KOMİSYON KONUŞMASI

CEYHUN İRGİL (Bursa) - Sayın Bakanım, Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım ve değerli bürokratlar; öncelikle hepinizi selamlarım.

Bu kanun tasarısının da, umarım, muhalefetin de duygu ve düşüncelerini ve önerilerini daha dikkate alarak çıkmasını dilerim.

Ben, bu arada, bu kanuna geçmeden önce, bu hafta Türkiye genelinde millî eğitimle ilgili çok önemli güncel meseleler oldu, bunlardan mutlaka söz etmek isterim. Sayın Bakan da buradayken, özellikle onlarla ilgili bir iki kelime fikrini almak isterim. Bunlardan bir tanesi, gerçi görsel basında çıktı, aslında çocuklar duysa çok iyi olur, bu atanmayan öğretmen meselesi. Atanmayan öğretmenlerle ilgili daha önce Komisyonda ve Mecliste bir açıklama yapmıştınız, fakat o açıklamadan sonra yine sizi ziyaret eden bir sendika başkanımıza yani bu atamanın aslında olabileceğini, sizin de istediğinizi ama Maliyenin buna bir engel çıkardığını veya Maliye açısından uygun olmadığını ifade etmişsiniz. Tabii, bu da çocuklarda bir umut yarattı ya da öğretmen arkadaşlarda bir karmaşa yarattı. Yine Sivas'ta bir açıklama yapmışsınız, orada da "Siz işinize bakın, bu atama olmayacak. Unutun bu işi." falan gibi, çocukların ifadesi bu ki ben onlara aynen "Benim gördüğüm ve izlediğim bakan bu ifadeyi, bu üslubu kullanmaz." diye söyledim ama sizin bunu açıklığa kavuşturmanızda en azından onların kalplerinin kırılmaması açısından büyük fayda var.

Tekrar ben, Mecliste de, defalarca Komisyonda da söyledim, tekrar rica ediyorum, Sayın Bakanım, Komisyon üyesi arkadaşlar; hepinizin çocukları var, arkadaşları var, yakınlarının çocukları var. Burada şöyle bir sorun var: Siz bir sistem değiştirmek ve daha iyi bir yere gitmek isteyebilirsiniz, bürokratlarınız da bunu düşünüyordur, yani bu mantıklı da geliyor. İşte, "Altı ay denesinler, öğrensinler; stajyer öğretmenlik yapsınlar ya da deneyim kazansınlar, atansınlar." Eyvallah, hiçbir sorun yok fakat maçın ortasında kural değişikliği olmaz. Ben hatırlıyorum, Nabi Bey bu çocuklara ve Sayın Davutoğlu 30 bin atama sözü vermişti. Kaldı ki bunlar onu bekleyerek geldi. Ha, siz diyorsanız ki "Biz böyle şeyler söylemedik, bizim bakanlarımız başka türlü açıklama yaptı." O zaman bu anlaşılmamış. Çünkü bu 400 bin öğretmen bunu bu kadar farklı algılıyorsa ve beklenti içindeyse iki sorun var; ya siz durumu tam anlatamamışsınız ya da bunu söylemek tuhaf geliyor ama 400 bin öğretmen bunu anlamamış demek. Vallaha ben bu 400 bin öğretmenin 400 bininin de yanlış anlayacağını tahmin etmiyorum. O yüzden, bu konuyu açıklığa kavuşturalım, bu konuda bir umut verelim ya da bir şekilde yardımcı olalım çünkü bu insanlar sınava girdi. Bu insanlar ağustosta atama var diye işe girecekse işe girmedi; öyle değil mi İsmet Abi. Başka bir yerde çalışıyorsa işten ayrıldı, KPSS dershanesine gitti. Olmuyor, hiçbir şey yapmadıysa KPSS sınavına girdi, masraf etti.

