| Konu: | Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 104 |
| Tarih: | 16.07.2021 |
HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, ben altı yıldır Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiyim. Altı yıldır Komisyonumuza torba yasalar yağıyor ama ben bu kadar kötü hazırlanmış, bu kadar kötü sunulmuş, bu kadar bürokrasinin ne olduğundan haberdar olmadığı bir torba yasayı, maalesef, ilk kez görüyorum. Değerli arkadaşlar, bu torba yasadaki 25 madde 18 ayrı kanunu ve 2 kanun hükmünde kararnameyi değiştiriyor. İçinde depremle ilgili madde var, çekle ilgili madde var, tütünle ilgili madde var, hava ayrıştırma fabrikalarıyla ilgili madde var, diş teknisyenleri maddesi var, ilaç ve tıbbi cihazlarla ilgili maddeler var, var da var. Değerli arkadaşlar, herhâlde Meclisimiz, Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerinin her konuda ihtisası olduğunu düşünüyor, bütün yasaları Plan ve Bütçe Komisyonuna gönderiyor. Eğer böyle olacaksa Sayın Başkan, size de çağrımdır; bütün ihtisas komisyonlarını kapatın, geriye bir tek Plan ve Bütçe Komisyonunu bırakın.
Değerli arkadaşlar, bu yasada, bu torba yasada en vahim yasalar 3 maddede gizli değerli arkadaşlar. Bu yasayla beş yıldır devam eden olağanüstü hâlin üç yıl daha devam etmesi öngörülüyor. Değerli arkadaşlar, bu iktidar bir olağanüstü hâl bağımlısıdır, ilan ediyorum. AKP ve MHP rızayla değil zorla yönetmeyi alışkanlık hâline getirdi ve rızayla değil zorla üç yıl daha bu ülkeyi yönetmek istiyorum diyor ve olağanüstü hâl bağımlısı olmuş bir iktidar ve bir ittifakla karşı karşıyayız.
Değerli arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanı geçen hafta Diyarbakır'a gitti biliyorsunuz, orada bazı mesajlar verdi ve şunu söyledi: "Biliyorsunuz." dedi. "Siz bizden olağanüstü hâli kaldırmamızı istediniz, biz de gelir gelmez olağanüstü hâli kaldırdık." dedi. Gelmeden önce zaten olağanüstü hâl 2002 yılında son kez uzatılmıştı, kendi döneminde de iki üç ay geçtikten sonra otomatik olarak zaten 2 ilde devam eden olağanüstü hâl kalkmıştı. Değerli arkadaşlar, son beş yıldır bu ülkeyi olağanüstü hâlle yöneten bu iktidar, şimdi Meclisin karşısına geçmiş, "Ya, bizim daha FETÖ'yle mücadelemiz bitmedi. Biz beş yılda bunu başaramadık, bize üç yıl daha verin, üç yılda bunu başaracağız." diyorlar.
Değerli arkadaşlar, bir musibet yaşadık, evet, 15 Temmuz 2016 darbe girişimiyle, bir olağanüstü hâl üç ay sürebilir ki ilk yetkiyi üç ay için aldılar. "Bu üç ayı bile kullanmayacağız." dediler, biliyorsunuz. Üç ay için olabilir, hadi bunu anladık. Hadi, üç ay daha uzattınız, altı ay sürebilir. Bir olağanüstü hâl, diyelim ki basiretsiz davrandınız, bir yıl sürebilir ama değerli arkadaşlar, bir olağanüstü hâl üç yıl sürer mi, beş yıl sürer mi? Ya, nasıl bir basiretsizliktir ki beş yıldır diyorsunuz ki: "Biz devlet içindeki bu yapıyı daha çözemedik." Ya, matematiğiniz kaçtı sizin? Muhakemeniz nedir arkadaşlar? Beş yılda bu kadar her noktada bir vatandaşın "tweet" atmasını takip edebiliyorsunuz, her bir vatandaşı nefes almasına kadar bile takip ediyorsunuz, her bir yurttaşımızın sözüyle ilgili yasal takipler yapıyorsunuz ama size bağlı memurların "Ne olduğunu daha bulamadık." diyorsunuz. Böyle bir basiretsizlik olabilir mi değerli arkadaşlar?
