KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli milletvekilleri, çok kıymetli bürokrat arkadaşlarım ve basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakan, çok büyük bir bakanlığın çok büyük sorunları var ama siz yeni geldiğiniz için hem hafızanızı tazeleyeceğim, Sayın Müsteşar yanınızda oturuyor, o size ayrıntılı bilgi verir. Benim fikri takip konusunda çok önemli bir konum var. Önceki bütçede de kendisine söylemiştik. Her seferinde biz uyarıyoruz, bir kademe daha kötüye gidiyor. Şişli Teknik Okullarıyla ilgili bir süreç var.

Enteresan bir şekilde nasıl oluyorsa sürekli olarak, önceki hafta Vakıflar Genel Müdürlüğümüze de sordum oradan da hâlâ bir cevap gelmiyor. Yani bir kişi oturup da inceleyip "Kardeşim, bu işin aslı şudur, şuradan geldi." diyen henüz olmadı. Üç yıldır aynı konuyu ilgili bakanlıkların bütçelerinde dile getiriyorum. Yani enteresan şekilde Sayın Bakanım, işin özetini size hatırlatayım çünkü yoğunluk içerisinde yeni bakan oldunuz, size iletemeyebilirler. Arkadaşlarım nasıl olsa millî eğitim politikasını size uzman söyleyecektir. Ben bu konuya takmış durumdayım. Geçen hafta içerisinde CHP Milletvekili arkadaşım Sayın Yedekci de yerinde görüp şey yapmış, Genel Kurulda da gündeme geldi. İşin özü şu, uzatmadan söyleyeyim, ayrıntısını müsteşar bey size sonra anlatsın: Okul arazisi ve İstanbul'daki en büyük eğitim kampüslerinden bir tanesi. Ki en önemli özelliği de o bölgedeki gariban çocukların okuduğu ve ara eleman -şu andaki Türk sanayisinin ve eğitim sisteminin en önemli sorunlarından bir tanesi- teknik eleman yetiştiren bir okul ve oradaki atölyeler... O kadar önemli firmaların atölyeleri var ki, motorla, teknik konularla ilgili, makinalarla ilgili. Yani bilmiyorum gidip görme şansınız oldu mu? Yani enteresan bir şekilde şimdi arkadaşların ne söylediğini, ne yazdığını ben hepsini okuduğum için ayrıntıya girmiyorum, sonra sorarlarsa ben onlara anlatırım çünkü ben onlardan daha yakından takip ediyorum. 1958 yılında okul yeri olarak yapılan ve yanına da verilen ve dipnotunda, burası devlete kalmış bir araziyken: "Eğer herhangi bir iddiada bulunulursa kamulaştırılıp parası verilsin." denilen yer. Vasisi olmadığı için Bulgar din adamından devlete kalmış bir yer, ki tam okulun olduğu yer de değil aslında. Okulun yan tarafındaki yerler ama nasıl uydurulduysa vakıflardaki bir düzenleme bahane edilerek Bulgar Vakfına veriliyor. Tabii, bunun öncesi var, ben size ayrıntılı dosyayı, onu da vereceğim. Oralarda "iş geliştirme" denilen veya "gayrimenkul geliştirme" diyorlar, şimdi rant yaratmanın adı bu oldu. Bir firma başka yerlerde de yaptığı çalışmaları orada da yapıyor. Önce gelip vakıflarla ilgili düzenleme yapılıyor, sonrasında dönülüp Çevre Bakanlığından imar tadilatı yapılıyor -ki Sayın Bayraktar Bakanken kendisi de itiraf etmişti- okul yeri bir anda Bulgar vakfına devrediliyor, Bulgar vakfıyla aynı iş adamı sözleşme yapıyor, yüzde 50'ye yüzde 50 iş merkezine dönüşüyor, eğitim alanı olan yer de bir anda iş merkezine dönüşüyor, yüzde 2,5 de emsal artışıyla bir anda veriliyor.

