| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 11 .11.2014 |
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii ki sözüme başlarken, artık bu 24'üncü Dönemin son yasama yılına girdik, aynen polislerin mesaisi gibi milletvekillerinin mesaisinin de başlangıç saati belli, bitiş saati belli değil. Kaç gün, saat kaçta başlayıp kaçta bitecek, ne kadar zamanda bu kanunları görüşeceğiz belli değil. Hiçbir milletvekilinin artık kendisine göre bir program yapması, işte "Biz şu saatlerde çalışacağız, bundan sonra da kendimize ayıracak, çoluğumuza çocuğumuza ayıracak iki saatim de var." deme imkânı yok. Bu çalışma takvimindeki belirsizliği herhâlde komisyon başkanları en azından komisyon çalışmalarında çözebilir diyorum Sayın Başkan.
Şimdi, arkadaşlar, hani deveye demişler boynun eğri, o da demiş ki nerem doğru. Şimdi, iktidar mangalda kül bırakmıyor "Bizim 2023 vizyonumuz var, dünyada şu kadar gücümüz var, her yaptığımız adımın bir planı var, programı var, saraylarımızın ihtişamı bu devletin, bu milletin büyüklüğünün göstergesidir..." gibi Ama şu görüşmekte olduğumuz kanunlar aslında iktidarın hiçbir vizyonu olmadığının da belgesi. Niçin belgesi? Biz şimdiye kadar, dört senedir bir sürü komisyon çalışmasına, bir sürü Genel Kurul çalışmasına katıldık, muhalefetin eleştirileri ne komisyonlarda ne de Genel Kurulda hiç dinlenmedi ama aynı kanunlar bu dört sene içinde 40 defa değişiyor. Şimdi, eğer bir vizyon varsa, bir plan, program varsa, hakikaten, bu tasarılar, bu kanun teklifleri hazırlanırken ortada bir emek varsa, altı ay sonrasını bile göremiyorsa iktidar burada bir sorun var. Önce bu sorunu ortadan kaldırmak için ortak aklı, devlet aklını, parlamento aklını kullanabilecek bir demokratik yapıya kendimizin gelmesi lazım diye düşünüyorum.
Tabii ki bugün bu kanun tasarısını görüşürken, esasında altı ay önceki değişiklikten öteye yargının temellerini sarsan 2010 referandumuna gitmek lazım. 2010 referandumunda yapılan değişiklikler Türk yargısının yeniden yapılandırılması ve yargının bundan sonra artık bir daha hiçbir yapısal değişikliğe ihtiyaç duymadan kendi kendisini idame edecek duruma gelmesini sağlayacak diye o gün çok propagandalar yapıldı. O propagandaları çok yakından dinledik ama 2010 referandumunun sonucunda oluşan yapı artık bugün sizin tarafınızdan da kabul edilmediği için bu değişikliklerin yapılması ihtiyacı hasıl oldu. Ama, esas üzücü olan ve esas bundan sonrası için ülkemiz açısından, Türk yargısı açısından, Türk adaleti açısından tehlikeli olan... İşte yirmi beş yıl ben de taşrada çalıştım, idarecilik yaptım, beraber mesai yaptığımız çok sayıda hukukçu var, avukatıyla, hâkimiyle, savcısıyla ve o insanlarla tabii ki biz şimdi de görüşüyoruz, bu kanun vesilesiyle de, bu tasarı vesilesiyle de bir kısmıyla yüz yüze, bir kısmıyla telefonla görüştüm. Birçok hâkim arkadaşımızın, savcı arkadaşımızın -burada ben bunu ifade etmekten bile aslında hicap duyuyorum- söylediği şey şu: "Aynı adliyede önceden biz görev yaparken oradaki hâkim ve savcılar olarak birbirimize dönüp baktığımızda bir meslektaşımızı görürdük ama şimdi mesaiye girerken, çıkarken biz bir meslektaşımızı görmüyoruz, biz paralel yapının hâkimini görüyoruz, iktidarın hâkimini görüyoruz, sağcı hâkim görüyoruz, ülkücü hâkim görüyoruz ve birbirimizden şüphe ediyoruz 'Acaba mesai arkadaşımız yarın eline güç geçerse bize nasıl davranır?' diye kendi davranışlarımızı birbirimize karşı kontrol etmek zorunda hissediyoruz, böyle bir psikolojik baskıyla sabah adliyeye gidiyoruz, akşam evimize gidiyoruz. Aynı lojmanda görev yaparken de artık evde çoluğumuzu çocuğumuzu da kontrol ediyoruz ki komşuya, diğer hâkim arkadaşlara, savcı arkadaşlara yarın bizim aleyhimizde kullanılacak bir açık vermeyin." Gerçekten, hani biz insan haklarından bahsederken aynı lojmanda oturan, aynı adliyede görev yapan insanların kendi içlerinde düştüğü sıkıntıyı, onların bile kendilerinin insanca, medeni bir şekilde yaşamasının ne kadar zorlaştırıldığını 2010 referandumunda oluşturulan yapının sonucu olarak bugün görmemiz lazım.
