GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Paris Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:3
Tarih:06.10.2021

HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Tabii, apar topar getirildi bu yasa teklifi. Ben Dışişleri Komisyonu üyesiyim. Doğrusu çakışan bir program yüzünden Komisyon toplantılarına katılamadım ama iktidar cenahı bir şekilde, çok seri bir şekilde bunu bu Meclise getirip buradan geçirmek istedi.

Doğrusu bu hız ve acele bana şeyi hatırlattı; yine geçen sene bu zamanlara yakın terörün finansmanıyla ilgili, hatırlayacaksınız, bir yasayı getirdiler son dakika; doğru düzgün toplumla tartışılmadan Genel Kuruldan bir şekilde geçirdiler, yaptılar.

Şimdi, bunlar önemli tabii, yasalar. En nihayetinde iklim meselesini konuşuyoruz ve iklim meselesi şu an dünyadaki bir numaralı gündem. Fakat bu yasanın onama sürecinde sivil toplumun ne dediğini bilmiyoruz, basın bunun üzerine konuşmuyor, toplum bunun üzerine bilgilenmiyor; sadece bir yasa parçası buraya gelecek, oylayacağız, gidecek. Altı yıldır bu yasanın gelmesi lazımdı, gelmiyordu. Sebep ne? Sebep, Cumhurbaşkanı muhtemelen 150-200 kişiyi de peşine takarak iş çevreleriyle Glasgow'a gidecek, oraya gittiği zaman, işte, "Eritre'yle, Libya'yla, Suriye'yle aynı kampta olmamak için bu kâğıdı bir imzalayalım, bir oraya gidelim." diyor. Yoksa bunun mantığı nedir, yani altı yıl bekletip bu sıratımüstakimde getirip önümüze koymanın mantığı nedir, çok fazla anlamıyoruz.

Bakın, bu yaz boyunca Türkiye ilk defa çok şiddetli bir şekilde yangınları gündem yaptı. Kıymetli arkadaşlar -iktidar partisinden arkadaşlar, size de- bakın, beş altı yıldır ben Bingöl ve Diyarbakır Milletvekilliği yaptım, daha önce Bingöl, şimdi Diyarbakır, tam altı yıldır Dersim, Bingöl, Diyarbakır, Lice, Şırnak her yaz yanar, her yaz yanar ve hiç kimse gelip oraya müdahale etmez. Biz yandığını değil, güvenlik gerekçesiyle bilinçli bir şekilde yakıldığını düşünüyoruz çünkü insanlar o yangınları söndürmeye gittikleri zaman asker barikatlarıyla karşılaşıyorlar. En son bu yaz, Dersim'de Belediye Başkanı ve sivil toplum örgütleri, halk o yangını söndürmeye giderken önleri kesilmişti. Tam aynı dönemlerde Marmaris'te, Bodrum'da insanların içini yakan, acıtan yangınlar da oldu. Türkiye toplumu gerçekten ciddi bir tepki gösterdi; göstermesi gerekiyor, en nihayetinde ormanlar yanıyor; sadece insanlarla ilgili bir durum değil, kuş yanıyor, böcek yanıyor, bütün ekosistem yanıyor, darmadağın. Biz şunu beklerdik işin doğrusu: Yani bu kadar orman yanarken ülkenin batısında, her yaz bu ülkenin doğusunda, Kürt illerinde yanan ormanlar konusunda da bir hassasiyet oluşmasını beklerdik. Daha ilginç bir şey oldu; ne oldu? 3-5 kendini bilmez sosyal medyadan, işte "Teröristler yaktı, örgüt yaktı." gibi birtakım asparagas haberlerle milleti galeyana getirdi. Sonra bir baktık ki Marmaris'te Manavgat'ta, Antalya'da, orada burada silahlı, palalı insanlar sokaklara inmişler, kimlik kontrolü yapıyorlar, Kürt gördükleri vatandaşlara da her türlü hakareti yapıyorlar, biz bunları gördük. O dönem belki bunun üzerine çok fazla gitmedik toplumsal hassasiyet fazla diye ama bütün bunların hepsini toplumun hafızası not etti. Bu hatırlatmayı niye yapıyorum? Yani düşünün, Türkiye'de... CHP'li arkadaşlar, rica ediyorum, özellikle ana muhalefet, kıymetli arkadaşlar; bakın, Türkiye baştan başa yanıyor, 100'e yakın yangın var. Zaten yangın söndürme uçağımız yok, derli toplu bir politikamız yok...

