KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, Sayın Bakanlar, değerli milletvekili arkadaşlarım, çok kıymetli bürokratlar ve basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Temizel'in bıraktığı noktadan üzerine biraz daha devam ederek bakalım. Çünkü gerçekten ekonomide birçok sorunun yaşandığı bir ortamda bütçeleri okuyup geçiyoruz. Siz de bize dünya ekonomisinden, Türkiye ekonomisinden bir şeyler anlatıp geçiyorsunuz. Yani yaptığımız işler nereye gitti, ne oluyor, o paraları nereye harcadık, ne geldi, ne gitti, biz bütçe hakkını denetleyemiyoruz.

Şimdi, bakıyorum, bakıyorum, işin içinden çıkamıyorum. Az önce Sayın Bakan "Orası bina gideri." deyince bir kısmına baktım ama iki yıldır yine vermişiz 100 milyon, 100 milyon, duruyor. Sonra arsaya bakıyorum, sıfır yazıyor; bilançoya bakıyorum, sıfır yazıyor. Bina başlamış, arsa nerede, nereye ne verdik, ne aldık? Yani böyle bir garip. Zaten baştan garipti, yani bir fiziksel finans merkezi kurmak, burada eski arkadaşlar, eski bakanlar, eski vekiller biliyor, bürokratlar zaten biliyor, Sadi Bilgiç de biliyor, fizikî bir finans merkezinin olmayacağını, finans merkezinin uluslararası finans sistemindeki itibarla olacağını defalarca söyledik ama hâlâ... Geçen gün bir de birlikte temelini de attınız herhâlde, hayırlı olsun. Yani ne kaldı, ne etti hâlâ bilmiyoruz, benim hâlâ kafam oralara basmıyor, kusura bakmayın. Çünkü gittim ben, önceki hafta İstanbul'daydım, pazartesi günü gezdim, Levent'te bir iki arkadaşım vardı, oralara uğradım, baktım bankaların hepsi Maslak'ta, Levent'te hâlâ duruyor. Onları ne yapacağız? Onlara da bir genelge mi çıkaracağız? "Siz de gelin, Ataşehir'e doğru taşının." mı diyeceğiz, ne yapacağız, bilemedik açıkçası. Bir garabet var ama tabii, onları yine konuşuruz. Ondan çok daha önemli şeyimiz var.

Bakıyorum, bakıyorum, bakıyorum, bitmiyor. Sayıştayla ilgili konuyu baştan beri konuşuyoruz. Denetim hakkımız bizim onlar aracılığıyla yapılıyor. Ben okumaktan bitiremedim. Öncelikle Hazine raporunu hazırlayan arkadaşlara teşekkür ediyorum. Değerlendirme Kurulu da nedense bunu o kadar kuşa çevirmemiş, hâlâ belli kısımlarını aktarmışlar. Yani genel olarak bakınca, sizler ekonomik kurumlardan sorumlu Bakanlar olduğunuz için bizatihi sizlere de aktarmamız lazım. "Yani Sayıştay da kim, işte biz bir şeyler yaptık, fazla karıştırmayın kardeşim." tarzı yazılar yazıyorsunuz. Verilen kurum cevaplarından bahsediyorum. Cevapların yüzde 80'i diyor ki: "Yazdık, çizdik, devam ediyor, takip edeceğiz, takip edilmektedir." Tamamını okuyabilirsiniz. "Yazdık, yazı yazdık kuruma veya bizle ilgili değil, takip ediliyor, bir dahakinde olmayacak." Bakıyoruz bir daha var, bakıyoruz bir daha var, aynı şeyler yeniden yeniden geliyor Sayın Bakanlar. Ve enteresan olan bir tanesini söyleyeyim. Örnek: "Müsteşarlıkça da iştirak edilmekte olup konuya ilişkin gerekli girişimlerde bulunarak söz konusu bulgunun gereği yerine getirilecektir." Yani katılıyoruz yapılan şeye diyor. Şimdi, geçiyorum, tekrar "Denetim görüşünü etkilemeyen..." diye başlamış ama iyi ki de etkilememiş, onlarca bulgu var. Projelerle ilgili var, kayıtlarla ilgili var. Açıkçası ben baktıkça kendimi kaybediyorum. Yani okurken bitirme şansımız yok ama ana hatlarıyla baktığımız zaman geçen yıllardan da biliyoruz. Kamu idaresinin cevabına bakıyorum, sonucuna bakıyorum. Acaba yapılan açıklama sonrası Sayıştay denetçileri tatmin olmuş mu diye? Sonucu okuyorum, yine aynen duruyor, bir uzlaşma sağlanmamış. Hani olur ya bir yanlış anlama olur, o zaman oturup, kurumlar arası düzeltme yapılıyor. Örnek, hibelerle ilgili bir şey var. Ortada 257 milyon tutarında hibe var. Mali tablo dipnotlarında "İzlenmesi gerekir." diyor ama bu, kamu borç yönetimi raporunda yer alması gerekirken yer almıyor. Söylediğimiz rakam 257 milyon. Bunları böyle çok şey olarak söylemeyeyim. Birkaç tane somut örnek vereyim diye, çok fazla var da, bir tutum belirleme anlamında söylüyorum.

