| Komisyon Adı | : | MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU |
| Konu | : | Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721) (Alt Komisyon metni) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 27 .06.2016 |
KAZIM ARSLAN (Denizli) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli arkadaşlarım; hepinizi öncelikle saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Şimdi, eğitimin genel anlamda bir değerlendirmesini yapacak olur isek, eğitimin hem nitelik olarak hem nicelik olarak her gün bozulduğunu ve tamamen ideolojik anlamda, siyasi anlamda yeni yeni düzenlemeler yapıldığını görüyoruz. Ama birçok temel sorun var ama bu temel sorunların göz ardı edildiğine, tamamen tek yanlı, iktidarın inisiyatifine bağlı düzenlemeler yapıldığına şahit oluyoruz.
Şimdi, bir kere okullaşma oranı her gün biraz daha azalmakta ve birçok çocuğumuz, 2 milyon 715 civarında çocuğumuz okula gidemez durumda.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - O sayı daha az, onu söyleyeyim sadece.
KAZIM ARSLAN (Denizli) - Peki, olabilir, sayılarda belki eksiklikler veya fazlalıklar olabilir.
Şimdi, özellikle köy okullarının kapatılmış olması, taşımalı eğitime geçilmiş olmasıyla hem kırsal bölgede hem köylerde özellikle çocukların hem sosyal hem toplumsal hem de eğitim alanında çok başarı elde edemediğini de görüyoruz. Çünkü kendi yerinde, kendi okulunda, kendi öğretmeniyle birlikte yaşayan, en azından onunla birlikte eğitimini gidermeye çalışan bir yapıdan, tamamen birbirinden bağımsız, kopuk, oradan oraya arabayla, taşıtlarla taşınıp çocuklara eğitim verilmeye çalışılıyor ama bana göre eğitimi verilmiyor, eğitimi geciktiriliyor ve geçiştiriliyor diye düşünüyorum. Onun için köy okullarının hem yapılması, açılması hem de öğretmeniyle birlikte kendi yerinde eğitimin verilmesinde çok büyük fayda olacağını düşünüyorum, bunun değerlendirilmesinde fayda var.
Şimdi, birçok kız çocuğumuz da okula gidemiyor. Yine bizim elimizdeki rakamlara göre, 958.815 kız çocuğunun okulun kapısından girmediği ve dolayısıyla okula gitmediği, eğitim alamadığı da görülmektedir.
Adrese dayalı kayıt sistemine göre ortaokulu bitiren 258 bin öğrencimiz hiçbir okula kaydını yaptıramamış. Bu da adrese dayalı okulla tercihlerin bir derece uyuşmaması sebebiyle çocukları kendi istedikleri, kendi yakınında olan okullara değil, farklı mahallelerde, farklı yerlerde ve farklı bir sistemle eğitimi sürdüren okullara gitmesi konusunda zorlamış oluyoruz diye düşünüyorum.
Benim en çok dikkatimi çeken konulardan bir tanesi, 2002'yle 2016 arasında imam hatip okullarının hızla çoğaldığını görüyoruz. Şimdi, şöyle bir düşünüyorum -aslında ben hem hukukçuyum hem de iş dünyasında olan bir insanım- bu kadar meslek erbabı gençlerimize, nitelikli elemanlara ihtiyacımızın olduğu bir dönemde imam hatipten mezun ederek bu çocukların hem iş hayatında faydalı olmasının hem kendilerine yararlı olmasının hem memlekete yararlı olması mümkün olmadığını düşünüyorum. İhtiyacın çok fazla üstünde imam hatip okulunun açıldığını ve imam hatip mezunu birçok gencimizin de bugün ortalıklarda dolaşarak iş bulmaya çalıştıklarını da görüyorum.
Şöyle bir değerlendirme yaptım: 2002'yle 2016 arası imam hatip liseleri ve öğrenci sayılarında yüzde 250 artış olmuş, okul sayısı 450'den 1.149'a çıkmış, öğrenci sayısı da 71.100'den 677.205'e çıkmış Sayın Bakan.
Şimdi, gerçekten burada müthiş bir... Yani ihtiyaca dönük değil, tamamen ideolojiye dönük, kendi partinizin görüşlerini destekleyecek, sizlere destek verecek...
LEYLA ŞAHİN USTA (Konya) - Siz mi karar vereceksiniz?
KAZIM ARSLAN (Denizli) - Bir saniye, dinleyin lütfen.
CEYHUN İRGİL (Bursa) - Yalan mı? Ailelere dayatıyorsunuz.
İSRAFİL KIŞLA (Artvin) - Din yasak mı?
KAZIM ARSLAN (Denizli) - Destek verecek öğrenci yetiştirmek yerinde...
LEYLA ŞAHİN USTA (Konya) - İmam hatiplerin işsiz adam olduklarını...
KAZIM ARSLAN (Denizli) - Buyurun, siz konuşun hanımefendi.
BAŞKAN - Lütfen arkadaşlar.
KAZIM ARSLAN (Denizli) - Sayın Başkan, hanımefendiye verin sözü, konuşsun, ondan sonra ben konuşayım.