Ben bu yasa teklifinin asla ve asla cemaatle mücadele için geldiğini düşünmüyorum değerli arkadaşlar. Ben eminim ki buradaki pek çok arkadaşımız da o şekilde düşünüyor, hatta yurttaşlarımız da bu şekilde düşünüyor. O yüzden de sizin bu olağanüstü hâli, aslında, seçime giderken zapturaptı devam ettirmek için getirdiğinizi yurttaşlarımız çok iyi biliyorlar. Çünkü neden? Bunun tadına vardınız. "Rızayla oylarımızı kaybetmiştik, sonra zor mekanizmasını devreye soktuk. Evet, darbe girişimini Allah'ın bir lütfuna çevirdik, 20 Temmuz 2016'da sivil darbeyi yaptık ve sivil darbe araçlarıyla referanduma gittik. Referandumdan önce HDP'li siyasetçileri hapse attık, Selahattin Demirtaş'ı, Figen Yüksekdağ'ı, -arkadaşlarımızı- ülkeyi zapturapta aldık ve bu sayede referandumu yüzde 51'le geçirdik. Demek ki iyi bir şey yapmışız." dediniz. Daha sonra genel seçime gittik, onu da olağanüstü hâl şartlarında yaptınız, baskı ve zor aygıtını devam ettirdiniz. Belediyelerimize kayyum atadınız, buna rağmen biz mücadeleye devam ettik. Yine tadına varmaya devam ettiniz değerli arkadaşlar ve genel seçimlere de OHAL şartında gittiniz. Şimdi, baktınız ki anketlere göre oylarınız güneş görmüş kar gibi eriyor, anketlere göre gidiyorsunuz; ne yapmamız lazım? İki yolunuz vardı değerli arkadaşlar. Birincisi, normalleşmeye doğru yürümek ve ülkeye yeniden hem huzur hem de refah önermek ama bu konuda bence artık hükmünü doldurmuş bir iktidar, böyle bir öneri olsa bile inandırıcı olacağını düşünmüyorsunuz herhâlde, bu yönde atım atmıyorsunuz. Ama ikinci yola doğru yürümeyi tercih ettiğinizi ben bu yasadan anlıyorum. Üç yıl daha olağanüstü hâli devam ettirelim, üç vakte kadar olacak seçimlere de olağanüstü hâl şartlarında gidelim diyorsunuz, bunun için bu yasayı getiriyorsunuz.
Bakın, maddelerde ne var arkadaşlar? Gözaltı sürelerini on iki gün olarak devam ettirmek istiyorsunuz toplu gözaltılarında. Ben size Diyarbakır'da yaşadığımı söyleyeyim. Diyarbakır'da 2018 yılında yapılan genel seçimlerde değerli arkadaşlar, seçime on gün var, bizim bütün çalışan arkadaşlarımızı -değerli arkadaşlar, il, ilçelerde seçim kampanyası yürütüyoruz, köylere gidiyoruz- ne kadar çalışan arkadaşımızı varsa Süleyman Soylu gözaltına aldı. Partimizin çalışanları ya, seçim kampanyası yürütüyoruz. Seçime on gün var, en aktif çalışan arkadaşlarımızı gözaltına alıyor. Niye? Seçim kampanyamızı yürütemeyelim diye.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Sandık görevlilerini de.
GARO PAYLAN (Devamla) - Bu şartlarda değerli arkadaşlar, bir seçim adaletinden bahsedilebilir mi? Beş gün kala da bütün müşahitlerimizi -bütün demeyeyim- çok sayıda müşahitlerimizi gözaltına aldı Süleyman Soylu. Tabii, sarayın talimatıyla yapıyor. Niye? Sandığa sahip çıkamayalım diye. Yüzlerce müşahidimiz gözaltına alındı ve bu sayede sandık başında HDP'nin üyesi olmasın, biz sandıkları kendi kontrolümüz altında tutalım diye yaptınız. Şimdi, düşünün ki altı ay veya iki yıl sonra yapılacak bir seçimde bu yetki şu anda sarayda olsa, yetkilerini ve gücünü kaybettiğini görse Türkiye çapında seçime hangi şartlarda gider? Bir baskı aygıtıyla, bir zor aygıtıyla beraber gitmiş olmayacak mı? Acaba bu Meclis böyle bir yetkiyi bu iktidara vermek istiyor mu değerli arkadaşlar?
