| Konu: | Paris Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 3 |
| Tarih: | 06.10.2021 |
MHP GRUBU ADINA SADİR DURMAZ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyayı etkisi ve esareti altına alan iklim değişikliği ve iklim kriziyle mücadele etmek için küresel ölçekte atılması planlanan adımları kapsayan Paris İklim Anlaşması hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; insanoğlu var olduğu ilk günden itibaren sonsuz bir üretim -tüketim döngüsü içerisinde bulunmuştur. Varlığını idame ettirmek ve sürdürmek adına gerçekleşen bu döngü, üretim ve tüketim süreçleri içerisinde çeşitli atıkları, beraberinde çeşitli çevre sorunlarını da ortaya çıkarmıştır. Özelde tabiat, genel anlamda çevre, Allah'ın insanlara bir emaneti ve nimetidir ancak insan fıtratındaki doyumsuzluk onu tabiattan istifade etmeye değil, tabiata hükmetmeye götüren bir evreye ulaşmıştır ki bu açıkça ilahi nizama zarar vermek demektir.
Çevre bize geçmişimizden kalan bir miras değil, geleceğe sağlıklı bir şekilde bırakmamız gereken bir emanettir. Bizler, tabiatıyla konuşan, şarkılarında, türkülerinde, şiirinde, hikâyesinde doğasıyla dertleşen bir medeniyetin mensuplarıyız. Yeryüzünde gençlerini fidana benzeten, soyunu ağaçla, büyüklüğü dağla, iltifatı gökyüzüyle tarif eden başka bir millete rastlayamazsınız. Bu sebepledir ki kadim Türk kültürü kendini doğanın efendisi gibi gören Batı anlayışından farklı olarak insan-doğa ilişkisini önemsemiş, insanı doğanın bir parçası olarak görmüştür. İklim değişiyor, mevsimler değişiyor "bozkırın tezenesi" Neşet Ertaş'ın Leyla'sı için söylediği "Yazımı kışa çevirdin." sözü günden güne insanlığın ortak ağıdına dönüşüyor. Bu nedenle artık kaybedecek zamanımız yok.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle Sanayi Devrimi'yle birlikte insanlık çevreye hükmetme gibi bir hırsın esareti altına düşmüştür. Doğada var olan dengenin bir parçası olmak yerine ona hükmetmeye çalışan insanoğlu maalesef dengeyi bozmuştur. Bozulan denge küresel ısınmaya ve iklim değişikliğine sebep olarak ekosistemi bozmakta, bir fasit daire oluşturarak çevrede onarılması mümkün olmayan hasarlara yol açmaktadır. 1988 yılında Dünya Meteoroloji Örgütü ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı tarafından kurulan, iklim değişikliğiyle ilgili en kapsamlı bilimsel çalışmaları yapan Hükûmetlerarası İklim Değişikliği Paneli 6'ncı Değerlendirme Raporu'yla bu durum ve beraberinde getireceği yıkıcı etkiler gün yüzüne çıkarılmıştır. Rapora göre, küresel sıcaklık artışı sanayi öncesi döneme kıyasla 1,1 santigrat derece artmış, bu durum dünyamızın dengesini bozmuştur. Bu durumu insan vücuduna da benzetebilirsiniz, nasıl ki ateşimiz çıkınca tüm organlarımızın işlevselliğinde bir değişim, bir farklılaşma görüyorsak burada da aynı durum söz konusudur. Hiç şüphesiz, tabiatın dengesi bozulduğunda doğa bize felaketlerle karşılık vermektedir. Yakın zamanda dünyada ve ülkemizde yaşanan doğal afetlere bu açıdan bakmak daha doğru olacaktır. Dünya Meteoroloji Örgütü değerlendirmelerine göre iklim kaynaklı afetlerin sayısı son elli yılda 5'e katlanmış durumdadır. Afetler nedeniyle