KOMİSYON KONUŞMASI

MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Başkanım, anlayışınız için çok teşekkür ediyorum ve salondaki bütün katılımcıları da saygıyla selamlıyorum sözlerime başlarken.

Doğrusu ben konuşmamda yalan, iftira, kumpas gibi kelimeleri kullanmak zorunda kalacağımı ifade ederek başlamak zorundayım. Elbette hepimiz belirli nezaket kurallarına uymak zorundayız ama içinde bulunduğumuz durumu ve üzerimize atılı iftiraya varan suçlamaları ve algı yönetimini başka kelimelerle ifade etmemiz de maalesef mümkün olamayacak.

Şimdi, öncelikle bir tespit yapmak zorundayız. Elbette bir milletvekili veya bir milletvekili grubu veya bir komisyon Türkiye'nin cezaevlerinde bir sorun varsa, bir ses varsa, bir ihtiyaç varsa, bir feryat varsa orada olacaktır. Biz orada olmaya devam edeceğiz ve size tavsiyemiz, siz de oralarda olmaya gayret edin çünkü bu aslında milletvekilliği görevimizin de bir parçasıdır, ayrılmaz bir parçasıdır bize göre. Ama süreç içerisinde Sayın Genel Başkanımızın tam da bu duruşumuzu ifade ettiği sözleri, önce Sayın Cumhurbaşkanı tarafından çarpıtıldı, gerçi kendisi sonradan geri adım attı ama sonradan Sayın Bakanımız önemli bir katkı verdi bu çarpıtmaya ve kendisi maalesef bizim şu andaki içinde bulunduğumuz kaotik durumun ve bu tartışmaların ana aktörü hâline geldi, bunu Sayın Bakanım üzülerek size ifade etmek zorundayız.

Şimdi, sizin eksikliklerinizi tek tek ifade etmeye çalışacağım. Bir defa, siz Adalet Bakanısınız, CHP'den sorumlu Adalet Bakanı değilsiniz. Eğer Türkiye'de milletvekillerinin cezaevlerini ne kadar ziyaret ettiği, edip etmediği tartışılıyor ise size düşen, eğer bir açıklama gerekiyorsa kimin ne kadar gittiğini eksiksiz anlatmaktır. Eğer siz böyle bir psikolojik ortamda sadece CHP'lileri sayarsanız burada bir eksik yapmış olursunuz Sayın Bakanım. Ben sizin hüsnüniyet kuralları içerisinde hareket ettiğinizi düşünmek istiyorum ama bunu da sizin belli etmeniz gerekiyor çünkü bu tartışma yapılırken siz sadece CHP'lileri saydığınız zaman aslında CHP'lileri hedef de göstermiş oluyorsunuz. Benim niyetim o değildi diyebilirsiniz ama niyetinizin o olmadığını bir an evvel göstermek...

BAŞKAN - Kardeşim, siz kimsiniz, fotoğraf çeken?

DANIŞMAN- Murat Bey'in danışmanıyım.

BAŞKAN - Kardeşim dışarı çıkın, hadi dışarı çıkın. 166'ncı maddeye göre dışarıya çıkın kardeşim. Televizyonlara şey ettik bunu ya lütfen.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Şimdiye kadar hep çekildi.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Murat Bey'in danışmanı.

BAŞKAN - Nasıl efendim?

VELİ AĞBABA (Malatya) - Murat Emir'in danışmanı.

BAŞKAN - O zaman onu bırakın.

Buyurun, devam edin Muratcığım.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Şimdiye kadar bütün konuşmalar çekildi danışmanlar tarafından, böyle şey olur mu?

BAŞKAN - Bırakın kardeşim, görüntü memuru gibi ya!

NECATİ YILMAZ (Ankara) - Ama Sayın Bakanın iddiaları yansıdı, cevapları da yansısın kamuoyuna, millet görsün.

BAŞKAN - Bakın, sevgili kardeşim...

