GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Paris Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:3
Tarih:06.10.2021

HDP GRUBU ADINA TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizler bugün Paris İklim Anlaşması'yla ilgili, sözleşmeyle ilgili konuşurken birazdan yine, oylamaya sunulacak olan nükleer enerji alanında üçüncü şahıslara karşı hukuki mesuliyetle ve kullanılmış yakıt idaresinin güvenliğiyle ilgili teklifleri oylayacağız. Tabii, bütün bunlar esasen birbirine bağlı olan konular. Benden önceki konuşmacı arkadaşlar neden Paris İklim Anlaşması'nın kabul edilmesi gerektiğine dair oldukça ayrıntılı açıklamalarda bulundular.

Şunu söylemek gerekiyor ki 19'uncu ve 20'nci yüzyılda bizler doğayı çok yorduk. Bizler derken elbette tek tek bireylerin bunda payı var ama bireylerin payı çok küçük. Özellikle, Sanayi Devrimi'nden sonra ekolojik dengeyi gözetmeyen ve kâr hırsıyla önü alınamayan üretimin sonuçlarını şu an yaşamaktayız. Eğer bugün dünyada susuz kalmayla karşı karşıya kalabileceğimizi görüşüyor ve konuşuyorsak bunun nedenlerinin, esasının burada aranması gerekiyor.

21'inci yüzyılın koşullarında sermaye aynı şekilde ilerlenemeyeceğinin elbette farkına varmış ve bununla ilgili kendi çapında önlemler almaya çalışıyor. Bu önlemleri alırken kâr hırsından vazgeçiyor mu? Hayır. Ekolojik dengenin bozulmasına dair gerçekten, yürekten projeler üretiliyor mu? Ne yazık ki, üzülerek ifade ediyoruz ki hayır; bunu da beklemiyoruz.

Evet, burada şunu ifade etmek istiyorum: Dünya gerçekten gerçek anlamıyla yaşanmaz bir hâle gelmek üzere; buzullar hızla eriyor, kara su altında kalacak -az önce söyledim- dünya susuz kalabilir ve çok büyük bir iklim krizi yaşanıyor ama bizler, iklim krizini salt bir iklim krizi olarak ele alamayız; bunun siyasal, ekonomik politikalarla doğrudan alakası olduğunu burada epey bir arkadaşımız ifade etti. Bunlar dikkate alınmadığı sürece bugün Paris İklim Anlaşması'na hep beraber "evet" diyeceğiz -öyle görünüyor- ama Paris İklim Anlaşması iklim krizinin tek başına çözümü değildir, çok köklü ve çok radikal çözümlere ihtiyaç var.

Bakın, bu sözleşmenin, anlaşmanın uygulanmayacağına dair neden kaygılıyız? Bir kere Paris İklim Anlaşmasının bir yaptırımı yok. Bakın, yaptırımı olan uluslararası sözleşmeleri bile, mesela AİHM kararlarını bu iktidar uygulamıyor. Yine, İstanbul Sözleşmesi, Türkiye'deki bütün kadınların arkasında durduğu, "Asla bundan vazgeçilmemeli." dediği hâlde, İstanbul Sözleşmesi'nin gereklilikleri yerine getirilmediği gibi İstanbul Sözleşmesi'nden de çekilmeyi bu iktidar bir marifet saydı. O yüzden Paris İklim Anlaşması'yla ilgili kaygılarımız çok büyük.

Burada şunu belirtmek isterim ki: Hatırlayacaksınız Trump'ın bir konuşması olmuştu, "Ekolojik yıkım çok abartılıyor ya." demişti ve buzları eriyen Grönland arazilerine bir servet kaynağı olarak baktı. Mesela buradan hemen şu benzetme geliyor aklımıza: Erdoğan bütün bu itirazlara rağmen Kanal İstanbul'dan vazgeçecek mi, yoksa orayı bir kâr, rant alanı olarak görmeye devam edecek mi? Şayet bunlar devam edecekse Paris İklim Anlaşması'nın gereklilikleri nasıl yerine getirilmiş olacak? Bunları biz sorgulamak zorundayız. Karadeniz'de yanan ormanların Arap sermayelerine, emirlerine peşkeş çekilmesinden vazgeçilecek mi, yoksa yerine yeni ağaçlar mı dikilecek? Bütün bunlar bizim önemli sorularımız arasındadır.

