| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733) ve Sayıştay tezkereleri a) Ekonomi Bakanlığı |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 10 .11.2016 |
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, değerli milletvekilleri, kıymetli bürokrat arkadaşlarım ve basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben de bu ebediyete uğurladığımız yıl dönümünde Atatürk'ü rahmetle, minnetle anıyorum ve baştan, İzmir İktisat Kongresi'ndeki kararlılığı yeniden göstermemiz gerektiğini, bugün Ekonomi Bakanlığını konuştuğumuz için, tekraren ifade etmek istiyorum. Bahanelere sığınmadan, o günün şartlarını düşünerek, 7 düvel bizi sıkıştırırken, son günlerde çok tartıştığımız Lozan Anlaşması'nın imzalanması aşamasında çıkan baskılar sonucu bütün millî unsurları, ziraatçıları, sanayicileri, iş adamlarını, esnafı toplayarak millî bir iktisat politikası belgesi olarak bize bıraktığı o eseri ekonomi alanında da devam ettirmemiz gerekiyor. O kapsamda, bu ana temennimi söyleyerek başlamak istedim.
Tabii, şartlarımız o günkünden çok daha iyi, çok daha gelişmiş ama maalesef yine yüz yıl sonrasının başka bir paylaşım ortamında yine tehlikelerle karşı karşıyayız. Buradan çıkışın yolu da önce güçlü bir ekonomiyle mümkün olacaktır. Onun için de bugün Bakanlığımızın bu çalışmalarını önemsiyorum.
Tabii bunu yaparken de birtakım sayısal analizlere yine girebiliriz ama öncelikle bizim her bütçede yaptığımız bu Sayıştay raporlarıyla ilgili birkaç tespitim ve uyarım olacak. En başta, Destekleme Fiyat İstikrar Fonu'yla ilgili bir uyarı var. Açıkçası bunu birçok bakanlıkta, başka kurumda da görüyoruz. Yani biraz el yordamıyla ilerliyor, "Biz yaptık, oldu." diye gidiyor. Yani kaydının kuydunun tutulmadığını bazı şeylerin, sonraki maddelerde de görüyoruz. Toptancı bir yaklaşımla söylemiyorum ama şimdi, işin yapılması ayrı bir şey, işin doğru yapılması ayrı bir şey -onu ayrıca tartışırız- ama yaptığımız işin kaydının tutulması, şeffaflık ve hesap verebilirlik açısından birinci derecede önemli. Biz nasıl denetleyeceğiz doğru olduğunu? Siz "Doğru yapıyoruz." diyorsunuz ama ancak yapılan kayıtlarda yapmış olduğumuz incelemelerde, bizim adımıza Sayıştayın yapmış olduğu denetimde; sizin adınıza iç denetiminin veya denetim birimlerinin, teftiş birimlerinin yapmış olduğu denetimlerde göreceğiz.
Onun için, sadece DFİF'te değil, diğerlerinde de benzer muhasebe sorunları yaşandığını görünce, bir baştan öncelikle bu maddeyle söyleyeyim. Yani arkadaşlarımızın yazdığını okudum Sayın Bakan. Yani Sayıştayın raporuna verdikleri cevapları tekrarlamasınlar çünkü 2011 yılı öncesi zaten var kayıtta. Yani bir yerlerden alıp, sorumluluk şu anda sizdeyse, kimdeyse derleyip toplayıp... Devletsiniz yani hangi kurumda olduğunu... "Efendim, bizde değil de şundaydı; bundan aldık, oraya gitti..." Böyle şey olmaz.
Bir örnek vereyim -bugünün sorunu da değil- yani bu şuna benzemesin yarın, "Bir öncesi şuradaydı, sonrası buradaydı" derken Emlak Bankasında KEY hesaplarının geçmişini bulamadık. Yani iktidar olduğumuz dönemde ben bizatihi, Faruk Bal Bakanken ilgilendim. Enteresan bir şey, makbuzları dahi kalmamış. Bir yerden geliyor, öteki gelip yeni bir şey geldiği zaman gidiyor. Yani bir süre sonra ona benzer. Ya, takibi mümkün olmaz hâle geliyor. Olur mu? Devlet nereden ne aldı, nereye koydu, kimden aldı, nereye borçluyuz, nereden alacaklıyız, takip etmemiz lazım.