Yine, en önemli bulduğum şeylerden bir tanesi: Değerli arkadaşlar, burada kanunu tartıştık. Torba kanun yaparken görüştük Kredi Garanti Fonu'yla ilgili. Sizler yoktunuz tabii, o anda alakası olmayan Süleyman Soylu Bey oturuyordu. Onun için, gece yarısı... Sayın Başkan biliyor. Arkadaşlarımız İhracat Kredi Garanti Fonu kurmak istemişler. Daha doğru para istediler, daha fon kurulmamış. Şu anda bazı şeylere baktım. Şimdi buraya bakınca daha bir garip durumla karşı karşıyayız.

Diyor ki: "Bulgu 4: Kredi Garanti Fonu AŞ tarafından sağlanan Hazine destekli kefalet işlemlerinde, başvuruların kabul veya reddine ilişkin değerlendirme kriterlerinin belirlenmemesi." Uzatmayayım. Hazine diyor ki cevabında: Kardeşim, Kredi Garanti Fonu'nun kriter belirleme yükümlülüğü yok. Kafasına göre belirleyebilir.

Arkadaşlar, isteyenler, hem Sayıştaya hem kendi kurumuna sorabilir.

Peki, şöyle bir rakam söyleyeyim o zaman: 31/12/2015 itibarıyla bu destekten faydalanmak amacıyla 12.381 firma tarafından 7,5 milyar liralık müracaat yapılmış. 17.500 başvuru var. Kredi onay komitesi 12.945 adet talebe 4,7 -yani 7,5'un 4,5'u diyelim- kabul etmiş. 1,9-2 milyarlık da reddolmuş. Şimdi, neye göre kabul ettin, neye göre reddettin? Yani böyle bir şey olur mu?

Aşağıda da tekrar söylüyor arkadaşlarımız: İşte, bunların bankacılık mevzuatına tabi olmadığı, bilmem nesi falan filan diye başvuruları biz inceledik. Şimdi, soruyor, yeni bir sistem geliştirdik, işte bunlarla ilgili bir şey yapacağız. Bu kapsamda yeni bir sistem üzerinde çalışıyoruz. Hazinenin yazdığını aramayın, ben size söyleyeyim. "Yeni bir sistem üzerinde çalışılıyor." diyor.

Bütün bunları alt alta topladığım zaman, değerli arkadaşlar, yine , aynı şekilde: "Bulgu 5: Kredi Garanti Fonu AŞ tarafından sağlanan Hazine destekli kefalet kapsamında temerrüde düşen firmalardan yapılacak tahsilatlara ilişkin takip ve tahsil işlemlerinin etkin şekilde yapılmaması." Yani buraya bakıyorum, 335 adet temerrüde düşmüş 2015 sonu itibarıyla, kredi verenlere toplam 102 milyon tazmin ödemesi yapılmış, işletme hesabına toplam yüzde 15 geçmiş.

Şimdi, incelemelere bakıyorsunuz, bir kısmı hesaba tam geçmemiş, bir kısmı banka almış, normalde satıp parasını ödemesi gerekirken gayrimenkulü fonun hesabına geçirmiş.

Bir sürü değişik değişik şeyler var Sayın Bakanım. Örnek; 1,9 yani 2 milyon ödeme yapmış ama 1.370'lik binayı eline almış. 600 bin lira zarar etmiş. Örnek söylüyorum. Bu söylediklerim afaki değil. Sehven aktarılmayanlar var.

Yine, aynı şekilde, Garanti Fonu'yla 6'ncı Bulgu da bununla ilgili. Bu da, yine, takip ve tahsilatların etkin biçimde yapılmayışı.

Şimdi, biz size bir yetki veriyoruz özetle. Burada çok fazla bulgu var ama ben bile bakmaya yetişemedim hepsine. Şunu söylemeye çalışıyorum değerli arkadaşlar: Bize burada geldi arkadaşlarımız. Yeni tahsis istediler. Bakanlar Kurulunda sizin vermiş olduğunuz tahsise ilave olarak 2 milyar daha para istediler. Biz de sorduk. Ama kurulacak olan İhracat Kredi Garanti Fonu diyorlar. E, şimdi, mevcudunu tam işletemiyoruz. Uluslararası muhasebe standartlarına uymuyoruz. Aynı şey sukuk için de geçerli. Bir taraftan hem hülle yapıyoruz, borçlanmayı tutup sukuk diye gösteriyoruz, bu sefer diyorlar ki, bu borçlanma, kaydını yap. Yok kardeşim, o borçlanma değil.