Bakın, bu gözaltı sürelerini başka ne için kullandı bu iktidar ya? Boğaziçi Üniversitelileri direndiler, değil mi? Helal olsun onlara. Buradan bir kez daha kutluyorum kendilerini. Rektörü gönderdiler ama bu altı ay boyunca değerli arkadaşlar, pek çok kez gözaltına alındılar Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri ve on gün, on iki gün fiilî cezalandırmayla gözaltında tutuldular. İşte, bunun için istiyor Süleyman Soylu, Recep Tayyip Erdoğan ve Cumhur İttifakı Meclisimizden bu olağanüstü hâl yetkisini. Bir yerde bir protesto gösterisi olursa protesto yapanları içeri atayım, onları fiilî olarak on iki gün cezalandırayım, "topluma korku salayım" diye bu yasayı getiriyor. Biliyor musunuz, korku salmak için yapıyorlar ama şunu unutuyorsunuz: Korku bulaşıcı bir şeydir ama cesaret de bulaşıcı bir şeydir. Bakın, Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri kazandılar, o rektör kaybetti, geldiği gibi gitti. Şimdi, cesareti biz birbirimize bulaştırıyoruz? Siz ne kadar baskıyı büyütürseniz biz de direnişi o kadar büyütüyoruz ve tek adam rejimini ve bu OHAL rejimini değiştirmek için Türkiye toplumu bir an önce seçimi bekliyor şu an.
Bu gözaltı meselesini başka kimin için kullandınız? Demokratik İslam Kongresinin biliyorsunuz din insanları var, bunlar dini vaaz ediyorlar ve bu insanları siz gözaltına aldınız, on gün gözaltında tuttunuz ya; fiilî cezalandırma, sonra da tutukladınız zaten. Din insanlarını tutukluyorsunuz değerli arkadaşlar, gözaltını da fiilî cezalandırmaya çeviriyorsunuz.
Emekli amirallerle ilgili, fiilî olarak cezalandırmak için on gün, on iki gün gözaltında tuttunuz onları. İşte, arkadaşlar, bakın, milletin vekilleri, ey milletin vekilleri; bugün bu insanlara, yarın size; bunu unutmayın. Gözaltıyla fiilî cezalandırmalara karşı çıkmalıyız. Ya, eğer ki bir suç varsa ülkenin yargı sistemi var, kolluğu var, bunlar giderler, insanların kapısını çalarlar veya çağrı yaparlar, insanlar gidip ifadelerini verirler. Niye kapılarını kırarak gece vakti insanları gözaltına alıp daha sonra, efendim, on iki gün gözaltında tutuyorsunuz? Korkuyu bulaştırmak için yapıyorsunuz ama bu, beş yıldır işe yaradı az veya çok ama artık işe yaramıyor. Şimdi, cesareti birbirimize bulaştırma zamanı değerli arkadaşlar.
Bakın, size bir örnek daha vereyim, bunun niçin kötüye kullanıldığıyla ilgili. Biliyorsunuz, İzmir İl Başkanlığımıza bundan yirmi gün önce bir saldırı gerçekleşti ve saldırıyı gerçekleştiren kişi gözaltına alındı. "Ağabeyciğim, adın ne?" diyerek gözaltına alındı, sırtı sıvazlanarak gözaltına alındı ve değerli arkadaşlar, on yedi saat sonra tutuklandı. Bakın, bu, yetkiyi kimlere karşı kullandığınıza çok önemli bir örnektir. Böyle organize bir saldırıya karşı en az iki gün, üç gün, dört gün savcının sorgulama yapması gerekir, mevcut yasa OHAL dışında dört gün yetki veriyor. Ya, iki gün sorgula, bunun bağlantısı var mı yok mu, sorgula. Ama değerli arkadaşlar, bu saldırıyı bugüne kadar kınamayan İçişleri Bakanı, işte bu saldırının bir şekilde zımnen arkasında olduğunu maalesef hem kınamayarak hem de bu kişinin yeterince sorgulanmasına yol açmadan on yedi saat sonra tutuklatarak, bu işin üstünü örtmeye çalışarak maalesef bir suç işleri bakanı olduğunu ortaya koymuştur.
