KOMİSYON KONUŞMASI

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başbakan Yardımcıları, değerli milletvekili arkadaşlarımız, kıymetli bürokratlar, basın emekçisi değerli meslektaşlarımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben de sözlerime tutuklu milletvekilleri konusuyla başlamak istiyorum. Gerçekten de siyasetçi olarak bizlerin en temel sorumluluğu yurttaşlarımızın sıkıntılarını çözmek. Her şeyden önce can güvenliklerini sağlamak bizim en büyük sorumluluklarımızdan; bu nedenle hepimiz teröre, şiddete mesafeli olmak durumundayız ama aynı şekilde ülkemizde "Kürt sorunu" denilen ve on binlerce canı alan meselenin bitirilmesi de yine bizlerin sorumluluğunda. Bu meselenin Mecliste çözülmesi gerektiğini, demokratik adımlarla, hep birlikte partilerin bir araya gelerek çözülmesi gerektiğini bugüne kadar söyleyegeldik bugün de söylemekteyiz. Bunun çözülebilmesi tüm milletvekillerinin Meclisteki ifade özgürlüğünün korunmasıyla olur. Bu noktada, işte, örneğin Komisyonumuzda yanımızdaki sıranın, sütunun şu anda boş olması Türkiye'nin sorunlarını hep birlikte, çoğulcu bir şekilde konuşmamız açısından önemli bir sıkıntıdır. Anayasa Mahkemesinin kararlarında hukuki süreç tamamlanmadan, karar kesinleşmeden milletvekillerinin tutuklanmasının Anayasa'ya ve mahkeme içtihatlarına aykırı olduğunun bulunduğu bilinen bir gerçek; geçmişte tutuklu milletvekilleri tartışmasından da bunu hepiniz anımsayacaksınız. Gözaltına alınan HDP'li milletvekillerinden serbest bırakılanlar oldu, diğerlerinin de haklarındaki yargılama bitene kadar, neticelenene kadar Meclisteki görevlerinin başında olmaları ve Türkiye'nin sorunları noktasında kendi görüşlerini, kendilerine oy veren halk kesimlerinin görüşlerini ifade etmelerinin önünün açılmasının önemini vurgulamak istiyoruz. Yıllardır hep söylediğimiz, hep tartışageldiğimiz konu dağda değil, işte, ovada, Parlamentoda siyasettir. Bunun önünün açık tutulması ülkemizin, demokrasimizin geleceği açısından son derece önemlidir düşüncesindeyim.

Sayın Başbakan Yardımcımızın aradan önce Cumhuriyet Vakfına ilişkin açıklamalarını dikkatle dinledik. Kendisinin kayyum konusuna uzak duruşundan ben de hem bir gazeteci olarak hem gazetenin eski yöneticilerinden biri olarak çok memnun oldum. Tabii, bu noktada Sayın Başbakan Yardımcısının yani "Bu konuyu onların kendilerinin çözmesini bekliyoruz." şeklindeki beklentisi, dileğinden sonra doğal olarak içerideki vakıf yöneticilerinin ki 9 tutuklu yönetici ve gazeteci yazarın büyük çoğunluğu vakıf yöneticileri şu anda onların da bir an önce özgürlüklerine kavuşması gerekir.