Yani verdiğiniz cevabın özetini söylüyorum Sayın Bakanlarım. Hazinenin verdiği cevapta diyor ki: Uluslararası standartlara göre sen kira sertifikası ihraç ediyorsan bunun mülkiyetini de kayıtlarında göstereceksin. Siz onu zaten borçlanma gibi yapıp adını değiştirdiğiniz için de bu sefer niye bize böyle söylüyorsunuz, bu tam bizim mülkiyetimize geçmedi zaten gibi bir cevap veriyorsunuz. Yani kayıtlarımızla yaptığımız işlemler tutarlı değil. Özetle bunu söylüyorum.

Etkin yapalım, evet. Kredi Garanti Fonu etkin çalışsın. Biz de söylüyoruz. Şartlarını esnetelim, evet. Şartlarını esnetmek demek, bir kurala göre, bir kritere göre verilmemesi demek değil ki. Veya oradan yapamıyoruz, hadi bir de İhracat Kredi Garanti Fonu kuralım dediniz. E, onun yarısını ihracata verin dedik. Kaçını kullandınız diyoruz? 2 milyar limit tanımışız. Daha 1 milyarı kullanılmamış toplam olarak geçen sene konuştuğumuz.

O zaman buralarda biraz daha ciddiyet yani amaca uygun bir şeyler yapmamız lazım. Hazinenin çünkü kefaleti her işlemde -diğer kamu özel ortaklığında, diğer şeylerde olsun- verdiğimiz kefaletler bize yükümlülük olarak geliyor ve uluslararası camiada o bizim yükümlülüğümüz, riskimiz olarak görünüyor. Sonra da kalkıp hepimiz birden rating kuruluşlarına bağırıp çağırıyoruz.

Yani o zaman hesabımızı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Başkanım, ne çabuk bitti? Beş dakikaya mı düştü?

BAŞKAN - Yok, on dakika ama. Zaman su gibi akıp gidiyor.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Makinede de mi parmaklama var, bilemedik yani. Bir şey var ama. Daha konuya başlamadan bitiyor. Ben de Zekeriya Bey söyleyince... Tam algılayamamıştım aslında.

BAŞKAN - Alışınca insan uzun konuşmaya böyle oluyor.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Yok, tam tersine. Var bir operasyon da neyse...

BAŞKAN - Biz biliyoruz ki siz beş dakikada da toparlarsınız.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Makinelere de ayar verilmiş gibi görülüyor.

BAŞKAN - Sizin o konudaki kabiliyetinizden hiçbir şüphemiz yok.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Tabii, burada, hakikaten de, bununla beraber, yine, arkadaşlarımız geldi, İhracat Kredi Garanti Fonu dışında bir Varlık Fonu meselesi konuştuk. Bunun da ciddi şekilde ele alınması lazım. Evet, birtakım kaygılarla hareket edildiği arkadaşlarımızın açıklamalarından ve o günkü ortamdan anladık ama bunun bu şekliyle yapılması bize biraz garip geldi. Çünkü ölü doğduğu zaman bir işe yaramıyor. İşte, İMKB işlemleri yapan arkadaşlarımız burada, SPK Başkanımız burada. Eğer piyasalarda bir kötüye gidiş varsa, birisi bir tahvil veya hisse senedi ihraç edecekse onu geri çeker. Şimdi, ülkemizin uluslararası piyasadaki durumu, rating kuruluşlarının tavırları, bunlara karşı sanki bir önlem alıyormuşuz gibi yaparken tam tersine elimizde ekstra petrol yok, altın yok, maden yok, Varlık Fonu kuruyoruz. Yani bütçe fazlamız da yok. E, ne yapacağız? Portföydeki bazı şeyleri koyacağız, aynen deminki sukuk borçlanmasında yaptığımız gibi varlık varmış gibi yapıp para toplayacağız, özeti bu.

Ben anladığımı söylüyorum, özet, belki tam anlayamamış olabilirim de. Amaç, eyvallah yani, dışarıdan bir şey gelecekse diye arkada arkadaşlarla da konuştuk onu biz. Ama usule uygun yapmadığımız zaman o müessese de bu sefer ölü doğmuş oluyor Değerli Bakanlarımız. Sıkıntımız o. Yoksa, öyle bir şeye çare olacak ne varsa yapalım. Ülkemize gelecek bir ekonomik saldırı varsa da, dışarıdan taciz varsa, ne derseniz deyin, onlara karşı önlem zaten alınsın, kurumlarımız alsın, makro ihtiyati tedbirlerimizi, günlük şeylerimizi biz de alalım ama. Yani bu sefer o kurumu öldürmüş oluyoruz öyle bir kurumdan normal şartlarda faydalanmamız gerekirken. Ekonomik kararlarla ilgili güvenilirliğimiz sarsılıyor. Onun için öyle söylüyorum.