Yine, benzer şekilde diğer bir eleştiri maddesi -daha doğrusu, iki üç madde- TURQUALİTY'le ilgili. Biz bu projeyi önemsiyoruz, lanse edildiğinde de destek vermiştik. Milliyetçi Hareket Partisi olarak da ekonomi programımızın, Üreten Ekonomi Programı'nın en önemli ayaklarından birisi "Türk malı" imajı, "Türk" imajı, bunun yayılması ve bu kapsamda da markaların desteklenmesi.
Ama kaygım şu: Buradaki yazılanlara baktığım zaman, bazıları yabancı ortaklarla ilgili, tebliğlerle ilgili birçok eleştiri var -siz onu benden daha iyi biliyorsunuz, arkadaşlar cevap yazarken okumuştur zaten bunu- ama bir süre sonra normal teşvik sistemine dönüyor Sayın Bakanım. 50 tane ili teşvik etmeye, ben teşviksizliktir diyorum arkadaşlara. Sektörel, dar bölgeli teşvik sistemi yapmadan -kendim de her seferinde örnek veriyorum, size de verdim, siz de komisyon üyesiyken de hatırlıyorsunuz- yani Antalya'yı toptan, tek bir bölge yapamazsınız, birinci derecede yapamazsınız. İçinde farklı ilçeler var veya turizm sektöründe birinci dereceye koyarsanız, arıcılık, hayvancılık, tarım koyarsanız, onlar daha az gelişmiştir.
Şimdi burada da kalkıp 100 tane, 200 tane firmaya marka desteği verirseniz, o destek olmaz. Stratejik sektörlerimiz var, olanlar belli. Yani örnek, burada tekstil sektörüne bakınca İtalya'nın yaptığı belli, İspanya'nın yaptığı belli. Yani onlarca firmaya "Hadi şu da bizden, hadi buna da destek ver..." Öyle olmuyor veya -burada tamamına girmemek için söylüyorum- "İşte, şu kadar yabancı ortağı oldu, bu oldu..." Zaten önemli olan şu anda, markanın kendisi değil mi?
Biz araç ihraç ediyoruz değil mi Sayın Bakanım? En fazla yaptığımız otomotiv ihracatı değil mi? Hangisi bizim markamız? Ama Türkiye'de kurulmuş bir sürü firma var ve Türk ürünü diye satıyoruz. O adamlar da gelmiş burada şirket kurmuşlar ama biz, Fransız, Alman, Amerikan, İsveç, ne varsa hepsini satıyoruz.
Hayır, şey için söylüyorum yani şirketler Türkiye'de, üretenler Türk firmaları -yani o anlamda bakarsak- TTK'ya göre kurulmuş. Dolayısıyla, daha farklı bir konsept geliştirip daha yoğunlaşmak lazım. Aynı şey teşvik sisteminde de lazım; üretimle ilgili teşvikte de diğer ihracat teşviklerinde de daha seçici olup hedefe yönelik şeyler yapmamız lazım. Bir sistemi çıkarıyoruz, işte her gelene "Bunu da yapalım." dediğimiz zaman bu şuna benziyor: "Her ile bir üniversite kuralım." Kuralım da yan tarafında var, bir sağında var, arasında 300 metre mesafe var, bir tane daha fakülte kuruyoruz, bir tane daha... Yani böyle bir kaynak israfı. Dün YÖK Başkanımızla beraberdik, onunla da birtakım şeyleri konuştuk. Her yerde aynı ifrat, tefrit var. Bunları bir... Çünkü kaynaklarımız kıt. Bir taraftan cari açıkla ilgili şeyleri konuşuyoruz.
Açıkçası, arkasından yine aynı şey; destek ödemeleriyle ilgili orada bir şey gördüm, çok dikkatimi çekti Sayıştay raporunda. E diğer borçlarını ödememiş, biz desteğe devam etmişiz doğruysa. Şimdi, siz savunma yapmışsınız ama.