BAŞKAN - Arkadaşlar, biraz daha sessizlik lütfen, çok uğultu var, rica ediyorum.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yani Türkiye yaz boyunca yanıyor, ortaya konulan bir Hükûmet politikası yok. Biz o yangın uçakları... Biliyorsunuz, ne durumlar yaşadık, hatırlatmaya gerek yok. Bulunabilen yöntem ne biliyor musunuz, yangınla nasıl başa çıkıyoruz? Sokakta 3-5 kendini bilmez palalarla, silahlarla yol kontrolü yapıyor ya, polis bile müdahale etmiyor, bunları gördük. Bunları niye hatırlatıyorum kıymetli arkadaşlar? İnşallah yanılırız ama önümüzdeki dönem çok daha büyük yangınlar olacak; sadece Türkiye'de değil, dünyada olacak. Bu sene Yunanistan yandı, Ukrayna yandı, İtalya yandı, Amerika sürekli yanıyor, Kaliforniya her yıl yanıyor yani o kadar büyük bir aciliyet var ki. Öte taraftan, biz burada Bartın'ı konuştuk, değil mi? Selleri konuştuk. Almanya, hani, en medeni, sözüm ona, böyle doğa olaylarıyla başa çıkabileceğini düşündüğümüz ülkelerin en başında geliyor ama sel oldu, onlarca insan öldü, yıkımlar oldu.

Kıymetli arkadaşlar, bu iklim meselesi çok ciddi bir mesele ve biz maalesef, Hükûmetin yirmi yıllık politikasında iklim ve çevre konusunda kesinlikle sistemli bir entegre politikası olmadığını düşünüyoruz. Biz Paris Şartı'nı, bu anlaşmayı tabii ki sonuna kadar destekliyoruz, geç kalınmıştır ama bu anlaşmanın daha entegre, daha bütünlüklü bir konsept içerisine yerleştirilmesi, iklim ve ekoloji meselelerinin Türkiye'nin de ana gündemi olması gerektiğini düşünüyoruz. Niye böyle düşünüyoruz? Bakın, Avrupa'da ve Amerika'da bu "Green Deal" tartışmaları var "Yeşil Mutabakat" dedikleri. Artık, sermaye, ticaret, üretim, endüstri, bütün bunların hepsi iklim ve ekolojiye göre kendini yeniden dizayn etmeye çalışıyor. Az önce Ünal Bey konuşmasında bahsetti. Ya, Türkiye mecburen bunu yapacak. Bakın, Türkiye'nin Avrupa Birliğiyle ekonomisi yüzde 60 oranında entegre gümrük birliği olduğu için. Türkiye'nin yaptığı ihracatın yüzde 50'si Avrupa Birliği ülkelerine. Avrupa Birliği 2030 yılında karbon salınımını yüzde 55'e indirmeyi, 2050 yılında da karbonsuz ticaret düşünüyor. Bu, şu demektir: Türkiye kendisini bu sera gazları emisyonu konusunda, bu karbon salınımı konusunda belli standartlara çekmezse -bu böyle boşuna bir doğa sevicilik meselesi değil- ticaretini, ekonomisini, endüstrisini çok büyük oranda vuracaktır. O açıdan zaten, öyle tahmin ediyoruz, Cumhurbaşkanı geniş iş çevreleriyle birlikte Glasgow'a çıkarma yapacaklar. Tabii, burada keşke iklimin korunması için, çevrenin korunması için bir niyet, bir hassasiyet olsa, keşke böyle olsa, muhtemelen başka kaygılar var. Başka kaygılar bile olsa bu anlaşmanın olması önemli, en azından sürekli olarak Hükûmete hatırlatırız: "Böyle bir anlaşmaya imza attınız, oraya buraya termik santral yapmayın, işte şunu kontrol edin, bu anlaşmanın gereklerini yerine getirin." Hoş o konuda da çok ümidimiz yok, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye'nin tanıdığı bir mahkeme olduğu hâlde -Vekilim biliyor, hemen hemen her oturumda konuşuyoruz Avrupa Konseyinde, Avrupa Konseyini tanıyan, üyesi olan ama Avrupa Konseyi mahkemesinin kararlarını tanımayan bir ülke var, böyle ilginç bir durum. Dolayısıyla hani bu yasa geldi geçti ama asıl önemli olan bunun uygulanması meselesidir. Bunun da biz tabii ki muhalefet olarak takipçisi olacağız.

