KOMİSYON KONUŞMASI

CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, Adalet Komisyonunun değerli üyeleri, sayın konuk milletvekilleri, sayın uzmanlar; esasında 26'ncı Dönemde Adalet Komisyonunda izleyenler bilir, ben Adalet Komisyonunda sadece teknik ve hukuki konularda görüşlerimi belirtiyor ve katkı yapmaya çalışıyorum ama gerek öğleden önceki oturumda, gerek şu anda gündemde olan tartışmalarla ilgili bir tespit yapmak istiyorum genele ilişkin değerlendirmelerimden önce.

Bu Komisyonun tüm üyeleri hukukçu. Yani bizler toplumun, adalete, hakka, hukuka, yaşama hakkına en fazla saygı göstermesi gereken bireyleriyiz. Genel Başkanımızın bir televizyondaki son derece de doğru tespit ve icraatlarımızı anlatan konuşmasından cımbızlama yöntemiyle ve sadece bir algı yaratmak amacıyla alıntıların yapılması, Cumhuriyet Halk Partili 24 tane milletvekilinin, işte, bilmem kaç defada bilmem kaç tane değişik terör örgütlerine mensup teröristleri ziyaret ettiğine dair algının yaratılmasının baş sorumlusu, maalesef, çok üzülerek söylüyorum Adalet Bakanı. Şimdi, Sayın Adalet Bakanı diyor ki: "Ben isim vermedim. Ben sadece sayı verdim." E peki, biraz önce Sayın Murat Emir'in söylediğini ben Meclis tutanağından okuyayım. AKP Milletvekili Halis Dalkılıç teker teker milletvekillerimizin isimlerini ve hangi terör örgütünden kaç kişiyle görüştüğünü söyledikten sonra Sayın Ağbaba'nın itirazlarından sonra şu cümleyi kuruyor, tutanaktan okuyorum: "Bu veriler Adalet Bakanlığının Cezaevleri Daire Başkanlığından alınmış veriler. Bakın, arkadaşlar, itirazınız varsa oraya edin."

Şimdi, Sayın Bakana, Sayın Bakan Yardımcısına soruyorum: Bu AKP milletvekili bu konuyla ilgili Bakanlığınıza yazılı olarak başvurup bilgi istedi mi? Ben haricen biliyorum. Bir milletvekili bilgi istedi. Adalet Bakanlığı cevap verdi mi? Onu da haricen biliyorum. Vermedi. Peki bu milletvekili bu bilgileri nereden aldı? Bu aldığı bilgiler sonucu... Ki hepsi iftira. Ben çok açıklıkla söylüyorum, hani bu tür meydan okumalar istifa çağrısıyla biter, ben, örneğin, bu tarafımda oturuyor, Necati Yılmaz'ın, Zeynel Emre'nin, Nurhayat Hanım'ın, Murat Emir'in bir tane teröristle görüştüğüne ilişkin bilgi, belge, görüntü yaparsanız milletvekilliğinden istifa etmekle kalmam, aha şurada intihar ederim. Bu yaptığınız insafsızlıktır. Buna destek vermek, şu mübarek ayda, vicdansızlıktır. İftiranın dinen hangi cezayı aldığını herhâlde çok iyi bilirsiniz. Bu arkadaşlarımızdan birisine bir meczup bir saldırı yapsa, bir kılına zarar gelse, hayatını kaybetse, Bekir Bey, çoluğunuzun çocuğunuzun dahi yüzüne nasıl bakacaksınız? Hukukçuyuz hepimiz, hukuki bir terimdir, böyle bir suikastın azmettiricisi konumunda olacaksınız.

Şunu sormak lazım: Dokunulmazlık dosyaları Meclis Başkanlığına gönderilirken dakikalarla, saniyelerle yarışıldığı, acele edildiği bir ortamda Ceza İşleri Genel Müdürlüğünden bu bilgileri sızdıran, hem de yalan yanlış sızdıran kişilerle ilgili soruşturma açtınız mı? Bu sorulara cevap vermeniz lazım ve bu toplumun gerilimini düşürmek ve milletvekillerimizin can güvenliğini sağlamak için derhâl, hemen ben sözümü bitirdikten sonra, bu bilgilerin Adalet Bakanlığı bilgileriyle örtüşmediğini, milletvekillerimizin bu ziyaretleri yapmadığını Adalet Bakanı olarak açıklamanız lazım yoksa bunun vebalinin altında kalırsınız.