NECATİ YILMAZ (Ankara) - Bakın, burada devletin bütün gücünü kullanarak, medya gücünü kullanarak ithamda bulunuyor, biri de ona karşı savunma yapıyor ve cevap veriyor. Bu yayınlanacak, çekmelisiniz ve biz de bunun cevabını kamuoyuyla paylaşmalıyız. Başka imkânımız yok, televizyonlarımız yok, ekranlarımız yok Sayın Başkan. Dolayısıyla da o iddiaya karşı, devletin o gücüyle ve medyanın bu gücüyle...

BAŞKAN - Necati Bey, böyle bir şeye...

NECATİ YILMAZ (Ankara) - Şimdi, şöyle söyleyeyim, bakınız: Anayasa'yı kendinize uyduruyorsunuz, Anayasa'yı. Yani, kişiye özel "Anayasa bana uysun." diyen bir iradenin peşindesiniz.

BAŞKAN - Ya, bunun söyleyeceksiniz.

NECATİ YILMAZ (Ankara) - O hâlde bu Komisyonda bu gerçekliğe uysun o zaman.

BAŞKAN - Necati Bey, Necati kardeşim ya, şey etmeyin ya.

NECATİ YILMAZ (Ankara) - Hayır, sizin suskunluğunuz, sizin sakinliğiniz ve o tarzınızla bu sürecin üstünü örtme gayretiniz bizi rahatsız ediyor Sayın Başkan. Rahatsız oluyoruz, bunu net söyleyeyim, çok rahatsız oluyorum.

BAŞKAN - Necati Bey, ben neyi örtüyorum ya?

NECATİ YILMAZ (Ankara) - Sayın Bakanın ısrarı, sizin bu işleri tamamlayan üslubunuz bizi rahatsız ediyor.

BAŞKAN - Sevgili kardeşim, İç Tüzük'ün 166'ıncı maddesini ben mi yazdım?

NECATİ YILMAZ (Ankara) - Anayasa'yı uyduruyorsunuz kişiye özel, Anayasa'yı kişiye uyduruyorsunuz.

BAŞKAN - Peki, Necati Bey, tartışmak istemem, değerli Komisyon üyemsiniz.

KAZIM ARSLAN (Denizli) - Çekimin ne zararı var burada şimdi Sayın Başkan? Şimdi, bir vekil konuşuyor, danışmanı da orada çekim yapıyor.

BAŞKAN - Efendim, bunlar Parlamento hukukunda tartışılmış, ben tekrarlayacak değilim. Tartışılmış, tartışabilirim.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Sayın Başkan, şimdiye kadar niye müdahale etmediniz?

BAŞKAN - Görmedim ya, görmedim üstat ya.

NECATİ YILMAZ (Ankara) - Ya günlerdir böyle geçiyor.

BAŞKAN - Nerede? Yok ya, ben göremedim ya.

NECATİ YILMAZ (Ankara) - Kavgalar yapıldı, kavgaların görüntüleri gitti.

BAŞKAN - Evet, Murat Bey...

NECATİ YILMAZ (Ankara) - Sizin milletvekilleriniz de çekiyor, yayınlanıyor sizin milletvekillerinizce görüntüler, yapılıyor bunlar.

BAŞKAN - Arkadaşlar, bakın, bak Necaticiğim, sevgili kardeşim; bu Komisyonu İç Tüzük yönetir. Anayasa Komisyonunda bir olay oldu müzakerelerde. İç Tüzük'ümüzün 166'ıncı maddesine göre komisyona kimlerin katılacağı tanımlanmış, onun dışındakiler katılamaz denmiş. Bu müsamahayı... Şimdi, bakın, sadece... Ben hiç görmedim yani sabahtan beri. Belki yavaşça çekti...

NECATİ YILMAZ (Ankara) - Bugün değil Sayın Başkan, günlerdir böyle, başından beri yayınlanıyor bunlar.