her gün 115 insan hayatını kaybederken binlercesi de yoklukla mücadeleye maruz kalıyor. Tabii, bunun bir de ekonomik boyutu var, afetlerin dünya ekonomisine maliyeti 3,6 trilyon doları aşmış durumda. Dolayısıyla, iklim değişikliğiyle mücadele ve uyum artık bir tercihten ziyade, zorunluluk hâlini almıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz, iklim değişikliğinden en çok etkilenmesi beklenen Akdeniz havzasında yer almaktadır. Ne yazık ki son zamanlarda sayıları ve etkileri artan felaketler de bunun emareleridir. 2019 yılında yaşadığımız Düzce sel felaketinde ve 2020 yılındaki Giresun sel felaketlerinde büyük kayıplar yaşadık. İçinde bulunduğumuz bu yıl da birçok yıkıcı afetle karşı karşıya kaldık. Mayıs ayında Marmara Denizi'nde baş gösteren müsilaj sorunu sadece bir ekolojik yıkımla kalmadı, aynı zamanda balıkçılığı, turizmi, deniz ulaşımını ve sosyal hareketliliği de sekteye uğrattı. Yine, Doğu Karadeniz'deki aşırı yağışlara bağlı seller sonucu birçok canımızı kaybettik. Acımız dinmeden Akdeniz ve Ege'de art arda gerçekleşen tarihimizin en büyük orman yangınlarıyla karşılaştık. Yangınları tam söndüremeden ne yazık ki bu sefer de Kastamonu ve Sinop'ta bölgeyi âdeta yıkıp geçen sel felaketlerine tanık olduk. Karadeniz Bölgesi'nin yoğun yağışlara teslim olduğu bu dönemde ne var ki İç ve Doğu Anadolu Bölgeleri suya hasret kaldı, yaşanan kuraklık tarımı vurdu. Birleşmiş Milletler Tarım ve Gıda Örgütü değerlendirmelerine göre iklim kaynaklı kuraklık, dolu, sel gibi afetler nedeniyle dünya genelinde gıda fiyatlarında ciddi bir yükseliş söz konusu olup bu durum ülkemizde de etkilerini göstermiştir. Sera faaliyetlerinin yoğun olduğu Akdeniz Bölgesi'nde yaşanan hortum benzeri fırtınalar sadece seraları yıkmakla kalmıyor, aynı zamanda gıda tedarik zincirlerini ve dolayısıyla gıda fiyatlarını da doğrudan etkiliyor. Tüm bu mülahazalarla diyoruz ki: İklim değişikliği sadece bir çevresel hadise değil; gıda arzını, güvenli su arzını, kentsel altyapı gelişimi gibi hemen hemen tüm sektörleri ve tedarik zincirlerini etkileyen topyekûn bir kalkınma meselesidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; saydığımız tüm bu sorunlar küresel sıcaklığın 1,1 santigrat derece artmasıyla gerçekleşmiştir. Ancak bilimsel verilerin de gösterdiği üzere, sıcaklık artışları sürmekte ve bu durum çok daha büyük felaketlerin kapıda beklediğini göstermektedir. Şahit olduğumuz bu hadiseler karşısında doğanın yeni bir denge kurduğunu ve değişimlere bir şekilde uyum sağladığını görüyoruz. Yeni ekosistemler, yeni ve daha dirençli türlerin gelişmesiyle değişime ayak uyduran bir dünya söz konusu. Peki, biz insanlar bunu yapabilecek, başarabilecek miyiz? İşte, bu soru ve kaygının sonucu olarak 2015 yılında tüm insanlığı bir araya getiren ve Paris İklim Anlaşması'nı doğuran düşünce ortaya çıkmıştır. 