| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 20 .11.2014 |
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Teşekkür ederim Sayın Başkan
Sayın Bakan, değerli Komisyon üyesi arkadaşlarım, değerli bürokratlarımız, sevgili basın mensupları; hepinizi selamlıyorum.
Sayın Bakan, eleştirilerimizi de ifade edeceğiz ama, sözlerimin başında, ben, zaman zaman ulaşmak istediğimizde hem sizin hem de Bakanlık üst düzey bürokrasisinin ilgisinden dolayı teşekkür ediyorum. Bize, sorun ilettiğimizde, en azından ulaşmaya çalıştığımızda geri dönüş alabiliyoruz. Bu konuda kaç defa ben ulaşmaya çalıştı isem geri dönüş de olmuştu. Sorunların çözülüp çözülmemesi ayrı bir meseledir, ama en azından böyle bir yaklaşımın olmuş olması benim açımdan memnuniyet vericidir. O yüzden de şahsınızda, bu hassasiyeti gösteren personelinize de teşekkür ediyorum.
Şimdi, sağlık sisteminde siz iyileştirmelerden söz ettiniz, hangi aşamalara hangi noktalara geldiğinize dönük belirlemeler yaptınız. Çok doğaldır, siyaset de yapıyoruz, siyasetin içerisinde bir kısım propaganda da mutlaka vardır; hangi sektöre bakıyorsanız bakın, hangi alanla ilgili olursanız olun işin içinde bir kısım da işin propagandası olur. Bu, siyaset doğasının bir gereğidir, bunu yapıyorsunuz, ifade ediyorsunuz. Ama üzülerek ifade edeyim, tablo sizin oluşturduğunuz, sizin ifade ettiğiniz kadar iç açıcı değil, onu söyleyeyim.
Aile hekimliği uygulamasından başlayayım, oradan ifade edeyim. Siz ideal olanı esasında ifade ediyorsunuz. Yani ideal olanla var olan arasındaki dengeyi tutturan bir yaklaşımla karşı karşıya olmadık, onu ifade edeyim.
Ben, mesela, iki gün önce, Ankara'da, birinci basamak bir sağlık merkezine gittim, aile hekimiyle oturdum konuştum, 5 bin kişiye her biri bakıyor. Şimdi, peki, "aile hekimliği" bilinci toplumda karşılık bulan bir uygulamaya dönüştü mü? Bu uygulamayı kendi elimizle boşa çıkarıyoruz. Nasıl boşa çıkarıyoruz? Bu mantar gibi çoğalan özel hastane uygulaması, sağlığın özelleştirilmesi uygulaması zaten bu konuda kamusal hizmet olması gereken bir faktörü ticari bir enstrümana dönüştürüp, kendi uygulamalarımızı öteler bir noktaya kendimizi getiriyoruz. Bu nedenle, yani, uygulamanın olması gerektiği biçimiyle ilerlediği noktasında sizinle hemfikir değilim, onu ifade edeyim.
İkinci önemli husus, şimdi, burada, çokça tartışma konusu olmuştur. Şunu önemsiyorum: Hastanın, hastane özel muayenehane arasında gidip gelmesine sebebiyet veren uygulamanın sonlandırılıyor olması benim açımdan önemlidir. Bakın, çok açık, net ifade ediyorum. Yani, işte, geçmişte sizler de örnek veriyorsunuz, bizler de yaşamışız, işte, iyi muayene olabilmek için bir muayenehaneye gitme mecburiyeti... Buradan çıkmış olmak önemlidir. Peki, buradan çıktık, nereye geldik? Burası önemli.