BAŞKAN - Ben görmedim ya.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) - İç Tüzük 166'da "Çekim yapamaz." demiyor ki.

NECATİ YILMAZ (Ankara) - Sizin milletvekilleriniz de yayınlıyorlar.

BAŞKAN - Necati, saptırmaya gerek yok.

NECATİ YILMAZ (Ankara) - Sizin milletvekilleriniz de yapıyorlar, onların da konuşmalarını, hepsini sosyal medyada görüyoruz.

BAŞKAN - Doğru değil bunlar ama...

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) - Zaten İç Tüzük'ün o maddesi çekim yapamazsın demiyor, böyle bir şey yok.

BAŞKAN - Peki, tamam, İç Tüzük'ü o zaman hatalı görüyorum.

Buyurun Murat Bey, kusura bakmayın.

MURAT EMİR (Ankara) - Rica ederim Sayın Başkan.

Kaldığımız yerde şunu ifade etmeye çalışıyordum değerli arkadaşlar, Sayın Bakanım: Sizin orada o "tweet"i atmış olmanız eğer masum ise sizin burada bunu ispat etmeniz gerekiyor. Orada yapılması gereken, sadece Cumhuriyet Halk Partililerin değil, bir an evvel, orada bir Adalet Bakanı olarak, sorumlu bir Adalet Bakanı olarak "Herkes gider, komisyonlar gider, biz sık sık bunlara izin veririz, hatta içinde AKP'li, MHP'li, HDP'li vekiller de var, hatta sayıları da şunlar." diyebilirdiniz ama siz bunu yapmadınız ve bir "tweet"le bizi töhmet altında bıraktınız ve sadece Cumhuriyet Halk Partisi cezaevlerini ziyarete gidiyormuş gibi bir görüntü yaratılmasına açık bir katkı verdiniz. Burada sizin taksiriniz olduğunu düşünüyorum doğrusu.

Peki, bununla kaldı mı? Kalmadı. Arkasından bir isim furyası başladı. Şahsımın da olduğu, birçok arkadaşımızın olduğu 24 kişilik bir liste çıktı. Bu liste nereden çıktı? Adalet Bakanlığı kaynaklı olarak çıktı. Ne zaman çıktı? Bakınız, daha önce söylendi, yazıldı, anlatıldı, siz müdahale etmediniz. Etmeliydiniz. Siz Bakansınız. Siz çağıracaksınız, sizin bünyenizden çıkan bir şey varsa "Bu bilgi nereden gidiyor?" diye soracaksınız, "Bu bilgi sarih mi?" diye soracaksınız, "Biz bu bilgiyi neye istinaden veriyoruz?" diye soracaksınız. Şimdi, düşünebiliyor musunuz, bir AKP'li milletvekili veya bir başka ilgili gelip size resmî yazıyla "Ya, şu CHP'li hangi milletvekili hangi cezaevine gitmiş, hangi tutukluyla görüşmüş, bana bunların listesini verir misiniz?" diyebilir mi, olabilir mi böyle bir şey? Ama siz böyle bir listenin çıkartılışına, yayılışına en hafiften göz yumdunuz, eğer bizzat içindeki aktör değilseniz, göz yumdunuz. Bu nereye kadar vardı? İki gün öncesine kadar geldi. İki gün önce sizin grup adına konuşan milletvekiliniz aldı eline, dedi ki: "İşte, ben Adalet Bakanlığından aldığım listeyi yayınlıyorum." Nereden almış? Israrla söyledi Sayın Kılıçoğlu, dedi ki: "Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünden aldım ben bunu." Tutanakla bağlı, biraz sonra arkadaşlarım ifade edecekler, görüntülerle de bağlı. Şimdi, ben bunun resmî bir belge olamayacağını tahmin ettim çünkü bir defa ahlaka aykırı bir belge bu bana göre. Gittim, burada tanıkları da var, dedim ki: "Yahu şu belgeyi bir de ben görebilir miyim? Nasıl bir belge, nasıl tarih sayıyla, nasıl ilgiyle..." Siz de tanıksınız. Dendi ki bana, bir bilgi notu gösterildi: "Bakanlıktan gelen bir bilgi notu, gruba gelmiş." İfade budur. Şimdi burada bir yalancı var, bu yalancıyı bulmak zorundayız. Bir algı yönetiliyor Sayın Bakan, bunu bulmak zorundayız. Bu sizin genel müdürünüz mü, bu sizin daire başkanınız mı? O yazıyı gruba gönderen kim, o milletvekilinin eline veren kim? O milletvekili hangi saiklerle bunu yaptı? Siz burada bunun gereğini yapmadığınız sürece bu suç sizin boynunuzda kalır. Bakınız, ben sizi hüsnüniyet sahibi olarak düşünmek istiyorum ama sizin bunu ivedilikle yapmanız gerekir.

