| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733) ve Sayıştay tezkereleri a) İçişleri Bakanlığı b) Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı c) Emniyet Genel Müdürlüğü ç) Jandarma Genel Komutanlığı d) Sahil Güvenlik Komutanlığı e) Göç İdaresi Genel Müdürlüğü |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 23 .11.2016 |
İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, sayın milletvekilleri, değerli bürokratlar, basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlarken, Derik Kaymakamı Muhammed Safitürk'e, terörle mücadelede ve 15 Temmuz hain darbe girişiminde hayatını kaybeden tüm şehitlerimize Allah'tan rahmet, Türk milletine başsağlığı diliyorum. Türk demokrasisine pranga vurmak isteyen, Türk milletinin ve devletinin birlik ve bekasına, siyaset kurumlarına karşı yapılan terörist saldırıları bir kez daha lanetliyorum. 15 Temmuz, Türk milletinin engin feraseti, demokrasiye olan bağlılığı, azim ve kararlılığıyla önlenmiştir. Bu süreçte kamu görevlilerinin, idarecilerin ve tüm yöneticilerin vatan ve millet sadakatinin önemi ortaya çıkmıştır. Tabii, bu süreç bu kadar insanımızın, bu kadar yetişmiş insanımızın ve gencimizin nasıl devşirildiğini, nasıl bir terör örgütüne ram olduğunun araştırılması gerektiğini de bize göstermiştir. Vatanın her yerinde, ülkemizin en ücra köylerinde FETÖ, PKK, IŞİD ve diğer terör örgütleriyle mücadelede görev yapan tüm güvenlik güçlerimize başarılar diliyorum. Milliyetçi Hareket Partisi olarak yanlarında olduğumuzu ifade ederek selamlarımızı iletiyorum.
Esasen 2003 yılından itibaren Türkiye güvenlikte AB-ABD eksenli bir politika, güvenlik politikası izledi. Bu yaklaşım başta bölücü terör örgütü PKK olmak üzere terör örgütlerini cesaretlendiren, AB ve diğer uluslararası aktörlerin sürece müdahil olmalarına zemin hazırlayan bir politika olmuştur. Nitekim AB ilerleme raporlarında Türkiye'yle ilgili fütursuzca tespitler de bu süreç içerisinde yapılagelmiştir.
Çözüm süreciyle birlikte güvenlik güçlerini kışlaya ve karakola hapseden bir güvenlik anlayışına geçilmiştir. Bu yaklaşım, terörle mücadeleyi zaafa uğratmıştır. Yine bu yaklaşım, kentlerimize hendek kazınıp tırlar dolusu silahlar yığılırken ne hikmetse kimselerin haberinin olmadığı bir durumu ortaya çıkarmıştır. Terör, alan hâkimiyeti kurmaya başlamış, sözde mahkeme, vergi dairesi, askerlik şubesi kurma cesaretini göstermiştir. Belediyeler bölücü terör örgütüne finansal ve lojistik destek vermekten geri durmamıştır. Bu vesileyle, terör örgütlerine bu tür destek sağlayan belediyelerin engellenmesine dönük düzenleme ve girişimlerin ne kadar önemli olduğunu ve ne kadar değerli olduğunu ifade etmek istiyorum. Bugün yeni güvenlik konsepti çerçevesinde bu yaklaşımlardan vazgeçildiğini, terörle mücadelede daha proaktif bir anlayışa geçildiği ifade ediliyor. Bu anlayışı destekliyoruz, Hükûmetin ve güvenlik güçlerimizin terörle mücadelesine destek veriyoruz. Bize göre Türkiye'deki bu mesele bir kimlik meselesi değildir, bir terör meselesidir. Anayasa'mızın ilk 3 maddesinde Türkiye devletinin adı, milletin adı bütün bunlar belirtilmiş, sayılmıştır, dolayısıyla buradaki mesele bir kimlik meselesi değil, bir terör meselesidir ve terörle mücadelede -daha evvelki konuşmacalarımız da ifade ettiler- Sayın Genel Başkanımızın 8 başlık altında açıkladığı bir çerçevede içerisinde bu mücadelenin yürütülmesi hâlinde sonuç alınabileceğini biz düşünüyoruz.
