| Konu: | Hayvanları Koruma Kanunu ile Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 101 |
| Tarih: | 08.07.2021 |
MHP GRUBU ADINA HASAN KALYONCU (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hayvanları Koruma Kanunu Teklifi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Kıymetli milletvekilleri, konuşmama başlarken, hayvan haklarından söz açılınca güncel ilginin hayvanlara mal yerine can olarak yaklaşılmasına yoğunlaştığını hatırlatmak istiyorum. Bunun büyük bir dönüşüm falan olduğunu düşünenlerin dikkatlerini öncelikle biz Türklerin miras aldığımız kültürel birikimine çekmekte yarar görüyorum. Türkler savaşçı millettir ve Yahya Kemal bunu "Süleymaniye'de Bayram Sabahı" şiirinde veciz bir ifadeyle "Ordu-milletlerin en çok döğüşen, en sarpı" diye dile getirmektedir. Dedelerimiz için av, besin maddesi sağlama yolu hem de savaş talimiydi. Bu şartlarda bile ihtiyaç olandan fazla av yapmanın yaptırımı vardı çünkü bizim kültür kodlarımız doğayla uyumu dikte eden pek çok unsurla bezelidir. Toprak, su kutsal sayılmış, kirletene ceza öngörülmüştür. Akarsularda bile yıkanmak yerine, oradan alınan su ile yıkanılmıştır. "Akan su kir tutmaz." sözü, aynı zamanda, belki de Türk kültür tarihinde milletimizin tabiattan koparılmasının bir örneği olarak ele alınmalıdır. Akarsuyu bırakın, koca denizlerin kirlenebildiğini hepimiz görüyoruz.
"Doğa" dediğimiz, sadece piknik yapmaya gidip çöp yığınları bıraktığımız ormanlık alanlar değildir, doğa aynı zamanda vatandır, insan da onun bir parçası olarak yaşayagelmektedir. Bu döngünün devam edebilmesi için mikroorganizmalardan bütün hayvanat ve nebatata kadar düzenin bozulmadan devam etmesi gereklidir. Bu düzen doğal olarak "besin zinciri" şeklinde de tanımlanabilmektedir. Besin zincirindeki kırılma, kırık noktasının altındaki canlı türlerinin aşırı çoğalmasına yol açmaktadır, müsilaj buna bir örnektir.
Kıymetli milletvekilleri, biz bir hurmalığı vakfederek bugünkü tabirle millî park hâline getiren bir Peygamberin ümmetiyiz. Biz dünyayı Rabbi'nin bir emaneti olarak gören bir dinin mensuplarıyız. Biz "Ormanlardan bir dal kesenin kafasını keserim." diyen Fatih Sultan Mehmet'in mirasçısıyız. Doğal denge içinde yaşamayı esas bilmiş bir milletiz. Laf olsun diye hayvan sevgisi üzerine sözler sarf etmemişiz. Mimarimizin bir parçası hâline gelen kuş evlerini yapmışız, göçmen kuşlar için bile bakım merkezleri kurmuş bir toplumuz.
Atalarımızın doğayla uyumuna örnek gösterilecek birçok anekdot anlatılabilir ancak burada birkaç konuya vurgu yapmak millî yaklaşımımızı ortaya koyacaktır. Orta Çağ'da Avrupalılar günahlarını keçiye yükleyip onu burçtan ya da uçurumdan atarken Türkler kendi boylarının, aşiretlerinin adını bile "Karakeçili" "Akkoyunlu" "Karakoyunlu" gibi hayvanlardan alabilmiş... (MHP sıralarından alkışlar) ...atını canından önce korumuş, köpeğine, kedisine özel birer ad vermiş, askerden yazdığı mektubunda ahırdaki sarıkızın da hatırını sormuştur. Nihayetinde, Ergenekon'dan çıkarken kendisine rehberlik yapan bozkurdu Göktürk İmparatorluğu bayrak edinmiş, Türkiye Cumhuriyeti de parasına kurt simgesini nakşetmiştir. Türk'ün hayvanlarla kurduğu yakınlık dostluğun ötesinde bir kaynaşmadır. Horasan erenleri Anadolu'ya geyik donunda, turna donunda girmiştir. Hayvanlar ninnilerimizde, türkülerimizde, atasözlerimizde yer almış, bize dil olmuş, çatımızı paylaşmışız, bize can yoldaşı olmuş, açlıktan korumuş, soframıza aş olmuş, çobanlığımızı yapıp sürümüze baş olmuştur. Bugün spor kulüplerimizden en popüler olanlarının da hayvan simgesine sahip olduğunu hepiniz biliyorsunuzdur.
