GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Srebrenitsa soykırımının 26'ncı yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
Yasama Yılı:4
Birleşim:103
Tarih:14.07.2021

SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) - Sayın başkan, değerli milletvekilleri ve bizleri televizyonları başında izleyen büyük Türk milleti; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yirmi altı yıl önce Srebrenitsa'da büyük bir insanlık ayıbı, büyük bir katliam ve büyük bir soykırım işlenmiştir. Tabii, Türkiye'de de bunlar, bu anma törenleri yapıldı ve rahmetli Aliya İzzetbegoviç'in söylemiş olduğu "Unutma, unutturma!" sloganıyla bu devam edecek.

O gece olan kısa bir olayı sizinle paylaşmak istiyorum, bu büyük bir katliamdır, büyük bir soykırımdır ama Birleşmiş Milletlerin Müslümanlara yapmış olduğu haç ile hilal savaşında o gece neler olduğunu kısaca size anlatmak istiyorum: Srebrenitsa şehri o dönemde 25 bin kişilik bir şehir ve orada bir savaş var, güvenli bölge ilan etmiş Birleşmiş Milletler ve oraya 400 tane Hollandalı asker göndermiş, başlarına da komutan olarak Thom Karremans diye bir general gönderiyorlar.

Tabii, güvenli bölge, insanlar çocuklarını, eşlerini, kadınlarını o bölgeye gönderiyorlar ki güvenli bölge, savaş olmaz, ateşkes var orada; diğer şehirlerde savaş var çoğunda. O gece bu Hollandalı general diyor ki: "Bütün Müslümanların evlerindeki silahları toplayın, burası artık savaş bölgesi değil." Ve o gece bütün Müslüman evlerdeki silahlar toplanıyor. Silahlar toplandığında -videosu var, görüntüleri var- general, Hollandalı general, Sırp generale kadeh kaldırarak diyor ki: "Buyur, Srebrenitsa sizin." ve o gece terk ediyor Srebrenitsa'yı, ertesi gün de bu büyük katliam oluyor.

Tabii, bu Srebrenitsa soykırımı hepimiz için bir travma ama Birleşmiş Milletlerin yapmış olduğu, Hollandalı generalin yapmış olduğu da tarihin kara sayfalarında kalacaktır; lanetliyoruz hepsini.

Tabii, iki-üç tane de enteresan anekdot anlatmak istiyorum, biliyorsunuz da. İşte, geçen hafta da burada bir çiçek taktık, Srebrenitsa çiçeği. Peki, bu toplu mezarlar; savaş bitti, 25 bin kişi kayıp. İşte, orada kahve kültürü var, kahve içilir evlerde. Sabah eşini kaybeden, çocuğunu kaybeden, anasını babasını kaybeden insanlar kahve içerken birer tane de fazla kahve koyup işte Boşnakçası "..." (x) "Neden yoksun?" adı altında bu insanları arıyor, dünyaya duyurmaya çalışıyor etkinliklerle, çeşitli etkinliklerle. Mezarlar bulunamıyor, canlısı da bulunamıyor, ölüsü de bulunamıyor. Bir tepe var orada, Srebrenitsa'da, yüksek bir tepe, binlerce çeşit çiçek var ama binlerce kelebek geliyor, tek bir tane cins çiçeğe konuyor, işte, o "Srebrenitsa çiçeği" dediğimiz çiçeğe konuyor, akşama kadar orada duruyorlar, sonra gidiyorlar. Bu, günler, haftalar, böyle devam ediyor, bilim adamlarına diyorlar ki: "Ya, gelip bir baksanıza, bu kelebekler niye geliyor; binlerce çeşit çiçek var sadece buna konuyor?" Bilim adamları geliyor, takip etmeye başlıyorlar; aynen devam ediyor bu. "Ya, bu kelebekleri takip edelim, bunlar nereye gidiyor?" diyorlar yani toplu olarak böyle binlerce kelebek. Bir takip ediyorlar ki bu aynı kelebekler başka bir yerde bir tarlaya geliyorlar; sadece o çiçek büyümüş ama, orada duruyorlar; sabah buraya geliyorlar, akşam oraya gidiyorlar. Bilim adamları bir müddet sonra diyorlar ki: "Ya, şurayı bir kazalım, bakalım, hani, bunun bir anlamı olmalı." Kazıyorlar ve bu Srebrenitsa'daki 8.372 kişinin cenazeleri oradan çıkıyor. İşte, o çiçek de sembolik olarak "Srebrenitsa Çiçeği" olarak geçiyor.

Tabii, biraz önce şeyi söyledim: Kahve içiyorlar sabahları. Gidenleriniz vardır, bilenleriniz de vardır; Bosna'daki kahve fincanlarının kulpu yoktur. Neden kulpsuzdur bunlar? Bunun da nedeni şudur: Sırpların çetnik selamı var; bu üç parmağını kaldırıp selam yapıyorlar bu Sırpların çetnikleri, bu aşırı milliyetçileri. Savaş zamanında Müslümanların serçe parmağını ve yüzük parmaklarını kestiler "Bak, siz de bizim sloganlarımızı, bizim işaretimizi yapıyorsunuz." diye. Hepimizin bildiği gibi, "Kahveyi içerken de bizim selamımızla içeceksiniz." dediler yani o üç parmakla kahveyi şöyle kaldırıp içiyorsunuz. O zaman karar verdiler ki bütün kahve fincanlarının kulpları kırıldı ve kahveyi artık böyle iki parmakla hilal gibi içmeye başladılar ve o, Bosna'daki kahve fincanlarının üzerindeki kulpun olmamasının nedeni de budur.

Bir de son bir şey daha anlatacağım: Şimdi, bu Bosna Savaşı ve tarihte yüz yıllardır gelen haç-hilal savaşı var. Çeşitli zamanlarda karşımıza çıktı bunlar; Kurtuluş Savaşı'nda da vardı, başka zamanlarda vardı, daha önceki tarihlerde de, Osmanlı zamanında da vardı. Tabii, bu haç-hilal savaşı hep devam etti. Savaşın sonlarında... Mostar şehri var, Sarajevo'dan bir saat kadar uzaklıkta, orada dünyanın en büyük haçını diktiler; Hum Tepesi var Mostar'da, oraya öyle bir haç diktiler ki uçaktan giderken bile görünüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurunuz efendim.

SAFFET SANCAKLI (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Tabii, rahmetli Aliya İzzetbegoviç'i de biraz bozmak için, Müslümanları biraz bozmak için Hırvat komutan diyor ki: "Aliya, gördün mü bu haçı? Ne kadar büyük bir haç diktik, dünyanın en büyük haçını buraya diktik. Acaba, siz bir gün dünyanın herhangi bir noktasında bundan daha büyük bir hilal dikebilecek misiniz?" Rahmetli Aliya da diyor ki: "Hava kararsın, ben cevabımı öyle vereyim size." Hava kararıyor, Aliya geliyor, komutan diyor ki: "Ne oldu Aliya? Bana bir cevap verecektin" "Peki, vereyim: Kafanı kaldır, şu hilale bir bak bakalım gökyüzünde; ne yaparsanız yapın, ne kadar yükseğe dikerseniz dikin oraya ulaşamayacaksınız." diyor ve tarihî bir cevap veriyor. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Tabii, bunları da sizle paylaşmak istedim. Mutlaka biliyorsunuz ama böyle arada bir anmak lazım, bu konuları konuşmak lazım ki hem tarihimizi unutmayalım hem yapılanları unutmayalım.

Ben dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, ek süre verdiğiniz için size de teşekkür ediyorum.

Sağ olun. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)