Bu vakıf tartışması boyutunun ötesine geçildiğinde iş biraz daha vahim hâle geliyor çünkü hem basına yansıyan haberlerden hem ifade tutanaklarından FETÖ'ye, PKK'ya destek anlamındaki suçlamaların hepsinin haber, başlık, ara başlık, ifade, yorumlardan varılan sonuçlar olduğunu görüyoruz; bu, ifade ve basın özgürlüğünü kısıtlayıcı bir tutumdur. Bu yüzden ve aslında az önce hem tutuklu milletvekilleri için söyleyeceğim konuyu burada da söylemek isterim, milletvekillerinin tutuklanması PKK'yla mücadeleyi kolaylaştırmayacak zorlaştıracaktır. Benzer şekilde gazetecilerin, yazarların tutuklanması da işte, hangi yapıyla mücadele edilmek isteniyorsa FETÖ ya da PKK bununla mücadeleyi kolaylaştırmayacak tam tersine gölge düşürecektir. Burada daha önce de tartıştık parlamenter demokrasimizi güçlendirmenin, hukuk devletimizi güçlendirmenin önünü kısıtlamalarla, yazarları, aydınları hapse atarak, özgürlüklerinden mahrum bırakarak değil, tam tersine özgür bir tartışma ortamını meydana getirerek sağlayabiliriz diye düşünüyorum. Daha önce de söylemiştim ama bir kez daha söyleyeyim: İçeride şu anda tutuklu bulunan isimlere baktığımızda bunlardan örneğin Kadri Gürsel, Uluslararası Basın Enstitüsünün Türkiye temsilcisidir; dünyaya Türkiye'de basın özgürlüğü hakkında en kapsamlı, objektif raporları hazırlayan isimlerden biridir ve daha bir ay önce yayın danışmanı olarak görevlendirilmişti ve bir yazısı nedeniyle, yazısındaki işte ifadeler ya da imalar nedeniyle şu anda tutuklu durumda. Musa Kart, sanırım vakıf üyeliği gerekçesiyle içeride. Kendisi bir karikatürist, dünyaca ünlü bir karikatürist ve daha önce yine bu iktidar döneminde davaların hedefinde oldu. Yani daha önce de söylemiştim bir kere daha ifade ediyorum, karikatüristi, yazarı, yorumcuyu tutukladığınızda terörle, FETÖ'yle, PKK'yla mücadelenizi dünyaya anlatmanın mümkünatı yoktur. Mesela Turhan Günay, Türkiye'nin en kapsamlı, en köklü kitap ekinin editörüdür. Bu kişinin terörle hiçbir ilgisi, ilişkisi olması mümkün değil. Diğer isimler de öyle. Hepsini saymak gerekirse Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, yine yazar Hakan Kara, yazar Güray Öz -gazetenin okur temsilcisidir- diğerleri de -yazar olmayan- işte, Önder Çelik, Bülent Utku ve Mustafa Kemal Güngör de vakıf üyeleridir. Ben, bir kere daha, vakıf yoluyla bu mesele çözülsün görüşü -ki ben Sayın Başbakan Yardımcımızın yaklaşımını son derece olumlu buluyorum- eğer öyle olacaksa bu vakıf üyelerinin de özgürlüklerine kavuşup bu konuda, sürmekte olan hukuki süreç konusunda üzerlerine düşeni yapmasının doğru olacağını düşünüyorum.

Görüşmekte olduğumuz bütçeler konusunda da kısa ifadelerim olacak.

Birincisi, tabii, bugün Atatürk, Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu diye 4 tane kurumu adı altında toplayan bu üst kurum kurmamızla ilgili olgu darbe anayasası sonrasında ortaya çıkmıştır ve bu kuruluşların, bu kurumların kuruluşuyla uzaktan yakından ilgisi yoktur. Bunlar kurulduğu zaman dernek olarak kurulmuştur. Bir tanesi Türk Dili Tetkik Cemiyeti, diğeri de Türk Tarihi Tetkik Cemiyetidir. Bunlar dernek, gelirleri olan, bağımsız araştırma yapmak üzere kurulmuş kuruluşlardı. Bağımsız olan bu kuruluşlar 1982 Anayasası'nda Cumhurbaşkanı gözetimi ve desteğinde Başbakanlığa bağlandılar. Bilimden bahsettiğimiz yerde -bu kürsüde yine söylemiştim- bağımlılık kabul edilemez, bağımsızlık olması lazım, bağımsızlık yoksa orada bilimden bahsedilemez. Atatürk'ün vasiyeti üzerindeki bu hukuk lekesi maalesef sürmekte. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak her ortamda ifade ettik, burada da ifade etmek isteriz ki bu kurumlar Atatürk'ün vasiyetiydi, Kenan Evren'in vasiyeti değildi. O yüzden bu hukuk gasbının er ya da geç sona ermesi gerektiğine inanıyoruz. Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumunun mutlaka eski kimliğine kavuşup kendi yöneticilerini kendilerinin seçtiği ve bilim ürettikleri, proje ürettikleri bir noktaya kavuşturulması gerektiğini düşünüyoruz.

