GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: (10/3200, 3361, 3362, 3364, 3365) No.lu Depreme Karşı Alınabilecek Önlemlerin ve Depremlerin Zararlarının En Aza İndirilmesi İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:2
Tarih:05.10.2021

MHP GRUBU ADINA LÜTFİ KAŞIKÇI (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Depreme Karşı Alınabilecek Önlemlerin ve Depremlerin Zararlarının En Aza İndirilmesi İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu'yla ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin yüzde 66'sı deprem riski altındaki alanlarda yer almakta ve son bir asırda 90 bin vatandaşımız depremlerde hayatını kaybetmiştir. Bugün itibarıyla baktığımızda nüfusumuzun yaklaşık yüzde 70'inin ve büyük sanayi tesislerinin de yaklaşık yüzde 75'inin deprem tehlikesi altında olduğunu söylemek mümkündür. Ülkemizde son bir asırda meydana gelen ve yıkıcı etkisi bakımından öne çıkan 2 büyük deprem vardır. Bunlardan birincisi 1939 yılında Erzincan'da meydana gelen ve 30 bin insanımızın ölümüne sebep olan Erzincan depremidir. İkinci büyük deprem ise 1999 yılında merkez üssü Gölcük olan Marmara depremidir. Bu deprem nedeniyle de 18.373 kişi ölmüş, 48.901 kişi yaralanmıştır.

Bakınız kıymetli milletvekilleri, son bir asırda yaklaşık 90 bin insanımızı kaybetmişiz. Bugün Sayın Genel Başkanımız grup konuşmasında 1984 ile 2020 yılları arasında Türkiye'nin millî güvenliğini test etmek için terörle mücadele neticesinde 8.123 güvenlik görevlimizin şehit olduğunu, 25 bin insanımızınsa yaralandığını, yine 6.021 sivil insanımızın da bu mücadele sonunda şehit olduğu rakamlarını milletimizle paylaştı. Bu rakamlara şöyle bir baktığımız zaman gerçekten depremler insanımızın canını kaybetmesi açısından son derece önemli. Bunları niye söylüyorum? Tıpkı terörle mücadelede olduğu gibi topyekûn bir seferberlik ruhuyla deprem ve diğer afetlerle mücadele etmemiz gerektiğini düşünüyoruz.

Yine, şimdi, Sayın Çevre ve Şehircilik Bakanımızın bizlerle paylaşmış olduğu bazı veriler var, o verileri de sizlerle paylaşarak ülkemizin deprem açısından ne kadar riskli bir coğrafya olduğunu burada sizlerle paylaşmak istiyorum. Bakınız, Türkiye genelinde 17 milyon bina, 28 milyon 600 bin bağımsız bölüm yani konut ve iş yeri var. Bu 28 milyon 600 bin bağımsız bölüm içerisinde riskli olarak gördüğümüz bağımsız bölüm sayısı 6,7 milyon ve yine bu 28 milyon 600 bin bağımsız bölüm içerisinde bir saat sonrası dahi geçtir; anında, hemen kentsel dönüşümle dönüştürülmesi gereken rakam 1,5 milyon.

Bakın, Türkiye'de rakamlar bu şekildeyken İstanbul'a bir de bakalım: İstanbul'da 1,2 milyon bina, 6,1 milyon konut ve 1,1 milyon iş yeri bulunuyor. Kıymetli milletvekilleri, İstanbul'da ise -yine, bir saat sonrası belki de çok geç olacak- 300 bin bağımsız bölümün acil bir şekilde yıkılması lazım. 2019'da, hatırlarsınız, Kartal'da çöken Yeşilyurt Apartmanı vardı, ortada hiçbir afet yoktu, artık bina kendi yükünü kaldıramaz oldu ve anında çöktü. Bunun neticesinde 21 vatandaşımız o Yeşilyurt Apartmanının enkazında öldü ve 14 vatandaşımız da yine yaralandı. İşte bu "300 bin acil yıkılmalı." rakamını İstanbul'da Yeşilyurt Apartmanı tarzında değerlendirmek lazım.

