| Konu: | Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 105 |
| Tarih: | 17.07.2021 |
HDP GRUBU ADINA TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, iktidar partisinin ve Cumhur İttifakı'nın bu yasa teklifiyle, bu torba yasa teklifiyle ilgili yaptığı değerlendirmeye baktığımızda sanırsınız ki OHAL, olağanüstü güzel bir yönetim, sanırsınız ki içinden demokrasi fışkırıyor, insan hakları fışkırıyor; öyle anlatmaya çalışıyorlar ama öyle olmadığını sanıyorum ki bu ülkede bilmeyen bir yurttaş dahi yoktur. Mübarek Kurban Bayramı'nın arifesinde Türkiye halklarına verilen bir hediye, yeniden bir OHAL uygulaması, yeniden -aslında, bunun halk deyimiyle yani en yaygın bilinen deyimiyle- sıkıyönetime devam etmek anlamı taşımaktadır. Buradan bu torba yasa teklifinin bir OHAL yasa teklifi olduğunu biz bir kere daha yineliyoruz. Cumhur İttifakı istediği kadar "Bu yasa teklifi bu kadar ithamı hak etmemektedir." dese de bu yasa teklifi çok daha fazla ithamı hak ediyor çünkü insanları tek adam rejimiyle, faşist rejimle yaşamaya mahkûm etmek isteyen bir anlayışın tesis edilmesi demektir, bu ülkede faşizmi tesis etmek, tahkim etmek anlamına gelmektedir OHAL'e ihtiyaç olmadığı halde OHAL ilan ederek yönetmeye devam etmek bu ülkeyi.
Gelelim Cumhur İttifakı'nın OHAL'le ilgili çarpıtmalarından birkaç örneğe. AKP diyor ki: "OHAL'i biz kaldırdık." İlk geldiğinizde bir dönem kürdistanda devam eden OHAL'i evet, siz kaldırdınız ama öyle bir OHAL'le geri geldiniz ki bütün Türkiye sathına yaymış oldunuz yani ülkenin belli başlı illerinde olan OHAL'i bütün Türkiye sathına yaymayı başarmış oldunuz. Diyarbakır'da, bölgede Kürt'ü dövdürdünüz önceki OHAL döneminde, şimdi ise iş aş isteyen, hak hukuk isteyen Türk'ü dövdürüyorsunuz bu OHAL uygulamasıyla.
Çarpıtma: "FETÖ'yle mücadele ediyoruz, OHAL'i bunun için uzatıyoruz." Kesinlikle yanlıştır. FETÖ bahanesiyle OHAL'in bütün uygulamaları muhalefeti bastırmaya dönük endekslendi. "FETÖ, PKK" diye açtığınız torba davalarla, tıpkı yasa çıkarırken kullandığınız torba yöntemi hukukta dava yöntemi olarak da kullandınız ve insanları içeri attınız. Neden mi? Size biat etmedikleri için, bu iktidarı eleştirdikleri için. İşte OHAL budur.
Bir diğer çarpıtma: "Bırakalım bankalarıyla mı büyüsünler?" FETÖ borsasını ortaya çıkaran sizdiniz. Öküz öldü, ortaklık bozuldu. TMSF aracılığıyla, kayyum yöntemiyle şimdi başka sermayelerin üzerine çökerek oradan da insanları biat ettirmeye çalışıyorsunuz. "Bırakalım da okullarda mı örgütlensinler?" diyor Cumhur İttifakı. FETÖ'nün hem yurt içindeki hem yurt dışındaki okullarını kapattınız ama aynı iz düşümle, aynı mantıkla, aynı anlayışla Türkiye Cumhuriyeti devletinin parasıyla hem Türkiye'de hem yurt dışında benzer okulları açtınız. İşte, FETÖ'nün devamını bu şekilde getiriyorsunuz.
Bir gerçek şudur: Her gün asker, polis, bürokrat operasyonu yapıyorsunuz, FETÖ bitmiyor çünkü FETÖ, 1980 sürecinde, askerî cunta döneminde gelişen sol hareketi bastırmak için geliştirilmiş tarikatlarla, devletin içindeki geliştirilmiş örgütlenmelerle bugüne kadar geldi yani FETÖ devletin içine yerleşti. Diğer bir gerçek: Şimdi, devletin bu mekanizmalarında, askerinde, polisinde, MİT'inde, bürokrasisinde ve kamunun her yerinde FETÖ'den buraları temizleyerek kendi kadrolarınızı yerleştirmek için yeniden OHAL istiyorsunuz ama bunlarla birlikte gelişen muhalefete, kötü yönettiğinizi ifade eden yurttaşa karşı da aynı uygulamaları devam ettirmek istiyorsunuz.
