| Konu: | Turizmi Teşvik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 102 |
| Tarih: | 13.07.2021 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA METİN ERGUN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Turizmi Teşvik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin tümü üzerinde İYİ Parti Grubu adına görüşlerimizi açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Muhterem milletvekilleri, şimdiye kadar torba kanun yapma usulüne defalarca itiraz etmemize ve sakıncalarını belirtmemize rağmen iktidar mensupları 5 farklı kanunda değişiklik öngören yeni bir torba kanun teklifiyle karşımıza çıkmış durumdadırlar. Bilinmelidir ki sağlıklı bir müzakere sürecinden geçmeyen, Anayasa'ya uygunluk denetimi yapılmayan, mevzuatta karmaşa yaratan tekliflerle yasama süreçlerini verimli bir şekilde işletmek mümkün değildir. Ne yazık ki şimdiye kadar bu anlayışla geçirilen kanunlar açık, anlaşılabilir ve sonuçları öngörülebilir nitelikte olmadığı için çeşitli sıkıntılara sebebiyet vermiştir. Dolayısıyla, hem mevzuatımızın sadeliği hem de demokratik müzakerenin kâmil manada işletilmesi açısından bu yöntemin bir an önce terk edilmesi gerekmektedir.
Sayın milletvekilleri, mevcut iktidar uzun zamandır ormanlarımıza, meralarımıza, denizlerimize, göllerimize, yer altı ve yer üstü sularımıza karşı âdeta düşmanmışçasına bir dizi politika uygulamaktadır. Türkiye'de doğayı ve çevreyi tehdit eden, ormanları yok eden yeni bir haber duymadığımız gün hiç yok gibidir. Hâlbuki Anayasa'nın 169'uncu maddesinde "Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez." denilmektedir. Türkiye'nin orman varlığına yönelik tehdidin en önemli sebebi iktidarın bunu teşvik etmesidir. Görüşülen bu teklif de Türkiye'de orman varlığını tehdit eden ve yeni riskler yaratacak nitelikte bir düzenlemedir.
Teklifin 1'inci maddesiyle Cumhurbaşkanına istediği yerleri kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgesi ilan etme yetkisi verilmekte ve devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan orman arazilerinin de turizm bölgesi ilan edilmesinin önü açılmaktadır. Yani hem ormanlık alanlara yönelik yeni bir yapılaşma tehdidi ortaya çıkmakta hem de yerel yönetimlere ait olan yetki ve sorumluluklar merkezî idareye aktarılmaktadır.
Yine, teklifin 4'üncü maddesiyle de aynı şekilde kıyı alanlarıyla birlikte ormanlık alanların da turizm amaçlı yapılaşmaya açılacağı endişesini taşımaktayız. Benzer şekilde 6'ncı maddeyle meraların, yaylaların ve ormanlık alanların yapılaşmaya açılması riski oluşmaktadır.
Yine, teklifin 17'nci ve 21'inci maddelerinde de ormanlık alanların yapılaşmaya açılmasıyla alakalı birtakım düzenlemeler yapılmaktadır. Tüm bu düzenlemeler bizlere şunu göstermektedir: İktidar turizmi geliştirme adı altında ormanlık alanların yağmalanmasını ve Türkiye'nin ciğerleri olan ormanlarımızın biraz daha yok edilmesini amaçlamaktadır. Ormanlık alanların yapılaşmaya açılmak istenmesinin getirdiği riskler sadece yapılaşmalar için kesilecek ağaçlardan ibaret de değildir, söz konusu yapılaşmalar yerleşim yerlerini ormanlık alanların içine daha fazla çekerek hem ekosistemleri tahrip edecek hem de orman yangını risklerini artıracaktır.
Ülkemiz ve dünyamız iklim krizi gibi büyük bir felaketle her geçen gün daha fazla karşı karşıya gelirken, bu krizi hızlandıracak adımların neden atıldığını ve neyi amaçladığını anlamak mümkün değildir. Dolayısıyla "turizmi teşvik etmek" kılıfıyla getirilen bu teklifi, ormanlara, kıyılara ve meralara ilişkin hiçbir etki analizine ve çevresel etki değerlendirmesine sahip olmadığı için, bu hâliyle desteklememiz mümkün değildir. Zira biz İYİ Parti Grubu olarak, söz konusu teklifi ülkemizin orman varlığı ve hayvancılık faaliyetleri için son derece tehlikeli ve riskli bir girişim olarak telakki ediyoruz.