Değerli milletvekilleri, Türkiye deprem konusunda derin bir hafızaya özellikle 99 depremi sonrasında erişti. 99 depremi -bunu biz söylemiyoruz, bunu dünyadaki deprem otoriteleri söylüyor- asrın felaketi olarak nitelendirildi. O dönem Milliyetçi Hareket Partisinin de içinde olduğu Hükûmet yaraların sarılması için büyük bir mücadele verdi ve o mücadeleden sonra özellikle Türkiye'de depremle ilgili hem farkındalık oluşturuldu hem de gerekli mevzuat çalışmalarının yapımına çok hızlı bir şekilde başlandı. Bugün Türkiye'de kamu kurum ve kuruluşlarının depremle ilgili hafızası 99'dan sonra oluştu diyebiliriz. Bugün bakın, yine, 1999'dan sonra özellikle atılan çok önemli bir adım vardı, bu adım Yapı Denetim Sistemi'nin getirilmesi. Bugün gözle dahi muayene yaptığımız zaman, binalara gidip şöyle baktığımız zaman, "Hangi bina deprem açısından risklidir?" dediğimiz zaman 2002 öncesi binaları hemen kenara alıyoruz. Niye? Bunlar riskli diyoruz. Peki, buna sebep olan faktör nedir? 2002 yılından sonra devreye konulan Yapı Denetim Sistemi'nin varlığı.

Değerli milletvekilleri, aslında ben bugün burada "Peki, aylarca çalıştınız, uzun toplantılar yaptınız, saatlerce toplantılar yaptınız, neticede ne elde ettiniz?" sorusuna cevap vermek istiyorum. Neticede ülkemiz Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu Komisyonu sayesinde afetlerle ilgili gerçekten şöyle bir baş ucu eseri kazandı. Ben "baş ucu eser" olarak tanımladığım bu raporun hazırlanmasında emeği geçen başta Sayın Komisyon Başkanımız olmak üzere komisyona katılan tüm milletvekillerimize, komisyonumuza davet üzere gelen akademisyenlerimize, sektör temsilcilerimize, stenograflarımıza ve uzmanlarımıza huzurlarınızda çok teşekkür ediyorum.

Peki, elde ettiğimiz bu raporda Türkiye'nin depremselliğiyle ilgili veya afet riskinin azaltılmasıyla ilgili neler var? İşte, ben, burada sürem yettiği ölçüde, kısaca bu deprem raporunda elde etmiş olduğumuz önerileri sizlerle paylaşmak istiyorum.

Sayın başkan, değerli milletvekilleri; uzun süren Komisyon çalışmaları neticesinde çok önemli tespitler ortaya çıkmış ve bu tespitlerin uygulanabilirliği ön planda tutularak birer öneri hâline getirilmiştir. Bu önerilerden ilki "deprem bilgi altyapısının güçlendirilmesi" başlığı altında toplanmıştır. Komisyon toplantıları sırasında en çok tartışılan konu başlıklarından biri olan deprem bilgi altyapısının geliştirilip güçlendirilmesi, toplanan verilerin toplum yararına kullanılması amacıyla bu alanda faaliyet gösteren kurumlarla paylaşılması şüphesiz, deprem öncesi risk azaltma çalışmaları açısından son derece önemlidir. Bu anlamda, ülke genelindeki tüm sismik ağlardan elde edilen deprem verileri standart bir formatta araştırmacıların hizmetine sunulmalıdır.

