| Komisyon Adı | : | MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU |
| Konu | : | Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721) (Alt Komisyon metni) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 27 .06.2016 |
METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanın konuşmasını dinledik baştan sona. Genel olarak değerlendirdiğim zaman üç temayla başladı; insani kalkınma için eğitim, bilgi tabanlı eğitim ve kalite. Bu üç cümleyi, üç kelimeyi, üç başlığı önce, 2002 yılında Sayın Erkan Mumcu'nun açıklamalarında dinledik; daha sonra, arkasından gelen Hüseyin Çelik'ten dinledik, daha sonra gelen Nimet Hanım'dan dinledik, Ömer Bey'den dinledik, Nabi Bey'den dinledik ama ne yazık ki bu bu şekilde ifade edilmiş olsa ki... Bu konuşma metnini de gerçekten Millî Eğitim Bakanlığındaki genç bürokrat arkadaşların çok nitelikli hazırladığını da görüyorum gayet detaylı açıklamışlar, hazırlamışlar ama sayın bakanlar kendi görüşlerini, kendi anlayışlarını, kendi samimiyetlerini ortaya koymak yerine bu klişe lafları kullanıyorlar. "Kalite" diyorsunuz, yani teknik konular var yüzde 80 oranında alt komisyonda da belirlenmiş. Kaliteyle ilgili ciddi bir şey yok. Yani kaliteyi sağlamak istiyorsanız bir kere liyakat esasını ön planda tutmanınız lazım. Bizden sizden anlayışıyla bir atama sistemini yürüten ve buna yönelik bir davranış içerisinde olduğumuz zaman Millî Eğitim Bakanlığı çerçevesinde ve onun çıktılarında bir kalite yakalamamızın mümkün olmadığını görüyorum ve bunu üzülerek ifade ediyorum.
Sayın Bakan OECD rakamlarıyla özel okulların artırılması ve teşvikine yönelik gerekliliği açıklamaya çalıştı. Madem Sayın Bakan OECD rakamlarına bu kadar değer veriyor biz de OECD rakamlarıyla Millî Eğitim Bakanlığının başarısızlığını net olarak ortaya koyalım. Bir tane örnek vereceğim, hep veriyorum çok çarpıcı olduğu için: 65 ülke arasında 62'nciyiz matematik problemlerini anlamada. Sayın Bakan, tokat gibi bir sonuç var esasında Millî Eğitim Bakanlığımızın sonuçları açısından. Eğer kaliteyi düşüneceksek kalitenin artırılmasına yönelik bir komisyon çerçevesinde ve bu mefkûreyle burada -ta baştan böyle bir konuşmamız olmuştu- burada bulunuyorsak OECD rakamlarını sadece kendi özel okul uygulamalarınızı ya da bazı yapacağınız uygulamaları gerekçelendirmek amacıyla değil, arada bir yaptığınız işlerle yüzleşmek amacıyla da kullanmanızın çok uygun olacağını düşünüyorum.
"Sağlıkta performans" diyerek doktorları yarıştırmanıza rağmen Millî Eğitim Bakanlığında performans ortada, uluslararası göstergelerle de ortada. Yani bunun mutlaka bir bedeli olmayacak mı arkadaşlar? Yani millî eğitimde bu derece başarısız olmamamızın yani bir sorgulamasını... "Neden böyle oldu?" diyemiyor muyuz acaba, bunu bir görüşmüyor muyuz? Bakıyorum ben Sayın Bakanın verilerine yani dinlediğiniz zaman sanki OECD verileri, vize skorları çok mükemmel, çıktılarımız çok mükemmel, aldık dünyada ilk 10'da gidiyoruz tarzında bir konuşma çerçevesinde. Biraz bunlara yönelik de -yani dediğim gibi- bir şeyler yapmamız gerektiğine inanıyorum.