Muhterem milletvekilleri, iktidar 2019 yerel seçimlerinin travmasını hâlâ daha atabilmiş değildir. 2019'da Millet İttifakı'nın birçok seçim bölgesinde elde ettiği kazanımları, yerel yönetimlerinin yetkilerini merkezî idareye aktararak tırpanlamaya gayret etmektedir. Son iki yılda her alanda yerel yönetimleri zayıflatmak için elinden geleni yapan iktidar, bugün de bu teklifle aynı yanlış politikayı devam ettirdiğini bir kez daha göstermiştir.
Teklifin 3'üncü maddesinde açılması ve çalıştırılması konusundaki ruhsat izinleri hâlen belediyelerin yetkisinde olan konaklama işletmelerine Turizm İşletmesi Belgesi alma zorunluluğu getirilmektedir. Belediyelerden alınan turistik iş yeri açma ve çalıştırma ruhsatları da yürürlükten kaldırılmaktadır. Ayrıca, 3'üncü maddeyle tüm konaklama ve plaj işletmelerine belgelendirme şartı getirilirken kamu misafirhanelerinin muaf tutulmasının haksız rekabete yol açacak bir düzenleme olduğunu da belirtmemiz gerekmektedir. Yerel yönetimlerin yetkilerinin tırpanlanması konusunda benzer bir durum 4'üncü maddeyle düzenlenen lüks çadır yerlerinin açılması hususunda da görülmektedir. Lüks kamp alanları konusunda da yerel yönetimler sürecin dışına itilmiş durumdadır. Aynı şekilde 5'inci maddede, korunan alanlarda ilan edilecek turizm bölgelerinin imar süreçlerinden belediyeler soyutlanmaktadır. 5'inci maddede de benzer şekilde yerel yönetimler dışlanmakta ve turizm koruma bölgelerinde Kültür ve Turizm Bakanlığı plan yapmaya yetkili kılınmaktadır. Bu şekilde, Çevre Bakanlığı ve Koruma Bölge Komisyonu onayıyla yatırım talepleri altı ay içinde sonuçlandırılabilecek hâle getirilmektedir. Yatırımcı taleplerini hızlı şekilde sonuçlandırmayı önemsediğimiz gibi bu süreçlerin şeffaf ve hesap verilebilir nitelikte olması gerektiği kanaatindeyiz.
Teklifin 17'nci maddesinde de ormanlık alanlardaki sabit kıymetlerin ve denize kıyı ilçelerdeki mesire yerlerinin tahsis yetkisini Kültür ve Turizm Bakanlığı almaktadır. Biz, bu hususta, turizm alan ve merkezleri dışında kalan mesire yerlerinin ilçe belediyelerinin yetkisinde olması gerektiğini düşünmekteyiz. Teklif bu hâliyle Anayasa'nın yerel yönetimlerin yetki ve sorumluluklarını düzenleyen 127'nci maddesine birçok açıdan aykırılıklar teşkil etmektedir.
Özetle, bu teklif, iktidarın yerel yönetimleri etkisizleştirme politikasının billurlaşmış bir hâli gibidir. Bu noktada, İYİ Parti olarak bir kez daha ifade etmek isteriz ki yerel yönetimleri kamu yönetiminden dışlayan bir siyaset anlayışı ülkemiz ve demokrasimiz için faydalı bir anlayış değildir. Bu siyaset anlayışı, seçilmişlerin yetkilerini atanmışlara devreden, yerel yönetimler üzerindeki idari vesayeti istismar eden bir anlayış niteliği taşımaktadır.
Muhterem milletvekilleri, turizm sektörünü yakından ilgilendiren böyle bir kanun teklifini görüşürken turizmin Türkiye ekonomisi açısından ne ifade ettiğini de gözden geçirmemizde yarar vardır. Bildiğiniz gibi, turizm sektörü ithalata bağımlılığı en az olan ve oransal olarak da en fazla katma değer yaratan sektörümüzdür. Doğru kullanıldığında teknik olarak kaynakların sınırsız ve sürdürülebilir olduğu neredeyse tek sektördür. Türkiye ekonomisinin cari açığı ve ödemeler dengesi açısından önemi tartışılmazdır. Turizm, uluslararası arenadaki rekabet üstünlüğümüzün olduğu tek alandır. Turizm sektöründe yaklaşık 1 milyon 250 bin kişi istihdam edilmektedir. Turizmin paydaşlarını ve dolaylı olarak etkilediği sektörleri de dikkate aldığımız takdirde, milyonlarca vatandaşımızın geçimini turizmin yarattığı gelirle sağladığı ortaya çıkmaktadır fakat hepimizin bildiği gibi, bu sektör 2015 uçak krizinden bugüne kadar -2019 yılını hariç tutar isek- çeşitli olaylardan çok çeşitli şekilde olumsuz etkilenmiştir.