Ülkemizde bir deprem olduğu zaman iki kurumun açıklamasını görüyoruz: Biri AFAD, biri de Boğaziçi Üniversitesine bağlı Kandilli Rasathanesi. Genelde iki kurum farklı rakamlar veriyor ve bu milletimiz açısından da farklı değerlendiriliyor; o yüzden bu iki kurumun bu verileri açıklaması konusunun bir an önce açıklığa kavuşturulması lazım. Bu hususta da Komisyonumuz şöyle bir karara vardı: Bu verilerin açıklanmasında yasal olarak görevli olan AFAD. Dolayısıyla, bu verilerin AFAD tarafından açıklanmasının sağlıklı olacağı kanaati ön plana çıkmaktadır. Ayrıca, deprem gözlem ağlarındaki teknolojinin günümüz şartlarına uygun olarak iyileştirilmesi ve sürecin dinamik etkisi göz önünde bulundurularak sürekli yenilenmesi gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine, komisyon toplantıları sırasında ortak bir görüş olarak benimsenen konu başlıklarından bir tanesi de ülkemizde afet yönetiminin tüm süreçlerini kapsayan bir üst planın olması gerektiği görüşüdür. Türkiye Afet Yönetimi Strateji Belgesi ve Eylem Planı olarak hazırlanıp uygulamaya geçirilmesi gereken bu planın aynı zamanda merkezî ve yerel tüm kamu kurum ve kuruluşları ile özel sektör, sivil toplum kuruluşları, medya, aile ve bireye kadar tüm kesimleri içine alarak hazırlanması gerekmektedir. Bu plan, afetlerden kaynaklı tüm risklerin belirlendiği, paydaşlar arasında görev taksiminin net olarak yapıldığı kapsamlı bir çalışma hâlinde hazırlanmalıdır.

Bu başlık altında devam eden diğer öneriler ise şunlardır: Hâlen yürürlükte olan Türkiye Afet Müdahale Planı'nın, uygulama sırasında yaşanan eksiklikler göz önünde tutularak yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. Özellikle afet sonrası destek amaçlı bölgeye gelen sivil toplum kuruluşlarının gönüllülerinin koordinasyonu tekrardan bu plan dâhilinde ele alınmalıdır. Tarihî ve kültürel yapıların deprem hasarlarından korunmasına yönelik Kültür ve Turizm Bakanlığıyla birlikte Vakıflar Genel Müdürlüğüne de Türkiye Afet Müdahale Planı kapsamında sorumluluk verilmelidir.

Yine, AFAD'ın, özellikle tsunami tehlikesi olan yerleşim yerlerinde üniversiteler ve bu alanda çalışma yapan kurumlar ve sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte önceden risk azaltıcı çalışmalar yapması ve çeşitli senaryolar öncülüğünde vatandaşa yönelik tatbikatlar gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

Yeni yapıların deprem güvenliğinin artırılması yanında mevcut binalarındaki risklerin de hiç şüphesiz azaltılması gerekmektedir. Bu bakımdan, ülkemizdeki mevcut yapı stoku durumu, çalışmaları devam eden Mekânsal Adres Kayıt Sistemi Programı dâhilinde kapsamlı ve güncellenebilir bina envanter bilgilerini barındıran şekliyle acilen hayata geçirilmelidir. Bu sistemin bir an önce hazırlanıp işleme konulmasının, afet riskinin azaltılması çalışmalarında son derece önemli olduğu düşüncesindeyiz. Öyle ki bu sistem bizlere afet öncesi riskli binaların yerini ve özelliklerini bildireceğinden, dönüşümde öncelik tanınması gereken yapıları tespit etmemiz kolaylaşacaktır. Ayrıca, deprem tehlike haritaları gibi tüm illeri kapsayan yerel zemin haritaları hazırlanıp internet ortamında kullanıcıların hizmetine sunulmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde çok sayıda riskli binanın mevcut olduğunu biliyoruz. Tam net olmayan rakamlara göre bu sayının 6,7 milyon civarı olduğu kabul edilmektedir. Bu kadar yoğun riskli binanın bulunduğu ülkemizde bu riskin bertaraf edilmesi için de kentsel dönüşümün uygulanması kaçınılmazdır. Takdir edersiniz ki bu riskli binaların tamamının birden dönüşümü zamansal ve finansal açıdan mümkün görünmemektedir. Bu açıdan Mekansal Adres Kayıt Sistemi'nin bize sunacağı veriler ışığında riskli binaların dönüşümünde öncelik sırasını doğru olarak belirlememiz gerekmektedir. Öncelik olarak nüfusun yoğun olduğu ve bir deprem anında riskin en fazla olduğu bölgelerin öne alınması gerekmektedir. Bu kapsamda, afet öncesi risk haritalarının doğru hazırlanması ülkemiz açısından büyük önem taşımaktadır. Risk haritaları hazırlanırken mevcut yapı stokunun durumuyla ilgili bilgilerin sisteme işlenmesi konusunda ülke genelinde kamu kurum ve kuruluşlarında faaliyet gösteren mimar ve inşaat mühendislerinden faydalanılabilir hatta üniversite 4'üncü sınıf öğrencileri de bu çalışma kapsamına dâhil edilebilir. Bu çalışma aynı zamanda üniversite son sınıf öğrencileri için de bulunmaz bir staj ortamı olarak değerlendirilebilir.

