. O Darbe Komisyonunda görev yaptığımız zaman, o gün Parlamentoda 4 parti vardı, herkesin ortak iradesiyle kurulmuştu ve biz orada dedik ki: "Türkiye'de bir daha darbelerin yaşanmaması için ne yapmak lazım?" Bir defa, bu olayın muhataplarını dinlememiz lazım; tüm kuvvet komutanlarını, görevde bulunan, görev yapmış başbakanları, bakanları, Başbakanı, Cumhurbaşkanını, MİT Müsteşarını. Bunlara ilişkin, hepsine ilişkin önergeler verdik, sizlerin oylarıyla reddedildi. Yani mesele, darbeyi araştırıp bir daha olayların yaşanmaması için alınması gereken tedbirlerin araştırılması amacıyla kurulan bir Komisyon değil miydi? Biz bunları bir bir istedik, hepsini reddettiniz.

Sizin iktidarınız döneminde Mecliste 70'ten fazla araştırma komisyonu kuruldu, tek bir tanesine AKP Genel Başkanı "Artık şu Komisyon görevini bir an evvel tamamlasın." dedi, o da Darbe Araştırma Komisyonuydu. Daha ikinci aydaydık ki biliyorsunuz üçüncü ayın sonunda da bir ay uzatma hakkı var. Tek bir komisyona bakın, baktım "Mecliste darbe araştırma komisyonu bir an evvel de çalışmasını tamamlayıp bu işi kapatsın." dedi ve bu konuşmanın üstüne, haftada üç gün toplanan Komisyon da ikiye düştü.

Dinlenmesi gereken ne kadar insan varsa hepsini bir bir reddettiniz. Ve yetmedi değerli arkadaşlar. Bakın, bizim orada yazdığımız muhalefet şerhi sizi rahatsız etti. Ve yine bu, Parlamento tarihinde bir ilktir, nerede Darbe Araştırma Komisyonu raporu? Akşama kadar "FETÖ" diyorsunuz, akşama kadar işte, darbe tehdidinden bahsediyorsunuz, ağzınızı açıyorsunuz "60" diyorsunuz, "80" diyorsunuz, "muhtıra" diyorsunuz. Peki, kardeşim, Darbe Araştırma Komisyonu Raporu nerede? Niye bu Mecliste dağıtılıp görüşülmedi? Ya, bu rapor nerede? Bir rapor yazıldı, biz muhalefet şerhini verdik; basılıp neden dağıtılmadı? Böyle bir örnek var mı? Nerede bu Darbe Araştırma Komisyonu raporu?

Değerli arkadaşlar, bakın, ben size yaptığımız araştırmalardan, çalışmalardan birkaç örnek anlatacağım.

Birincisi şu: Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının darbe öncesinde yazdığı iddianame var, 1.200 sayfalık FETÖ çatı iddianamesi. Bu iddianamenin 870'inci sayfasında Kemal Türk isimli mollanın ifadesinde Adil Öksüz'ün kim olduğu yazıyor, "Hava Kuvvetleri imamı." diyor. Darbe öncesi, bakın, darbe öncesi. Ve bu adam görevi, yardımcı doçent olduğu, çalıştığı üniversite, yani soruşturmalar devam ederken... Ve Ankara'da darbe toplantıları yapıyor adam. Aynı zamanda da uçağa biniyor, Fetullah Gülen'in yanına Amerika'ya gidiyor, tekrar buraya geliyor; güzel! Adam, Adil Öksüz, darbe gecesi sabahı yakalanan 5 sivil imamdan birisi. Kışla karakoluna götürüyorlar, Jandarma karakoluna götürüyorlar; oradaki Emniyet görevlileri yakalıyor ve orada ilk sorgusunu yapan "Serter" isimli, istihbarattan gelme Emniyet görevlisi tek tek soruyor hepsine "FETÖ'ye küfredin." diyor. Adil Öksüz'e gelince diyor ki: "Ben tanımadığım adama küfretmem." diyor. "Sen ne ayaksın?" diyor ve başka bir yeri arıyor, merkezi "Ya, bu adamı bir sorgulayın." diyor ve gelen cevap diyor ki: "Sen onu mu yakaladın? O, Hava Kuvvetleri imamı."