Herkesin bütün ideolojik saplantılarından kurtularak Türkiye'de yargıyı yeniden yapılandıracak ve hepimiz o yargının önüne gittiğimiz zaman güven duyacağımız bir yapıya ulaşmak zorundayız. Eğer buna ulaşamazsak toplumsal huzurdan, yarın adaletin olmadığı bir yerde mülkün güven altında olmasından bahsetmek mümkün değil ve tarih bize bunun çok örneklerini göstermiştir, kim yanlış yaptıysa yaptığı yanlış önce kendisini boğar. Bugün iktidar olarak siz birtakım güçleri kullanarak daha rahat hareket edebileceğinizi düşünebilirsiniz ama demokrasilerde eninde sonunda iktidarlar değişir, eğer bu rejim değişmezse...
BAŞKAN - Estağfurullah.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Hayır, değişmezse...
BAŞKAN - Ya, yapmayın.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - ...iktidar değişir, iktidar değişince de bu oluşan yapı sizi de boğar arkadaşlar. Bu konuda herkesi sağduyuya davet ediyorum. Bunu bir siyasi eleştiri olarak da yapmıyorum, bu konuda yarın hepimizin adliyeye yolu düşebilir, hepimiz insanız, adliyeye insanın yolunun düşmesi ülkemizde çok arzu edilen bir şey değildir ama gene de hepimizin yolunun düşmesi ihtimali çok yüksektir. Bu vesileyle bu yapının muhakkak herkesi tatmin edecek, bu toplumda herkesin "Bizim başımıza ne gelirse gelsin adalet var. Adaletin kestiği parmak acımaz." diyebileceği bir güne ulaştıracak yapıyı ortaya koymamız lazım.
Tabii, ben bir Mülkiyeliyim, idareciyim. Bu maaş artışıyla ilgili de birkaç cümle söylemek istiyorum. Devriiktidarınıza kadar hep idareciler hâkimlerden ekonomik olarak bir adım önde gitti ama bu yapılacak zamla birlikte mülki idare amirlerinin maaşları hâkimlerin maaşlarının aşağı yukarı yüzde 60'ına falan düşecek. Dolayısıyla, bu taşradaki çekişmeyi artık eskisi gibi "Sen önde, ben önde." diye devam ettirmek yerine, beraber görev yapan bu arkadaşların özlük haklarını da eşitlemek lazım yani birinci sınıf hâkimle birinci sınıf mülki idare amirinin maaşlarını da eşitlemek lazım. Bu tasarının içerisinde küçük bir değişiklikle bunun da yapılması mümkün diye düşünüyorum. 14 bin hâkim, savcının özlük haklarının düzeltildiği yerde 1.700 mülki idare amirinin hakkının da düzeltilmesi, özlük haklarının da düzeltilmesi bu ülke için altından kalkılmaz bir yük değildir.
Yine, tabii ki bu silah edinmeyle ilgili hâkimlere sağlanan kolaylıkların diğer meslek mensuplarına da, mülkiye, hariciye vesaire gibi, bu silah taşıma yetkisi verdiğimiz diğer meslek mensuplarına da şamil olarak getirilmesi lazım, burada da bir ayrımcılık yapılmaması lazım, burada da bir olayı daraltmak yerine bunu biraz genişletmenin formülüne bakmak lazım.