Şimdi, sizinle ilgili kısmı: Biz buradan diyoruz ki: "Ya, niye müdahale etmiyorsunuz, niye dava etmiyorsunuz?" Millî Eğitim müdürlüğü yazı yazıyor, "6 Mart 2015'te dava açalım." Emlak Müdürlüğüne. Ondan sonra, biz onu söylememize rağmen, vakıfla 14 Nisan 2016'da "Kamu menfaati açısından yeterli kazanımları sağladık." diyerek anlaşma yapılıyor. Ya, tamam bunu yapın da diyoruz ki hâlen... Bakın, sadece inceleme yapılmadan bir beyana istinaden Vakıflar Genel Müdürlüğü...

Şimdi, "Benim burası." dediğiniz zaman, bir zilyetlik davası açtığınız zaman şahit mahit, "Kaç senedir ekiyorsun, kullanıyorsun?" diye birçok sorun yaşamıyor muyuz? Yani "Bunun gerçekten neresi, hangi metrekaresi onların, şu anda kullanan kimler, bununla ilgili yazı çizi var mı?" diye bakmadan Vakıflar Genel Müdürlüğü veriyor, Millî Eğitim Bakanlığının da okulları var. Biz gündeme getirince biraz gecikti. Nihayet itibarıyla Sayın Bakana söyledim, sizin de söyleyeceğinizi ben şimdiden söyleyeyim: "Efendim, 17 bin metrekaresini aldık, 40 binini verdik." Peki, oradakinin metrekaresi kaç para Sayın Bakanım, oradaki rayiç bir arsanın? "İşte, efendim, şu 3 tane ilimizde özel okul yaptıracağız." İyi, güzel de bizim derdiniz o değil ki "Kamunun malını buraya niye peşkeş çekiyorsunuz?" diyorsunuz Sayın Bakanım? Ta 58 senesinde vakıflardan, bütün kayıtları ben de var, dosya olarak yani eski yazılarla, Osmanlı'dan kalan vakıf şeyleri dahi bende var. Söyledim, 3 bakanımıza da söyledim burada, Çevre Bakanı geldiğinde ona da söyledim.

E, şimdi böyle bir şeyin en azından bir takibini yapıp arkadaşlarımız bize "Hocam baktık, vakıflarla görüştük, şunu, bunu yaptık." diye bugüne kadar... Sayın Müsteşar burada işte. Yani, derdimiz o değil ki sizin karşılığında... Ne güzel o zaman, stadyumu veriyoruz, şehir kenarında arsa veriyoruz, oraya stadyum yapılıyor, şehri geliştiriyoruz. Peki, ne kadar rant yaratıldı? Öbür taraftan da "İstanbul'daki rantlardan vergi alalım, imar tadilatından rantlar dışından vergi alalım." diye tartışıyor Maliye Bakanlığı. Yani, bana gerçekten garip geliyor.

Bakanlık bu sefer bir günde enteresan şeklide... 17/05/2016 tarihli yazısıyla dava açılmasına ilişkin Hukuk Müşavirliği yazı yazıyor, aynı tarihli 17/05/2016; vallahi çok hızlı çalışıyorsunuz helal olsun. 17/05'te "Dava açılsın." diye yazı yazılıyor, 17/05'te feragat yazısı imzalıyorsunuz. Kim bu kadar hızlı çalıştırıyor bu devleti ben anlamıyorum yani. Yani, garip bir şeyler Sayın Bakanım, helal olsun. Yani, aynı gün Bakan oluru aynı gün yazı geliyorsa o zaman kim imzalatıyor bu yazıları ben merak ediyorum. Ha, ben biliyorum kimin imzalattığını. Belli arkadaşlar vasıtasıyla bana da ulaşan iş adamını biliyorum. Çevre Bakanlığında kime yaptırdığını da biliyorum. Onun için, bu kadar ısrarlıyım, zamanımı buna harcıyorum. Böyle bir şey olur mu? Devlete kalmış araziyi vakfa diye veriyorsunuz. Aynı iş adamının Bulgar Vakfının hangi kiliselerini tamir ettirdiğini de biliyorum Sayın Bakanım. Daha önceden yeni değil yani. Başka hangi işleri yaptığını da biliyorum. Mecidiyeköy'de, Şişli'de, başka yerde, Bakırköy'de geliştirdiği yerlerde kimlerle ne anlaşma yaptığı da var. Böyle bir şey olur mu ya?