Değerli arkadaşlar, tutanaklarda var, bakın, benim yanımdaki belgelerde var ve o gün orada bulunan tüm yakalananlar, tüm askerler, tüm polisler bunun şahidi ve mahkemede beyanda bulunmuşlar. Peki, o gün özel bir ziyaretçisi var Adil Öksüz'ün; kim, biliyor musunuz? Başbakanlık Müşaviri Ali İhsan Sarıkoca. "Niye geldin kardeşim bunu ziyarete? Ortalık toz duman, birbirine girmiş." deniliyor ama bunu ziyaret ediyor. Sorduğumda da ifadesinde "Kur'an'dan ayetler okuduk karşılıklı." minvalinde açıklaması var, tutanağa giren beyanlar bunlar yani, tamam mı. Şimdi, bu adam o 5 sivil içerisinde diğerlerinden ayrılıp Ankara Emniyet Müdürlüğüne götürülmeyen, Kazan Jandarma Karakol Komutanlığında da yakalanan 87 kişi içerisinde yalnız serbest bırakılan tek isim, nezarette de telefonla konuşmasına izin verilen tek isim, üzerindeki cihazıyla birlikte -teslim edilip- gönderiliyor. Peki, değerli arkadaşlar, bunu bir tarafa koyun. Yine darbe öncesinde -siz askerden korkuyorsunuz ya ben size anlatıyorum- İzmir Cumhuriyet Başsavcılığında "Abdullah" kod ismiyle gizli tanık ifadesi var, darbede buraları bombalayan o helikopter pilotlarının isimlerini veriyor, nerede çalıştıklarını söylüyor "Kara Havacılık Komutanlığında çalışıyorlar, rütbeleri bu. Şu kadar himmet verirler. Şu tarihte FETÖ'ye girdiler." diyor. Bakın, darbeden üç ay önce bu ifade var, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının -numarasını da veririm- soruşturma dosyasında ifadesi var. Ve bu adamların hiçbirine dokunmuyorlar, orada hepsi göreve devam ediyorlar. Darbeden iki gün önce o adamlar bombalayacakları yerlere keşif uçuşu yapıyorlar Ankara semalarında -bunu da tespit eden yok- ondan sonra 15 Temmuz yaşanıyor. Biz diyoruz ki "Ya, bu darbeyi araştıralım, bütün yönleriyle ortaya çıkaralım, bunların muhatapları gelsin Meclise hesap versin, halk adına bunu soralım." "Yok, onu yapmayalım." "Ne yapalım?" "Darbe tehdidi var, biz ne yasa getirirsek bu Parlamento buna 'evet' desin." Bunu bakan gözler görüyor, duymak isteyen kulaklar da duyuyor değerli arkadaşlar.

Şimdi, bakın, biraz daha güncele gelelim. Henüz bu SBK Holding meselesi yani Sezgin Baran Korkmaz meselesi bu denli ortaya tam olarak saçılmadan evvel -açık kaynak taraması- basında çıkan bilgiler sonrasında bir araştırma yaptım, şubat ayında partide sadece Genel Başkanıma verilmek üzere bir rapor yazdım ve orada açık kaynak taramasından dahi şunu görüyorsunuz. Hani diyoruz ya "Bakın, Adalet Komisyonunda çok önemli yasalar konuşuyoruz, Türkiye'de yargıyı düzelteceğiz." Ortada bir gerçek var, Utah'ta Mormon tarikatına bağlı, çok eşliliği savunan ve 14 eşi olduğu belirtilen Daniel Kingston'ın oğullarından Jacop ve Isaiah bir şirket kuruyor. İş ortaklarından biri 2017 yılında Türk vatandaşlığına geçtiği ifade edilen Ermeni asıllı Lev Aslan Dermen. 2010-2018 yılları boyunca yenilenebilir biyoyakıt üretip ihraç eden kişiler olarak biliniyor -zaman itibarıyla özetleyeceğim- ve Amerika'dan hem teşvik alıyor, ciddi paralar alıyor, sekiz yıllık süre içerisinde milyar dolarlık dolandırdığı ortaya çıkıyor ve bu kişiler o paraları aklamak için kara para cennetlerine paralarını götürüyorlar; biri de bizim ülkemize geliyor, yanındaki, Türkiye'deki ağıyla birlikte bir 14 kişilik isim.