Değerli arkadaşlar, ikinci konu ne, Olağanüstü Hâl Yasası'yla ilgili? Kamuda ihraçlar meselesi. Diyorsunuz ki: "Biz, beş yıldır kamu içinde cemaate bağlı olanları, FETÖ'ye bağlı olanları tespit edemedik; üç yıl daha yetki istiyoruz." Değerli arkadaşlar, bakın, Süleyman Soylu bu yetkiyi Meclisten istiyor, açıkça İçişleri Bakan Yardımcısı -burada mı bilmiyorum- geldi dedi ki: "Biz bunu istiyoruz yani polis için istiyoruz." "Biz poliste beş yıldır bunu tespit edemedik, bize üç yıl daha yetki verin." dedi. Düşünebiliyor musunuz, polis istihbaratı diye bir şey var ya, bu ülkenin istihbaratı var. Polis ki her şeyi bilen, aldığımız nefese kadar takip eden bir yapı. Süleyman Soylu her şeye hâkim olduğunu düşünüyor ama diyor ki: "Efendim, ben beş yıldır başarısız oldum. Ey Meclis, bana üç yıl daha yetki verin, ben polis içindeki bu FETÖ'cüleri, cemaatçileri bulacağım." Aklımızla dalga geçiyor değerli arkadaşlar, inanın aklımızla dalga geçiyor.
Bakın, bu işle ilgili adım atacak ilk yer varsa o da polistir ya, kimin ne olduğunu, ne bittiğini ilk önce polis tespit eder. Hani "Sağlık Bakanlığında biraz savsaklanmış, geç kalmışız." deseniz anlayacağım ama polisteki, polis istihbaratındaki... Süleyman Soylu hepimizin aldığı nefesi bilecek ama kendi teşkilatındaki cemaatçileri bu saate kadar bulamayacak; aklımızla alay etmek bu.
Olağanüstü hâldeki üçüncü yetki değerli arkadaşlar, mala çökme yasası. Hani çökme döneminde yaşıyoruz ya, hani FETÖ borsasını ifşa ettiniz ya değerli arkadaşlar. Diyorlar ki: "Biz beş yılda yeterince mala çökemedik." Ee... "Seçime gidiyoruz, para da lazım; biz üç yıl daha mala çökeceğiz, FETÖ borsasını üç yıl daha işleteceğiz." FETÖ'de birisinin 50 milyon dolar varlığı varsa "Onun 25 milyon dolarını ver, ben seni cezaevinden çıkarayım, seni de aklayayım." diyen ifşaatları sizin MKYK üyeniz Şamil Tayyar yaptı ya. Böyle bir ifşaatın üzerine gitmeden, böyle bir ifşaatı sorgulamadan siz üç yıl daha yetkiyi hangi yüzle istiyorsunuz ya? Hiç mi utanmıyorsunuz? Böyle bir ifşaat var "FETÖ borsası" diye, mala çökme iddiaları var, Paramount Hotelde savcılarla, yargıçlarla, siyasetçilerle beraber mala çökmeniz, o malın paylaşması iddiaları var; açık tanıklarla var bu, -ya, gizli tanıklarla binlerce arkadaşımızı cezaevinde tutuyorsunuz- açık ifşaatlar var, açık, Süleyman Özışık'la ilgili açık ifşaatlar var, FETÖ borsasıyla ilgili açık ifşaatlar var; buna rağmen, nasıl üç yıl daha mala çökme yasasıyla ilgili yetki istiyorsunuz değerli arkadaşlar? İşte, bundan vazgeçmeliyiz.
Değerli arkadaşlar, dün 15 Temmuz darbe girişiminin 5'inci yıl dönümünü yaşadık. Ben bu darbeye karşı duran bütün yurttaşlarımızı -hep beraber karşı durduk- saygıyla selamlıyorum, hayatını kaybedenlerin anısı önünde de saygıyla eğiliyorum.