Şimdi de "Boşalt." diye yazı gelmiş, gidiyor işte şimdi. Siz yazı yazıyorsunuz "Artık boşaltın orayı." diye. İş makineleri girdi. Dönem arasını bile beklemediler. Nasıl bir planlama yapıyorsunuz? Madem öyle mayısta varsa bu okulları bir şeklide taşıyıp dönem başında bunları yapmak gerekmez mi yani? Bir gidin görün. Gerçekten ne söylediğimi yani ne kadar içimin yandığını size anlatamam yani. O atölyeleri, istediğiniz kadar yeni okul yaptırın, kurduramazsınız, adama zaten rica minnet yaptırılmış o atölyeler. Dünyanın sayılı firmalarının uygulama atölyeleri var, o çocuklar orada ders görüyor. Bakın, şimdi, tespitini yapın, ondan sonra kaç tanesi kalacak? Yeni kurulanlara siz okul yeri yaptırabilirsiniz ama o kurumlarla iş birliklerini o şekliyle devam ettirme şansımız yok, o çocuklara...

Şimdi, söyleyeceğim şey, işte YÖK Başkanımızla görüştük geçen hafta, arkadaşlar bilgi verdiler. Biz bir taraftan diyoruz ki: "Ara eleman lazım, teknik eleman lazım." Öğretmen ihtiyacını belirlerken, mesleki eğitimle, meslek liseleriyle yükseköğrenimi koordineli bir şekilde yapalım derken en önemli teknik eleman yetiştiren yeri biz orada kenara, kıyıya atacağız. Şimdi, burada bir tezat var açıkçası. Yani, ben şeyi falan vazgeçtim, eğitim sistemini; zaten her gelen bakan 2 sefer, 3 sefer değiştiriyor, birleştiriyor, bölüyor yani garip bir şey olduk.

Benim söyleyeceğim şu: Öğretim kısmını siz yapın ama bize değerler eğitimi lazım. Eğitim lazım, eğitim, öğretimle eğitimi karıştırır olduk. Millî Eğitim Bakanlığı güzel, müfredat nerede? 10 defa müfredat değişiyor, birisi geliyor ayrı... Şimdi ne yapacağız yani cemaatin hâkim olduğu dönemde yapılan müfredat ne olacak, şimdi hepsini "tu kaka" ettik, terör dedik, bilmem ne dedik; nasıl yapacağız?

Diyanet İşleri Başkanı buradayken söyledim, aynı şey sizin için de geçerli. Din eğitimi müfredatını yeniden ele alalım. Yani, "İslam, akıl dini." diyoruz ama bir vaizin peşine işte... Siz Millî Savunma Bakanlığından geldiniz, yıllarca kurmay subaylık yapmış paşalar veya işte YÖK Başkanımız burada, profesörlüğe kadar gelmiş, akademik yani aklı, bilimi öne alması gereken profesörler hemen biat ediyor ve ne olduysa olup gidiyor. O zaman burada bir sorun var. Eğitim sistemimizde de bir sorun var, sadece Diyanet İşleri Başkanlığında değil. "İslam, akıl dinidir." diyoruz, akıl ve nakli dengeleyen bir Maturîdî, Hanefi geleneğin anlatıldığını ben görmüyorum. Diyanet İşleri Başkanı söylüyor, burada da şikâyet ediyorlar, "Sünni İslam anlatılıyor." "Nerede? Keşke anlatılmış olsa bunlar başımıza gelmez." diyorum. O zaman başta ilahiyat fakülteleri olmak üzere, okullarımızda da din eğitimini yeniden ele almamız lazım, imam-hatip liselerinin müfredatını yeniden ele almamız lazım. Aksi takdirde bu sorunlarla karşı karşıya geliriz Sayın Bakanım.