2020 yılında Çin'de ortaya çıkan ve bütün dünyaya yayılan Covid-19 enfeksiyonuyla turizm sektörümüz âdeta entübe edilmiştir. Covid-19 etkisinden dolayı, ülkemizde olduğu gibi dünyada da turizm hareketliliği uzun bir süre durmuş, küresel turizm pazarı görülmemiş ölçüde küçülmüştür. Bundan dolayı, Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü 2020 yılının küresel turizmin tarihte geçirdiği en kötü yıl olduğunu belirtmiştir. 2020 yılında dünya turizm piyasasında 1 trilyon 300 milyar dolarlık bir kayıp olmuştur. Kültür ve Turizm Bakanlığının verilerine göre, 2019 yılında ülkemiz 51 milyon 750 bin turisti ağırlarken 2020 yılında yaklaşık 16 milyon turist ancak ziyaret etmiştir yani bir önceki yıla göre, ülkemize gelen turist sayısı 35 milyon 750 bin kişi azalmış ve turist sayısında yüzde 69 oranında bir düşüş yaşanmıştır. Bu rakamlarla turizm sektörü 2019 yılında 34,5 milyar dolarlık gelir elde ederken 2020 yılında yaklaşık yüzde 65 kayıpla 12 milyar dolar civarında bir gelir elde edebilmiştir. Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü ile Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansının ortak raporuna göre Türkiye 2020 yılında millî gelire oranla en fazla turizm geliri kaybeden ülke olmuştur, Türk lirasının olağanüstü şekilde değer kaybetmesi bile bu durumu engelleyememiştir. Dolayısıyla şurası açık ve nettir: Türkiye'nin dünyada millî gelire oranla en fazla turizm geliri kaybeden ülke olmasının arkasında iktidarın pandemiyi olağanüstü bir şekilde kötü yönetmesi yatmaktadır.
Sayın milletvekilleri, pandeminin plansız, programsız, hedefsiz ve stratejisiz şekilde kötü yönetilmesiyle son yıllarda zaten çeşitli sıkıntılar yaşayan turizm sektörü âdeta ölüm kalım savaşı verir hâle gelmiştir. Sektörün iki sene önce 76 milyar lira seviyesindeki borcu, iki yıl içerisinde 130 milyar liraya yükselmiş durumdadır yani dünyada olduğu gibi işletmelere doğrudan hibe ve destek vermek yerine kredi vermeyi seçen iktidarın yanlış pandemi yönetimi yüzünden sektörün borcu iki yılda neredeyse ikiye katlanmış durumdadır. Turizmciye gerçek manada hiçbir destek sunmayan iktidar, Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı için kesilen aidatları ise almaya devam etmiştir.
İktidar mensuplarının Genel Kurula getirdiği bu teklif, turizm sektörüne yönelik hiçbir teşvik ve destek içermediği gibi düzenlediği cezalarla âdeta sektöre yeni yükler getirmektedir. Bu duruma bir örnek verecek olursak: Bakanlığın uyarısından itibaren on beş gün içerisinde Güvenli Turizm Sertifikası'nı alamayanlara ve Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı payının ödenmesine ilişkin belgeyi ibraz edemeyenlere 13.500 lira ceza verilecektir. Bu meblağ turizm sektöründeki çok sayıda küçük işletme için çok büyük bir meblağdır ve gözden geçirilmesi gerekmektedir.
Muhterem milletvekilleri, iktidar, pandemi sürecinde turizm çalışanlarına gereken desteği vermemiş ve onların perişan olmasına göz yummuştur. Hâlbuki turizm emekçileri, turizm sektörünü ayakta tutan çok önemli ve oldukça vasıflı bir sınıftır. Kendi turizm çalışanlarımızın sorunlarına yönelik hiçbir şey yapmayan iktidar, bu teklifle turizm sektöründe yabancı işçi istihdamını artırmak için bir düzenleme yapmaktadır. Teklifin 8'inci maddesinde yapılan düzenlemeyle turizm işletmelerinde yabancı işçi çalıştırma limiti yüzde 10'dan yüzde 20'ye çıkarılmaktadır yani yüzde 100 bir artış söz konusudur. Geniş tanımlı işsiz sayısının 10 milyonu geçtiği, her dört üniversite mezunundan 1'isinin iş bulamadığı, milyonlarca gencin ise artık "ev genci" diye adlandırıldığı bir ülkede, yabancı işçi çalıştırma limitini artırmak hak mıdır, reva mıdır? Bu konuda iktidara tavsiyemiz, zaten mülteciler nedeniyle altüst olan iş gücü piyasasını daha fazla yabancılara açmak yerine işsiz gençlerimizi turizme ve birçok hayati sektöre entegre edecek politikaları hayata geçirmesidir.