Örnek, arkadaşlarımız yine bir şey getirmiş. Yani, tamam, bürokratlar bir şeyler düşünüyor, bakıyor ama. Onu buralarda getirin tartışalım, bakalım, olgunlaştıralım dedik. Sayın Bakan da biliyor. Birazcık burada arka planına baktığımızda bir sürü şeyi değiştirmek zorunda kaldık. Biraz daha mutfakta çalışılması gerekiyor. Yani bir iki kişi getirdi şunu yapalım dediğimiz zaman olmuyor. Örnek, arkadaşlarımız geldi -Merkez Bankası Başkan Yardımcımız burada- baktık ki yeniden reeskont kredisine dönüş geliyor. Ya 1990'da bıraktık onu. Neden? Merkez Bankası daha bağımsız, özerk olsun. Hazineye avans vermeyi bıraktık, onu bıraktık, Toprak Mahsulleri Ofisine, bilmem nereye para vermeyi bıraktık ki rahat para politikası uygulayalım diye. Şimdi buradan öyle bir sonuç çıkmaz. Amaç doğru olabilir ama doğru araçlarla yapmadığımız zaman bu sefer diğer şeylerle çakışan bir durum ortaya çıkıyor. Benim kaygım o.

Az önce arkadaşlar söylediler, TMSF'yle ilgili de bir iki şey söyleyip kapatacağım. Evet, şu anda FETÖ nedeniyle bazı devirler var. Ama ben daha önce de söylediğim için rahatlıkla söylüyorum. TMSF'de kaç kişi çalışıyor? Başkanımız burada. Uzmanlık alanları ne? TMSF'ye devraldığımız şirketlere kimleri kayyum ya da yönetici olarak atıyoruz? Öyle bir sistem oluşmuş ki... Daha somut sorayım da şimdi yanlış anlaşılmasın.

Örnek, Uzanların çimento fabrikasını devraldık. Çimentoculuktan anlayan bir tane arkadaşımız yönetici oldu mu oraya? Basit, karıştırılmasın gündemle diye söylüyorum. Kimler gitti? Başka firmalar da var. Enerji firması var, bilmem ne var. Aldık bir sürü. Biz de oradan ne yapıyoruz? Kamu kurumlarından, Hazineden, DPT'den, Maliyeden birer arkadaşımızı, o konularda birilerini gönderiyoruz. Geçici olursa tamam, ama iki sene, üç sene o şirketi yönettiğimiz zaman... Adam bizden bir sürü tazminat aldı, onu bildiğim için söylüyorum. Dedi ki: "Kardeşim, benim şirketim o zaman zarar etmiyordu, siz zarar ettirdiniz. Benim alacaklarımı o şirketim karşılayacaktı, bana bir sürü de para verdiniz." Özetini söylüyorum hatırladığım kadarıyla ve mahkeme kararından sonra ne kadar ödedik bilmiyorum. Ya, bunlara da biraz daha dikkat etmemiz lazım çünkü ekonomide gerçekten belli şeyler var. Evet, cezalandıralım, bakalım ama halka açık şirketler var, masum olan insanlar var. Biraz daha bu konulara da toptancı yaklaşımla değil de ekonomiye genel anlamda zarar vermeyecek şekilde bakalım diyorum. Konu çok, burada bir sürü şey var ama maalesef onlara bakma zamanımız olmadı.

Hakikaten de bu arsa kısmı, 2015'tekine baktığımız için mi sıfır gözüküyor, 2016'da mı arsası geçti? Binaya başlayınca... Bilemedim, onu da bir arkadaşlar şey yaparsa. Hesaplara iyice bakamadım, onun için de algılayamadım.

Bütçelerin hayırlı olmasını diliyorum. Sonuç olarak ülkemizin hayrına olan bir şey varsa, gelip arkadaşlarımız burada belli şeyleri söylerlerse biz yapılması gerekeni yaparız, yapıcı, uzlaşmacı bir muhalefet anlayışından yanayız ama "Biz yaptık, oldu." deyince de bizi bırakın, en ılımlı ve kuşa çevrilmiş hâliyle bile raporlara, maalesef, her sene yansıyor. Biraz daha bu konularda dikkatli olmamız gerekir diyor, teşekkür ediyorum.