21'inci İklim Değişikliği Taraflar Toplantısı'nın bir ürünü olan anlaşmanın temel hedefi, yüzyılın ortasına kadar küresel sıcaklık artışını 1,5 santigrat dereceyle sınırlı tutmaktır. Ancak geldiğimiz noktada gerek Hükûmetlerarası İklim Değişikliği Raporları gerekse de geçtiğimiz ay yayınlanan Birleşmiş Milletler Sentez Raporlarında şu ana kadar verilen taahhütlerle bu hedefe ulaşmanın pek de mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, daha etkin ve katı önlemlerin hayat bulması, temel bir ilke olan "Kirleten öder." prensibi gereğince de daha çok kirletenin, kirletmeye neden olanın bu kirliliği gidermesini beklemek en doğal hakkımızdır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye, tarihî ve kültürel müktesebatı ve kadim devlet geleneğinin gereği olarak küresel anlamdaki her sorunun çözümüne samimiyetle destek vermiş, katkı sunmuştur. Burada özellikle ifade etmek isterim ki Türkiye asla Batı gibi sömürerek, kirleterek büyümemiştir. Bugün, dünyayı kirleten ülkelerin oranlarına göz attığımızda Çin yüzde 25, Amerika Birleşik Devletleri yüzde 15, Avrupa Birliği ülkeleri yüzde 13, Türkiye ise binde 9 oranında dünyayı kirletmektedir. Bu rakamlara göre dünyayı en az kirleten ülkeler arasındayız ancak buna rağmen ulusal ve uluslararası ölçekte bütün projelere, programlara ve anlaşmalara katılan veya taraf olan bir Türkiye söz konusudur.
Paris İklim Anlaşması, içerisinde barındırdığı çelişkilere ve tarafgir tutumlara rağmen büyük önem arz etmektedir. Türkiye olarak 2016 yılında imzaya açılan Paris İklim Anlaşması'na ilk imzayı atan ülkelerden biri olduk. Kasım 2016'da ihtiyaç duyulan çoğunluğun sağlanmasıyla Paris Anlaşması yürürlüğe girmiş ancak fiilî olarak yürürlüğe girmesi Kasım 2020'de gerçekleşmiştir. Dolayısıyla, ülkemizin Paris Anlaşması'nın yürürlüğe girişi sonrası düzenlenecek ilk taraflar konferansı öncesi anlaşmanın tarafı olma adımını Milliyetçi Hareket Partisi olarak yerinde bulduğumuzu belirtmek istiyorum. Bu anlamda, bu adımla Türkiye iklim değişikliğiyle mücadelesine olan bağlılığını bir kez daha gösterirken bu ay sonunda Glasgow'da düzenlenecek 26'ncı İklim Değişikliği Taraflar Toplantısı'nda da daha güçlü bir şekilde temsil edilebilecektir. Atılan bu adımla birlikte fiilî olarak uygulamaya geçen Paris İklim Anlaşması kapsamında çalışmaların yapılacağı oturumlarda gözlemci statüden söz sahibi olma konumuna geçmiş olacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu noktadaki temel beklentimiz, ülkemizin finans ve teknoloji desteklerine erişebilmek bakımından kendisiyle benzer konumdaki ülkelerle aynı listede yer alması, böylelikle Yeşil İklim Fonu'na rahat bir şekilde erişebilmesidir. Avrupa'yla başlayan ve dünyada giderek yaygınlaşan yeşil düzen uygulamalarının ve iklim değişikliği politikalarının ülkeler arası ilişkilerde önemli bir etken olarak dikkate alınacak olması son derece anlamlıdır. Bu itibarla, ülkemizin böyle bir sürecin dışında kalması elbette kabul edilemez bir durumdur. Gelecek seçimleri değil, gelecek nesilleri düşünen Milliyetçi Hareket Partisi, anlaşmanın Meclisimiz tarafından onaylanmasını desteklemektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizler bugün burada sadece Paris İklim Anlaşması'na taraf olmanın değil, aynı zamanda bugünden sonra ülkemizin izleyeceği yol haritasının da temelini atmış oluyoruz. Son yıllarda özellikle kaynak verimliliği kapsamında yürütülen temiz üretim, sıfır atık ve çevre etiketi gibi uygulamalar ülkemizde büyük bir potansiyelin varlığına işaret etmektedir. Keza, savunma sanayisinde sağlanan gelişmelerle yenilenebilir enerji yatırımları bizlere bu noktada umut ışığı olmaktadır. 