KOMİSYON KONUŞMASI

EKMELEDDİN MEHMET İHSANOĞLU (İstanbul) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; afiyet olsun diyerek başlayalım.

Sayın Bakan, Sayın Bakan Yardımcısı, Sayın Müsteşar, Kültür ve Turizm Bakanlığının değerli bürokratları; hepiniz hoş geldiniz, hepinizi saygıyla selamlarım.

Bendenizin Kültür Bakanlığıyla kurulduğu günden, takriben 1974'ten bu yana değişik zamanlarda ilişkim oldu. Daha genç, asistan olarak mürekkep yalama faslının en yoğun zamanlarında bile Bakanlığın içinde organik bağı olan, komisyonlarda vesaire... Ve hayatımız boyunca kültürün hizmetinde bulunduk. Onun için Kültür Bakanlığı deyince benim gönlümde çok önemli bir yer vardır ve benim temennim odur ki, Kültür Bakanlığının tekrar müstakil bir bakanlık olmasını temenni ederim.

Şimdi, Bakanlık 1974'te kuruldu, 1982'ye kadar müstakil bakanlık hâlinde kaldı ve çok önemli hizmetler yapıldı. Yani bugün millî kültür adına ne varsa o gün yapıldı, o dönem yapıldı. Klasik Türk müziği korosundan, konservatuarından, halk oyunlarından, Ziya Gökalp neşriyatından çok önemli dünya eserlerinin tercümesine -1.000 temel eser vesaire- çok çok farklı şeyler yapıldı. Şimdi, 1982'de askerî dönem zamanında -ikisi de rahmeti Rahman'a kavuştu; ikisi de çok kıymetli, ülkemizin mümtaz insanlarından- Başbakan ile Kültür Bakanı arasında o zaman bir şey oldu, ben onun ne olduğunu burada söylemek istemiyorum ve Bakan kabul etmedi, ondan sonra Bakanlık ilga edildi ve Turizme bağlandı. Şimdi, 1982'den 1989'a kadar birleşik kaldı, 1989'da denildi ki: "Ya, bu yanlış iş, bunları tekrar ayıralım; Kültür ayrı olsun, Turizm ayrı olsun." Ve nitekim öyle oldu fakat nedense dört sene sonra, 2003'te bunlar tekrar bağlandı.

Şimdi, turizm çok mühim, kültür de çok mühim ama ikisinin de ayrı ayrı yerde olması lazım çünkü turizm farklı bir sektör, bir nevi bir sanayidir para getiren; kültür para getirmiyor, para götürüyor, harcıyorsunuz. Şimdi, aynı Bakanlık içerisinde iki tane dev kuruluş var. Bir tane Bakan var, bir tane Müsteşar, bir de şimdi Sayın Bakan Yardımcısı bu üst kısımda, bir de genel müdürler falan var. Şimdi, Bakan, Bakan Yardımcısı, Müsteşar, aynı insan, yirmi dört saat, aynı enerji, iki bakanlık. Bu çok mühim bir şeydir. Bunun tekrar eskisine dönmesi lazım.

Şimdi, her ülkede Kültür Bakanlığı yok, çibörek de yok ama olduğu yerde de Kültür Bakanlığı müstakildir. Bizim mesela devlet yapısında, hükûmet teşkilatında eskiden beri örnek teşkil eden Fransa'da Kültür Bakanlığı var. Başka Avrupa ülkelerinde Kültür Bakanlığı yok, Amerika'da Kültür Bakanlığı yok. Biz bunu kabul etmişiz, doğru da yapmışız, ben bunun yanlış olduğuna inanmıyorum fakat bunu tekrar, yeniden düşünmek lazım. Sayın Bakanım, siz sıradan bir Kültür Bakanı değilsiniz, siz bir kültür adamısınız, bir öğretim üyesisiniz; bir düşünürsünüz ve biz sizden bu hamleyi yapmanızı temenni ediyoruz.

Diğer kültür meselelerine girmeden önce bir hususa işaret etmek istiyorum, bu hepimizin üzüldüğü bir husustur. Menhus, meşum ve melun darbenin neticesinde 100 bin kadar kişi görevden alındı vesaire. Bunların bir kısmı iade ediliyor, bir kısmı edilmiyor, bir kısmı mahkemelerde falan, yargıda. Fakat Kültür Bakanlığındaki durumu biz bilmiyoruz ve tanıdığımız bazı çok kıymetli insanlar var ki bunlar hakikaten mesleklerinin erbabıdır ve hiç, böyle, darbe yapacak bilmem ne yapacak... Belki Bank Asyadan bir kredi almıştır ama onu herkes almıştır. Ben almadım gerçi ama bu memlekette çok alan vardır ve böyle bir kriter olamaz. O hususta bize birtakım bilgiler sunarsanız Sayın Bakanım çok müteşekkir olurum.