Ben çocuğumu bir hastaneye gribal enfeksiyon için götürdüm Sayın Bakan, gribal enfeksiyon için götürdüm. O hastane 700 lira civarında fatura imzalattı bana, 40 çeşit kan tahlili, kan tetkiki yaptırdı. Değil mi? Özel hastaneden söz ediyorum. Kan tahlili.. Ya gribal enfeksiyona, üst solunum yollarında gribal enfeksiyon. Eczaneye dahi gitsem işte gribe iyi gelecek ilaçları veriyor, anne babanın içi rahat olsun diye çocuğunu doktora götürüyor, iyi doktora gösteriyor. Yani herhangi bir hastanenin ismini vermek durumunda kalmayayım çünkü bütününde böyledir ve maalesef, artık, radyasyona maruz bırakılma bir fecaate dönüştü hastanelerde, özellikle özel hastanelerde. Sizde verileri vardır bu işin mutlak surette. Şimdi, bir taraftan da işte Türkiye'de kanser vakalarının çokluğundan söz ediyoruz, ifade ediyoruz. Ben, özel hastaneye gidip en azından 1 defa, hangi hastalıktan şikâyetçi olursa olsun radyasyona maruz kalmadan çıkan hastanın olduğunu düşünmüyorum. Boğaz enfeksiyonu için gidiyor MR çektirip çıkıyor yani ya da filim çektirip gidiyor, film çektirmiyor mu?
İSMAİL TAMER (Kayseri) - MR'da radyasyon yok.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Tomografide olmuyor mu?
İSMAİL TAMER (Kayseri) - Oluyor.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - E, onu söylüyorum. Yani hekim olmadığımı biliyorum İsmail Bey. Ama yani sonuçta hepimizin mevcudiyetinden haberdar olduğumuz bir sorundan söz ediyorum. Bu bir sorundur. Bunu çözmek gerekiyor.
Birinci basamak sağlık hizmetlerinde önleyici sağlık tedbirleri etkin midir? Sayın Bakan, eğer siz gıda kontrolünü etkin yapabiliyorsanız bu vardır. Yani insanların sofrasına gelen gıdayı kontrol edebiliyor ve denetim altında tutabiliyorsanız "Bu konuda başarılıyız." diyebilirsiniz. Yoksa aşılar çıkmış, gidiyor herkes aşısını yaptırıyor zaten. Ama buna rağmen bu ülkenin en temel sorunlarından bir tanesi bana göre gıda kontrolü sorunudur.
BAŞKAN - Gıda Bakanlığında bunu dile getirmediniz.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Zaten, o, başlı başına bir problem, yani anlayan ilgilenmiyor, anlamayana yetki veriyorsunuz o yüzden...Tarım Bakanımız bundan ne anlar? O, işin para kısmında. Yani bir ürünün GDO'lu olup olmadığı değil, para kazandırıp kazandırmıyor mu, ona bakar. Ama bunun sağlıklı olup olmadığı noktasının sizi ilgilendiriyor olması gerekir. Yani "önleyici sağlık tedbirleri" dediğinizde eğer bu işin içinde varsa ben anlamlı bulurum. Yani öbür türlü yapılan çalışmaları anlamsız bulduğumu ifade etmiyorum, anlamlıdır elbette ki ama, maalesef, tükettiğimiz birçok şeyde kanserojen madde olduğu ifade ediliyor. Şu tükettiğimiz su, plastik ambalaj, eğer bir günden fazla... Her birimiz de aracımızı kullanırken koyuyoruz aracımıza. Eğer iki gün üst üste bu araçta kalıyorsa, aracın ısı durumu değişiyorsa kimyasal bir karışıma dönüşüyor. Siz demin dediniz ya, sularda bile, işte ambalajlı sularda bile denetim sağlıyoruz, vesaire bunları ifade ettiniz, sizin örneğiniz üzerinden, değinmeniz üzerinden ben de ifade ediyorum. Yok. Evlerimize işte plastik damacanalardan su geliyor ve tüketilmesi gerektiği süre içerisinde de pekâlâ tüketilmiyor, karışıma dönüşüyor, tedbir geliştirilmiyor. Bu konudaki denetimlerin ya da uygulamaların gerçek anlamda önleyici sağlık tedbirleri kapsamında karşılık bulması gerekir diye düşünüyorum.
Şimdi, bana bir not iletildi Sayın Bakan. Yani öyle midir, değil midir bilmiyorum ama, sizinle ben de paylaşayım.
Şimdi, hastanelerde ameliyathane teknikerleri ile anestezi teknikerlerinin...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Zozani, toparlayabilirseniz.