Üniversiteler: Üniversiteler mevzusunu bu Millî Eğitim Bakanlığının dar görüşlü, üniversitelerin genel yapısına dar olarak bakan böyle bir anlayış çerçevesinden çıkararak mutlaka sizin de ta 2002'de söz verdiğiniz, Acil Eylem Planı'nda uygulamaya koyduğunuz YÖK'ün kaldırılarak bir yükseköğretim bakanlığının kurulması gerekliliğine inanıyorum. Ancak Bakanlığın sadece kalite denetlemesi ve mali işlerin takibi dışında özellikle akademik özerklik, mali özerklik ve idari özerkliği üniversitelere vererek bir yeni yapılanmanın mutlaka üniversitelere gerekli olduğunu düşünüyorum ancak bu şekilde ortaya bir şeyler koyabiliriz. Dünyada Uluslararası Üniversiteler Birliğinin verilerine göre 20 binin üzerinde üniversite var, yükseköğretim kurumu var, ilk 500'e bir üniversite soktuğumuz zaman neredeyse bayram ilan ediyoruz. İsrail'in ilk 100 içerisinde 7 üniversitesi var arkadaşlar, Amerika'yı söylemiyorum, Kore'yi söylemiyorum, Japonya'yı söylemiyorum. Ne yazık ki üniversitelerimizde başarılı olduğumuzu düşünmüyorum. Üniversitenin birçok bölümünün işsizliğin dört yıl ya da iki yıl geciktirildiği bölümler olduğuna inanıyorum. Eski rektörlük yapmış bir kişi olarak söylüyorum bunu, alıyorsunuz çocuğu iki yıl okutuyorsunuz, dört yıl okutuyorsunuz, baştan işsiz, bittikten sonra gene işsiz. İşsizliği biz iki yıl ya da dört yıl geciktiriyoruz. Mutlaka memleketimizde ciddi bir iş gücü planlaması yapılması gerektiğine inanıyorum. İş gücü planlaması yapılmadan, "Hangi elemandan ne kadar ihtiyacımız var?" buna yönelik bilgisi olan var mı Sayın Bakanım içinizde? Buna yönelik "Elektrik elektronik mühendisinden şu kadar ihtiyacımız var, mimardan şu kadar ihtiyacımız var, öğretmenlerden şu bölümlerde beş yıl ihtiyacımız yok." diyebilecek samimiyeti göstermemiz lazım arkadaşlar. Atanamayan öğretmenler konusu. Kadronunuz 930 bin civarında herhâlde değil mi yanılmıyorsam şu anda atanmış olan öğretmen? Zaten Millî Eğitim Bakanlığına alsak alsak toplam 1 milyon insan alacağız. Bunun üzerine nasıl alacağız? Ne yapmamız lazım? Buna yönelik bakılması gerektiğine inanıyorum. Hiç olmazsa alırken bir adalet sağlayalım. Nedir adaletsizlik? Şimdi mübarek ramazan günü "Kul hakkı yemeyelim." diyoruz, 50-55 puan almış din bilgisi ve ahlak öğretmenini atıyoruz, 85 puan almış olan, 90 puan almış olan felsefe öğretmenini atamıyoruz. Hiç olmazsa bazı olması lazım bunun. 70 puanın veya koyun 80 puan bir baz koyun "O bazın üzerindeki insanları atayacağım." deyin ya da bir ayrım yapmadan belirli bir puanın üzerinde olan herkesi eşit olarak atayalım. Bu konunun, özellikle atama düzeyindeki puanın mutlaka diğer branşlar açısından da eşitlenmesi açısından bir çalışmanın yapılmasının vicdani olarak da insanları rahatlatacağını düşünüyorum, sizi de rahatlatacağını düşünüyorum. Yani eyvallah, hepsini birden alabilmemiz... 350 bin kişi var yani var olan şartlarda bunun mümkün olmadığını görüyorum. Daha önce de söylemiştim eğitim bilimleri üniversitesinde bu çocukların yüksek lisans, doktora yaptırılarak belirli bir süre içerisinde niteliklerinin artırılması ve öğretmenlerimizin yüksek lisans, doktora yapmış kişilerden atanmasının uygun olabileceğini, böyle bir formülle hiç olmazsa o çocuklarımızı araştırma görevlisi kadrolarında, yüksek lisans öğrencisi kadrolarında tutarak belirli bir süre içerisinde hiç olmazsa niteliklerini artırıp ondan sonra bunların içerisinden en iyilerini seçerek atayabilmemizin uygun olduğunu düşünüyorum.