Yine, bu hususta kentsel dönüşümün de tek çözümünün riskli yapının yıkılıp yenilenmesi olmadığını, güçlendirme tekniğinin de bir yöntem olarak karşımızda durduğunu ve bu seçeneğin teşvik edilmesinin yararlı olacağını düşünmekteyiz.

Yine, kentsel dönüşümün uygulamasının yavaşlamasına sebep olan hatalı arsa paylarının düzeltilmesiyle ilgili açılmış davaların olabildiğince hızlı sonuçlanması adına gerekli yasal düzenlemelerin yapılması da gerekmektedir. Kentsel dönüşümün ruhuna uygun olacak şekilde parsel bazında dönüşüm yerine, ada bazlı dönüşüm seçeneği tercih edilmelidir. Bu sayede çevre hassasiyeti göz önünde tutulmuş, yeteri kadar sosyal donatı alanı mevcut olan yeni yerleşim alanları yapmak mümkün olacaktır.

Yine, kentsel dönüşüm projelerinde vatandaşı doğru bilgilendirmek adına kurulacak irtibat ofislerinin ne kadar kıymetli olduğu geçmiş tecrübelerden anlaşılacaktır. Bakınız, burası çok önemli. Bu manada, daha önce komşuluk ilişkisi olan vatandaşlara aynı apartman içerisinde -talep etmeleri hâlinde- daire verilmesi komşuluk kültürümüzün yaşatılması açısından da önemlidir. Dar gelirli vatandaşların konut sahibi olduğu kentsel dönüşüm uygulamalarında bina ortak giderleri gibi harcamaların vatandaşımızı yorduğunu biliyoruz. İşte, bu giderlerin karşılanması için projelere iş yerleri gibi unsurlar eklenmeli ve buradan elde edilecek gelir ortak kullanım için harcanmalıdır. İlgili kanunlarda belirtildiği üzere belediyelerin her yıl bütçelerinin belli bir kısmıyla kentsel dönüşüm projeleri yapması gerekmektedir ancak birçok belediye kanunla açıkça belirlenmiş bu görev alanından uzak durmaktadır. Bu ise ülkemizin her yıl dönüştürmesi gereken yapı stoku hedefinden uzaklaşmasını sağlamaktadır. Bu alanda belediyelerin daha aktif rol almasının önünün açılması gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; afet riskinin azaltılması çalışmalarında önemli bir başlığın da yapıların denetim süreciyle ilgili olduğu bilinmektedir. Bu kapsamda alınması gereken önlemlerin şunlar olduğunu düşünmekteyiz: Yapı denetim firmalarında faaliyet gösteren denetçilerin yerinde denetim yapıp yapmadığının tam olarak belirlenmesi için parmak iziyle çalışan konum bilgilerinin de rahatça belirlenebileceği mobil uygulamalar geliştirilmelidir. Yapı denetimde uygulanan elektronik dağılım konusunda bölgesel dağıtım kriterleri de dikkate alınmalıdır. Kamu tarafından hizmet bedelleri yapı denetim firmalarına ödenmek koşuluyla ibadethanelerin de yapı denetimleri yapılmalıdır. İnşaat mahalline gelen betonun takip edilmesi için uygulanan çipli beton uygulaması, çelik donatı için de ayrıca uygulanmalıdır. Proje müellifleri, şantiye şefi, yapı denetim kuruluşu sorunları, denetçi ve yardımcı kontrol elemanı, mimar ve mühendislerin mesleklerini ifa ederken yapmış oldukları hata, eksikler ve kaza sonucunda tazminat ödemek durumunda kalmaları hâlinde söz konusu bedellerin -işte, burası çok önemli- mesleki