GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:105
Tarih:17.07.2021

AHMET KAMİL EROZAN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, izin verirseniz, önümüzdeki yasa teklifinin özüne girmeden evvel Afganistan meselesine de değinmek isterim. Çünkü araya tatil giriyor, o tatilden sonra "Niye söylemedin bize?" demeyin diye söylüyorum; bunu özellikle iktidara söylüyorum çünkü bunun işlemini siz yapacaksınız.

Biliyorsunuz, biz, 22 Aralık tarihinde bir tezkere çıkardık, Afganistan tezkeresi. Ve bu tezkereyi "Kararlı Destek Misyonu" adı altında NATO'ya ait bir misyon için çıkardık. Bu misyon bitti, tezkere düştü; tezkere bugün kadüktür. Dolayısıyla, bugün Türk Silahlı Kuvvetlerinin Afganistan'daki mevcudiyetinin ulusal ve uluslararası meşruiyeti, hukuki zemini yoktur. "Orada vuku bulacak her türlü vukuatın sorumluluğu kime aittir?" sorusunu soruyorum; bunun cevabını sizin bulmanızı istiyorum. Bugün tezkeresiz bir Türk Silahlı Kuvvetleri var Afganistan'da.

Gelelim önümüzdeki çuval kanun teklifine. Ben geçmişte "torba" kelimelerini çok duydum burada ama bu maalesef çuval vasfını taşıyor çünkü içine ne bulursanız tıkıyorsunuz. Bu çuvala -tıktığınız gibi, maddelerin sırası değiştiği için onlara değinmeyeceğim ama- en azından 3 maddeyi serpiştirdiniz ve bu serpiştirme suretiyle âdeta bizden mal kaçırırcasına madde kaçırmaya çalıştınız ama bu mümkün değil. Keşke bunları ayrı bir kanun olarak 3 madde hâlinde getirseydiniz veya en azından bu yasanın içine arka arkaya 3 madde hâlinde koysaydınız ve biz de bunu dobra dobra tartışabilseydik; bunu yapmadınız. Ama sizin yaklaşımınız şunu ortaya koyuyor: Siz, OHAL kararının alınmasını gerektirecek fiillerin ötesine gittiniz ve temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına yönelik bir çerçeveyi uygulamaya koymaya çalışıyorsunuz. Bunu yaparken de "Üç sene değil, artık bir sene oldu." diye de bir mazeret ortaya koymanızın anlamı yok. Bundan ben bir şey çıkarabilirim, "Ha, bunlar bir sene içinde erken seçime gidiyorlar herhâlde, onun için üçten bire çektiler." diye varsayabilirim. Ama "Yok zamanında olacak." diyorsanız bir sene sonra bu teklifi yeniden getireceksiniz bize. Eğer arada bir şey değişecekse onu da bilmek isteriz tabii ki. Ama sonunda varmak istediğiniz, dikensiz bir gül misali bir Türkiye istiyorsunuz. Yani ne demek istiyorsunuz? "Herkes susacak, herkes -sindirilmiş- itaat edecek, gözaltına istediklerimizi alacağız, herkesi işinden gücünden edebileceğiz, malına mülküne çökebileceğiz." Böyle bir Türkiye yok, olmayacaktır da.

Ayrıca, bunun yasalaştırılma sürecinde de birtakım sakatlıklar olduğunu biliyorsunuz hepiniz. İhtisas komisyonlarına gelmemiştir bu, gelmiş olması gerekirdi. Dolayısıyla, süreçte bir hata var ama bunu böyle palas pandıras getirmenizin bir başka sonucu da -parlamento işi değil- aynı zamanda sonunda bu yasa birilerine uygulanacak, vatandaşa uygulanacak, sivil toplum örgütlerine uygulayacak; kişiler var arkasında, onların, kitlelerin tepkilerini zamanlıca ortaya koymalarını engellemeye çalıştınız. Yani kısaca bir keyfîlik içinde hareket ettiniz.

Ortada gözaltı süreleriyle ilgili bir hüküm var, biliyorsunuz. Siz her ne kadar "dört gün" deseniz de bu dört, dört, dört oluyor, maalesef, on iki güne kadar çıkıyor ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bunun, maalesef, uluslararası normlar çerçevesinde kabul edilmez olduğunu pek çok defa söylemiş olmasına rağmen bunu getirmeye çalışıyorsunuz. "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi" diyorum ben, siz de "Geleceğimiz Avrupa'da." diyorsunuz, demek ki geleceğimiz Avrupa'da değil sizin tarifinize göre.

OHAL yasaları çerçevesinde 140 bin kişi işinden oldu. Bunların bir kısmı mahkemeye gitti, aklandı. Aklanmak ne sonucunu doğuruyor? Bunlara pasaport verilmesi gerekiyor. Benim bildiğim, 26 bin kişi hâlâ pasaportunu alamadı. Sayın Süleyman Soylu bu konuda şöyle bir cümle sarf etti: "Mahkeme kararları değil, benim kanaatim esastır." Şimdi, mahkeme kararı var, bir de İçişleri Bakanının kanaati var. Ben şu anda Sayın Süleyman Soylu'ya bir çağrıda bulunuyorum: 26 bin kişiyle uğraşmasın, 260 kişiyle uğraşsın. Hangi 260 kişiyle? Geçen akşam -geçen akşam derken, bundan bir buçuk ay evvel- bir televizyon programına çıktı ve "Türkiye'de 260 terörist kalmıştır." dedi. Ben o günden beri çetele tutuyorum "Etkisiz kılınmıştır." diye haberlerde yer alanları sayıyorum, sayıyorum, sayıyorum ve rakamın ne zaman sıfıra geleceğini de merakla bekliyorum. O gün acaba Süleyman Soylu çıkıp "PKK terörü bitti." diyecek mi? Ben 260'ı tamamlayınca size haber vereceğim.

Dolayısıyla bunun ötesine gideyim, OHAL olan bir yerde... OHAL sadece siyasi bir konu değil, OHAL aynı zamanda bir ekonomik konu çünkü hukuku parantez içine aldığınız bir ülkede ekonomiyi de geliştiremezsiniz, kalkınmayı da sağlayamazsınız dolayısıyla bunun pek çok riski var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurunuz efendim.

AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) - Bunun yine OHAL çerçevesinde müsadereye giden boyutları var; bunu da kınıyorum, o müsadereye gitmenin altında FETÖ borsaları olduğunu da hatırlatıyorum.

Bayramınız mübarek olsun, -bitirirken- önümüzdeki kırk sekiz saat içinde hepimiz analarımızla, babalarımızla, kardeşlerimizle, çocuklarımızla, ailelerimizle buluşacağız; bayramlaşacağız. Ben üç dört bayramdır burada bir hatırlatma yapıyorum: Libya'da olan, tutuklu bulunan vatandaşlarımız ne zaman analarına, babalarına, kardeşlerine, çocuklarına kavuşacaklar? Bu, iktidarın vebalidir; bu insanlar aylardır, yıllardır oradalar; günahı boynunuza.

Saygılarımı sunuyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)