Bunlardan birincisi, terörün bitirilmesi yönündeki kararlılığı ortaya koyan bir vizyon. Topyekûn mücadele anlayışının ortaya konulduğu bir terörle mücadele konsepti. Önleyici tedbirlerin de esas alındığı, terörün uluslararası, siyasi, iktisadi, sosyal ve kamu yönetimi politikalarından kaynaklanan sorunların bir bütün hâlinde ele alındığı yaklaşım ve terörle mücadele unsurlarının teşkilatlanmasından başlayarak fiziki ve beşerî kaynaklarının nitelik ve nicelik olarak artırılması yönündeki anlayışla beraber bir bütün hâlinde ele alınmalıdır diyoruz.
Bölücü teröre finansal ve lojistik destek sağlayan belediyelerin -demin ifade ettim- yönetimlerinin değiştirilmesi terörle mücadelede etkili sonuç alınabilmesi açısından son derece önemlidir. Ancak buralarda görevlendirilen kayyumların korunamaması üzüntü vericidir ve bir acziyet göstergesi olarak görülmektedir.
Belediyelerde ve kaymakamlıklarda ivedilikle PKK ve FETÖ temizliği yapılmalıdır. Emniyeti FETÖ'ye teslim eden yöneticilerin sorumluluğu göz ardı edilmemelidir. Sizden evvelki Sayın İçişleri Bakanının, 81 emniyet müdüründen 74'ünün FETÖ'cü olduğunu söylemesi, üzerinde durulması gereken bir husustur. FETÖ mücadelesi gölgesi altında jandarmanın tasfiye edilmesine fırsat verilmemelidir. Esasen 15 Temmuz hain darbe girişiminden önce de Avrupa Birliğinin Türkiye raporlarının neredeyse tamamında jandarmanın mevcut hâlinden farklı bir anlayışa evrilmesi yönünde tavsiyeler, öneriler vardı ve şu anda belki bunları, Avrupa Birliğinin raporlarını çok fazla kale almıyoruz, dikkate almıyoruz ama şu anda yapılan o anlayışa hizmet eden bir yaklaşım içerisinde olmaması gerektiğini düşünüyor ve umuyoruz.
Korucularla ilgili kanun hükmünde kararnamelerle yapılan düzenlemeleri olumlu buluyoruz korucuların statülerine daha anlamlı bir hâl kazandırdığı için.
Özellikle terörün, bölücü terörün etkin olduğu yerlerde devlet otoritesini hissettirmeli, devletin müşfik ve güçlü eli vatandaşlarımız tarafından hissedilmeli, arkasında Türk devletinin olduğunun farkında olmalı. Bu gücü çektiğimiz zaman, güç boşluk kaldırmıyor ve vatandaşlarımız PKK'nın tasallutu altına girmiş oluyor.
Sığınmacılar meselesi var, 3 milyonu geçti sığınmacılar. Bunların vatandaş olma beklentileri var, ancak misafir olarak kalsınlar, vatandaşlık beklentisi içerisinde olmasınlar. Sınır güvenliğinin sağlanması ve insan kaçakçılığının önlenmesi yönünde alınan tedbirler var, yapılan düzenlemeler var, bunların etkili, sonuç alıcı hâlde olması gerekir.