sorumluluk sigortası kapsamında karşılanabilmesine yönelik düzenlemeler yapılmalıdır. Yine, yapı denetim firmalarında uygulanan elektronik dağıtım sistemi laboratuvar kuruluşlar için de uygulanmalıdır. Bina projeleri hazırlamada kullanılan statik ve betonarme hesabı yapabilen programların analist çıktılarında birlik sağlanması amacıyla yapay zekâ gibi yeni teknolojik yaklaşımlardan yararlanılmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu rapora konu olan tüm bu çalışmalar, takdir edersiniz ki, alanında uzman kişiler ve bu uzmanların mesleki etik kurallar içerisinde hareket etmesiyle ancak mümkün olacaktır. O yüzden, mesleki yeterlilik ve etik konusunda şu hususların dikkate alınması gerekmektedir: Saha tecrübesini ve meslek içi eğitimi dikkate alan yetkin, uzman bir mühendislik sistemi oluşturulmalıdır. Güçlendirme konusunda proje üretebilecek yetkinlikte olan mühendislerin muhakkak suretle sertifikalandırılması gerekmektedir. Meslek odaları ve üniversitelerin birlikte hareket edebileceği bir çalışmayla yetkin mühendislik uygulaması hayata geçirilmelidir. Deprem riski yüksek olan yerleşim yerlerinde merkez ve taşra teşkilatları ile belediyelerde istihdam edilmek üzere kentsel dönüşüm uzmanları acilen işe alınmalıdır. Yapıların mevcut durumu ile binalarda yaşayan vatandaşların bilgilerini içeren -burası da önemli- Bina Kimlik Sistemi'nin devreye alınmasıyla ilgili çalışmaların bir an önce bitirilmesi gerekmektedir. Yapılan denetimler sonucu tespit edilen riskli binanın otomatik olarak tapuya bildirilmesi ve tapuya şerh düşülmesi gerekmektedir. Mimari projelerde zemin katları iş yeri olarak düzenlenmeyen binalarda zemin katlarının iş yeri olarak kullanılmaması gerekmektedir. Alan genişletmek amacıyla kolon, kiriş kesilmesi gibi işlem yapanlara yönelik cezai yaptırımların arttırılması önem arz etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yürürlükteki mevzuatların güncelliği ve kalitesi hiç şüphesiz ki deprem başta olmak üzere tüm afetlerle daha etkin bir şekilde mücadele etmek için son derece önemlidir. Bütüncül bir bakış açısından uzak mevzuatlarla bu denli büyük olaylarla mücadele etmek, sadece problemleri daha da içinden çıkılmaz bir hâle dönüştürecektir. O yüzden afetlerle mücadele konusunda ana sorumlu olan devletin karşı karşıya kaldığı problemlerin çözümü noktasında sağlam bir algoritmayla hazırlanmış mevzuata ihtiyaç vardır. Bu mevzuatlarda tüm kurumların eş güdüm hâlinde herkesin görev, yetki ve sorumluluğu tam olarak belirlenmiş olmalı, işte tam bu manada bütünleşik bir afet yönetim sistemiyle afet risklerinin odağında olan, başta merkezî ve yerel yönetimler olmak üzere, özel sektör, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları ile bireyler ölçeğinde görev, yetki ve sorumluluk tanımlarının tam olarak yapıldığı güçlü bir mevzuat yapısı, deprem tehlikesine maruz kalacak şehir ve toplum yapısının dirençli hâle gelmesini sağlayacaktır.