Bakın, nükleer enerjiyle ilgili sözleşme de biraz sonra konuşulacak, oylanacak. Mesela, şunu hatırlatmak isterim: Dünya ölçeğinde özellikle nükleer santral projelerinde hızlı bir azaltıma gidilirken, bu projelerden vazgeçilmeye başlanırken Türkiye'deki iktidar ne yaptı? Hatırlayacaksınız, Birleşmiş Milletler toplantısına gitmişti güle oynaya Sayın Cumhurbaşkanı, orada Biden'la bir görüşme hayali kuruyordu ama bu görüşme gerçekleşmedi. Daha dönmeden tepkilerinin sinyallerini verdi ve ayağının tozuyla -ki aslında doğrudan Komisyonumuzu ilgilendiren bir çalışmadır bu- hemen Putin'le görüşmenin mesajlarını verdi ve Rusya'yla... Hep biz buradan, bu kürsüden ifade ettik, dış siyaseti bir tahterevalliye dönüştürürseniz Biden da sizinle görüşmez, Putin de sizinle görüşürken pazarlığa oturur ve Türkiye'yi parça parça, parsel parsel satmak zorunda kalırsınız. Bakın, ne dedi Sayın Erdoğan bu görüşmede Putin'e? "Akkuyu santraline karşı bu kadar tepki varken gelin ikinci, üçüncü nükleer santrali kuralım." diye teklifte bulundu ve bu, verilmiş olan önemli bir tavizdir. Bu hangi zamanda oluyor? Pek yakın bir zamanda ve Paris İklim Anlaşması'nın burada, bu Mecliste görüşüleceği günlerde "Gelin ikinci, üçüncü nükleer santrali kurun." teklifinde bulunulabiliyor. Bu, bize, şunu gösteriyor: Demek ki buradaki her şey, mevcut olan iktidarın kendi iktidarını sürdürebilmesi için. Bugüne kadar gerçekten oldukça kötü, ne diplomasiyle ne barışçıl siyasetle alakası olmayan dış siyasette ülkeyi parsel parsel satabilir, ülkeyi nükleer santrallerin mekânına çevirebilir, ülkeyi uluslararası maden şirketlerine açabilir; demek ki bunu yapabilir. Bunu niçin yapar? Kendi iktidarını ayakta tutabilmek için yapar, sonra gelir bu kürsüden der ki: Vallahi biz Paris İklim Anlaşması'nın arkasındayız, bizler iklim krizinin ciddiyetinin farkındayız. Evet, farkındayız hepimiz ama önemli olan, bu farkındalık çerçevesinde gerekliliklerini yerine getirecek miyiz, getirmeyecek miyiz? Bununla ilgili planınız nedir, projeniz nedir? Ben, burada, iktidar tarafından bir vekilin çıkıp açıklama yaptığına tanık olmadım, sadece Paris İklim Anlaşması'nın ne kadar iyi bir anlaşma olduğunu anlattılar. Ama iktidar sizsiniz. Bu anlaşma nasıl uygulanacak, bu konuda planınız nedir; bu konularda hiçbir şekilde yeterli bir açıklama yapılmadı. Komisyonda çok derin tartışmalar yaşandı ve iktidar sıralarından bizlere şu söylendi: "Fabrika açmayalım mı? Beyin göçü mü gerçekleşsin? İnsanlar işsiz mi kalsın?" Ya, bunları muhalefetin size sorması lazım, siz bize bunları niye soruyorsunuz? Sizler eğer iklim krizinin çözümüyle ilgili bu açıklamaları bize yapıyorsanız ortada ciddi bir akıl tutulması var. Bakın, bugün fabrikaları sizler tek tek sattınız.