Niye onu söylüyorum? Bize geliyorlar "KOSGEB bir destek veriyor, sadece SGK'da bir borcu çıktı diye vermiyor." "Git, Halk Bankasından bana temiz kâğıdı getir." Gidiyorsun, ondan sonra diyor ki: "Vergi dairesinden getir." Gidiyorsun "SGK'dan getir." Adama küçücük bir KOSGEB desteği vereceğiz 50 bin lira, 100 bin lira, bir tanesinde takıldığı zaman onu veremiyoruz.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Biz veriyoruz onu.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Buradan o çıkıyor. Yani şöyle: Bak, işte mahsuplaştı. Bana ayrıntısını okutmayın Sayın Bakan. Arkadaşlar biliyor, siz de okursanız, Sayıştay raporunda var. Ben şimdi, zamanım yok diye tek tek okumuyorum, işin konusunu söylüyorum sadece. Burada yazılan şey, diyor ki: "Hatta alışkanlık hâline getiriyor." Hadi, orasını da söyleyeyim. Yani bir defalık değil, alışkanlık hâline getiren firmaya biz destek vermeye devam edersek, o zaman öbür tarafta biz tam tersine diyoruz ki MHP olarak: "Hem vergide hem primde borcunu düzenli ödeyen vatandaşa bu zamanda teşvik vermek lazım, ödül vermek lazım." Niye? Her bir senede bir af çıkarıyoruz, iki senede bir yeniden yapılandırma çıkarıyoruz. Zaten bunlar da geliyor. Böyle bir ortamda bir fark yapmamız lazım veya en azından, sonraki dönemde onu...
Şimdi, bana şunu söylemeyin, diyorum ki ben onları okudum. "Efendim, beş yıllık süre vardı da, işte ödemesiz dönemi vardı da..." Onu demesinler, ben okumadan söylemiyorum Sayın Bakanım, biliyorsunuz ama zamanımız yok, şimdi onu anlatmayayım.
Var orada bir aksama, onları tamir edelim diyorum bir şekilde. Düzenleme gerekiyorsa yapalım, tebliğle yapabiliyorsanız siz tebliğ düzeltin, kanunla yapacaksak uyuşmazlık olan yeri, biz kanunla düzeltelim, bize gelin anlatın ama şuna benzemesin: "Kanunla düzeltelim." deyince arkadaşlarımız bir önerge getirdiler -siz de yoktunuz- gece yarısı, baktık, ilave "Efendim, biz ihracatçılara destek sağlamak istiyoruz, Kredi Garanti Fonu." diye. Daha ortada kurulmamış, Bakanlar Kurulu kararı yok, siz bizden destek istiyorsunuz. Öbür tarafta Kredi Garanti Fonu var. Sayın Bilgiç... Neyse Nejat da burada, o da konuşmuştu çünkü. Başkanın kendisi kürsüde değil, karşıdan bir konuşmuştu ama.
Şimdi, kaynaklarımız sınırlı, onu anlatmaya çalışıyoruz. Kurumsal olarak bir sürü çok başlılık çıkarırsak... Ona benzemesin derken de bunu kastediyorum; elimizde Kredi Garanti Fonu var, oradaki fonun bir kısmını alıp ihracatçıya kullandırmak yerine İhracat Kredi Garanti Fonu kuralım diyoruz. Ya, bir taraftan bu fonları kapatalım diye bir karar aldık, 5018'i çıkardık; öbür taraftan bakıyoruz, 5018'in en önemli şeylerinden birisi, iç denetim birimi. Soruyoruz size iç denetim birimi nerede? Bir de "Özrü kabahatinden büyük." diye bir laf var ya arkadaşlar, hani padişaha atfedilen şeyin... Yani şimdi diyor ki bakın -size söyleyeyim, siz karar verin, ben bir şey demiyorum- iç denetim birimi, 5018 sayılı Kanun'un 63'üncü maddesi galiba, orada yazıyor. Allah'tan Erhan Usta yok bak; geçen sefer tek tek yoklama yapıyordu çünkü koordinasyon biriminin başındaydı, hangi kurumda var, hangi kurumda yok diye tek tek çetele tutuyordu Erhan Bey, şimdi onun yerine ben sormuş olayım. Bakanlık cevap vermiş -2011 yılında en son bir program yapılmış- Bakanlık cevabında diyor ki: "Bizdeki iç denetçiler birer birer başka kurumlara atandılar, bizde iç denetçi kalmadı, rapor hazırlayamıyoruz."