Şimdi, zalimlerin zalimliği hakikaten birbirine o kadar benzer ki bitirdik dediğiniz işkencenin âlâsını geri getirdiniz. Cezaevlerinde çıplak arama, işkence devam ediyor. İnsan hakları ihlali had safhada. Muhalifler cezaevlerinde, kadınlar her Allah'ın günü sayıları artarak katlediliyor. Gençler mutsuz, geleceksiz ama bir umudumuz var ki Boğaziçi isyanı Türkiye'nin her yerinde olacak. İşçiler aç; yoksullar, işsizler perişan; Soma işçileri sokakta. Sigara kartellerine karşı direnen tütün işçilerini de OHAL uygulamalarınız kapsamında coplayıp gaz sıkabilecek kadar gerçekten bir pervasızlık içindesiniz. Yüzbinleri aşkın kamu emekçisi ihraç edildi ve kayyum denilen aslında faşist rejimin OHAL'de zuhur etme biçiminin uygulamasına devam ediyorsunuz. HDP belediyelerine kayyum atadınız, onunla yetinmediniz, beğenmediğiniz sermaye gruplarına da kayyum atamak için yine şimdi görüştüğümüz bu yasa teklifinde bunları gündeme taşımaya kalkıştınız.
Bakın, Meclisin kapanmasına saatler kala -Meclis, biliyorsunuz, tatile girecek değerli halkımız- bu konu neden şimdi bu şekilde sıkıştırılarak getirildi? Şimdi, eskiden, Çiller döneminde zam yapılacağı zaman en heyecanlı futbol maçları seçilirdi, ya bir gün öncesi ya bir gün sonrası zamlar yapılırdı ki geniş halk kesiminde bu zamların yapıldığı az fark edilsin diye. Aynısını şimdi yapıyorsunuz; sanıyorsunuz ki yarın bayram olacak ve insanlar bugün bu yasaların görüşüldüğünü unutacak ama süreç çok değişik, unutmayacak. Çünkü insanların tenini çiziyorsunuz, insanların tenine, ruhuna acı verecek kadar zalimleşildi. O yüzden, bu OHAL yasa teklifi öyle kolay unutulmayacaktır.
Yine, burada çok dile getirildi, çok dile getirildi; bu OHAL yasa teklifiyle ne hedeflenmek isteniyor yeniden getirilerek? Az önce ifade ettim, faşist rejimin tahkimatı 2023 yani "1923'te açılan parantezi 2023'te kapatacağız." dediniz ya, işte, 2023'te bu parantezi kapatmak için bir basamak olarak kullanacağınız aşikâr.
Bir diğer şey, suça çok bulaşılmış. Bu ifşaatlarla devlet-mafya-siyaset ilişkisi o kadar ayyuka çıktı ki burada yargılanmalar söz konusu. Uluslararası hukuka göre, bu iktidarın işlemiş olduğu suçlar var, uluslararası mahkemelerde yargılanmasını gerektiren suçlar var. İşte, bütün bunlardan kendinizi korumak için OHAL'i getiriyorsunuz. Çöktüğünüz marinalar, çöktüğünüz oteller ve sermayeler bir yana, yurttaşın evinde kaynayan tenceresine, cebindeki küçücük harçlığına, ekmeğine çökmek için OHAL'i getiriyorsunuz.