Şimdi, bunların içerisinde çok ciddi psikolojik sorun yaşayanlar ve ciddi sıkıntıya girenler var. Yani burada ifade etmekte zorlanıyorum ama içlerinde bayağı ciddi sayıda da intihar mesajı gönderen öğretmen var, yani inanın, bu inat, bu sıkıntı, bu cebelleşme bir öğretmen adayının bile hayatına değmez. Bunun kendi çocuğunuz, yakınınız, kardeşiniz ve kızınız olduğunu düşünün. Bence birine bile değmez, birine. Eğer, buradan söylüyorum, bu süreçten dolayı, bu yanıltmadan dolayı, bu "kandırma" demeyeyim, devlet halkını kandırmaz ama yanlış planlama, öngörüsüzlükten dolayı, altı ay sonrasını görememekten dolayı bir tane öğretmen adayı intihar ederse, hayatına son verirse burada sadece siz değil, ben de kendimi sorumlu hissedeceğim. Çünkü bu Komisyon üyesi olarak hepimiz vicdanen sorumluyuz ve siz bu sorumluluktan kaçamazsınız çünkü Nabi Bey buradayken güle oynaya bu çocuklara "Ağustosta atama var." dediniz, sınava soktunuz. O yüzden bir şekilde buna bir çözüm bulmalıyız. Ben inanın siyasi bir saikle söylemiyorum, vicdani bir talepte bulunuyorum, yani insani bir talep bu, yani aileleri mağdur, kendileri mağdur, ailelerine karşı çok ciddi mahcup durumdalar; bunun çözülmesi gerekiyor.

Şimdi, yeni bir açıklama oldu bu süreçte Mecliste, dediniz ki: "Sözleşmeli öğretmenlik." Şimdi, sözleşmeli öğretmenlik... Sayın Bakan, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki öğretmen açıklarını kapatmak için sözleşmeli öğretmen sisteminin getirileceğini söyledi. Buna göre, beş yıl bölgede görev yapan sözleşmeli öğretmen kadroya alınacak sekizinci yılda başka bir bölgeye tayin olacak. Şimdi, kaygılarını anlıyorum, işte, insanlar gidiyor, kalmıyor falan ama düşünün devletin okuttuğu insanlar, yani doktorlara, hekimlere bile iki yıl mecburi hizmet var; siz bu çocukları okuttunuz mu ki, yani bir gün ekmeğini mi aldınız, bir tane kitabını mı hediye ettiniz, bir kalemini ücretsiz mi verdiniz de... Anneleri babaları okuttu, siz onlardan böylesine beş yıl, üstelik mecburi hizmet de değil, mecburi hizmette bile doktorlar, biz gidiyoruz ama kadrolu gidiyoruz. Siz, üstelik sözleşmeli, ne olacağı belli değil, bir kişinin iki dudağının arasında, sizden üç yıl sonra, iki yıl sonra başka bir bakan gelince ne olacak? Malum, Millî Eğitim Bakanlığı öyle üstünde çok durulan, çok da uzun yıllar geçirilen bir bakanlık değil. Üç yıl sonra öbür bakanın keyfi başka bir şey isterse ne yapacağız? Bu çocuklar o zaman açıkta kalacaklar. Bu sözleşmeli meselesi hem güvenceli değil hem endişe verici, bu yüzden buna bir açıklık getirmelisiniz. Kaldı ki kadrolu olup üç yıl gitseler ne olur? Tamam, "kadrolu" deyin ama... Onlar doğuya gitmekten kaçınmıyor ki, bana attıkları mesajda görüyorum, "Vatanın her yeri bizim için farklı değil, biz gideriz ama niye sözleşmeli?" diye soruyorlar. Yani siz mi öğretmenlere güvenmiyorsunuz ya da öğretmenlerin size çok mu güvenmesini bekliyorsunuz? Siz hiçbir sözünüzü tutmuyorsunuz, öğretmenler size nasıl güvenecek? Sonuç olarak karmakarışık bir sistem var, örneğin 70 bine yakın ücretli öğretmen ayda 1.200 lira civarında bir maaşla sendikal haklardan mahrum, güvencesiz olarak istihdam ediliyor. Hem öğretmen açığımız var diyoruz hem 1.200 liraya 70 bin öğretmen çalıştırıyoruz ve öğretmenlik mesleğine öyle çeşitli kategoriler getirdi ki bu Bakanlık yani başöğretmen, uzman öğretmen, öğretmen, sözleşmeli öğretmen, ücretli öğretmen, vekil öğretmen, usta öğretici öğretmen, bir şey öğretmen, yani büyük bir kaos ve karmaşa var. Bu kadar kuralları değişen, bu kadar... Bir İhale Yasası'nın kuralları bu kadar değişti, bir de Millî Eğitimin kuralları bu kadar değişti. Yani maç ortasında bu kadar kural değişikliği bu insanları çelişkiye ve karmaşaya itiyor.