"Fırat'ın kenarında bir koyun kaybolsa hesabı benden sorulur." diyen Hazreti Ömer'den, "Türk savcıları, Türk hâkimleri; Meriç kıyılarında çalışan Türk köylüsünün kaybolan sabanından tutunuz da bu vatanda yaşayanların uğrayacağı en ufak bir haksızlıktan, hatta Bingöl Dağlarının ıssız kuytularında bekleyen öksüzlerin gözyaşlarından siz mesulsünüz." diyen Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt'tan milletvekillerini hedef gösteren bir Adalet Bakanına doğru gidiyoruz. Çok üzgünüm, sizin adınıza çok üzgünüm. Bu konuyla ilgili söyleyeceklerim bu kadar.

Şimdi, kanunun geneliyle ilgili çok ayrıntıya girmeden birkaç kelam etmek istiyorum. Kanunun adı "Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı. Aslında, kanaatimce, bu bir tasarı değil, bir tasarım. Yüksek yargıyı yeni baştan inşa edecek ve mevcut iktidarın işine gelecek elverişli bir yüksek yargı hâline getirecek bir tasarım. Bakın, iktidarınız döneminde son beş yılda yüksek yargıyı kendi işinize göre dizayn etmek için getirdiğiniz üçüncü büyük değişiklik bu.

Şimdi, hatırlayalım, 2011'de Danıştayın üye sayısı 95 idi, Yargıtayın 250 idi. 2011'de yaptığınız değişiklikle Danıştayın üye sayısını 95'ten 156'ya, Yargıtayın üye sayısını 250'den 387'ye çıkardınız ve buradaki atamaların çoğu da şu anda kavgalı olduğunuz paralel yapıya yakın hâkim ve savcılardı. Daha sonra 17-25 Aralık operasyonundan sonra baktınız ki bu yapı çok güçlendi, yani yüksek yargıya soktuğunuz cemaatçiler çok güçlendi, bu yapıyı kırmak için 2014'te 156 sayısına yükselttiğiniz Danıştay üyeliğini 195'e, 387'ye yükselttiğiniz Yargıtay üyelerini de 516'ya çıkardınız. Danıştayın daire sayısını 17'ye, Yargıtayın daire sayısını 46'ya çıkardınız. Şimdi mevcut tasarıyla da Yargıtayın üye sayısını ilk etapta 300'e, daha sonra 200'e indireceksiniz. Danıştayınkini de ilk önce 116'ya, sonra 90'a indireceksiniz.

Aklıma bir fıkra geliyor. Malum, Nasrettin Hoca'yla ilgili çok rivayetler var. Rivayetlerimizden birinde de Nasrettin Hoca kadı. Bir gün bir köylü geliyor, diyor ki: "Hocam, Sayın Kadım, senin sarı inek merada otlarken benim ineği boynuzlamış, benim inek öldü, bunun tazminatı..." Hoca diyor ki: "Hayvanın telefinden sahibi mesul olmaz, hayvan hakkından kan aranmaz." "Yo..." diyor, "...yanlış söyledim, benim inek seninkini süsmüş, seninki ölmüş." "Aa, o zaman iş çatallaştı, şu kara kaplı deftere bir bakmak lazım." diyor. İşte sizin adalet anlayışınız da bu. İş çatallaştı, şimdi kara kaplı defteri değiştirmeye çalışıyorsunuz.