Bakın, hani, OHAL'i "çok iyi" olarak anlatıyorlar ya, ben sadece sürem yettiğince birkaç örnekle, OHAL nasıl zuhur etti 15 Temmuz askerî darbe girişiminden sonra, onları sizlerle paylaşmak istiyorum. KHK'lerle 94 belediyeye el konuldu, seçilmiş 74 belediye eş başkanı tutuklandı, 28 HDP il eş başkanı ve 89 ilçe eş başkanı tutuklandı, 780 HDP il ve ilçe yöneticisi tutuklandı. HSK kararıyla, 4.240 hâkim ve savcı ihraç edildi. Devlet tarafından el konularak kayyum atanan şirket sayısı 969. Yazılı ve görsel medyaya baskılar, tıpkı Kenan Evren döneminde olduğu gibi; gazeteler mi makas makas; dernekler mi kapılarına kilit... "Asmayalım da besleyelim mi? O zaman yaşını büyütüp asalım." denmişti Erdal Eren için. İşte, 15 Temmuz askerî darbe girişimi bahanesiyle bu ülkede ilan edilen OHAL'in Türkiye'de yakın tarihte hepimizin yaşayarak tanıklık ettiği, zuhur eden biçimi tam da böyledir.
Evet, peki, bizler, bütün bu eleştirileri yaparken nasıl bir Türkiye istiyoruz? Bence en önemli ve üzerinde durmamız gereken konulardan birisi nasıl bir Türkiye istediğimizi iktidar partisi duysun diye söylemeli miyiz; emin değilim, duymayacaklarını biliyoruz. Zaten bu saatten sonra, bu kadar suça bulaşılmış bir yerde bunları duysalar ne olur duymasalar ne olur. "Yeniden açılım" adı altında "demokratik açılım" adı altında "Kürt sorunu açılımı" adı altında ya da Alevilere şimdi gitmeye kalkışarak bu sorunları ne kadar çözecekler? Hepimizin bu konuda elbette bir bildiği var, seçime yakın olarak yapılacak bir yatırımın halkta bir karşılık görmeyeceğini biliyoruz ama bizler, elbette muhalefete burada seslenmek ve Türkiye'de yaşayan 83 milyon yurttaşa seslenmek için nasıl bir Türkiye'de yaşamak istediğimizi ifade etmek isteriz.
Bir kere, OHAL, resmen ve fiilen ortadan kalkmalıdır çünkü asgari demokrasilerde "OHAL" diye bir şey yoktur çünkü OHAL'i gerektiren bir durum yoktur, normal koşullar içinde OHAL ilan edilemez. Faşizmden bugüne kadar hiç kimse fayda görmedi ve faşizmin vebalini herkes ama herkes, sadece muhalefet değil, faşizmin ağır bedelini bir ülkenin bütün yurttaşları eşit bir şekilde çeker. Sadece küçücük bir zümre -şimdi olduğu gibi- belki kendi gemisini kısmen kurtaracağını zanneder ama hangi manada? Maddi manada. Manevi olarak, siyasi olarak tarihin çöp sepetine atılmıştır. Hitler faşizmi, İtalyan faşizmi bize bunu defaatle gösteren belgelere sahiptir.
Demokratik parlamenter sistem mutlaka ve mutlaka inşa edilmelidir. Demokratik bir anayasa yazımının yolları açılmalıdır; demokratik bir cumhuriyeti inşa etmenin yolu buradan geçer. Bir parantez içinde şunu da belirtmek isterim: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini, bu modeli ihraç etmek istiyorlar. Ben buradan Kıbrıslı kardeşlerimize seslenmek istiyorum. Seçim hilesiyle gelmiş olan bir iktidarın, Türkiye'nin iz düşümünün, daha doğrusu -düzelterek ifade edeyim- Cumhur İttifakı'nın iz düşümünün Kıbrıs'ta yaşam bulmasına müsaade etmeyin, buna karşı direnin. Bakın, Türkiye halkları ne kadar acı çekti; bakın, Türkiye'de yaşanan baskılara ve katliamlara; bir benzerinin Kıbrıs'ta yaşanmasına gönlümüz razı gelmez. Buradan Kıbrıslı kardeşlerimizi uyarmak isteriz.
OHAL'in, ucube olan Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin verdiği yetkilerle birlikte, KHK'lerle ihraç ettiğiniz bütün KHK'li kamu emekçileri derhâl görevlerine iade edilmelidir ve onlardan özür dilenmelidir, tazminatları ödenmelidir.