Şimdi, sizce özrü kabahatinden büyük değil mi? Yani yok şu anda. Vekâleten denetim başkanlığı yapıyormuş, oraya da vekâleten, birimde adam yok. Yani siz bize kadro istediniz vermiyor muyuz veya yoksa, bir yerden eleman bulunmuyor mu? Bu nitelikli elemanlar... Bir sürü başvuran var... Sağdan soldan biz size gönderelim. Bulamıyorsanız, ben size yarın hemen 6 tane iç denetim biriminde çalışacak eleman, nitelikli göndereyim, bulayım hemen başka kamu kurumlarından. Şaka yapmıyorum Sayın Bakanım. Bize gelenlerinden gönderelim, bakın, başlatın o zaman.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Başkanım, toparlıyorum.
BAŞKAN - Ek süre veriyorum, toparlayın lütfen.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Özrü kabahatinden büyük dediğimiz bu. Yani şimdi, kurallara uyalım, kendi çıkardığımız kanunlara uyalım. Zaten doğru dürüst denetim yapılmıyor, Sayıştayın söylediğine de uymuyoruz. İç denetim birimini de sizin kendi denetçileriniz yapacak. Örnek söylüyorum.
Dolayısıyla, eksiğimiz varsa tamamlayalım. Burada amacımız, yapıcı bir şekilde şey yapmak.
Birkaç cümle de bu vesileyle, büyümeyle ilgili teşvikleri dedim. Sayıştay denetimini önemsiyoruz. Her ne kadar eksik bile olsa, bize bayağı... "Eksik" derken, arkadaşların yaptığı değil, bize gelen kısmı eksik olarak geliyor ama konu başlıklarına baktığımız zaman, biz oradan zaten aksayan noktaları anlamış oluyoruz.
Şimdi, çok rakamlara girmeyeceğim, Sayın Kalaycı da diğer arkadaşlarım da ihracat ve büyüme rakamlarındaki sapmadan, hedeflerden uzaklaşmadan bahsettiler. Durumumuz bu.
Yani peki, ne yapmamız lazım? Yani burada işimiz gücümüz sadece kur, faiz tartışmalarıyla, şu indi, bu çıktı, Merkez Bankası düşürmedi veya şundan oldu demenin bir anlamı yok. Eğer biz kırılgan olursak, hastalıklara açık olursak, en küçük bir rüzgârda hastalanmamız, dışarı etkilerden etkilenmemiz gayet doğal olur.
Onun için, biz burada şimdi bakıyoruz, yadırgayacak bir şeyimiz yok. İşte, geçen ayın sanayi üretimine baktığımız zaman, son çeyreğin sanayi üretimine baktığımız zaman revize etmek zorundayız. Demek ki o büyüme hedeflerini yakalayamayacağız. Yüzde 3; 3,2; 3,1; aylık 3,2; çeyreklik daralma, aşağı yukarı neredeyse bire bir oranda büyümeye yansıyor. Bu şu demek: Bu 3'üncü çeyreğin büyümesi çok istediğimiz gibi olmayacak, yıl sonu itibarıyla da yeniden revize edeceğiz.
Ha, bunu eleştirmek için söylemiyorum, önlem almamız lazım. O zaman ne yapmamız lazım? Teşvik sistemini gözden geçirelim derken, daha öncelikli sektörlere, yüksek teknolojili, yüksek katma değerli diyoruz; yenilik diyorsunuz, çok güzel. Yani planda var, dönüşüm programlarında var. Birincisi cari açıkla ilgili, tasarruflarla ilgili ama hâlâ tartışıyoruz. Bitti, üç yılı geçti Sayın Bakanım, üç buçuk yıl oluyor neredeyse, 2013'ün mayıs ayında kabul etmiştik yani burada Beş Yıllık Kalkınma Planı'nı. Biz içindeki birçok şeyi hâlâ daha, dönemin yarısı geçti, uygulayamadık.
O nedenle, bir an önce gidelim, yapısal önlemlerle ilgili varsa çıkması gereken düzenlemeler, burada beraber çıkaralım, eksikleri de tamamlayalım, dikkate alalım yapılan eleştirileri. İnşallah, bunların da üstesinden geliriz diyorum. Birçok şeylerde biraz daha şeffaf ve hesap verebilir hâle gelelim, bundan kaçınmayalım. Siz de o zaman rahat edersiniz, daha sonra yapılacak çalışmalarda daha az eleştiriyle, daha çok çözüm odaklı olarak yapılacak yeni projelere yoğunlaşırız diyorum.
Teşvik edelim ama doğru şekilde edelim ki kaynağımız israf olmasın diyorum.
Bütçenin hayırlı olmasını diliyorum.