Şimdi, müsaadenizle, esas meselelere geçmek istiyorum. Şimdi, biraz önce zatıaliniz konuşurken şehir ve kültürden bahsettiniz, Anadolu medeniyetleri ve kültür varlıklarının öneminden bahsettiniz. Burada şubat ayında selefiniz Sayın Mahir Ünal Beyefendi de konuşurken, Bakanlığın Sürdürülebilir Kültürel Kalkınma Programı'nın çatısını oluşturan stratejik alanları belirtirken, birinci alan şehrin tarihî dokusunun ihyası, kültür alanlarının canlandırılması ve şehir kültürünün zenginleştirilmesi ve tanıtımı... Bu hususta çok mühim şey bunlar. Bunları biz gerçekten destekliyoruz ve temenni ediyoruz ki bu program geniş bir şekilde yapılsın.

Ben burada bunun içinde biraz daha spesifik bir iki şeyi söylemek istiyorum. Şimdi, Anadolu'daki şehirlerimiz, bilhassa Orta Anadolu'daki şehirlerimizde modernleşme, şehirleşme çirkinleşme manasında gelişti, betonlaşma manasına geldi. Hâlâ birkaç yerde konaklar var, tarihî evler var; bunların ilgiye ihtiyacı var. Mesela bizim Yozgat'ta İstanbulluoğlu Mahallesi var, İstanbulluoğlu Mahallesi'nde birkaç tane şey var, Başçavuş Camisi, Ulu Cami, Çapanoğlu Camisi arasındaki bölgede falan ve orada bunlar... Yani Bakanlık bunlara belirli program içerisinde destek verirse gerçekten çok kıymetli... Tekrar o bölgeler yeşillenir, o bölgeler hayat bulur ve başka başarılı yerlerde olduğu gibi -mesela Beypazarı'nda, şurada burada- bu şehirlerimizde de birtakım kültürel şeyler canlanır. Bu kapsamda, Yozgat'ta varlığı unutulmaya yüz tutmuş tarihî konakların aslına uygun hâlde yeniden canlandırılması, rekonstrüksiyon, restorasyon yapılması önem arz etmektedir. Böylece hem sosyal değerlerin güncelleşmesi hem de nesiller arasında kopmaların önlenebilmesi sağlanabilir.

Bundan sonra, kütüphanelerle ilgili, müzelerle ilgili bir iki şeyi arz etmek istiyorum. Şimdi, Bakanlık kurulduğu günden beri en önemli hususlardan biri bu iki büyük müessese gruplarına yani kütüphanelere ve müzelere eleman yetiştirmek, teknik eleman yetiştirmek, müzeci yetiştirmek veya o değişik seksiyonlarda "creator" dedikleri o konunun uzmanı, işte silah uzmanı, kitap yazma uzmanı, kumaş uzmanı, mücevherat uzmanı vesaire vesaire, bunların yetiştirilmesi... Bunların, tabii, uzun vadeli bir şeyi yapılması lazım veya planlanması lazım. Bazı konuların Türkiye'de eğitimi yapılabiliyor ama birçok konu var ki eğitimi burada yapılamıyor. Bu konuda acaba nasıl bir planlama yapılabilir?

Şimdi, bir de envanter meselesi... Yani müzelerin envanterleri var, biliyoruz ama bunları böyle modern kataloglama şeklinde her objeden ayrı bir resmiyle, detaylarıyla, tarihçesiyle vesairenin olması hakikaten dikkate değer bir husustur.

Bir de kitaplar... Şimdi, mesela, ben çok iyi hatırlıyorum, TÜYATOK diye bir proje vardı yani Türkiye Yazmaları Toplu Kataloğu, Türkiye basmalar... Bu basmaları da rahmetli Müjgan Hanım yapıyordu. Müjgan Hanım'ın vefatıyla ne oldu bu, bitti mi, devam ediyor mu bilmiyorum. Bu konuda bilgi verilirse çok minnettar olurum.

Tiyatrolarla ilgili, Sayın Bakanım, 1999 senesindeki temennimi burada tekrarlamak istiyorum, olmadı maalesef. 1999 senesinde Osmanlı Devleti'nin 700'üncü yıl dönümü müydü...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın İhsanoğlu, bir dakika lütfen.

İlave süre vereceğim ama toparlarsanız...

EKMELEDDİN MEHMET İHSANOĞLU (İstanbul) - Toparlıyorum Sayın Başkan, iki nokta kaldı.

Osmanlı Dönemi'ne ait tiyatro eserlerinin sahnelenmesi yani Şinasi'den, Namık Kemal'den, Abdülhak Hamit'ten falan, bu dönemden bazı eserlerin... Evet, zorlukları var bunun ama bunu biz kültür mirası olarak... Biz şimdi Latince opera dinliyoruz, İtalyanca opera dinliyoruz, Almanca opera dinliyoruz ve dinliyoruz ve gidiyoruz, seviyoruz; ben şahsen bayılıyorum. Ama bir de Osmanlıca bir tiyatro, bir Hamit'in Finten'ini, Tarık Bin Ziyad'ını; Şinasi'nin Şair Evlenmesi'ni, Namık Kemal'in Vatan Yahut Silistre'sini; ben bunları ailemin, çocuklarımın, arkadaşlarımın, öğrencilerimin görmesini, halkımızın görmesini temenni ederim.