Türkiye'de yargı geçmiş dönemde de yeterince bağımsız değildi ama şu an sarayın şubesi gibi çalışıyor. Cezaevlerinde bulunan siyasetçiler, gazeteciler, yazarlar derhâl serbest bırakılmalıdır. Yargı bağımsızlığı bu ülkede inşa edilebilmelidir. Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, İdris Baluken, Sebahat Tuncel ve burada sayamadığım HDP'li olan, olmayan birçok siyasetçi, aydın, yazar, gazeteci, sanatçı, hiçbirinin yeri cezaevi değildir, hepsinin yeri siyaset alanıdır, sanat alanıdır, yayın alanıdır, gazetecilik alanıdır. O alanları da çoraklaştırdınız; buna müsaade etmeyeceğiz.
Bakın, Kürt sorununun çözümünü bu kürsülerden defaatle dile getirdik. Kürt sorunu, basit "terör" kavramıyla açıklanmayacak çok ciddi sosyolojik, çok ciddi siyasi, çok ciddi tarihsel bir problemdir. Bugün Türkiye'de bu ülkeyi kim yönetmeye talipse Kürt sorununu bir siyasi hamaset gibi görerek değil, hakikaten bu ülkenin demokratikleşmesi için oturup elini taşın altına koyarak büyük bir sorumlulukla bu sorunun çözülmesi için el birliğiyle çalışma yürütmelidir.
Kayyum zihniyeti derhâl bitirilmelidir. HDP belediyelerine atanan kayyumun anlamı şudur, denmiş oluyor ki Kürt halkına ve oradaki seçmene: "Kendi kendinizi yönetemezsin; seçme, seçilme hakkını fiilen elinden alıyorum." demek oluyor. O yüzden kayyum zihniyeti derhâl ortadan kaldırılmalıdır ve seçilmiş bütün belediyeler bu ülkenin meşru belediyeleridir, meşru yönetimleridir, bu şekilde kabul edilmelidir. Aynı şekilde kayyum zihniyetini Boğaziçinde Melih Bulu örneğinde gördük, devam ediyor her yerde. Hiçbir şekilde hiçbir kuruma kayyum atanmamalıdır, bu zihniyet ortadan kaldırılmalıdır.
Bakın, yine, bu ülkenin en temel ve kanayan yaralarından biri kadına yönelik şiddet. AKP iktidarı çok övündü İstanbul Sözleşmesi'yle, Türkiye'deki kadın hareketi de İstanbul Sözleşmesi'ni çok önemsedi ama gelinen noktada çekildiler. Kadına yönelik şiddetle mücadelede gerçekten etkin bir program hayata geçirilmeli, gerçekten Türkiye'deki kadın hareketi ile bu ülkeyi yönetenler el ele vererek bir çalışma ve bir mücadele yürütmelidir.
Sokaktaki yurttaş ülkenin sorunlarını şöyle sıralamaktadır: Ekonomi, pandemi krizi ve işsizlik. Temel üç sorun, yapılmış olan anketlerde çıkan sorunlar. Bunların hepsinin, bu sorunların giderilmesi zor değildir. Türkiye, fazlasıyla bu tür kaynaklara sahip olan bir ülke, doğru bir ekonomik politikayla kendi kendine yetebilecek bir ülke ama ceplerini doldurmakla meşgul olan bir iktidar tarafından yürütülürse ve hâlihazırda kapitalizmin ekonomik krizi de derinleşmişken elbette bu ülkede işsizlik, yoksulluk, açlık artarak devam eder.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurunuz.
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) - Buna çözüm bulmak ve adil bir gelir dağılımının asgari düzeyde sağlanması için hep beraber çalışmalar yürütmeliyiz.
Çok ifade edildi -sürem yetmeyecek- su krizi ve tabii ki bizlerin şu an bu Mecliste onlarca ilimizin çektiği bu sıkıntıyı dile getirmemiz gerekirken, bu ülkede yaşanan ekolojik krizi dile getirmemiz gerekirken biz OHAL'i tartışıyoruz. Bu, gerçekten ayıptır, tek kelimeyle ayıptır. Bu ülkeyi bu acımasız rejimden kurtarmak siz değerli yurttaşlarımızın elindedir. Yarın daha geç olmadan hep beraber elimizi taşın altına koyma zamanıdır. Demokratik bir Türkiye'de yaşamak hepimizin hakkıdır, bunun için ödenecek bedel neyse hep beraber öderiz, hep beraber mücadele ederiz, yeter ki demokratik bir ülkeyi hep beraber inşa edebilelim.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)