Peki, arkadaşlar, Şamil Tayyar bugün bir "tweet" atmış, önemli bir soru sormuş, diyor ki: "Ya, beş yıl geçti, 15 Temmuza dair şu toplumsal destek niye bu kadar düştü bir sorgulamamız gerekmez mi?" Bakın, sizin MKYK üyeniz, AKP'nin Merkez Karar Yönetme Kurulu üyesi diyor ki: "Niye bu toplumsal destek bu kadar düştü, sorgulayalım." Ben size söyleyeyim Şamil Tayyar'ın sorusunun cevabını: Niye toplumsal destek bu kadar düştü, biliyor musunuz? Siz darbe girişimini Allah'ın bir lütfu olarak gördünüz ve Allah'ın lütfu olarak görürken de gerçek darbecilerin üzerine gitmediniz. Yalnızca bunu Allah'ın lütfu olarak görüp, bütün muhaliflerinizi devre dışına çıkarmak için kullandınız. Bu işin mali boyutuyla ilgili gerçek anlamda FETÖ borsasını kurdunuz, bu işten malı götürenleri dışarı çıkardınız ve Bank Asyaya 50 lira yatıran yurttaşımızı şu anda -biliyorum- cezaevinde tutuyorsunuz değerli arkadaşlar. Siz demiyor muydunuz "Bank Asyaya para yatırın." diye? Recep Tayyip Erdoğan, bütün AKP'liler birlikte Bank Asyayı açmadınız mı? "Bank Asyada hesap açın." diye kampanyalar yapmıyor muydunuz? Bank Asyada o dönemde yönetici olan kişiler şu anda Hazinede ve ekonomi yönetiminde üst kademede yönetici olacak, Bank Asyaya 50 lira yatıranı hapiste tutacaksınız. Ey Şamil Tayyar, ey AKP'liler, ey MHP'liler; işte toplumsal destek bu yüzden düştü. Siz adaleti sağlamak üzerinden yürümediniz, darbecilerden hesap sormak için yürümediniz; kendi siyasi hesaplarınız için kullandınız.
Bakın, darbeye doğru giderken biz size dedik ki: "Darbe dinamiği devrededir." Nereden biliyorduk? Türkiye siyasi tarihinden biliyorduk. Eğer ki darbeciler darbe yapmak isterlerse toplumda bir kaos ortamı yaratmak isterler. Bunun için de devrede olan bir çözüm süreci vardı, çözüm sürecini akamete uğratmak için, değerli arkadaşlar, bu darbe dinamiği devreye geçti. 6-8 Ekimle ilgili iddialarınız var ya, Kobani protestolarıyla ilgili; biz buraya 15-20 kere araştırma önergesi verdik "Gelin, bakın, bu 15 Temmuz darbe girişiminin dinamiği nerede başladı, nerede tetiklendi, buna bakalım." dedik, siz reddettiniz. İşte darbe dinamiğine bakmadığınız için bunun adaletini sağlama iddiasında da olamazsınız. O yüzden 15 Temmuz darbe girişimine karşı toplumsal destek düştü arkadaşlar; toplum sizin adalet sağlamak için yürümediğinizi, yalnızca kendi iktidarınızı düşündüğünüzü anladı değerli arkadaşlar.
Bakın, Ceylânpınar'da 2 polis öldürüldü, çözüm sürecini dinamitlemek için. Ahmet Davutoğlu'na istihbarat gitti, dönemin Başbakanı. Dediler ki: "PKK yaptı bunu, öldürdü." Biz dedik ki: "Gelin, soruşturalım." O gece çözüm sürecini bitiren bombaları atacak uçaklar Kandil'e doğru havalandı ve daha sonra ortaya çıktı ki bu, Ceylânpınar'da öldüren kişiler sizin tutukladığınız kişiler değilmiş, istihbaratı verenler darbecilermiş, tutuklayan hâkim ve savcı darbeciymiş. Bunlara bakmadınız değerli arkadaşlar, darbe dinamiğine bakmadınız, darbe dinamiğiyle ilgilenmediniz. Suruç'ta bombalar patladı, Ankara Gar'da bombalar patladı, havalimanında bombalar patladı, Adıyaman'da aynı odaktan canlı bombalar çıkıp yurttaşlarımızı paramparça ettiler; bunlara bakmadınız, bunların tek birine baksaydık darbe dinamiğini görürdük, o zaman görürdük; darbe gerçekleşmezdi, darbenin siyasi ayağı ortaya çıkardı. Ama darbecilerle birlikte yürüyenler darbenin