Yalnız, bu aralar söylem düzeyinde de olsa iktidarın iklim konusunda, ekoloji konusunda söz üretmesi sevindiricidir. Arkadaşlar da hatta Glasgow'a gittikleri zaman muhtemelen bir sürü böyle güzel ifadeler filan da olacak; iklimin korunması, çevrenin korunması için Türkiye üzerine düşeni yapacak. Yalnız, bir iki yıldır, bir Yeşiller Partisi var, Türkiye'de kurulmaya çalışılıyor. Buradan Cumhurbaşkanına söyleyelim, onun dışında herhâlde kimse yapamıyor bu işi, müsaade etsin, bir kanun hükmünde kararnameyle şu partiyi de bir kursunlar ya. Ya, bunlar iklim ve çevre konusunda siyaset yapmak istiyor, Yeşiller Partisi. İki üç yıldır dilekçelerini veremediler, dilekçelerine cevap alamıyorlar, bir parti kuracaklar. Dolayısıyla hani Paris Şartı'nı imzalayabilirsiniz, iklim konusunda çok güzel şeyler söyleyebilirsiniz ama bir zahmet bu Yeşiller Partisine de bir müsaade edin, açılsınlar.

Kıymetli arkadaşlar, Türkiye'nin iklim ve çevre konusunda yapması gereken çok şey var ancak maalesef böyle son dakikaya kadar biz bir şeyler yapmıyoruz. İlginç bir modeli var Türkiye'nin -sözümü dikkatli seçiyorum, polemiklere mahal vermemek için- böyle dışarıdan iteklemeli. İllaki birileri dışarıdan biraz böyle itekleyecek, iklim konusunda adım atacaksın; Avrupa Konseyi biraz böyle itekleyecek, demokrasi, insan hakları konusunda adım atacaksın. Biz HDP olarak şöyle diyoruz: Türkiye'de yaşayan insanlar diğer halklar gibi çok güzel bir çevrede, sağlıklı bir iklimde yaşama hakkına sahiptir. Biz bunu destekliyoruz yani bu anlaşmayı destekliyoruz tabii ki ama mesele anlaşmaları desteklemek değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlayın lütfen.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Bu halkın layık olduğu çevre koşullarını, iklim koşullarını oluşturmak için bu Hükûmetin hem siyasal irade göstermesi hem de bütçe ortaya koyması lazım. Tabii ki bu Hükûmetin iklim, çevre konusunda yapacağı bütün olumlu şeylere sonuna kadar destek vereceğiz bu anlaşmaya destek vereceğimiz gibi ama maalesef yani uluslararası hukukla sürekli olarak problem yaşayan... Özellikle son birkaç yıldır böyle bir görüntüsü var, sadece görüntü değil, böyle bir gerçeklik var. Umarız Paris Anlaşması'nı imzalamak hayırlara vesile olur ve kâğıt üzerinde kalan bir başka anlaşma olarak kalmaz.

Bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu, sizleri selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)