GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:100
Tarih:07.07.2021

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Tek adam yönetimi, kadınların en temel güvencesi sayılan İstanbul Sözleşmesi'nden hukuksuzca ve insafsızca çıktı. Şimdi, bu pakete koyduğunuz, üzerinde konuştuğum madde gibi düzenlemelerle bu büyük ayıbın üstünü örtmeye çalışıyorsunuz; kapatamazsınız, örtemezsiniz. AK PARTİ Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan sözleşmeden çıkışın kesinleştiği gün eylem planı açıklıyor; şiddeti önlemek, soruşturmak, kovuşturmak, ortadan kaldırmaktan bahsediyor. İyi ama bu amaçların, hedeflerin her biri zaten İstanbul Sözleşmesi'nde var. O zaman neden çıktınız? Soruyorum, neden çıktınız?

Değerli arkadaşlarım, kadın cinayetleri meselesi Türkiye'nin ayıbı. Bu torbaya 1, o torbaya 2 madde eklemekle çözülemez. Mesele, polisiyle, yargısıyla, siyasetçisiyle, kadının insan haklarına, toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik zihniyetin değişmesinde.

Bakın, bu kürsüden size Eskişehirli 2 çocuk annesi Ayşe Tuba Arslan'ın hazin hikâyesini anlatmıştım. Hani 23 kez suç duyurusunda bulunduğu eski eşi tarafından satırlı, bıçaklı saldırı sonucu hayatını kaybeden, öldüğünde çantasından "Beni ölünce mi koruyacaksınız?" diyen son dilekçesi çıkan Ayşe Tuba'dan.

Değerli arkadaşlarım, bugün size Ayşe Tuba'yı toprağa verdikten sonra neler oldu onu anlatacağım. 23 suç duyurusuna rağmen Ayşe Tuba'yı korumayan Emniyet, yargı ve Aile Bakanlığı uzmanlarından hiç birisine hesap sorulmadı. HSK'si, Adalet Bakanlığı, Aile Bakanlığı, Emniyeti el ele verip ihmallerin üstünü kapattı, Ayşe Tuba'yı mezarında bir kez daha öldürdüler. Bitmedi, katiline Eskişehir Mahkemesi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası vermişti, geçen hafta istinaf mahkemesi cezayı fazla bularak indirdi. Savcısıyla hâkimleriyle tüm mahkeme, satır ve bıçakla yüz ve boyun bölgesinden 15 öldürücü darbeyi yeterince canavarca bulmadı, kırk beş gün ölüme direnen Ayşe Tuba'nın yeterince eziyet çekmediğine hükmetti; inanması güç ama böyle. Daha vahimi ise toprak altındaki Ayşe Tuba'nın hayatı haksızca, vicdansızca yargılanarak bu katliam namus cinayeti kılıfına sokuldu, hâkimler haksız tahrik indirimi uyguladı, ceza yirmi dört yıla indirildi; infaz sistemine göre on yıl geçmeden bu katil aramızda olacak. Ayşe Tuba mezarında bir değil bin kez katledilmiş oldu. Daha kötüsü ise bundan sonra işlenecek binlerce kadın cinayetinin gerekçesi ve zemini de hazırlanmış oldu.

Yaşanan şu: "Koruyacağız." diyorsunuz, korumuyorsunuz, korumayandan hesap sormuyorsunuz. "Caydırıcı ceza." diyorsunuz, caydırmıyorsunuz. Sadece altı ayda 150 kadın katledildi, oysa İstanbul Sözleşmesi tam da bunlar için vardı. Ne diyor o sözleşme? "Önleyici tedbir." diyor, "Tehdit söz konusuysa kadınları koru." diyor. "Evliymiş, boşanmışmış, sevgiliymiş, imam nikâhlıymış demeden tüm kadınları koru. Bunu yapamadıysan etkin kovuşturma yap, etkin ceza sistemin olsun, adaleti sağla." diyor ama işte Ayşe Tuba dosyası da ortada; ne koruma var ne ceza var ne de adalet. Yarattığınız bu kadın düşmanı sistemde mezarda bile ölüm var tüm kadınlara.