BAŞKAN - Lütfen, buyurun, devam edin.
LEYLA ŞAHİN USTA (Konya) - Ben de imam hatip mezunuyum.
İSRAFİL KIŞLA (Artvin) - Geneli üzerinde konuşulacaksa ben de söz hakkımı istiyorum.
BAŞKAN - Peki, söz hakkınız var, size söz vereceğim. Söz isteyene söz vereceğim. Konuşmacıya müdahale edilmesin, söz isteyin, söyleyin arkadaşlar.
Buyurun.
KAZIM ARSLAN (Denizli) - Şimdi, inanın bugün hem çıraklık alanında hem de teknik eleman, nitelikli eleman yönünde çok büyük bir ihtiyaç olduğunu belirtmek istiyorum. Çoğu işverenlerimiz, iş dünyası özellikle küçük esnafların ve işletmelerin çırak bulamadıklarını, çırak yetiştiremediklerini, kendilerine yardımcı bir eleman bulamadıklarını özellikle söylüyorlar, belki sizler de bunları zaman zaman işitiyorsunuz. O nedenle bence ülkemizin ihtiyacına yönelik, iş dünyasının ihtiyacına yönelik, işletmelerin ihtiyacına yönelik bir eğitim modelini, sistemini devreye sokmak zorundayız. Yani şimdi liseleri kapattık, hepsini Anadolu lisesi yaptık. Ee, şimdi eskiden Anadolu lisesine tercih vardı, liseye gidebiliyordu, eğer istemiyorsa meslek okullarına gidebiliyordu, eğer istiyorsa imam hatip liselerine gidiyordu ama böyle bir istemin yapılabileceği bir sistemin maalesef bugün ortada olmadığını görüyoruz.
Şimdi, okul sayısını biraz önce söyledim, öğrenci sayısını da söyledim. Daha çok imam hatipleri özendiren, imam hatip okullarına gitmeyi yönlendiren... Ve ayrıca bu alanda bursun da arttığını fazlasıyla din öğretimindeki çocukların daha fazla burs aldıklarını da görüyoruz, tespit ediyoruz. Din eğitiminde bugün bir yılda yüzde 27 oranında bir burs artışının olduğunu da tespit etmiş bulunmaktayız.
Sayın Bakan, şimdi, üniversitelerimizin özellikle YÖK'e bağlanmak suretiyle üniversitelerin hem bilimsel hem idari hem de mali yönden özerkliklerinin olmadığını düşünüyorum. YÖK'e bağlı olarak çalışan, YÖK'ün direktifi dâhilinde iş yapmaya, eğitim yapmaya çalışan üniversitelerimizin gerçek anlamda iş dünyasına ihtiyaç duyulan, uygulamaya yönelik... Ve özellikle çocukların, eğitim almış olan gençlerimizin uygulamayı görmeden, gerçek anlamda bir makine mühendisinin makineyi tam anlamıyla tanımadan, bir tekstil mühendisinin de kumaşın ve ipliğin ne olduğunu bilmeden fabrikaların önüne gelerek iş istediklerini görüyoruz.
Şimdi, uygulamalı eğitim bana göre çok önemli. Yani eğitimde yapılabilecek en faydalı yatırımlardan, girişimlerden bir tanesi de uygulamalı eğitime geçmek olmalıdır diye belirtmek istiyorum. Uygulamalı eğitime geçmediğimiz sürece teorik anlamda ezberci bir anlayışla yetişmiş olan gençlerimizin iş yerlerine gittikleri zaman gerçekten başarılı olamadıklarını ve başarmak için de gayret etseler de bunun biraz zaman aldığını ve zaman kaybına da neden olduğunu belirtmek istiyorum.
Şimdi, üniversite öğrencilerimizin hem burs anlamında hem kredi anlamında hem de barınma anlamında çok büyük sıkıntı çektiğini düşünüyorum. Bu kadar insanın, yani eğitim gören insanların, velilerin eğitim görürken çok büyük ihtiyaç duydukları bu alanlarda Millî Eğitimin ve üniversitenin ve aynı zamanda Kredi ve Yurtlar Kurumunun yeteri kadar yatırım yapmadığını görüyorum.