adaletini ortaya koyamazlar değerli arkadaşlar. Hadi darbe sürecini okuyamadınız, bizim uyarılarımızı dikkate almadınız, 15 Temmuz günü dedik ki: "Gelin, bu musibetten bir ders çıkaralım. Toplumun bütün vekilleri, bütün siyasi partiler olarak bir araya gelelim, araştırma komisyonu kuralım, gerçek anlamda darbecileri ortaya çıkaralım, darbenin siyasi ayağını ortaya çıkaralım." Siz, buna da "hayır" dediniz. Darbenin siyasi ayağına yürümediğiniz için toplumsal destek düşüyor arkadaşlar. "Her yerde darbeci varmış; askerde, poliste, basında varmış ama siyasette yokmuş." dediniz, "Yoktur siyasette." dediniz. İşte, bunun için toplumsal destek düşüyor değerli arkadaşlar. Darbeden sonraki araştırma komisyonlarını devreye çıkarmadınız. Peki, size bir şey soruyorum: Bu darbeden bir ders çıkarıldı mı? Darbeden ders çıkaranlar 15 Temmuz darbe girişiminden sonra 20 Temmuz sivil darbe girişimini yaparlar mıydı? Darbeden ders çıkaranlar "Bu olağanüstü hâl üç ay sürecek." derken beş yıl sürdürüp üstüne üç yıl daha uzatma isterler miydi değerli arkadaşlar? İşte, bu anlamda, bu darbe süreci maalesef devam etmektedir. Siyaset, demokratik siyaset kurumuna darbe vurulmaya devam edilmektedir.
Değerli arkadaşlar, bu olağanüstü hâl rejimi hem huzurumuzu hem refahımızı kaybettirmiştir. Şu anda, hukukun üstünlüğü endeksinde, basın özgürlüğü endeksinde, demokrasi endeksinde sonlardayız. Bakın, bu darbe, OHAL dönemi bizi bütün özgürlük endekslerinde geriye götürdü ama yalnızca huzurumuz devre dışı kalmadı, refahımızı da kaybettik değerli arkadaşlar. Ya, olağanüstü hâlde ısrar ediyorsunuz; olağanüstü hâl faydalı bir şey olsaydı -hani ekonomik anlamda söylüyorum- işsizlik azalırdı, enflasyon azalırdı, faizler azalırdı. Tek adam rejimi faydalı bir şey olsaydı OHAL rejimiyle beraber Erdoğan üç yıl önce bugünlerde "Türkiye'yi uçuracağım." dedi, Türkiye ekonomisi baş aşağı çakıldı değerli arkadaşlar. 10 milyon işsizimiz var, enflasyon, halkın enflasyonu yüzde 30'un üzerine çıkmış durumda, kredi faizleri yüzde 30'a çıkmış durumda.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurunuz efendim.
GARO PAYLAN (Devamla) - Yani bu açıdan, aslında olağanüstü hâlde ısrar, bu ülkeye her anlamda kaybettirmektedir değerli arkadaşlar. Yapılması gereken bu OHAL rejiminden vazgeçmek ve normalleşmektir. OHAL'i uzatmayalım değerli arkadaşlar, artık yeni bir seçime de olağanüstü hâl şartlarında gitmeyelim, demokratik alanı genişletelim. Demokrasiden korkmayın, siz demokrasiden korkuyorsunuz, olağan bir süreçte seçime gitmekten korkuyorsunuz ama olağanüstü bir süreçte seçime gitmek de büyük bir tehdittir, risktir değerli arkadaşlar.
Toplumsal fay hatları gerilmiş durumda. Bakın, pek çok kötücül yapı şu an devlet içinde yeniden kaos planlarını devreye sokmak üzere hazır bekliyor. İzmir saldırısından sonra Marmaris'teki ilçe örgütümüze de bir saldırı gerçekleşti. Yeniden kaos planlarını devreye sokmak isteyenler olabilir, Tayyip Erdoğan şu an devlet içinde yeni bir güç savaşına girmiş olabilir; bu güç savaşında yurttaşlarımızı yem etmeyelim, demokratik bir iklime dönelim aksi takdirde değerli arkadaşlar, yeni kaos planlarıyla karşı karşıya kalırız.
Meclisimizden ricam, milletvekili arkadaşlarımızdan ricam, bu OHAL yasalarına artık son vermeleridir.
Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)