Bakın, değerli arkadaşlar, bir skandalı anlatıyorum burada. Türkiye'de Utah Eyalet Başsavcılığının talebiyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 2020-137034 sayılı soruşturma dosyasıyla, suçtan kaynaklı mal varlığı değerlerini aklama, suç işlemek amacıyla örgüt kurma, dolandırıcılık ve banka veya kredi kurumlarınca tahsil edilmesi gereken krediyi sağlamak amacıyla dolandırıcılık suçlamasıyla Sezgin Baran Korkmaz'ın da arasında bulunduğu 14 kişinin tüm mal varlıklarına el koyuyor, ilintili birçok şirkete el koyuyor; ortada iddia, 510 milyon dolarlık bir kara para aklama olayı. Bu olayda, bakın, el koyma olayında, sadece 6 Kasım 2020'yi gösterdiğinde bu sefer ibre tersine dönüyor, MASAK raporu tersine dönüyor, aynı adliyede başka bir hâkim tüm tedbirlerin kaldırılmasına karar veriyor şirketlerdeki ve mal varlığındaki adamın da yurt dışına çıkış yasağının hepsini bir güzel kaldırıyorlar, "Git." diyorlar. Ve burada bu kararların altında imzası olan o zaman İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Hasan Yılmaz, bugün, Adalet Bakan Yardımcısı. Devam ediyoruz, aynı senenin -bir ay sonra- aralık ayının sonunda -yapboz, adamı gönderdiler, paraları da alan aldı cebine koydu- bu sefer de 132 milyon dolar kara para aklandığı tespit ediliyor aynı MASAK tarafından, aynı adliyede tekrardan haklarında yakalama kararı ve tedbir kararı veriliyor. Arkadaşlar dalga mı geçiyorsunuz ya? Yani biz yargıyı düzeltiyoruz ya, Adalet Komisyonu konuşuluyor... Ve iddialardan birinde aynı adamın İçişleri Bakanlığına -tarih verilerek "Kamera kayıtlarına bakılsın, HTS kayıtlarına bakılsın." denilerek- gelip görüştüğü iddiası var. O günkü kamera kayıtlarını çıkartıp gösterebiliyor musunuz böyle bir şey yok diye? Arada dönen paraların, medya mensuplarıyla ilişkisinin vesairenin haddi hesabı yok. Yani bakın, şu iddiaların onda 1'i, yüzde 1'i belki de, herhangi bir demokratik ülkede -iddia derken delilli, ortaya çıkan şeyler, aynı soruşturma dosyasından 3 ayrı karar, aynı adliyede, aynı kurumlar veriyor- azıcık demokrasinin, hukukun üstün olduğu bir ülkede olsa ya ne hükûmet kalır ne onları yapan yargı mensupları; bırak terfi etmeyi hepsi içeri girer ya. Kim bunu yapabilir?

Şimdi, burada, ortada bu gerçekler var. Bu gerçeklerin olduğu yerde konu geliyor, toplanıyor "Efendim, bize kumpas kuruyorlar, tezgâhlar var, işte içeriden dışarıdan düşmanlar bizi yıkacak." Ya, bundan öte düşmanlık mı var bu memlekete? Ya, bir düşmanlık arıyorsanız, bir insan ülkesine bundan daha fazla kötülük yapabilir mi, ülkenin imajında bundan daha kötü bir pozisyon oluşturabilir mi? Siz yasa çıkardınız, yasa değerli arkadaşlar. Kara paraya davetiye verdiniz, dediniz ki: "Dünyanın neresinde, hangi suçtan kazanılmış olursa olsun getir, Türkiye'de hesaba yatır; ben bunun kaynağını sormayacağım." Kara para gelsin, ekonomi kötü ya. Ama şunu ıskalıyorsunuz: Kara para, sadece kendisi gelmez, kendi düzenini de getiriyor. İşte onun için Türkiye, suç örgütlerinin cirit attığı, istediği pervasızlıkla hareket edebildiği, istediği operasyonları yaptığı, zaman zaman sizin işinize gelen yerlerde sizin adınıza yaralama yaptığı, cinayete teşebbüse giriştiği -ondan sonra- mala zarar verme suçu işlediği, tehdit suçunu işlediği... Bu pozisyonlar da var, ortada.

Örgüt suçlarını inceleyenler bilir. Bir amaç birliği var mı? Var. Süreklilik arz ediyor mu? Süreklilik de arz ediyor. En az üç kişiden fazla birlikte bu suçu işliyorlar mı? Onu da işliyorlar. Ya, ortada örgütlü bir şekilde, organize bir şekilde ve süreklilik arz eden şekilde suç işleniyor.

Şimdi, yargı paketi açıklanıyor -açıklayan bunlar, bugün yine komisyondaydık, yarın toplantı da var- dördüncü yargı paketi, Yargı Reformu Strateji Belgesi; hedefler, amaçlar... Çok büyük hedefler var. "Yargıyı düzelteceğiz, adaletli olacağız." Ondan sonra işte "Ayrımcılık yapılmayacak, insan haklarına duyarlı olacağız." Ortadaki tablo da bu, gerisinin bir önemi yok buna müdahale etmedikten sonra.

Hepinize teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)