Örneğin, Denizli'de, önce, açıldığı zaman yapılan bir yurdun ötesinde bugün yıllardan beri yeniden yapılan bir yurt yok. Çocukların barınması gerçekten çok şartlarda sağlanıyor, öğrencilerimizin yeterli anlamda barınma yönünde, ihtiyaçlarını karşılama yönünde çok büyük sıkıntılar çektiklerini görüyoruz. Onun için, bir kere, bu kadar üniversitenin çoğaldığı bir ülkede, her ilde bir üniversitenin bulunduğu, hatta vakıf üniversiteleriyle kat kat sayılarının arttığı bir dönemde ben bu artışı da aslında suni bir artış olarak değerlendirmek istiyorum. Çünkü ihtiyaçtan fazla üniversite açılmış olması, vakıf üniversitelerinin de bir kazanç kapısı olarak görülüp sık sık talep edilerek yenilerinin devreye sokulmasını ben yararlı bir girişim olarak görmüyorum. Onun için tasarının içinde -bilmiyorum, sonradan "Çıktı." falan diye söylendi ama- 6 tane isteğin olduğu söyleniyordu, çıkarmışsınız, iyi yaptığınızı düşünüyorum. Çünkü bir gün gelecek, belki üç beş sene geçtikten sonra da bu vakıf üniversitelerine, özel üniversitelere de tercih kesinlikle olmayacaktır. Bunu neden söylüyorum? Çünkü üniversite mezunu birçok gencimiz bugün asgari ücretle bile iş bulamıyor. Şimdi, üniversiteden mezun ediyoruz, herkes ona bağlanıyor; devlet yatırım yapıyor, harcama yapıyor, aileler yatırım yapıyor, harcama yapıyor, çocuklar zamanlarını harcıyor, paralarını harcıyor ama okuldan çıktıktan sonra iş bulamadıkları için gerçek anlamda üniversitede okumanın, hele hele paralı üniversitelerde okumanın kendisine bir yararı olmadığını hem kendisi görüyor hem ailesi hem de kendisinden sonra gelen kardeşleri görüyor, komşuları görüyor. "İşte, benim abim okudu da ne oldu?" sorularına muhatap oluyoruz. Dolayısıyla, bunun bir elden geçmesine ve ihtiyaca dönük olarak -YÖK var bugün başta- YÖK'ün veyahut da Üniversitelerarası Kurul Başkanlığının birleşerek bu ihtiyaçları yeniden tespit etmesine, öğretmen sayısında, fen öğrencisi sayısında, işte, teknik eleman sayısındaki ihtiyaçlar, işte, hukukçu ihtiyaçları noktasında, mühendislik, mimarlık, tıp gibi birçok alanda, bu alanlarda ihtiyacın yeniden tespit edilerek bu ihtiyaçlar çerçevesinde yeniden bir şekillenmeye, yeniden bir düzenlemeye ve kontenjanların da buna göre düzenlenmesine çok büyük ihtiyaç var diye düşünüyorum.
BAŞKAN - Sayın Arslan, toparlamanızı rica ediyorum.
KAZIM ARSLAN (Denizli) - Sadece üniversiteye bırakılarak bu işin bu şekilde gidemeyeceğini ve bir yerde patlayacağını da belirtmek istiyorum.
Şimdi, yine, bize gelen taleplerden bir tanesi engellilerin rehabilitasyonuyla ilgili eğitimin ve eğitimle ilgili verilen seansların yeterli olmadığı noktasında. Herhâlde aylıktı bana gelen bilgi, 90 seans olarak üst sınır konmuş. Bu 90 seansın yetmediği, bunun artırılması gerektiği ve tam sonuç alınacak bir noktada bu eğitimin kesildiği ve dolayısıyla engelli çocukların çok fazla yararlanamadıkları noktasında da bir sıkıntının olduğunu belirtmek istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Arslan, lütfen...
KAZIM ARSLAN (Denizli) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Bunlar maddelerde zaten konuşulacak.
KAZIM ARSLAN (Denizli) - Tamam, bitiriyorum.
Şimdi, arkadaşlarım bahsetti ama atanamayan öğretmenler gerçekten Türkiye'nin bir gerçeği ve sıkıntısıdır. Yani bu atanamayan öğretmenleri bekletmekten öte -yani eğitim yılı eylülde başlayacak- bu dönem gelmeden en azından yani verilmiş olan sözlerin yerine getirilmesi, atanamayan öğretmenlerin ataması, sözleşmeli öğretmen çalıştırılmaması... Bu kadar açıkta öğretmen varken yani sözleşmeli, geçici anlamda, geçiştirici anlamda bir uygulamanın yapılması millî eğitime, öğrencilere, velilere, ülkemize yararlı olan bir uygulama değil. Kesinlikle sözleşmeli öğretmen uygulamasından vazgeçilerek kadrolu öğretmenlerin çalıştırılmasında fayda var diye düşünüyorum. Meslek ve teknik okulların çok fazlasıyla öne çıkarılmasını, ülkemizin ihtiyacına yönelik düzenlemelerin ve okullaşmanın yapılması suretiyle çalışmaların sürdürülmesi gerektiğini belirtmek istiyorum.
Bir de millî eğitimin de özellikle hem idareciler yönüyle hem uygulama yönüyle laik ve çağdaş eğitimden de uzaklaştırıldığını görüyorum ve onun için karma eğitim konusunun da son günlerde zaman zaman tartışıldığı, hatta kız-erkek öğrencilerin sınıflarının ayrılmaya çalışıldığı yönünde de bazı bilgiler geliyor. Sakın ola ki böyle bir yanlışın içine girmeyelim Sayın Bakan. Yani eğer ülkemizi dünyayla entegre etmek istiyorsak, çocuklarımızı dünya insanı yapmak istiyorsak -bölge insanı değil, Orta Doğu ülkesi değil- biz gerçek anlamda laik ve çağdaş eğitimden uzaklaşmadan karma eğitimi gerçekleştirmek, bu şekilde de hem okullaşmayı hem de eğitimimizi vermek durumundayız diye belirtmek istiyorum.