Bir de çok şey olan okul karmaşası var. Ben anlayamadım yani dönem başından beri proje okullarla ilgili bir kavgadır gidiyor. Ya, bunun esasında mı bir yanlışlık var, atamalarda mı siyasi davranılıyor yoksa... Gerçekten bu işin aslı nedir bize bir bilgi verebilirseniz, ciddi sıkıntı var çünkü. Kamuoyuna yansıyanlarla ben şimdi töhmet altında sizi bırakmak istemiyorum ama bir sorun olduğu da ortada. Bu konularda da bize bir bilgi verebilirseniz sevinirim.

Bu vesileyle şimdi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Sayın Başkanım.

(Oturum Başkanlığına Kâtip Emine Nur Günay geçti)

BAŞKAN - İki dakika ek süre veriyorum.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Teşekkür ederim.

Çok bonkörsünüz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Gerekirse uzatırız.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Hiç kimseye süresini söylemiyordunuz ama sürenin dakikasını da söylediğiniz için ben teşekkür ediyorum.

Ciddi anlamda hem kolejlerde, dönüşümlerde hem de üniversitelerde FETÖ okullarından devredilenlerde mağduriyet var Sayın Bakanım. Öğrenci kabullerinde var, sonrasında var, öncesinde var, yatay geçişlerinde var, devredilen okullarda var.

Şimdi, bu konuda da arkadaşlarımız YÖK'le konuştular, üniversite kısmı da var, diğer devredilen kolejlerle ilgili kısımlarda da var. Daha ciddi bir çalışma yapılması galiba gerekiyor. Yani, "iltisaklı olan", "irtibatlı olan" diye bir sürü kategori var ama örnek söylüyorum, Sayın Başkana da o örneği vermiştim: Adam Kayserili, masraf etmek istemiyor, nereye gönderecek? Erciyes Üniversitesini kazanamayınca -adını da vereyim- Melikşah Üniversitesine göndermiş. Şimdi, vatandaşın ekonomik davranmasının suçu çocuğuna... E, başka yerde de, tercihte çıkmıyor, ne yapacak bu adam? Yani kısmi olarak arkadaşlarımız bunu dikkate aldılar ama hâlâ sorun devam ediyor. Başka hiç alakası da yok ne ailesinin var ne bilmem nesinin var ne Bank Asyası var ne sendikası var, başka da hiçbir şeyi yok. Sadece o okula öğrenci olarak gitmiş. Ondan dolayı bu tip şeylere biraz daha dikkatli bakmamız gerekiyor.

Bununla beraber, tabii, yurt dışındaki okullar -Maarif Vakfı kuruyoruz dedik ama- orada da çok ciddi bir çalışma gerekiyor yani kadro ne olacak? Öğretmen kısmı ne olacak? Yarın, orada da eğer bu proje okullardaki gibi "Bizim adamları atayalım, şöyle olsun, böyle olsun, şunu değiştirelim." dediğimiz anda orası da sarpa saracak. Çünkü, orası çok daha önemli çünkü Türkiye'yi temsil ediyor, Türkiye Cumhuriyeti devletini temsil ediyor, öyle veya böyle koyduğumuz şey bir kamu kurumu niteliğinde olacak; önce özel gibiydi şimdi öyle veya böyle devlete mal olacak. Oralarda ciddi köklü bir çalışma yapmak lazım. Bu konudaki çalışmalar ne âlemdedir onu görmek istiyoruz.

YÖK'le ilgili de tekrar... Safa Hocam burada, özellikle öğretmen yetiştirme, sizinle ilgili kısmında da yeni bazı çalışmalar yaptıklarını söyledi ama bunların bir an önce nihaileştirilmesi lazım, hem öğretmenliğin şartlarında hem ekonomik hem de itibar kazandırma anlamında böyle şeye gelmesi lazım.