Şimdi, tabii, bu şüphelilerin müdafinin dosyaya ulaşabilmesiyle ilgili konularda benim söylemek istediğim önemli bir konu da şu: Elbette devlet hukuk sistemi içerisinde operasyonlar yapar, insanlar gözaltına alınır çeşitli suçlardan ama Türkiye'de bu konuya da bir çözüm getirmek lazım. Şimdi, "Avukat dosyaya ulaşmasın, ulaşsın, işte şu kadar sonra ulaşsın..." yani bunlar tartışılır ama Türkiye'de yapılan en vahim hukuk katliamı gözaltına alma biçimidir. Bu devletin içerisinde belli görevlerde bulunmuş askeri, polisi, hâkimi, savcısı, bürokratı, belediye başkanı vesaire vesaire, sanki bu insanlar mahkemeye davet edilip yani mahkemede sorgulanamaz gibi bir gece yarısı ve hani bu dosya gizli ama her ne hikmetse oraya gidenler kameralarla gidiyor. Yani, bütün görüntüler bizi bu konuda... Gerçekten bu çok incitici bir şey, herkesin çoluğu çocuğu var, hısım akrabası var, mahremiyeti var. İnsanların evi aranabilir yani yanlış yaptıysa bunların hesabı elbette sorulacak ama insanları... Şimdi, birçok insanın evine bu şekilde giriliyor, kameralarla giriliyor, ertesi gün de bu insan serbest bırakılıyor, üç gün sonra da serbest bırakılıyor. O zaman, bu operasyonu yapan hâkim, savcı, polis, jandarma, kim varsa onlar hakkında da bir soruşturma açmak lazım. Yani, siz mahkemede istediğiniz kadar o insanları beraat ettirin, o televizyonlarla o eve girildiği andan itibaren o adam zaten mahkûm oluyor, o mahkûmiyetin ortadan kaldırılması o saatten sonra mümkün değil çünkü adamın beraat ettiğini siz tekrar televizyon ekranlarında yayınlamıyorsunuz.
BAŞKAN - Erken infaz oluyor.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Bu da hakikaten çok incitici ve çok yanlış bir hukuk uygulaması ülkemizde. Bunun da üzerinde çok ciddi olarak durulması lazım.
Tabii ki hukuk yani toplumlar canlı olduğuna göre hukuk da canlı olacak ve hukuk da değişecek.
BAŞKAN - Bak, Murat Bey sıra bekliyor, "Ne zaman alacağım sırayı?" diyor.
MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Yok, ben verebilirim, Mehmet çok dolu bu konuda.
BAŞKAN - Mehmet Bey, buyurun.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Asıl konu Mülkiyelilerin maaş zammı.
BAŞKAN - Mülkiyeli eşittir Türkiyeli.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Mülkiyenin işini bitirdin.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Şimdi, arkadaşlar, Mülkiyenin işini siz bitirdiniz. Yani, Mülkiye en çok size hizmet etti ama Mülkiyenin işini siz bitirdiniz, biz bitirmedik.
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Şimdi, Mülkiye, aslında cumhuriyet tarihi boyuncu yaptığı hizmet kadar, hiçbir iktidara yapmadığı kadar AKP iktidarına hizmet etti.
BAŞKAN - Bak, Mülkiyelilerin tarihi var, hukukçuların tarihi yok. Çankaya mıydı? Rahmetli Çankaya'nın, değil mi, meşhur 6 cilt, "Mülkiyeliler Tarihi" diye.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Neyse, şimdi o da bitti artık, Mülkiye tarihi bırakmadınız bu devriiktidarınızda ama önemli olan, arkadaşlar, bu işlerin şakayla karışık... Gerçekten bunlar çok ciddi düzenlemeler, bu düzenlemeleri yaparken acele etmenin bir anlamı yok. Burada muhakkak yapılabilecek düzenlemeleri, değişiklikleri bu Komisyon çalışmaları sırasında çözebilmemiz lazım. Bunu çözemezsek bugün bize gülebilirsiniz, bugün "Bizim sayımız çok." diyebilirsiniz ama yarın bu yaptıklarınızın ne kadar yanlış olduğunu -Allah göstermesin- içinizden adliye koridorlarına düşenler muhakkak yaşayacaktır.
Ben hepinize teşekkür ediyorum ve bu değişikliklerin inşallah burada yapılması ümidimi de muhafaza etmek istiyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.