Tabii, onun ötesinde vazgeçtiğimiz, çok üzerinde durmadığımız, Millî Eğitim Bakanı olarak yani iki kez konuşmanızı dinledim Komisyonda bahsetmediğiniz, işte Bologna Süreci'nde ne yapıyoruz ne aşamadayız? Yeterlilikler çerçevesinde ne gibi planlamalar yaptık, nedir? Onun ötesinde, diplomalarımızın uluslararası geçerliliği, müfredatımızın uluslararası geçerliliği konusunda neler yapıyoruz? Yani sadece "Biz yaptık oldu." anlayışıyla aldığımız sonuç ortada. Matematik problemlerini anlamada 65 ülke arasında 62'nciyiz. Yani demek ki müfredat içeriğimizin uluslararası standartlara uygun olarak tekrar gözden geçirilmesine ihtiyaç var. Tabii ki bunun içerisine yüzde 70'i böyle olacak, yüzde 30'unu mutlaka kendi rengimizi, kendi anlayışımızı, kendi kültürümüzü koyacağız eyvallah. Ama hiç olmazsa uluslararası standartta geri düşmememiz gerektiğini ve bu konudaki çalışmaların iştahla yapılması gerektiğine inanıyorum.
İçerik meselesi arkadaşlar. Millî Eğitimdeki içerik arkadaşlarımızın da söylediği gibi çok önemli yani ben bu Komisyonun başlangıcında da ifade etmiştim yani özellikle entelektüel olan bir komisyon olduğumuza inanıyorum, hâlâ bu inancımı sürdürmeye devam ediyorum. İnsanların sağdan, soldan, farklı yerlerden belirli bir entelektüel seviyeye gelmeleri onların entelektüel Nirvana'da buluşmalarını sağlayabileceğine inanıyorum. Bu müfredat içeriğinin böyle nitelikli bir entelektüel çerçeve tarafından mutlaka -yani bizim Talim Terbiye Kurulunda arkadaşlarımız vardır ama- ciddi değerlendirilmesi gerektiğini ve hurafe içeriklerle gençlerimizin, çocuklarımızın beyinlerinin doldurulmaması gerektiğine inanıyorum. Bunun önemli olduğuna ve özellikle kalitenin artırılmasındaki en önemli etkenlerden birisinin bu olduğuna inanıyorum. Liyakati mutlaka gözden geçirmemiz gerektiğini ve liyakat yerine "Benim adamım olsun." anlayışını terk ettiğimiz andan itibaren Türkiye'yi bir yere getirebileceğimize inanıyorum. Türkiye'de bir barış sağlanmalı, evet, yani bu kutuplaşmanın Türkiye'de kimseye faydası olmadığına inanıyorum ama bu barışın, bu anlayışın bu kucaklaşmanın önce eğitim sistemine Komisyonda başlamamız gerektiğine inanıyorum ve bunun için lütfen bu dediklerimizi samimi olarak anlattığımızı ve ifade ettiğimizi bilmenizi istiyorum. Onun dışındaki birçok teknik konunun Bakanlık bürokratları, ÖSYM'nin ve Yükseköğretimin çok değerli bürokratları tarafından geçerli yeterlilik ve gereklilik olarak yapıldığına inanıyorum. Ama bu liyakat meselesini, kalite meselesini artık sadece hani "Ses var görüntü yok." anlamında çıkartalım ve bunun görüntüde de olabilmesi için sadece bu lafları söylemek değil çünkü ben bütün... Bakın diğer bakanların konuşmalarına, bu üç laf hepsinin konuşmasında var. Ya var da on dört yıldır ortada bir şey yok arkadaşlar. Yani tamam yollar yaptınız bir ölçüde, köprüler yaptınız ama eğitimi yapamadınız arkadaşlar, bunu samimi olarak bir kere kabul edin. Eğitim hakikaten çok kötü durumda, çıktılarımız kötü durumda, uluslararası standartlarımız kötü durumda. Burada hep birlikte olmaya ihtiyacımız var, bizim de görüşlerimizi almanıza ihtiyaç var ve bizim de bu konuda sadece oyunbozanlık değil samimi olduğumuzu anlatmak istiyorum. Bu samimiyetimizin karşılık görmesi gerektiğine inanıyorum. Eğitimin kalitesi Türkiye'nin kalitesi demektir. Bu kaliteye hep beraber katkı koymamız gerektiğine inanıyorum.
Teşekkür ederim.