Şimdi, baktım, arkadaşlar atanamayan öğretmenlerin grubunda rapor göndermişler sağ olsunlar, sizlere de geliyordur. Geçen sene 417 bin kişi KPSS sınavına girmiş. Şimdi, bu, bir stok demektir yani. Ki, sizin bir açıklamanıza göre 135, sonra koyuyoruz alıyoruz, işte topladığımız zaman 150 bini geçmiyor taş çatlasa; onun da sözleşmeli öğretmen kısmını çıkarırsak tam olarak rakam ne bilmiyorum, 60, 70; onlar 73 diyor, siz 60 küsur. Önemli değil yani taş çatlasa sözleşmelileri de koyduğunuz zaman 150 bini geçmeyen bir şey var. Ee, geri kalan ne olacak? Yani buna bir planlama yapmamız lazım. Yükseköğrenime yönlendirirken arkadaşları bilinçli bir şeklide, bütün dershanelere, rehber öğretmenlere, bunları yetiştiren özel okullara, hepsine yönlendirme yaparken bir şeyler söylememiz lazım. Yani, eskiden öğretmenlik garanti meslek diye görülüyordu, öğretmenler de çocuklarını öğretmen olsun diye gönderiyorlardı, benim ailemde onlarca örneği var. Şimdi, onlar da bizim iktisadi idari bilimler fakültesi gibi büyük bir rekabet içerisinde bekliyorlar. Fen edebiyat fakültelerini de eklediğiniz zaman, şimdi, eğitim fakültelerinden mezun olacak çocuklara da bakarsak... Çok fazla üniversite açtık, bunlara, yükseköğrenimle beraber, hem sizinle hem de Çalışma Bakanlığıyla beraber, mesleki eğitimle beraber bir planlama yapılması gerekiyor. Ön çalışma yaptıklarını biliyorum ama her seferinde de ön çalışma bir türlü bitmemiş oluyor. Yeni bir bakan geliyor, yeniden konuşuyoruz. Ülkemizin geleceği açısından öncelikli sektörler belli, dünyadaki eğilimler belli, eleman ihtiyaçlarımızı belirleyip yüksek öğretimi de ve mesleki eğitimi de bununla beraber planlamamız gerekiyor.

Sayıştayın da birkaç tane uyarısı vardı, bu konularda hassas olunması gerektiğini düşünüyorum. İki tanesini söyleyeyim, diğerlerini zaten arkadaşlar belirtir. Bir: Vekâlet ve asalet yapanlar arasında ücret farkı oluştuğunu söylüyor ki makul geldi bana çünkü vekâlet yapanlara tazminatlarla ilgili çift kayıt olunca bu sefer... Önemli olan verilen ücret değil, asaleten o müdürlüğü yapanlara göre daha fazla hak olduğunu söylüyorlar ki açıklamalar da makul görünüyor, incelenmesinde fayda var. İkincisi de: Yine dün Sağlık Bakanlığında da konuştuk, döner sermayelerimiz çok şey gidiyor, yani bakkal defteri usulü gidiyor. Esasları çıkarmışsınız ama Bakanlık olarak kapsamlı bir yönetmelik çıkararak usule uygun hâle getirilmesi... Aksi takdirde sizin neyi doğru, neyi yanlış yaptığınız bu sefer önemli olmuyor ve oradaki üç kuruşluk eksiklikten dolayı ortaya anlaşmazlık çıkıyor. Şeffaflık her zaman iyidir. Bence, arkadaşlarımız o konudaki şeye uygun olarak, 5018'e uygun şekilde döner sermaye yönetmeliğini de çıkarmaları lazım çünkü bir noktadan sonra bir baktık dün bütçesi kadar Sağlık Bakanlığının bir de döner sermayesi olmuş. Onlarınki bile tam çalışmıyor. Sizde de belki miktar çok değil ama çok fazla, 680 küsur tane farklı şey var, yani diğer iller bazında var; merkeze baktığımız zaman çok büyük bir rakam var. O zaman köklü bir düzenleme yapılması gerekiyor diyorum. Çok konu var ama...

Sayın Başkan teşekkür ediyorum müsamahanız için.

BAŞKAN - Biz teşekkür ederiz Sayın Günal.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - "Eğitim şart." dedikleri için biz de bu kadar söyleyebildik. Ama hâlâ bekliyorum Sayın Müsteşardan... Bakanlar değişiyor, Müsteşar burada duruyor. Adam gibi, ayrıntılı, bu Şişli'yle ilgili bir bilgi bekliyorum.