Onun dışında Sayın Bakanım, siz buradayken ve çok güncel olduğu için, bu hafta medyada da çok yer aldığı için bu iki soruyu hem sormak istedim hem de yani buna bir açıklık getirelim. Komisyon üyelerinin de yapacağı bir şey varsa, eğer Maliye Bakanına gitmemiz gerekiyorsa, Nabi Bey'e gitmemiz gerekiyorsa bence bütün Komisyon üyeleriyle ortak gidelim ikna... Eğer bu Maliyeyle ilgili bir sorunsa ki öyle olmadığını biliyorum, daha önceki bakan "Ağustosa 30 bin kadromuzu aldık." demişti, 60 bin bu yıl için...

Onun dışında, siz buradayken bir soru daha soracağım. Bu Millî Eğitim Bakanlığının müsteşarı Muammer Yıldız'ın imzalı mesleki çalışmalara ilişkin yazısında, 20-30 haziran arasında ilkokul öğretmenlerine yönelik mesleki çalışmalar kapsamında Nurettin Topçu'nun "Türkiye Maarif Davası" isimli kitabının sunumu yapılacağı görülüyor ve bu kitap öneriliyor; birinci sırada önerilmiş örnek kitaplar konusunda. Bu Nurettin Topçu Beyefendi'nin kitabıyla ilgili ciddi tartışmalar var ve içerikle ilgili ciddi sıkıntılar var. Özellikle Topçu "Eğitim sistemi her şeyden önce maneviyatçı bir anlayışla yürütülen ve heyecanını dinden alan bir yapı içermelidir." öznesinde bir yorum getiriyor. Kaldı ki bu şahsi yorumudur, saygı da duyulabilir, buna inanan da olabilir ya da bunu benimseyen de olabilir; bu konuda hiçbir saygısızlığım yok ya da kimsenin böyle düşünmesini istemem ama bu kitapla ilgili, Millî Eğitim Bakanlığı kitabı sunarken "Topçu'nun görüşlerini içeren 'Türkiye'nin Maarif Davası' başlıklı eseri bugünün güncel tartışmaları içerisinde özellikle eğitimin tekniğe boğuluşunun yoğun yaşandığı, ruhun mekaniğe yenik düştüğü, bu yenik düşüşün özden yoksun çalışmalarla kapatılmaya çalışılmasının beyhude olduğunu görebilmemiz için davası olan, öncelikle biz eğitimcilerin okuması gereken bir çalışmadır." diye sunmuş, yani teknik çalışmaları, matematiğin falan yani çok tuhaf böyle... Yani şöyle söyleyeyim: Millî Eğitimde son bir ayda yaşadıklarımız, gördüklerimiz, medyadan izlediklerimiz neredeyse çılgınca, Millî Eğitim camiası âdeta toplu psikoz geçirerek her yerde laikliğe, cumhuriyete, Atatürk'e veya temel, modern, çağdaş değerlere saldıran yani işte, Bolu Millî Eğitim Müdürü, diğerleri... Dün, yine Bursa'da -size soru önergesi olarak da gönderdim; yanıtını bekliyorum- Bursa Cavit Çağlar İlköğretim Okulunda bir öğretmenin yine dağıttığı bir kitapta ölülerle ve affedersiniz hayvanlarla olan cinsi münasebette orucun, namazın bozulup bozulmayacağı veya abdestin, işte, onun tekrarı gibi abuk yani çok böyle tuhaf tartışmalar var. Nitekim, ben Bursa Millî Eğitim Müdürlüğümüze gittim cuma günü öğleden sonra, Bursa Millî Eğitim Müdürlüğünde kimse yoktu. Cuma günü öğleden sonra resmî tatil mi? 3 milletvekili gittik, isim veriyorum: Nurhayat Altaca Kayışoğlu, Orhan Sarıbal, ben ve 100 kişilik bir veli grubu. Cuma günü öğleden sonra millî eğitim müdürlüklerinde insan yok. Bir tane, zar zor, bağıra çağıra bir millî eğitim müdür yardımcısı gelebildi; o da, bilmiyorum nereden buldular.. Çok enteresan, özel kalem müdürü veya sekreteri nerede olduğunu bilmiyor. Yani bu, çok ayıp bir şey. Veliler gelmiş, geleceği belli. Polis orada, fotoğraf çekiyor; emniyetin haberi var Millî Eğitim Müdürünün haberi yok. Talepleri ne bu öğrenci ailelerinin? 2 bin aile imza toplamış, Akpınar diye bir mahallemiz var; 5 tane imam hatip var, sadece ortasında 1 tane normal okul var onu da imam hatibe çevirmeye çalışıyorlar. Aileler diyor ki: "Biz itiraz ediyoruz." Yani, millî irade değil mi Sayın Bakanım? Siz öyle demiyor muydunuz? Millî iradeyse, o okuldaki bütün veliler imza koymuş. "Biz istemiyoruz çünkü biz buraya laboratuvar kurduk, resim iş atölyesi kurduk, onu kurduk, bunu kurduk. Ya, bizim imam hatip sorunumuz yok, çevrede, 5 tane var." diyor. Hayır... Tuhaf bir inat, tuhaf bir rövanş, tuhaf bir kazanma duygusu, tuhaf bir saldırı, tuhaf bir umursamazlık, tuhaf bir saygısızlık, tuhaf bir seni yok sayma, Yani acayip bir tablo içinde Millî Eğitim Bakanlığının personeli ve işiniz çok zor. Yani neredeyse çok ciddi yolsuzlukların olduğu, ciddi hırsızlıkların olduğu, ciddi kirliliklerin olduğu bir Bakanlığın içine geldiniz. İki yolunuz var: Ya, bu kirlilikleri ve şeyleri...