Sayın milletvekilleri, hayvan hakları konusu bilimsel tartışmalarda da ele alınmış, etik haklar konusunda birçok görüş ortaya atılmıştır. Bu tartışmaların temel aldığı nokta ise hayvanların veya canlıların insanlara faydalı olduğu için mi değerli olduğu, yoksa var olduğu için mi değerli olduğu konusudur? Bu iki ana yaklaşım arasında bilim insanları tartışmalara hâlen devam etmektedir. İnsan merkezci etiğin temel varsayımı değerlerin ve ahlaki davranabilmenin insana mahsus özellikler olması ve "yalnızca insanın değerli olması gerektiği" savına karşılık yeni bir sav ortaya atabilen canlı merkezli etik kuramlar, hayvan haklarına yönelik etik kuramların çok ötesine geçmiştir. Hayvan haklarının amacı insan ve hayvanların eşit olmalarını sağlamak değil, hayvanların temel hak ve özgürlüklerini temin etmek, acı ve işkence çekmelerini, aç kalmalarını, basit zevkler için doğal ortamlarından koparılmalarını ve vahşice öldürülmelerini engellemektir. Hayvan haklarına bağlı kalmak, onları sevmek ve onlara karşı acıma duygusu beslemek bir insanlık görevidir. Hayvan haklarına saygı medeniyetin gereğidir. Sorunların ve yanlışlıkların düzeltilmesi, insanların ahlaki normlarda uzlaşmasıyla sağlanır. Dolayısıyla hayvan haklarının korunması için toplumlarda güzel ahlakın yerleşmesi gerekmektedir; kısacası, hayvan haklarının korunması ahlaki normlarla doğrudan bağlantılıdır.
Sayın milletvekilleri, bazı kesitler aktardığım millî kültür mirasımız ortada iken hayvanların hukukunu kanunla koruma ihtiyacı duyma noktasına gelmemiz bugün hepimizin içini acıtmaktadır. Kamuoyuna yansıyan bazı haberler, hayvanlara eziyet ve kötü muamelenin ötesinde işkence hatta tecavüz olayları yaşandığını ortaya sermiştir. Vahşet derecesindeki bu davranışlar vicdanları sızlatmış ve Meclisimizde bir araştırma komisyonu tarafından konu ayrıntılı olarak incelenmiştir. Gündemimizde bulunan teklif, araştırma komisyonu raporundan hareketle hazırlanmış ve önemli bir gelişme sergilemektedir. Böylece, bugünün sorunlarını gidermeye yönelik kanun değişiklikleri yapılmış olacaktır. Zamanla aksayan yönler ortaya çıktığında, ihtiyaç duyulan konulara yönelik kanun değişikliği de yapılabileceği açıktır. Belediyelerin sorumluluğunu artırması, "süs hayvanı" kavramının ortadan kaldırılması ve denetim mekanizmalarının oluşturulması açısından kanun oldukça önemlidir.
Teklifle hayat bulan diğer bir olumlu gelişmeyse hayvanların bakımevlerine alınması, rehabilitasyon süreç ve kuralları belediyelerin sorumluluğuna verilmiş olmasıdır. Ayrıca, bu konulara kaynak ayrılması oldukça yerindedir. Bugünün sorununun büyük ölçüde çözülmesini sağlayacak husus, sokak hayvanlarının kısırlaştırılma işlemlerinin tamamlanması olacaktır. Kanun teklifinin hayvanlara kötü muameleye yaptırımlar getirmesi ve bunu ceza hukukumuzda mala zarar vermenin ilerisine taşıması takdire değerdir. Asıl olan, yeniden, hayvanlara insanca davranan bir toplum hâline dönüşmemiz, inanç ve kültür normlarını temel almamızdır. Bunun için millî hafızamız yeterince donanımlıdır fakat sorunu uzun vadede ortadan kaldıracak önlemler almak zorundayız. Yapılması gereken, örgün ve yaygın eğitimde millî değerlerimizi yeni kuşaklara transfer edebilmeyi başarmak ve bunun için eğitim programlarımızı değerler odaklı yeniden planlamaktır.