İkinci bir şeyi hatırlatmak isterim: Yine, Türkiye Büyük Millet Meclisinde özellikle fabrikalara acil filtre takılsın kanunu konuşulurken erteleme kararı alındı. İşte, fabrikalara bakış açısı bu, hiç de ekolojik bir yaklaşım değil.

İstihdam alanlarından bahsediliyor ve şuna da kızıyorlar, diyorlar ki: Ya, Paris İklim Anlaşması'nın kredilerle bir ilgisi yok, Türkiye üç kuruş para için mi bunu yapar? Türkiye bunu üç kuruş para için yapmaz ama bu iktidar üç kuruş para için yaptığını her fırsatta -mültecilik meselesinde de- bizlere göstermiştir. "Merkel, hani paralar?" diyen biz değildik ki doğrudan Cumhurbaşkanının kendi açıklamalarıydı değil mi bunlar? Dolayısıyla bizler bu uluslararası sözleşmelerde ekolojik hassasiyetten, insan hakları hassasiyetinden ziyade "Arkasında kredi var mı, bizim iktidarda kalmamıza bir katkı sağlar mı?" gibi çıkarsal yaklaşımların asla ve asla çözüm olmadığını bir kere daha burada vurgulamak istiyorum.

"Beyin göçü" deniyor. En büyük beyin göçleri bu ülkede darbeler döneminde yapıldı ve zamana yayılmış bir sivil darbe yaşadığımız bu dönemde elbette en hızlı beyin göçü şimdi oldu. Bakın, bütün bilimsel çalışma yapan bilim insanları ihraç edildi KHK'lerle. Bunun üzerine AR-GE'ye ağırlık vereceksiniz öyle bir kaygınız varsa. AR-GE'ye verilen ağırlık sıfırdır, yapılan yatırım sıfırdır. "Bugün Türkiye'de son yirmi yılda hangi bilimsel araştırmaya ve çalışmaya imza atıldı?" diye baktığımızda ortada öyle bir çalışma olmadığını hepimiz görürüz. Coronavirüsle boğuştuğumuz bu dönemde bir aşı dahi yapılamadı. Kalkıp iktidar partisi, muhalefete, yapamadıklarının eleştirisini yapar bir hâlde bizde bir akıl tutulması yaratmaya çalışıyor. Ezcümle bu iktidar ne masumdur bu konularda ne ekolojisttir ne insan hakları savunucusudur, tastamam kendini savunmaktadır.

Bakın, iklim krizini ve genel manada ekolojik krizi çözmenin yolu, nihai yolu bu sistemin köklü değişimidir. Yüzyıllardır her anlamda kirletilmiş olan bu evren, artık bizlere yaşam hakkı tanımayacak bir seviyeye gelmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayınız sözlerinizi.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) - İnsanlık 21'inci yüzyılı artık böyle yaşayamaz. Kapitalizmin ufkunun ötesine yelkenler açmak zorundayız. Çağcıl, bilimsel gelişmeleri, doğa ve insanı merkezine alan bir ufukla yeni bir dünyayı inşa edebilmeliyiz. Bunlar ham hayaller değildir, kapitalizmin bölgesel ve küresel ölçekte ekonomik, ekolojik, siyasal krizi derinleşiyor, bütün somut veriler bunları bize göstermektedir ve bu manada bütün antikapitalist dinamiklerle bir araya gelerek yürütülecek mücadeleyle yeni bir dünyayı inşa etmek mümkündür.

Bakın, doğu ile batı arasında bir kavşakta bulunan Türkiye kapitalist sistemin çelişkilerinin en çok biriktiği kavşak ülkelerden biridir. Dolayısıyla bizler, tarihin bu sahnesinde, bu kritik dönemeçte bütün antikapitalist dinamiklerle bu mücadeleyi ekolojik, özgürlükçü, demokratik, adil bir düzeni tesis etmek için yürütmek zorundayız, elimizi taşın altına koymak zorundayız. (HDP sıralarından alkışlar)