Şimdi, mevcut tasarıda Anayasa'ya aykırılık, altı aylık hukuk fakültesi öğrencisinin görebileceği ölçüde. Anayasa'yla yüksek hâkim ve savcılara vermiş olduğunuz, olduğumuz hakları bir kanunla geri alıyoruz. Çok basit bir incelemeyle bu tasarımın Anayasa'nın 2'nci, 9'uncu, 13'üncü, 138, 139 ve yüksek yargıyı anlatan 154 ve 155'inci maddelerine aykırı olduğunu görebiliriz. Nitekim, yüksek yargının, Anayasa Mahkemesinin bu konuyla ilgili iptal kararları var. Ama Anayasa Mahkemesi kararlarının makabline şamil olmamasından yararlanarak bir oldubittiyle biz bu işi yapalım zihniyetindeyseniz, o zaman vah hâlimize! Türkiye Büyük Millet Meclisinde hukukun üstünlüğünü en fazla savunması gereken ve tamamı hukukçulardan oluşan bir komisyondan böyle bir karar çıkarsa yarın hepimiz tarih önünde hesap vermek zorundayız.

Şimdi tasarıya çok kısaca bir bakarsak getirdiği yenilikleri bir tekrarlamak istiyorum.

BAŞKAN - Cemal Bey, merak ediyorum. 2, 9, 13, devam,138...

CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) - Şimdi, hukukun üstünlüğü...

BAŞKAN - Yo, yo, onu sadece merak ettim, biliyorum.

CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) - 13, 138, 139, 154, 155. Bir de 159 var, ona hiç girmiyorum.

BAŞKAN - 13'üncü madde nasıl, onu ben anlamak istiyorum. 13'üncü maddeye aykırılık...

CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) - Şimdi, 13'üncü maddede mahkemelerin bağımsızlığından bahsediliyor yanlış hatırlamıyorsam.

BAŞKAN - Ha, tamam.

CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) - Temel hak ve özgürlüklerden, burada hâkimlerin müktesep hakları var, müktesep hakları ihlal ediliyor.

BAŞKAN - Teşekkür ederim, tamam. Devam, özür diliyorum.

CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) - Şimdi, ne diyor bu yeni yargı paketinde? Yargıtayın 46 olan daire sayısını 24'e, Danıştayın 17 olan daire sayısını 10'a indiriyoruz. 516'dan Yargıtay üyelerini ilk etapta 300'e, sonra 200'e indiriyoruz. Danıştayda 195'ten ilk başta 116'ya, sonra 90'a indiriyoruz. Anayasa Mahkemesinden, şu anda geçerli olan fakat yüksek yargı üyeleri seçildiğinde emekli olana kadar, yaş sınırına kadar geçerli olacağı öngörülen görev süresini on iki seneye indiriyoruz. Tasarının kanunlaşmasıyla Yargıtay ve Danıştay üyeliklerinin kendiliğinden son bulacağını söylüyoruz ama eşitler içinde bir eşitsizlik yaratacak şekilde Yargıtay başkanı, başkan vekili, savcısı ve daire başkanlarını orada tutuyoruz. Yani burada şunu söylemek lazım: Çay toplamak insan bünyesine gerçekten yararlı bir icraatmış. Çay toplayanlar yerlerinde kalıyor.

Görevi boşalan yerlerde HSYK'nın seçim yapacağını söylüyoruz. Gene 2 kez üye seçilme yasağını getiriyoruz ama 2 kez seçilme yasağının HSYK'nın Yargıtay ve Danıştay kökenli üyelerine uygulanmayacağını öngörüyoruz. 139'uncu maddede güvence altına alınan hâkimlik teminatını bir kenara koyuyoruz. Özellikle Danıştaydan asıl kök mesleği hukukçuluk olmayan maliyeci, kamucu, inşaat mühendislerini, yeniden seçilemeyenleri idare mahkemelerine, istinaf mahkemelerine gönderiyoruz. Ee, kazanılmış hakları yani derecesine göre yaptığımıza göre başkan olacak, işte, Eskişehir Bölge İdare Mahkemesi Başkanı bir inşaat mühendisi olacak. Böyle bir durum yapıyoruz.

Şimdi, düzenlemenin müktesep hak, mahkemelerin bağımsızlığı, hâkimlik teminatı, eşitlik, özellikle eşitler arasında yaratacağı eşitsizlik ve seçim usulüyle ilgili Anayasa Mahkemesine bir dava açılacağı muhakkak.

