| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733) ve Sayıştay tezkereleri a) Millî Savunma Bakanlığı b) Savunma Sanayi Müsteşarlığı c) Akaryakıt İkmal ve NATO Pol Tesisleri İşletmesi Başkanlığı |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 17 .11.2016 |
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, değerli milletvekili arkadaşlarımız, Bakanlığımızın ve diğer kamu kurumlarının kıymetli bürokratları, değerli basın emekçisi meslektaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakanım, ben de yeni Bakanlığınızda başarılar diliyorum size ve bütçenizin de şimdiden hayırlı olmasını diliyorum.
Tabii ki Millî Savunma Bakanlığı ülkemizin savunması açısından çok önemli. İçinde bulunduğumuz coğrafyada, karşı karşıya bulunduğumuz tehditlere karşı mücadele veren büyük bir camia. Bunun bütçesini burada ele alırken artısıyla eksiyle her şeyi masanın üstüne koymak son derece önemli.
Ben de sözlerime kısa süre önce atlattığımız badireye değinerek başlamak istiyorum. 15 Temmuz darbe kalkışması, girişiminde hayatını kaybeden, şehit olan yurttaşlarımıza rahmet diliyorum, yakınlarına başsağlığı diliyorum; hâlâ yaralı olanlara acil şifa diliyorum.
Ülkemizin karşı karşıya kaldığı tehditleri sizler ortaya koydunuz, geçtiğimiz bütçelerde de konuşulmuştu. Tabii, IŞİD'den, PKK'dan, YPG'den bahsederken Suriye nasıl geldi bu noktaya? Suriye'yi siz de sunumunuzda söylediniz, Suriye'nin içinde bulunduğu şartlardan doğduğunu bu örgütlerin ama "Suriye nasıl geldi?" diye bir dönüp bakmak lazım bundan beş yıl öncesine. Suriye'de biz nasıl bir politika izledik? Orada, sınırımızda ne IŞİD vardı ne YPG vardı ama biz ille de Suriye'de rejim değişikliği istedik, "Suriye'de Esat gitsin, İhvan gelsin, Müslüman kardeşler gelsin." arayışını ısrarla sürdürdük. Bu arayışı Suriye'nin içindeki silahlı gruplara destek verecek şekilde, taraf olacak şekilde sürdürdük ve sonunda, doğru, Suriye'nin tamamından olmasa da, sınırımızdan Esat gitti ama yerine şu anda işte sizin de kitapçığınızda uzun uzun anlattığınız, mücadele konusunda uzun uzun anlattığınız IŞİD geldi, diğer kanlı terör örgütleri geldi, PKK geldi ve onunla mücadele için şu anda askerlerimiz Suriye'nin içinde. Bu konuda, tabii, biz yurttaşlarımızın canına kasteden tüm terör örgütlerine karşı mücadelede her zaman iktidarın yanında olduk, olmaya devam ediyoruz. O yüzden de Fırat Kalkanı operasyonuna Sayın Genel Başkanımız, parti yöneticilerimiz IŞİD'le mücadelenin, gecikmiş olan mücadelenin yapılması açısından destek verdik ama burada şu kaygılarımızı da ifade etmeden geçemeyeceğim: Bu mücadelenin Suriye'de kalıcı bir askerî varlığa dönmemesi gerekir. Sınır güvenliğimizin sağlanmasından sonra Suriye'de daha güneye "Oraya da gideriz, orayı da alırız, oraya da biz tek başımıza müdahil oluruz." şeklinde, tek taraflı, dünyada yayılmacı bir algı yaratacak, müttefiklerimizden kopuk, bölge ülkelerinin rızası olmadan yapılacak olan operasyonların çok büyük risk içerebileceği kaygısını taşımaktayız. Uluslararası hukuka her zaman riayet etmemiz lazım. En azından yaptığımız girişimlerde uluslararası hukuku kullandığımızı açık seçik muhataplarımıza anlatmamız lazım. Müttefiklerimizin desteğinin hep yanımızda olması lazım. Özellikle, bugünlerde bir süreden beri hem bölge ülkeleriyle hem Amerika Birleşik Devletleri'yle orada IŞİD'le mücadele noktasında, PYD'ye, YPG'ye bakış noktasında zaman zaman uçurum denecek görüş ayrılıkları oluyor. Tabii, bu noktada mutlak surette bu görüş ayrılıklarını gidermemiz lazım. Örneğin, Menbiç konusunda gerçek nedir? Gerçekten oradan bizim istediğimiz gibi YPG ayrıldı mı, ayrılmadı mı? İşte, uluslararası basında haberler var, bizim kendi basınımızda haberler var. Uzun lafın kısası: Suriye içindeki varlığımızı mutlak surette, sınır güvenliğimizi sağladıktan sonra, askerlerimizi