Afetlerle ilgili düzenlemeleri esas alan ve hâlen yürürlükte olan 7269, 3194, 4708, 5216, 5366, 5393 ve 6306 sayılı Kanunların dışında tüm afet türlerini kapsayan hazırlık, müdahale, risk azaltma ve iyileştirme safhalarını içeren, ilgili kurum ve kuruluşların sorumluluklarını, görev dağılımını ve eş güdüm ihtiyaçlarını tanımlayan yeni bir afet kanununa ihtiyaç duyulmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hazırlanan tüm çalışmaların uzun vadede sürdürülebilir olması için gerek kamuya ve gerekse ilgili tüm kurumlara ve bireye verilen ödevler sıkı bir izleme ve denetim mekanizmasıyla denetlenmelidir. Bu manada Cumhurbaşkanlığı bünyesinde, ilgili bakanlıkların da katılımıyla Afet ve Acil Durum Yüksek Kurulunun kurulmasının tüm afetlerin yönetimi açısından son derece önemli olduğunu düşünmekteyiz. Bu sayede kanunla görev ve sorumlulukları sabit olan kurum, kuruluşlarla ilgili tüm paydaşlardan sorumluluğunu yerine getirmeyenlerin tespitiyle adli ve idari süreçler devreye girmiş olacaktır.

Yine, deprem riskinin azaltılmasına yönelik bir başka ihtiyaç da kentsel dönüşüm ve afet konutları uygulamalarına ilişkin uyuşmazlıkları giderecek olan özel ihtisas mahkemelerinin kurulmasıdır. Ülkemizde depremlere rağmen sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması amacıyla tüm sektör temsilcilerinin ve ilgili kurum ve kuruluşların katılımıyla ekonomi konferanslarının düzenlenmesi, ekonomik risklerin belirlenerek azaltılması planlarının hayata geçirilmesi gerekmektedir. Afet sırasında ihtiyaç duyulacak enerji ekipmanlarına ve taşıtlara dair özel sektör envanteri belirlenerek AFAD tarafından devreye alınan Afet Yönetimi ve Karar Destek Sistemi'ne kaydedilmelidir.

Yine, önemli olduğunu düşündüğümüz bir husus da sismik izolatörler, sönümleyiciler ve sensörler gibi depremlerde ihtiyaç duyulan altyapı sistemlerinin yerli üretimi desteklenmesi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; riskli binaların dönüşümü elbette ki yüksek miktarda bir finansman kaynağıyla ancak mümkün olacaktır. Bu kaynağın bulunması aslında tüm düğümün çözülmesi açısından en önemli parametredir. Afet öncesi zarar azaltma çalışmaları ise hiç şüphesiz ki afet sonrası yaraların sarılması için gereken finansı azaltacaktır. Deprem zararlarını azaltmaya yönelik politikaların hızlı bir şekilde uygulamaya konulması için bir deprem fonunun oluşturulması gerekmektedir. Gerekli mevzuat hazırlanarak merkezî yönetim bütçesinden ve muhtelif işlemlere konulacak vergilerden kaynak aktarılarak oluşturulacak deprem fonu afet risklerini azaltmaya yönelik çalışmalar ve afet sonrası yaraların sarılmasına yönelik harcamalar için rahatça kullanılabilecektir.