Şimdi, kendisi de bir hukukçu olan çok sevdiğim bir gazetecinin dünkü makalesinden -belki okumayanınız vardır- Taha Akyol'un dünkü makalesinden çok kısa bir pasaj okumak istiyorum. Türk halkı bu meseleye nasıl bakıyor, bu mesele Türk halkına nasıl yansıyacak? Makalenin başlığı "Anayasa'ya aykırı" ve diyor ki: "Hükümet tarafından Danıştay ve Yargıtayı yeniden düzenlemek için Meclise sevk edilen tasarı kesinlikte Anayasa'ya aykırıdır. Hukuk devletinde bazı kanunlar anayasaya aykırı ise iptal edilir. Bu normaldir. Vahim olan, anayasaya aykırılığı kesin olarak belli olan bir tasarıyı hazırlamaktır... Anayasa Mahkemesi bunu iptal edinceye kadar "Üsküdar'ı geçmek" düşüncesiyle hareket etmektir... Daha vahimi böyle bir yasanın yargıyı düzenlemek üzere hazırlanmasıdır.

Meclise sevk edilen tasarıda Danıştay ve Yargıtayın üye sayısı önemli oranda düşürülüyor. İstinaf yani bölge mahkemeleri kurulacağı için bu normal. Endişe verici husus, Danıştay ve Yargıtaydaki hâkim ve savcıların tamamının görevlerine son verilmesi, basit deyimle sıfırlanmasıdır! Kadrolar tamamen boşalacak, HSYK ve ilgili alanlarda Cumhurbaşkanı yeni üyeler atayacak. İşte, bu sıfırlama işlemi kesinlikle Anayasa'ya aykırıdır.

İktidar 25 Şubat 2014'te çıkardığı torba yasa ile HSYK'nın bürokratik kadrosunu aynı şekilde sıfırlamış, yerlerine Adalet Bakanı yeni atamalar yapmıştı. Hâkim ve savcıların özlük dosyalarını tutan, sicil ve disiplin işlerini kayda geçiren HSYK bürokratları. Anayasa Mahkemesi 10 Nisan'da yani bir buçuk ay sonra bunu iptal etti. Anayasa Mahkemesine göre, bir kurumun lağvedilmesi, başka bir kurum kurulması falan gibi 'yapısal' zorunluluklar olmadıkça, 'kamu görevlilerinin görevlerine kanuni düzenlemelerle son verilmesi hukuki güvenlik ilkesinin ihlalidir, Anayasa'ya aykırıdır.'" Ve son olarak diyor ki "Anayasa Mahkemesi bu gerekçeyle iptal etti fakat bu arada Adalet Bakanı HSYK'ya atamaları yapmış atı alan Üsküdar'ı geçmişti. Anayasa Mahkemesi kararları geriye yürümediği için Anayasa'ya aykırı bu atamalar hâlen HSYK'da görev başında!

Şimdi, yeni tasarıya göre Danıştay ve Yargıtay üyesi bütün hâkim ve savcılar sıfırlanacak, "beş gün içinde" yeni üyeler atanacak! Yani, "beş gün içinde" Anayasa Mahkemesine dava açılabilse bile Anayasa Mahkemesi dosyanın kapağını açmaya bile vakit bulamayacak! Çok zekice fakat hukuka aykırı." Ben bu yazının tamamına katılıyorum.

Şimdi, örneğin, temel ayak yasama, yürütme ve yargıda bu yöntemle yapılacak değişiklik Anayasa'ya aykırı olduğu gibi inanılmaz sakıncaları var, bir örnekle söylüyorum: Pekâlâ, biz bunu geçirirsek Türkiye Büyük Millet Meclisinde 100 tane milletvekilinin milletvekilliğinin düşürülmesi için de bir düzenleme yapabiliriz. Şu anda yaptığımızın, yapacağınızın verdiğim örnekten hiçbir farkı yoktur. Anayasa'yla, hâkimlik teminatıyla güvence altına alınmış hakları bir kanunla almak akla, mantığa aykırıdır.