Bir diğer yanlışınız: "Ben zamanı gelince bunları söyleyeceğim, resmî yazıyla başvurun, ileteceğim." Evet, ne güzel. Yani, her şeyin hukuk içerisinde yürüdüğü bir ülke olsa haklısınız. E, ben başvurdum, bunlardan önce ayın 9'unda başvurdum; hem Bilgi Edinme Kanunu kapsamında hem de kişisel soru önergesi olarak Bakanlığınıza verdim. Şimdi, ben on beş gün bekleyeceğim, hatta gelmeyecek, belki daha üst yolları deneyeceğim, gene gelmeyecek veya gelecek ama bu da şahsımla ilgili gelecek. Ben istiyorum ki siz bir an evvel bu bilgileri -hangi partiden, kimler, herkesi kapsayan bir şekilde- herkesle paylaşmanız. Eğer siz bunu özel bir bilgi sayıyorsanız onu da gerekirse siz başlıkları verirsiniz ama dileyen kendisinin hangi suçluya gittiğini kendisi açıklayabilir. Dolayısıyla, Sayın Bakanım, sizin bunu bir an evvel düzeltmeniz gerekiyor. Burada acil bir durum var, ağır bir tehdit altındayız, kişilik haklarımıza, yaşam hakkımıza uzanabilecek ölçülerde bir saldırı içerisindeyiz. Yani birkaç puan oy alacağız diye, milliyetçi çevrelere biraz göz kırpacağız diye bu yola girmeyin. İktidar sizsiniz. Bu şekilde bu ülkeyi yönetemezsiniz. Bu şekilde germeye hiç kimsenin hakkı yok. Dolayısıyla, siz burada sorumluları bir an evvel bulmalısınız. Bu süreci beş güne, on güne, on beş güne yayma hakkınız yoktur. Siz Sayın Bakansınız, siz emir verirsiniz, genel müdürünüz de buradadır, bu yalanı, bu iftirayı... Öncelikle kendi adıma konuşayım. Bana iftira atıldı arkadaşlar. Bakın, yani bunu hangi vicdanlı kabul ediyor. Bana iftira atıldı, bunu burada çözmek gerekmiyor mu? "Ya, ben sana on beş gün sonra yazarım Sayın Murat Emir." demek hak mıdır, doğru mudur? Çağırırsınız genel müdürünüzü, "Bu bilgi notu nereden geldiyse bulacaksınız, gereğini yapacaksınız, ben de bugün bu komisyon çalışmaları bitmeden gerekli açıklamayı yapacağım." dersiniz. Yani, siz burada bu yola girmediğiniz sürece bu işe katkı vermiş oluyorsunuz, aktörü olmuş oluyorsunuz. Çok üzülerek bunu ifade etmek istiyorum.

Bu yasa tasarısıyla ilgili olarak da görüşlerimizi daha ayrıntılı bir biçimde ilerleyen süreçte ifade edeceğimizi bildiriyor, saygılar sunuyorum.