6360 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu ile ikili bir yerel yönetim sistemi oluştu Türkiye'de. Şimdi 30 tane büyükşehir belediyesi var, 51 tane büyükşehir olmayan belediye var, büyükşehir olmayan belediyelerde il özel idaresi sistemi var, diğerlerinde yok. Bir anda hepimiz kentli olduk, köylerimizi yok ettik ama komşu 2 köyde şu anda farklı hukuk uygulanıyor. Bu, su fiyatında farklı, emlak vergisinde farklı, bir imar izninde farklı, bir ahır inşasında bile farklılık arz ediyor. Dolayısıyla belli bir uygulama süreci de geçti. Esasen uygulamadaki aksaklıkların da dikkate alındığı yeni bir düzenlemenin bu kanunda yapılması gerekiyor. Özel idarelerinin tüzel kişiliğini kaldırmakla il genel meclisleri ve idari geleneğimizdeki yeriyle birlikte tarihe gömüldüler. Belediyelerin kırsal alanları kapsayacak şekilde genişletilmesi il idare sisteminde ortaya çıkacak boşluğu doldurmadı. İl özel idaresi sisteminin kaldırılması Hükûmet ve devlet politikalarının yerine getirilmesini zorlaştırdı. Zira yerel yönetimlerin bazen devleti temsil gibi bir kaygısı bulunmamakta. Mahallî idarelerin güç ve etkinlik kazanması esasen merkezî idarenin de güçlü olmasına bağlı bulunmakta.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen toparlar mısınız?
Buyurun.
İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Kanunla kırsal alan yönetimi belediyelere devredilerek kırsal alanın planlanmasında köy muhtarı, ihtiyar heyeti, kaymakam ve vali devre dışına çıkarıldı. Köylü, yaşam alanı üzerindeki birçok hakkını kaybetti, yeni birçok mükellefiyete maruz kaldı, tarım ve hayvancılıkla uğraşan, suyu bedava kullanan, vergi muafiyetine sahip köyler belediye sınırlarına alınmakla bu hak ve menfaatlerini kaybettiklerinden köylü için hayat daha pahalı, daha karmaşık hâle geldi. Evet, burada bizim önemle üzerinde durduğumuz bir husus, özellikle büyükşehir sınırını mülki sınır yapan düzenlemenin mutlaka değiştirilmesi gerektiği yönünde.
Yine, Suriyeliler meselesi var, Suriye'de yaşanan iç savaş nedeniyle ortaya çıkan ve Birleşmiş Milletler tarafından günümüzdeki en büyük insani kriz olarak nitelendirilen sığınmacıların durumu, hukuki statüsü, ülkemize olan ekonomik ve sosyal etkisi ve bu zorunlu misafirliğin kalıcılığa doğru seyrettiği sürecin hasarsız nasıl yönetileceği Türkiye'nin gündemindeki önemli sorunlardan birisidir. Türkiye'de Göç İdaresi kurulmuştur, üç yıl üzerinden geçmiştir. Önemli hizmetler yaptığını düşünüyoruz ama Sayın Günal'ın da söylediği gibi, millî bir göç politikasının oluşturulması lazım. Her ne kadar kuruluş kanununda bir kurul var, bu kurulun görevleri arasında da Türkiye'nin göç politikasını oluşturmak gibi bir görev var. Ama bu yönde bir orta, uzun, kısa vadeli bir stratejik planlama yapıldı mı bilemiyorum.
Ben birkaç tane hususa da dikkat çekerek konuşmamı bitirmek istiyorum: Bunlardan bir tanesi -bize iletilen sorunlar anlamında bunları aktarmak istiyorum- terörle mücadelede yaralanıp gazilik unvanı alamayanların sorunları var. Bunlar belli bir vücut kaybına belli bir oranda sahip olmadıkları için o kapsamda sayılmıyor, belki bunlarla ilgili bir ara formül üretilebilir.
Yine, 2014, 2015, farklı yıllarda polis teşkilatında yapılan mülakatlar sırasında elenen polis adaylarının bir talebi var. Bunları eleyenlerin şu anda tutuklu, hapiste oldukları söyleniyor. Yapılan soruşturmalardan, alınan ifadelerden, FETÖ'cülerin bunları elediği anlaşılmış. Bunlarla ilgili bir yeniden mülakata alma gibi bir değerlendirme imkânı var mı? Bunu ifade etmek istiyorum.
Sayıştay raporlarında Emniyet Genel Müdürlüğü ve İçişleri Bakanlığıyla ilgili bazı tespitler var, bunların değerlendirilmesi, dikkate alınması gerekir.