Muhterem milletvekilleri, Türkiye'nin daha zengin ve müreffeh bir ülke olması konusunda turizm potansiyelimiz, şimdiye kadar gösterilen performansın katbekat üzerindedir. Bu potansiyelin gerçekleştirilmesi için mevcut iktidar, ciddi hiçbir düzenleme, plan, program ve strateji ortaya koymamıştır. Çünkü iktidarın ufku, vizyonu ve problem çözme yetenekleri buna imkân vermemektedir. Bu yüzden ekonomiyi canlandırmak için yıllardır inşaata yüklenen iktidar, turizmde de betonlaştırmaya dayalı politikalarıyla mesafe almaya çalışmaktadır. İktidarın turizm konusundaki çaresizliği ve uyguladığı verimsiz politikalar rakamlara da yansımış durumdadır. Türkiye'nin mevcut otellerinin yüzde 14,5'i beş yıldızlıdır. Hâlbuki bizim rakiplerimiz olan ve bizden daha fazla turizm geliri elde eden İtalya ve Fransa'da bu oran yüzde 5'in altındadır. Yine önemli bir turizm destinasyonu ve rakibimiz olan İspanya'da da bu durum aynı şekildedir. Türkiye'de beş yıldızlı otellerin sayısı giderek artarken son yirmi yıldır kişi başına turizm harcamaları azalmaktadır, sadece bu veri bile iktidarın turizme yönelik uyguladığı beton ekonomisinin verimsizliğini göstermesi açısından yeterli bir delildir. Dolayısıyla turizm sektörümüz verimlilik anlamında bir tıkanma ve vasatlık tuzağı içerisindedir. Turizm sektörünün rekabetçiliğini ve verimliliğini artırmak için turizm politikalarımızda köklü bir vizyon değişikliğine ve köklü reformlara ihtiyaç vardır. Bu hususta turizmin içine hapsolduğu her şey dâhil sistemden kurtarılmasının ve çeşitliliğinin arttırılmasına, turizmdeki iş gücünün eğitime dayalı niteliklerinin yükseltilmesinden entegre bir turizm ve lojistik altyapısının inşa edilmesine, geleneksel kültürümüzün turistik tanıtımının artırılmasına, en önemlisi de dış dünyada insan hak ve özgürlüklerine değer veren, bağımsız bir yargıya sahip olduğuna inanılan, demokratik, barışçıl ve istikrarlı bir ülke imajı yaratılmasına kadar yapılması gereken bir dizi köklü yapısal dönüşüme ihtiyacımız vardır. Hâl böyle iken önümüzdeki dönemde dünyadaki turizm eğilimlerinin değişmesi beklenmektedir. Bu doğrultuda gelecekte kitle turizminin azalması, bireysel seyahatlerin artması, alternatif turizm türlerinde rekabetin artması, turizmde seyahat sürelerinin azalması ama harcamaların artması, çevreye, doğaya kültüre dayalı yerlerin tercih edilmesi, ekoturizm, macera turizmi ve kırsal turizmin payının giderek artması gibi ciddi beklentiler oluşmuş durumdadır. Türkiye'nin mevcut turizm politikasıyla ve bu iktidar zihniyetiyle bu eğilimlere cevap vermesi mümkün gözükmemektedir çünkü bunlar için her şeyden önce çevresel sürdürülebilirlik göstergelerindeki konumumuzu düzeltmemiz gerekmektedir. Zira, bu teklifte de görüldüğü gibi, turizmi geliştirmek için çevreyi yok ederek mesafe almaya çalışmak, gelecekte turizmi tamamen ortadan kaldırma riskini beraberinde getirmek demektir. Biz İYİ Parti olarak, bu hususta zamanı ve mekânı genişleten bir anlayışla turizmde çeşitliliğe gidilmesini, insanı ve dünyayı merkezine alan, çevreye, tarihe, kültüre saygılı sürdürülebilir politikaların oluşturulmasını hedefliyor, küresel gelişmeleri fırsata çevirecek şekilde turizmde dijital dönüşümü sağlayacak reformları gerçekleştirmeyi vadediyoruz.
Bu duygu ve düşüncelerle konuşmama son verirken yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)