Nitekim, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu 2'nci Başkanı Biltekin Özdemir'in Anayasa Mahkemesinden çıkan kararını hatırlayalım. Buna benzer tek maddelik bir yasayla kendisinin üyeliği sona erdirildi ve Anayasa Mahkemesi, geriye yürür şekilde kararı iptal etti. Yasama organının vereceği bir kararın Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi şüphesiz yasama organının güvenilirliğini ve saygınlığını da zedeleyecektir.

Sevgili arkadaşlar, Anayasa'yla getirilen birtakım kuralları kaldırmanın yolu anayasa değişikliğidir. Ben sizlere burada açık bir çağrı yapıyor ve teminat veriyorum. Gelin, 154, 155, 138, özellikle HSYK'yı düzenleyen 159'uncu maddeyle ilgili anayasa değişikliğini uygar hukuk düzeni içinde getirin, Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz buna destek verelim.

Sayın Bakan, Hükûmet, mevcut tasarıyı çeksin. Kısa bir çalışmayla anayasa değişikliğine gidelim ve hem Yargıtayın hem Danıştayın hem HSYK'nın yapılarını çağdaş, hukuka ve adalete uygun bir düzene çekelim. Eğer böyle bir anayasa değişikliği getirirseniz Cumhuriyet Halk Partisi bu tasarıya destek verecektir.

Şimdi, sözlerime son vereceğim ama yine bir kıssayla vereyim: Yaşlı Hacı amca senelerden beri sakalını uzatmış, bembeyaz sakallarıyla gece yatmış, gece bir tane fare sakalının içinden geçmiş. Sabah kalkmış bakmış ki sakaldan fare geçmiş. Geçmiş aynanın karşısına almış eline usturayı sakalını kesiyor. Oğlu gelmiş, hanımı gelmiş "Ya, Hacı, otuz seneden beri uzatıyorsun. Niye kesiyorsun?" "Ee, demiş buradan fare geçti; kesmezsem yol olur."

Şimdi, siz bu düzenlemeyi yaparsanız yol olur. Yarın, iktidarınız sona erdiğinde yeni iktidara gelenlere yakın olan hâkim ve savcılar "AKP bunu yapmıştı şimdi siz de yapın; yargıyı kendinize göre dizayn edin." der ve yeni iktidara gelenler de buna direnemezse gerçekten bu Komisyon ve bu Komisyondan geçecek tasarıyı onaylayacak yasama çok büyük vebal altına girer.

Son olarak, tasarının sonuna bir madde sıkıştırmışsınız en son gündemimizi çok meşgul eden şu kayyumlarla ilgili. Madde, aklımda kaldığı kadarıyla şöyle: Eğer kayyum yönettiği şirkete zarar verirse şirket sahipleri tabii ki hukuk yoluyla bunun tazminini talep edebilir. Yeni düzenlemede bunu devletten isteyecek. Tamam, güzel, bir sürü yasada bu var fakat devlet, kusuruyla şirketin zararına neden olan ve devletin tazminat ödemesine sebep olan kayyuma ancak ve ancak görevi suistimal suçu işlenmişse rücu edebilecek. Yani kayyum Türk Ceza Kanunu'nda görevi suistimal suçunu düzenleyen maddedeki maddi ve manevi unsuru çiğnememişse, meslekte ya da sanatta acemilik, kötü niyet, belli birtakım talimatlarla, örneğin bir medya kuruluşunda reklam verenlerden reklam almamak suretiyle, işçilerin çok büyük bir bölümünü çıkartıp kıdem tazminatlarını ödeyerek şirketi zarara uğratmak suretiyle şirketin iflasına sebep olursa, işte o zaman devlet, ödediği tazminatı kayyumdan talep edemeyecek. Tabii bu, gayet yanlış ve bu sizin son getirdiğiniz kayyum düzenine de uygun, düşmanlarınızı maddi olarak bitirme politikanıza uygun bir düzenleme. Bu düzenlemenin de son derece yanlış olduğunu ifade ediyorum.

Sabrınız için çok teşekkür ediyorum ve maddelere geldiğinizde ayrıca bütün maddelerle ilgili muhalefetlerimizi söyleriz efendim.

Teşekkür ederim.