Değerli milletvekilleri, biz burada sözde reform paketini konuşuyoruz ama her pakette hak ve özgürlükler geri gidiyor. Bu sefer daha biz burada görüşürken ekranlar karartılıyor, ilan ambargoları uygulanıyor. Bakın, bugün iktidarın sopasına dönüşen RTÜK televizyonlara yine ceza yağdırdı. FOX TV, Tele 1, Halk TV, KRT, TV 100'e ağır yaptırımlar... Gerekçeleri inanılır gibi değil. Kanal İstanbul eleştirisine ceza; TÜİK'in pembe istatistiklerini eleştirdin, ceza; muhalefet partisinin toplantısını yayınladın, ceza; işsiz müzisyenler için türkü söyledin, ona bile ceza. Peki, hani nerede bu reformlar, nerede özgürlükler? Bakın, RTÜK üyesi İlhan Taşçı açıkladı. Gerçekleri haberleştirmekten, iktidarı eleştirmekten çekinmeyen kanallara altı ayda 22 ceza kesilmiş, bugünküleri de ekleyin, 30 ceza.

Öte yandan, değerli arkadaşlarım, yine Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açıklanan İnsan Hakları Eylem Planı var biliyorsunuz. Ne diyorsunuz? "Gazetecilerin güvenliği sağlanacak, meslek faaliyetleri kolaylaştırılacak." diyorsunuz ama bırakın güvenliklerini sağlamayı boğazlarına basarak nefes alamayacak hâle getiriyorsunuz. İşte dünyanın takip ettiği ödüllü foto muhabiri Bülent Kılıç'ın hâli. Peki, Emniyetin gazetecilerin çekim yapmasını engelleyen genelgesine ne diyeceğiz, hani nerede kaldı gazeteci faaliyetini kolaylaştırmak? Daha vahimi ise değerli arkadaşlarım, bu yılın ilk altı ayında 50'den fazla gazeteci ya saldırıya uğradı ya da polis şiddetiyle karşı karşıya kaldı.

BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) - Teşekkür ederim.

Gazetecilere saldırmanın hiçbir caydırıcı cezası yok bu ülkede. Korkusuz yazarı Ahmet Takan Ankara'da beyzbol sopasıyla darp edildi, saldırgan sadece 2 bin lira cezaya çarptırıldı, onu da yirmi ay taksitle ödeyecek; hâkim saldırganda iyi hâl gördü. Benzer biçimde Can Dündar'ı adliye önünde yaralayan saldırgana da yine iyi hâli nedeniyle taksitle 4.500 lira ceza verildi. Yeniçağ yazarı Yavuz Selim Demirağ Ankara'da evinin önünde bir grubun sopalı saldırısına uğradı, ölümden döndü; mahkemeye göre "Hayati tehlikesi yok." diye saldırganlar serbest bırakıldı; iki yıl geçti, ilk duruşması yapılmış değil. Orhan Uğuroğlu evinin önünde Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısıyla eş zamanlı saldırıya uğradı, saldırganlar adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Halk TV yorumcusu Levent Gültekin, KRT TV'den Afşin Hatipoğlu, Samsun'da İbrahim Akkuş; hepsine saldıranlar serbest bırakıldı. Değerli arkadaşlarım, bunların hepsi gazetecilere örgütlü saldırılar ama üzücü olan, mahkemelerin saldırganların sudan gerekçelerini kabul ederek örgütlü saldırıyı yok sayması. İşte, bu nedenle bu saldırganlar elini kolunu sallayarak aramızda dolaşabiliyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) - Yani iş yasa çıkarmakla bitmiyor, bunu uygulayacak yargının da zihninin, vicdanının körlük içinde olmaması, açık olması lazım.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)