Bir de Süleymaniye Kütüphanesi'yle bir teklifim var. Bu çok eski bir teklif, 1980'li yıllarda Süleymaniye Kütüphanesi'nde yazmaların korunmasıyla ilgili. Biz o zaman IRCICA olarak bir proje başlattık -birtakım aletler, malzemeler- uluslararası kurslar yaptık vesaire, oradan birkaç insan yetişti. Daha sonra baktık ki bu hakikaten çok önemli, ihtiyaç da var. Ben de bu arada yurt dışında, Avrupa'da falan çok ileri teknolojiler gördüm. Bu teknolojilerin Türkiye'ye gelmesi ve Süleymaniye'de olması lazım geldiğini ve bu teknoloji... Sırf yazma eser değil, yani bizim bildiğimiz, o güzelim Osmanlı Dönemi parlak aharlı kâğıtları değil, yazma eserler çok, hatta basma eserlerin bir kısmı da tehlikede. Şimdi, siz de bilirsiniz mesela Beyazıt Kütüphanesi'ne gidiniz, 19'uncu yüzyıla ve 18'inci yüzyıla ait bir basma kitabı alın, açın, un gibi düşer, un; bitti, o kitap öldü, o gazete öldü. Şimdi, bunları kurtarmanın yolları var. Bu ancak büyük çaplı bir işle olur. Ben o zaman şunu düşündüm, teklif ettim: Süleymaniye'ye bağlı, uluslararası -ama uluslararası- bir kitap hastanesi, uluslararası. UNESCO'yla beraber temaslara geçtik, o zaman Bakanlık, sizin Bakanlığınız, Dışişleri, IRCICA ve UNESCO. Ben kendim bizzat UNESCO'ya gittim ve temaslara başladık, projeleşti, uzmanlar geldi ve bunun çatısı yapıldı ve Türkiye Hükûmeti ile UNESCO arasında "memorandum of understanding" mutabakat zaptı imzalandı, Bakanlar Kurulundan geçti, Sayın Cumhurbaşkanımızın imzasıyla, onayıyla Resmî Gazete'de neşredildi fakat maalesef bu olmadı, bu akim kaldı.

Şimdi, tabii, Bakanlık 2010 senesinde bu Yazma Eserler Kurumunu kurdu. Bu çok mühim bir şey, çok güzel neşriyat yapıyorlar, biraz da restorasyon var falan ama bu, hâlâ, "Japon kâğıdı" dediğimiz -çok klasik artık, kırk senelik, elli senelik, yüz senelik teknoloji- bu bahsettiğim değişik kâğıtlar, asidik basılmış kâğıtlar, parşömen üzerindeki, taş üzerindeki, papirüs üzerindeki eski eserlerin korunması meselesi. Bunlar çok mühim şeylerdir, bunlar bin senelik arkeolojik şeylerden çıkanlar falan. Bunu ben zatıalinizin ve Bakanlığınızın dikkatine sunmak istiyorum.

Son olarak, turizm ve kültürün ayrılmasını savundum. Kültür Müsteşarımız benim turizme karşı olduğumu zannetmesinler fakat bu ikisinin ayrılmasının gerçekten sizin açınızdan da... Daha da fazla para alırsın Sayın Bakanım, bakınız, daha fazla para alırsınız 2 bakanlık için.

Alternatif turizm için Türkiye'de, tabii, büyük gelişme var yani 1980'li yıllardan bugüne muhteşem... Arızi bir meseledir bu sene olan hadiseler. Ben diyorum ki zengin turist turizmini şey etmek lazım. Yani, o kitle turizmleri, tamam, 800 mark harcıyor, 1.000 euro harcıyor falan iyi de yani bir harcamada 50 bin dolar, 100 bin dolar, daha fazlasını harcayan potansiyel var. Ben size bir örnek vereyim: Sardunya Adası. Dünyanın bütün zenginleri orada ve muazzam para harcıyorlar, korkunç para harcıyorlar, çok lüks oteller vesaire. Bizim, burada, kanaatimce, Büyükada o tarihî atmosferiyle, ambiyansıyla, o güzellik şaheseri olan konumuyla dünyada benzeri olmayan bir mekân. Biraz daha itina edilirse, biraz daha para harcanırsa, biraz güzel plan yapılırsa günübirlik turistlerin yanında böyle büyük paralar harcayacak turistler gelebilir. Ben bu hususu arz etmek istiyorum ve düşünülmesini temenni ediyorum.

Bir de sizin konuşmanızın başındaki temennilerinize katılmak istediğimi söyleyeyim ve şunu sorayım: Bana eskiden Bakanlığın kitapları geliyordu. Acaba beni niye cezalandırdılar Sayın Bakan, neden bana kitap göndermiyorlar?

Çok teşekkür ediyorum.