geri çekmemiz lazım. Uzun süreli orada asker bulundurmamızın ulusal çıkarlarımıza yaramayacağı kanaatindeyiz, askerlerimizi riske atacağı kanaatindeyiz. Irak'ta da yine benzer şekilde Başika tartışmasını da bizim Irak Hükûmetiyle, Irak yönetimiyle mutlaka bugüne kadar çözmemiz lazımdı. Orada Musul'da IŞİD'le mücadele edilirken, koalisyon mücadele ederken biz sanki Irak'la ayrı bir mücadele alanı açmışız gibi bir algı yaratacak, yani herkes IŞİD'le mücadele ederken biz Irak'la mücadele ediyormuşuz gibi bir algı yaratacak münakaşadan kaçınmamız lazım. Tabii ki Musul bizim için önemli, Irak'ta yaşanacak her gelişme bizim için önemli. Nasıl ki Suriye'de insani trajediler öncelikle bizi etkilemişse Irak'ta da yaşanacak olan bir göç, orada yaşanacak olan bir trajedi doğal olarak bizi etkileyecektir. Ama bunu bu nedenle yapacağımız girişimlerde, müttefiklerimizle, bölge ülkeleriyle yapacağımız girişimlerde bu önceliklerimizi iyi anlatmalıyız. 1920'lere giderek, işte "Anlaşmanın şurası eksik kalmıştı. O dönem anlaşmalar iyi yapılamamıştı." diyerek hak iddia edecek, dünyada algı yaratacak girişimlerden kaçınmamız gerekir diye düşünüyorum. Bu noktada, uluslararası basında son dönemde Türkiye ile Batı arasında bizim hep çıpa olarak nitelediğimiz ilişkilerimizin geleceğini sorgulayan analizler, makaleler çok sık yer almakta. Nedir bizim çıpalarımız? NATO üyeliğimizdir, Avrupa Konseyi üyeliğimizdir, Avrupa Birliği tam üyelik, adaylık sürecimizdir. Avrupa Birliğiyle, tam üyesi olmadığımız için, onların da rızasını gerektiren bir konum var ilişkimizin ilerlemesinde. Onlardan bize yönelik, tek taraflı "Şunu yaparsın, bunu yapamazsın." şeklindeki yaklaşımları kabul etmek mümkün değil, bu karşılıklı bir ilişki ama örneğin NATO konusunda, bizim üyesi olduğumuz NATO konusunda uluslararası basında çıkan makalelerde hep NATO üyeliğimizi sorgulayan yaklaşımlar kaygı vericidir. Batı'yla, Batı kurumlarıyla ilişkilerimizin bir an önce geliştirilmesinin ulusal çıkarlarımızın yararına olduğu kanaatindeyim. NATO üyeliğimizin dahi sorgulanacak hâle gelmesini kabul etmek mümkün değildir. Bu noktada, muhataplarımıza da daha net bir şekilde bizim ülkemizin geleceği noktasındaki bakışımızı ifade etmemizde fayda var diye düşünüyorum.
Bir husus daha önce vurgulandı Sayın Bakanım, ben de ona değinmeden edemeyeceğim: Bu iadeiitibar konusunda çok geç kalındı. Balyoz davasında çok büyük mağduriyetler yaşandı. Ali Tatar, Murat Özenalp, Cem Çakmak, Berk Erden, Olgun Ural, Ali Tarık Akça hayatlarını kaybettiler, maalesef, çektikleri acılar nedeniyle; bazıları kendileri intihar etti, bazıları cezaevlerinde yaşadıkları acılar nedeniyle hayatlarını kaybettiler. Onlara bir an önce şehitlik unvanı verilmesi lazım. Ayrıca, bu kumpas davaları nedeniyle kariyerlerini yitiren, aileleri büyük zarar gören Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına da mutlak surette iadeiitibarın verilmesi lazım, bu konunun çok geciktiği düşüncesindeyiz.
Komisyondaki değerli değerli arkadaşlarımız daha önce ifade ettiler: 15 Temmuz hain darbe kalkışmasına karşı meydanlara çıkan yurttaşlarımıza, yani "15 Temmuz şehitleri" dediğimiz yurttaşlarımıza tanınan haklar ile ya da yaralanan gazilerimize tanınan haklar ile bugüne kadar terörle mücadelede canlarını ortaya koyan şehitlerimizin yakınları ve gazilerimiz arasında ayrım gözetilmesini kabul etmek mümkün değil, vicdanlara sığmıyor. Bu konuda Hükûmetin eşitlikçi, daha hakkaniyetli bir yaklaşıma gelmesinde sizin çabanıza ihtiyaç olduğu kanaatindeyim.
Bize verdiğiniz ve belki yanıtlar bölümünde detaylı olarak konuşacağımız Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarından, işte, o gece dışarıda olanlar, katılanlar konusunda çok fazla soru işareti var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen toparlar mısınız.