2023 yılında yollarda görmeyi umut ettiğimiz yerli elektrikli aracımız TOGG da ayrı bir işarettir. Sıfır atık projesi yine bu ümidimizi tazeleyen ve güçlendiren gelişmeler arasındadır. Ancak biliyoruz ki bunların birer yasal dayanağı ve uygulama takvimine ihtiyacı var. Güçlü ve kapsayıcı bir iklim kanununu, daha güçlü bir Ulusal Katkı Beyanı, yeni bir iklim stratejisi ve eylem planının da toplumun her katmanını içine alacak şekilde geliştirilmesi elzem görülmektedir. Bu kapsamda Küresel İklim Değişikliği Araştırma Komisyonu Sonuç Raporu'nun bu çalışmalara ışık tutacağını umuyoruz. Bu itibarla bugüne kadar iklim değişikliğiyle mücadele ve uyum kapsamında yürütülen çalışmalarda emek sarf eden kurumlarımıza, ulusal ve uluslararası platformlarda yürütülen müzakerelerde ülkemizi temsil eden heyetlere teşekkür ediyor, hazırlanan bu teklifin de söz konusu amaca hizmet edeceğini umuyor ve düşünüyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamın sonunda bir hususu daha dikkatinize sunmak istiyorum: Geçtiğimiz hafta Amerika Birleşik Devletleri Temsilciler Meclisi, Ülkü Ocaklarının bir terör örgütü olup olmadığının araştırılmasını da öngören 2022 Ulusal Savunma Yetki Yasası'nı kabul etti. Önerge sahibi Temsilciler Meclisi üyesinin FETÖ terör örgütüyle ilişkisine hiç girmeden, Amerika Birleşik Devletleri'nin, PKK terör örgütü başta olmak üzere terör örgütlerine desteğinden bahsetmeden üzerine konuştuğumuz çevreyle bağlantılı olarak kısaca şunu söylemek istiyorum: Ülkü Ocakları "çevrecilik milliyetçiliktir" anlayışıyla ülkemizde sayısız çevre koruma faaliyeti yürüten, milyonlarca fidanı toprakla buluşturan, ciğerlerimizi yakan orman yangınlarında gönüllüler ordusu kurup Hazreti İbrahim'in ateşini ağzıyla su taşıyan karınca misali Hakk'ın tarafını tutan, ecdat yadigârı bu toprakların her bir varlığını kutsal sayıp vatan sevgisinin içine memleketin her değerini sığdıran imanla çarpan yüreklerin buluşma noktasıdır. Dolayısıyla orman yakan teröristlerin küresel yol arkadaşları tarafından hedef alınması bizce yadırganacak bir durum değildir ama bilinmelidir ki Ülkü Ocakları Çanakkale'de geri dönmeyi düşünmeyen ve her biri şehit olan 57'nci Alayın torunlarıdır, bugünkü temsilcileridir. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) Sayın Genel Başkanımızın dün Meclis grubunda üstüne basa basa ifade buyurdukları gibi Ülkü Ocaklarında yetişmekten iftihar ederiz. Hayatımız boyunca kalbimizin ve fikrimizin bir köşesinde Milliyetçi Hareket Partisini diğer köşesinde Ülkü Ocaklarını bir sancak gibi taşırız, bundan da şeref ve bahtiyarlık duyarız. Dünyaya bir kez daha gelsek bin defa Ülkü Ocaklarına gideriz, yine ülkücü hareketin bir ferdi oluruz.
Bu duygu ve düşüncelerle sözlerimi tamamlarken yeni yasama döneminin vatanımız ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını diliyor, Gazi Meclisimizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)