"Afetlerin finansmanı" konu başlığında ele alınması gereken bir diğer öneri ise deprem sonrası konutları yıkılan ve oturulmayacak derece ağır hasar gören depremzedelere 7269 sayılı Kanun kapsamında kullandırılan hazır konut kredisi tutarlarının standart bir bedel olarak belirlenmesi yerine maliyetlerin bölgeden bölgeye farklılık göstermesi nedeniyle kredinin kullanılacağı il, ilçedeki ortalama konut maliyetleri göz önüne alınarak belirlenmelidir. Bu husus bence rapordaki en önemli konulardan ve önerilerden biri. Yoksul vatandaşlarımızın veya devletin sağladığı krediyi ödeme imkânı olmayan insanlarımızın konutları deprem fonundan kaynak sağlanarak kamu tarafından yapılmalıdır. Hak sahiplerine ömür boyu ücretsiz kullanım hakkı verilmeli ve hak sahiplerinin ölümü neticesinde vârislerine bu konutları satın almada öncelik ve kolaylık sağlanmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; deprem risklerini azaltma çalışmasında önemli bir konu başlığının da yine doğal afet sigortası uygulaması olduğunu düşünmekteyiz. Bu hususta hâlen uygulamada olan doğal afet sigortasının daha da geliştirilmesi amacıyla ortaya koyduğumuz öneriler şu şekildedir: Doğal afet sigortasının kapsamı genişletilerek diğer doğal afetler de bu sigorta kapsamı içerisine dâhil edilmeli, ayrıca bu sigorta kapsamına kırsal kesimdeki konutlar ile tamamı ticari ve sanayi amaçlı kullanılan yapılar da dâhil edilmelidir.

Yine, deprem sigortasıyla ilgili faydalı olacağını düşündüğümüz bir başka öneri de poliçe bedelinin üzerine ilave edilecek en az yüzde 5'lik meblağın oluşturulacak deprem fonuna aktarılması olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; afet risklerini azaltma ve oluşabilecek zararları en aza indirme konusunda hiç şüphesiz önemli bir başlık da toplumsal farkındalığın artırılması çalışmalarıdır. Toplumu afetlere karşı daha dirençli hâle getirmek adına tam anlamıyla bir seferberlik ruhuyla çalışmalar yürütülmelidir. Paydaşlarla yapılacak iş birlikleri neticesinde kamu spotları, kısa filmler, televizyon programları, belgeseller, diziler, çocuk ve gençlere yönelik bilgisayar oyunları, çizgi filmler, söyleşi ve panellerin daha etkin kullanımı sağlanmalıdır. Yine, yerel belediyelerin öncülüğünde, mahalle düzeyinde deprem farkındalık grupları oluşturulmalıdır. Deprem zararlarının azaltılması ve depreme hazırlıklı olma konusunda kader inancının yanlış değerlendirilmesinden kaynaklanan tedbirsizliklerin önüne geçilmesi için Diyanet İşleri Başkanlığının devreye girerek hutbe ve vaazlarda bu konunun doğru şeklinin vatandaşlarımıza anlatılması gerekmektedir. İlköğretim boyunca eğitim öğretim süreci depremle ilgili ulusal stratejiye yönelik içeriklerle zenginleştirilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son olarak "Afet sonrası yürütülecek çalışmalar" başlığı altında sizlerle bazı önerilerimizi de paylaşmak istiyorum. Deprem sonrası özellikle ilk altı saatin çok önemli olduğu geçmiş tecrübelerle sabittir. İşte tam bu noktada özellikle depremlere acil müdahale ekiplerinin hızlı bir şekilde ulaşması için vatandaşların trafiğe çıkmaması ve ana arterlerin kullanılmaması gibi hususlarda toplumsal farkındalığın oluşturulması gerekmektedir. Deprem sonrası ulaşımda yaşanabilecek aksamalar olacağı düşünülerek deprem alanına ilk yardım malzemelerinin ulaşımı, acil müdahale ekipmanlarının sevk edilmesi gibi operasyonlarda insansız hava aracı ve "drone"ların kullanılması yaygınlaştırılmalıdır. Tüm afetlerde olağanüstü bir performans ve insanüstü bir gayretle vatandaşlarımızın hizmetine koşan itfaiye personelinin statüsünün tam olarak belirlenmesi adına itfaiyeciliğin bir meslek sınıfı olarak tanımlanması gerekmektedir. Deprem sonrası artan talebe bağlı olarak mobil şebekelerde yoğunluk yaşanacağından operatörlerin şebekede anlık olarak tutulan müşteri sayısı kapasitesini mümkün olduğunca artırması yine önerilerimiz arasındadır.

Tüm bu önerilerin ülkemizde yaşanma ihtimali yüksek olan afetlerin risklerini azaltma çalışmalarına katkı sunmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)