Bu noktada, TİKA'yla ilgili çalışmalarda az önce Değerli Milletvekili Arkadaşımız Sibel Hanım da söyledi, ben de bir yine onun vurgu yaptığı, işte övgüler dolu... Tabii, çalışmaları ben de takdir ediyorum, önemli çalışmalar dünyada yapılan. Aktif dış politika doğrultusunda katkıda bulunduğunu ifade ettiniz, hem sunumunuzda hem de burada. Dünyada en fazla insani yardım yapan ikinci ülke olduğumuzu Sibel Hanım da söyledi, ben de ifade edeyim. Yine, benzer şekilde, aktif dış politikaya katkınız vurgulanmıştı. TİKA'nın faaliyetlerinin Türkiye'nin yükselen uluslararası konumuna işaret ettiği söylendi, ülkemizin kamu diplomasisi ve tanıtım faaliyetleri açısından son derece önemli kuruluşu olduğu söylendi. Bunlar güzel sözler ama ben bir gerçeği hatırlatmak istiyorum, o da aslında hepiniz biliyorsunuz Türkiye, Adalet ve Kalkınma Partisinin döneminde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlar mısınız Sayın Çakırözer.

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - ...2008 yılında 151 ülkenin oyuyla Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyesi olmuştu; buna, hepimiz sevinmiştik, Türkiye'nin dünya meselelerinde söz sahibi olmasına. Benzer bir deneme, biliyorsunuz, 2014 yılında da yapıldı. İçinde bulunduğumuz yıl için, yanılmıyorsam 2015-2016 yıllarında Güvenlik Konseyi geçici üyeliği için. Maalesef burada son yapılan oylamada yani son turda -üç turda biliyorsunuz karar alındı- Türkiye sadece 60 ülkenin desteğini alabildi. Bu, üzerinde düşünmemiz gereken bir husus. Yani, sizin, yani burada bize verdiğiniz... Her biri kıymetlidir, inanıyorum, bir hizmet, bir emektir ama bunların karşılığında demek ki o kamu diplomasisini çok iyi yürütemiyoruz ya da başka unsurlar var ki yardım yaptığımız, "Dünyanın 2'ncisiyiz." diye düşündüğümüz ülkeler bize destek vermiyorlar Birleşmiş Milletler zemininde. Bunu üzerinde hepimizin düşünmesi lazım, neden böyle oluyor? Biz insani yardım yapıyoruz, insanların kötü zamanında yanlarında oluyoruz, TİKA'yı bunun için kullanıyoruz ama Türkiye çok önemli bir görev istediğinde bu insanlar bize oy vermiyor diye hepimizin düşünmesi lazım. Birinci turda 109, ikinci turda 73, son turda 60; sizin sunumunuzda TİKA'nın ofisi olan ülke sayısı 56 olarak sunuluyor. O yüzden, bunun üzerinde düşünmemiz gerekir diye dikkatinize sunuyorum.

Son olarak da AFAD'ın çalışmalarını ben de takdirle izliyorum. Kolay değil, ülkemizde çok büyük oranda, dünyanın hiçbir yerinde karşılanamayacak bir yükü hep birlikte omuzlamaya, karşılamaya çalışıyoruz. Suriyeliler konusunda daha önce yine bu Komisyonda, yüce Parlamentomuzda tartışılmıştı, değişik sivil toplum örgütlerinin raporları vardı. Sizlerin bize ilettiğiniz dokümanlardan bu konuda bir çalıştay da yapıldığını gözlemledim. Bu kamplardaki ya da kamplar dışındaki Suriyelilerin maruz kaldığı hak mağduriyetleri ya da hak ihlalleri konusunda neler yapıldığı konusunda bizi aydınlatırsanız sevinirim.

Sözlerimi bitirirken de tabii ki dediğim gibi, AFAD her yere koşmaya çalışıyor, her yerde olmaya çalışıyor. Onun kadar olmasa da bir sivil toplum örgütü olarak tamamen gönüllü bazda kurulmuş olan AKUT'un geçtiğimiz günlerde kendilerine eski başbakanlardan ve iki gün önce ölümünün 10'uncu yıl dönümünde kendisini rahmetle andığımız Sayın Bülent Ecevit tarafından kırk dokuz yıllığına tahsis edilmiş olan binadan çıkarılmasının doğru olmadığı; bugüne kadar, dediğim gibi, AFAD imkanlarında değil ama onlar da kendi imkânlarında ve tamamen gönüllülük bazında yüzlerce, hatta rakamı 2.500 olarak ifade ediliyor, yurttaşımızın canını kurtardılar; onlara bu muamelenin reva olmadığı kanaatindeyim. Bu konu da eğer sizlerin görev alanına düşünüyorsa bilgilendirirseniz kamuoyunun bilgilenmesi açısından önemli olduğunu düşünüyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.