Buyurun.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - ...işleri hemşirelere yaptırılıyor. Doğal olarak hatalara sebebiyet veriyor ve bu uygulama hatalarından kaynaklı olarak Sağlık Bakanlığının bugüne kadar ödediği tazminat "7 milyar 254 bin lira" şeklinde ifade ediliyor. Bir uygulama hatası, yani uzmanın, olması gereken personelin istihdam edilmemiş olmasından kaynaklı bir durumdan söz ediyorum.
BAŞKAN - "7 milyon" herhâlde demek istediğiniz.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Milyon. Yani mesajı gönderenler rakamı yanlış telaffuz etmiş olabilir, yanlış kavramış olabilirler. Ben de doğrusunu size soruyorum, nedir, bu konuda...
Bu "şehir hastaneleri" meselesi son olarak değineceğim konudur.
BAŞKAN - Kanunda çok tartıştık ama...
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Sayın Bakan, bir kere "şehir hastaneleri" meselesi, taşra hastaneleri ve taşra hastanelerinde çalışan sağlık görevlilerini hiçleştiren bir uygulamadır. Herkes buraya yönleniyor ve maalesef, bu şehir hastaneleri uygulaması AVM uygulaması gibi algılandı. Biz, burada yasasını tartışırken de bu eleştirilerimizi gündeme getirdik. Tam bir kompleks şeklinde bir AVM mantığıyla yasası çıkarıldı burada ve yarın öbür gün orada konfeksiyon dükkânı, hırdavatçı vesaire, o kompleksin içerisinde kurulur ise ki otele kadar siz bunun önünü açtınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Bunların hepsi olacak işin içerisinde. Yani vatandaş şehir hastanelerinde hastaneye değil, hırdavatçıya gitmiş gibi olacak bu uygulamalarınız itibarıyla ve maalesef bizi yirmi beş yıl borçlandırdınız bu konuda, çocuklarımızı da, torunlarımızı da borçlandırdınız. Bunu niye yaptınız? Hangi ihtiyaca binaen yaptınız? "Yatak kapasitesini artıracağız." tartışması burada yapıldı. Şimdi, yatak kapasitesinin artmayacağı sizin sunumunuzdan da anlaşıldı, 52 bin yenilemeden söz edildi. E, şehir hastaneleri kurmadan da bu yenilemeyi yapabilirdiniz. Mademki "yatak kapasitesi artırımı" gibi bir ihtiyaç söz konusu değil, niye böyle bir uygulamada bizim geleceğimizi ipotek altına alan bir uygulamaya gittiniz? Yirmi beş yıl bu ülkede hayatın stabil, bu şekilde devam edebileceğinin garantisini nasıl verebiliyorsunuz? Mümkün değil. Yirmi beş yılın öngörüsünü, en azından böyle mevcut stabilizasyon şeklinde yirmi beş yıl sürdürebileceğine ilişkin garantiyi veremezsiniz, mümkün değil, ama o garantiyi verdiğinizi düşündünüz ve böyle bir uygulamaya gidildi. Bu, doğru değil.
Son olarak da, işte, özellikle mevsim koşullarından kaynaklı olarak köylerde, taşra bölgelerinde insanların yüz yüze kaldıkları sağlık sorunlarında, maalesef olması gerektiği zamanda sağlık personelini yanlarında görme imkânına sahip değiller. Geçmişte köylerde sağlık ocakları uygulaması vardı, hükûmetleriniz döneminde bu da sonlandırıldı, bu da kaldırıldı. Üzülerek ifade ediyoruz, 21'inci yüzyılda böyle bir örnek ya da böyle bir resim birbirimizle paylaşmak elbette ki hoş değil ama babalar çocuklarının ölülerini heybelerinde taşıyorlar. Böyle bir görüntü gördük biz çok yakın zamanda ve maazallah yarın, öbür gün benzer görüntüleri tekrar görmeyeceğimizin garantisi de yok. Bu konuda siz bir iyileştirme yaptınız mı, bu konuda tedbir geliştirdiniz mi? Van, Saray'ın bir köyündeki bir hastaya anında ulaşabilecek mekanizmayı geliştirdiniz mi, geliştirmediniz mi? Benim için önemli olanı budur Sayın Bakan.
Teşekkür ediyorum. Hayırlı olsun bütçeniz.