Bir de, bu güvenlik teşkilatının yapılanmasıyla ilgili bir karmaşa var gibi görünüyor. Anayasa'mızda esasen güvenliğin tesisinden Bakanlar Kurulunun sorumlu olduğu gibi bir ifade var. Bu kapsamda da bu tür ifadelerin karşılığında bunları Başbakanlığa bağlı şekilde kurumların yapması gerektiği yönünde bir şey var. Dolayısıyla sevk ve idareden ziyade koordinasyon açısından yeniden güvenlik teşkilatının toptan yapılandırılmasına bir ihtiyaç var gibi görünüyor.
Son olarak da, seçim bölgem İstanbul Küçükçekmece'de Kanarya Mahallesi var. Bununla ilgili daha evvel de -sayın genel müdürüm de biliyor- soru önergeleri de verdim. Burası oldukça sıkıntılı bir bölge. Burada üç ay boyunca bölücübaşının resmi asılı kaldı, Türk Bayrağı indirildi, oraya o paçavrayı astılar, bu seçim sırasında. Yani haziran-kasım arasında oldu bu. Biz o zaman da ilettik, üç ay sonra indirildi.
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Yok, hayır.
İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Evet, var, bunlar resimleriyle var. Yani üç ay önceki tarihle üç ay sonraki tarihle beraber var. Burada PKK şu anda kimlik kontrolü yapıyor geceleri, rastgele buraya giren...
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Yanılıyorsunuz, bakın...
İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Sayın Bakanım, rastgele buraya giren insanlara...
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Sizin partili bir arkadaşınız aradı, söyledi.
İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Hayır, ben Sayın Bakanla beraber seyahatteyken aradık, Adalet Bakanımızla beraber.
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Siz miydiniz o?
İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Evet.
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Yaklaşık on gün, on beş gün orada bütün arkadaşlarımız bulundular. Böyle bir şey kesinlikle söz konusu değil. Kanarya'yı bilirim, Küçükçekmece'yi de, Kanarya'yı da siz de bilirsiniz muhakkak, böyle bir şey mümkün değil. Yani herhangi bir terör örgütünün bırakın, Allah korusun, kimlik kontrolü yapması... Yani ben ani cevap veriyorum, çünkü belki cevaplar arasında bir fırsat kalabilme imkânı olmaz, bu, önemli bir şey. Orada bir terör örgütünün kendisini ortada göstermesi de mümkün değil. O gece ve ondan sonraki geceler sizin söylediğinizde herhangi bir durum ondan önce de olmamış ama onu bilmiyorum, haziran olayını, 2015'i tetkik ettireyim.
İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Sayın Bakanım, bu, tabii, sevindirici. Bunu ben sadece bilginiz olsun diye ifade ediyorum.
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Yok, hassasiyetinize Teşekkür ediyoruz.
İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - O günden bir gün evvel bizim bir arkadaşımızın aracı kurşunlandı, "Dur." denildi, durmayınca kurşunlandı fakat bunlar gidip karakolda emniyete şey veremiyorlar, öyle de başka bir korku var, eğer bu kayıtlara geçerse bilmem ne olur gibi. Bunlar yaşanıyor. Ben Mecliste geçen haziranda -şeyini hatırlamıyorum- konuştuğumda orada insanlar öldü. Erzincanlı bir vatandaş, tamamen rastgele oradan geçerken aracına "Dur." diyorlar, durmuyor, ateş ediyorlar, öldü. Ailesiyle hâlâ ben görüşüyorum. Yani bunlar yaşanıyor, çok istirham ediyorum. Yani mutlaka hassasiyet gösteriliyor, eskiye göre de azalmıştır. En küçük bir olayda burada toplanılıyor, 500 kişi, bin kişi "Hadi!" yürünüyor filan, yani dolayısıyla burası herkesin bildiği bir yer. Hassasiyetiniz için ben de teşekkür ediyorum. Bütçenin hayırlı olmasını diliyorum.
Sağ olun.