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Teşekkür ederim.
Öncelikle bu kabul edilemez. Kanlı darbe girişiminde sorumluluğu olan, katılan, planlamasında olan tüm sorumluların yargı önünde en ağır şekilde cezalandırılmasından yanayız. Ancak, sizlere de ulaşıyordur eminim, bize de ulaşıyor, çok sayıda başvuru var; haksız yere, suçsuz yere, günahsız yere içeride aylardır duran, TSK'dan ihraç edilmiş olan, derdini anlatmaya çalışan, muhatap arayan askerler var; bunlar arasından er, erbaşlar var, üst düzey rütbeliler var bir türlü derdini anlatamayan. Örneğin, Urfa'da geçtiğimiz günlerde sınırlı sayıda serbest bırakılan alt düzeyde asker oldu. Ama bir, işte, tugay dışına çıkma yok, içeride kalınıyor, vesaire ama onlarca subay, astsubay hem ihraç edildiler hem türlü haklarından mahrum bir şekilde. Bunun gibi çok sayıda asker olduğu şeklinde bize başvurular geliyor. Bunun bir an önce, kim suçlu, kim suçsuz ayırt edilmesi lazım, insanların haklarının iadesine ihtiyaç var.
Geçtiğimiz bütçede konuştuğumuz, Sayın Bakanım, konulardan bir ikisini hatırlatmak istiyorum. O da: Bizim Kilis'teki vatandaşlarımızdan IŞİD'den gelen roketlerle hayatını kaybedenler oldu, yaralananlar oldu ve kendi imkânlarımızla biz bunu engelleyemedik. Amerika'dan bir sistem tedarik edildi apar topar. Ama ben kendi yerli savunma şirketlerimizde ve savunma sanayisinin geldiği noktada bunu engelleyecek sistemleri geliştirmemiz gerekir diye düşünüyorum. O dönemde bu roketleri engellemek için hiçbir şey yapılamamış olması büyük zafiyettir. Bu noktada, yani, kısa menzilli bu tür roketlerin, sınır ötesinden gelen roketlerin engellenmesi noktasında ne noktaya vardığımızı merak ediyorum.
Uzun menzilli hava savunma sistemi konusunda, biliyorsunuz, hâlâ, tahminim, on beş-yirmi yılı buldu bunun ilk fikir olarak bizim böyle bir ihtiyacımızın olduğunu tespit etmemiz. Hâlâ biz sistem seçimini, bildiğim kadarıyla, yapabilmiş değiliz. Uzun süre, buraya gelen bakanlarınız bizi Çin sisteminin ne kadar Batı'yla uyumlu olacağı noktasında ikna etmeye çalıştı yıllar boyunca. Onu sonradan birlikte gördük ki bunun işlemeyeceği kabul edilerek vazgeçildi ama hâlâ bizi bir füze tehdidine karşı koruyacak bir şemsiyeye sahip değiliz.
Bu noktada, size son olarak GATA ve askerî hastaneler konusunu hatırlatmak istiyorum. Ben kendim hem 15 Temmuz öncesinde hem de 15 Temmuz sonrasında orada yatmakta olan, terörle mücadelede yaralanan askerlerimizi ziyarete gittiğimde farkı net bir şekilde gördüm. Askerlere gösterilen ilgi anlamında onların askerî psikoloji bağlamında, psikiyatri bağlamında ihtiyaçları olan ilgi bağlamındaki fark gerçekten uçurum gibi. Sağlık hizmetlerinin yeterli olarak verilemeyeceği kaygısıyla bütün, işte, Doğu'da, Güneydoğu'da görev alan askerlerin ailelerine hep "Aman, başımıza bir şey gelirse bizi özel hastaneye götürün." şeklinde telkinlerde, çağrılarda bulunduğunu duyuyoruz. Çok büyük rahatsızlık var. Bu konudaki görüşün bir kere daha gözden geçirilmesinde fayda olduğunu kanaatindeyiz.
BAŞKAN - Sayın Çakırözer, lütfen tamamlar mısınız.
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Tabii, bitiriyorum Sayın Başkan.
Son olarak, daha önce bize iletilen başka mağduriyetler de var. YAŞ kararlarıyla, biliyorsunuz, atılmayan mağdurlar, 12 Eylül döneminin mağdurları haklarını alamadıklarını söylüyorlar. Sizinle de görüşmüşler ne yapılabilir ne yapılamaz noktasında, galiba kararnameyle TSK'dan uzaklaştırılan mensuplar. Onlar da haklarını alabilmek için sizin yardımınıza ihtiyaç olduğunu söylüyorlar.
Bakanlık bütçenizin hayırlı olmasını diliyorum. Sağ olun.