Sayın milletvekilleri, "değerler" kavramını, en basit manada, toplumdaki her bir fert için aklın ve kalbin birlikte uyum içinde olması şeklinde tanımlayabiliriz. Toplumların varlığı ve bütünlüğünü, üyelerinin ahenk içinde yaşamasını bu değerlerin ortaklığı sağlamaktadır. Huzuru sağlayabilmenin yolu toplumun doğayla barışık şekilde yaşamasını sağlamaktır. Din, dil, hukuk, estetik ve adabımuaşeret gibi kültürel olgular değerler sisteminin yapı taşlarıdır. Sahip olduğumuz değerler hayatın anlaşılmasında, davranışların şekillenmesinde oynadığı rolle aynı toplumun üyelerini birbirlerine yaklaştırır, bireylerin tutum ve davranışlarını şekillendirir yani değerlerimiz bizim kimlik ve kişiliğimizi oluşturmaktadır.
Sosyal hayatın çerçevesini çizen, insanları birbirine bağlayan, gelişmeyi, mutluluğu ve huzuru sağlayan, risk ve tehditlerden koruyan insani, ahlaki, manevi değerlerimizin tüm bireylere kazandırılmasında temel araç eğitimdir. Bu kazanımlarımızın genç kuşaklara aktarılması değerler eğitimini oluşturmaktadır. Çocukların sağlam karakterli, öz güvenli, toplumsal ve kültürel değerlere sahip çıkan bireyler olmaları ancak bu değerlere sahip öğretmenler ve yetişkinler eliyle sağlanır.
Değerler eğitimi niteliği gereği sadece okullara bırakılmamalıdır. Sağlıklı bir toplum, yetişkin bireyler, en temelde de aileler bu eğitimin temel alanıdır. Ancak örgün eğitim sürecinde de değerler eğitimi sürdürülmelidir. Mesela, sevgi değeri insan, hayvan, tabiat, millet, vatan ve Allah sevgisini kapsar. "Sevgi" yaşamdaki en önemli duygulardan biridir. Ruhsal açıdan sağlıklı her insan çevresindekilere karşı sevgi hisseder ve her çocuk sevgi duygusunu hissetmeye hazır olarak doğar.
Çocuklarımıza sağlıklı duygusal ve sosyal gelişimleri açısından hayvan sevgisinin küçük yaşlardan itibaren kazandırılması gerekir. Hayvanlarla sevgi bağı kuran çocukların sosyal becerileri daha gelişmiş ve merhamet duyguları daha kuvvetlidir. Hayvan sevgisi olan çocuk dış dünyadaki tüm canlıları sevmeyi öğrenir. Ailesinde ve çevresinde hayvanları sevmeyen ya da eziyet eden insanlar var olduğunda çocuk bunu normalleştirir ve taklit eder. Bu nedenle çocuklara doğru bilgilerin ve davranış örneklerinin verilmesi önem taşımaktadır. Geleceğimizin daha iyi olması için millî eğitimde müfredat içerisinde doğa, çevre ve hayvan sevgisinin öğretilmesi ve edinilen bilgilerin hayatın içerisinde kullanılması sağlanmalıdır. Hayvanların birer can olarak aziz olduğu bilgisi çocuklarımıza ve gençlerimize öğretilirken, hepimizi çileden çıkartan vahşet olaylarına yeltenen bugünkü erişkinler ceza hukukunun yaptırımlarıyla durdurulacak ve yaygın değerler eğitimiyle hayvanların varlık ve güvenliklerine ilişkin duyarlılık genel kabul hâline dönüşebilecektir.
Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak teklifi yararlı buluyor ve destekliyoruz. Bu vesileyle, millî bir değerimiz ve güzide bir değer taşıyıcısı edebiyatçı yazar Mustafa Necati Sepetçioğlu'nu vefatının 15'inci yılında rahmetle anıyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)