İSRAFİL KIŞLA (Artvin) - İtham ediyorsunuz.

CEYHUN İRGİL (Bursa) - Ben itham ediyorum siz cevap verirsiniz. Ben bunların belgelerini de gösteririm ama şimdi burada medya var ayıp olur, bürokratlar da var saygısızlık olsun istemiyorum.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Yolsuzlukta, hırsızlıkta ayıp olmaz.

CEYHUN İRGİL (Bursa) - Tamam, gösterelim o zaman.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Yolsuzluk suçu varsa götür savcıya ver, savcıya ver.

CEYHUN İRGİL (Bursa) - Tamam.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Bak, bir suçu gördüysen, suçu görenin vatandaş olarak vazifesi zaten onu götürmesi.

CEYHUN İRGİL (Bursa) - Bravo! Ona da cevap vereyim Sayın Bakanım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Götür, ver.

CEYHUN İRGİL (Bursa) - Tamam, vereyim bakalım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Eğer vermiyorsan, götürmüyorsan o zaman suçu himaye ediyorsun demektir.

CEYHUN İRGİL (Bursa) - Sayın Bakanım, savcılığa verilmiş.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Savcılıktaysa, o hâlde savcının soruşturmasını bekleyeceğiz bu sefer de.

CEYHUN İRGİL (Bursa) - Verilmiş; yapılmıyor. Onu da söyleyeceğim, yapılmıyor.

Neyse... Sonuç olarak, ya bu kirliliği temizleyecekseniz ya da siz de bu kirlilikten payınızı alacaksınız. Çünkü neden? Bunlar bir tane değil ki. Arkadaşlar, "İnternet" sitelerine girin, Millî Eğitim Bakanlığıyla ilgili sitelere girin, Millî Eğitim Bakanlığı bürokratlarının birbirlerine yazdıkları, çektikleri videolar, ses kayıtlarını dinleyin. Sizin hiç mi dünyadan haberiniz yok? Ya, nerede yaşıyorsunuz? Biz dinliyoruz da sizin niye haberiniz olmuyor? Üstelik bunlar açıkta, ortalıkta yani saklı, gizli değil.

MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) - Tape mi takip edeceğiz?

CEYHUN İRGİL (Bursa) - Efendim?

MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) - Tape mi takip edeceğiz?

CEYHUN İRGİL (Bursa) - Tape değil, Millî Eğitim Bakanlığının haber sitelerinde. Yani Millî Eğitim Komisyonu olarak hiç olmazsa bu ülkede Millî Eğitim Bakanlığının 10 tane şeyini izlememiz gerekir bizim ne oluyor ne bitiyor diye. Zaten o kadar açık ki, o kadar ciddi saldırıyorlar birbirlerine bizim bir şey dememize gerek yok, bürokratlar birbirlerine yazıyor zaten. O ona bıçak çekiyor, o ona saldırıyor, o onu tehdit ediyor, o onun "tape"sini göndermiş, o onun rüşvet görüşmelerini... Ben gördüm, dinledim ve bunlarla ilgili suç duyurusu da yapılmış ama hiçbir işlem yapılmamış. Sizin Teftiş Kurulunuzun hiçbirini sonuçlandırdığı yok. Ankara Millî Eğitim Müdürüyle ilgili ve diğer ilçe millî eğitim müdürleriyle ilgili, bir Çankaya İlçe Millî Eğitim Müdürlüğüyle ilgili bir dolu suç duyurusu var.

Bütün bunlar bir yana "Mahkeme kararları uygulanacak." dediniz. Şimdi, elimde bir tane mahkeme kararı... O gün size verdim, aynı öğretmenin -bir gün sonra faksladı- Hamza Aydoğdu imzasıyla "Uygulanmayacaktır." diye kâğıdı var. Hani sizin sözünüz geçiyordu? Hani hukuk uygulanacaktı? Hani iradeniz vardı? Hani hukukun üstünlüğü vardı? Hani mahkeme kararı vardı? İşte, ben size yazılı örnek veriyorum. Sizden bir gün sonra, bir gün sonra... Bana yazılı verdiniz "Evet, bu arkadaş otuz gün içinde atanacaktır." diye, o arkadaşa resmî yazı gitmiş "Hayır, seninki uygulanmayacaktır." diye. Bu arkadaşla aynı durumda olan başka bir öğretmen -adını şimdi okuyamıyorum ama soyadı Toker- aynı ilde ama onun yine Hamza Aydoğdu imzalı, onunkini "Tamam, uyguluyoruz." diyorlar. Bu ayrım niye? Bu ayrım niye? Yani bu farklılık niye? Hukuk bunlara farklı... Biri zenci, biri beyaz; ne bu? Ya, bu yüzden Sayın Bakanım, biz görüyoruz bunların hepsini.

Peki, şimdi onun dışında bana dediniz ki "Öyle bir şeyler yok."

BAŞKAN - Sayın İrgil, on beş dakika oldu.

CEYHUN İRGİL (Bursa) - Bakın, böyle bir sınır yok. Bir sınırımız, bir sınır yok.

BAŞKAN - Şimdi, bakın, yoksa Komisyon çalışması yürütemeyiz.

CEYHUN İRGİL (Bursa) - Tamam, yürür bu Komisyon.

BAŞKAN - Başlarken yaklaşık bir mutabakatımız olmuştu.

CEYHUN İRGİL (Bursa) - Ama altı ay süremiz yani bir yıl, dört yıl...

BAŞKAN - Tekrar söz alırsınız ama bitiriyorum.

CEYHUN İRGİL (Bursa) - Hayır, dört yıl buradayız Sayın Bakanım. Ben onu söyleyeceğim.

BAŞKAN - Tekrar söz alırsınız yani söz veririz tekrar.

CEYHUN İRGİL (Bursa) - Yok Bakanım.

BAŞKAN - Ama o sistemimizi bozmayalım istirham ediyorum.

CEYHUN İRGİL (Bursa) - Hayır, bu Nurettin Bey'le ilgili bir şey daha söyleyeceğim, onu tamamlayayım, ondan sonra.

BAŞKAN - Onu söyleyin, bitirelim.

CEYHUN İRGİL (Bursa) -Hayır, onu tamamlayayım da ondan sonra.

BAŞKAN - Onu söyleyin de bitirelim.

CEYHUN İRGİL (Bursa) - Peki, onu da tamamlayayım.

Şimdi, bu beyefendinin -şu anda bulamadım, onu da belgeleriyle göstermek istiyordum.- kitabında, yine bir başka bölümde Alevilikle ilgili çok ağır, hani siz diyorsunuz ya "itham" falan, bunlar doğru değil. Yani neredeyse Alevilikle ilgili şuradan okuyayım çünkü bunu okumam lazım. İfade etmeyeyim çünkü yanlış ifade ederim sonra, haksızlık etmiş olmayayım. Şöyle diyor: Bu Beyefendi Nurettin Topçu'nun yine sizin tarafınızdan birinci sırada önerilen Türkiye'nin Maarif Davası adlı kitapta Alevilik inancı için "Çürütülmüş zihniyetin bir harabesidir." diyor.

Şimdi, bakın, bunlar, yani bu ne? Yani mahkemeye mi gideceğiz bunun için, ispatı için? Kaldı ki diyor ki: "Tarikatları ise, asırların arasında ta kalbinden kemiren şerir kuvvet Alevilik olmuştur. Ve böyle bozuk bir zihniyete, kolayca ortak olan hayati hazlarla yüklü bir adap ve erkan silsilesi, tarikatları çürütmeğe kâfi geldi. İslam âlemi, bugün bu iki çürütülmüş zihniyetin harabesi halindedir." Buyurun, kitabın o bölümündeki fotoğrafı da bu.

Şimdi, Sayın Bakan, çok somut şeyler sordum çok somut yanıtlar bekliyorum.

Teşekkür ediyorum.