| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733) ve Sayıştay tezkereleri a) Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 11 .11.2016 |
KAN KANDEMİR (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, değerli hazırun; öncelikle, tabii, ben, Sayın Bakanımla daha evvel de beraber çalışma imkânı bulmuştum. Kendisinin çalışkanlığına, işine hâkimiyetine gerçekten beraber çalışırken de şahitlik etmiştim. Büyük bir şans olduğunu düşünüyorum hem bizim kuşaktan genç bir hanımefendinin bu görevi yürütmesi, bu kadar önemli bir Bakanlığın yükünü omuzlaması...
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Sizden gençtir ama.
ERKAN KANDEMİR (İstanbul) - Benden genç Sayın Bakanım.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Her hâlükârda büyüksün.
ERKAN KANDEMİR (İstanbul) - Yapma Abi, beni şimdi...
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Her hâlükârda büyüksün.
ERKAN KANDEMİR (İstanbul) - Eyvallah, eyvallah.
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA BETÜL SAYAN KAYA (İstanbul) - Hanım olduğum içindir.
ERKAN KANDEMİR (İstanbul) - Zaten öyle ama gerçekten de öyle. Sayın Bakanımızın bu anlamda duruşu, yaptıkları enerjisiyle beraber Bakanlığa bir tazelik katacağına çok yürekten inanıyorum.
Tabii, bugün, aslında, sosyal devlet olmanın gereği, sosyal devlet olmanın ne demek olduğu vesaire bunun üzerinden bir tartışma yapıyoruz. Dolayısıyla hem bugüne, topluma, toplum sosyolojisine ve nereye gittiğimize hem de yarına dair aslında bir projeksiyon çiziyoruz. Onun için, bu Bakanlığın bütçesi aslında bize, yarınlara dair ya da toplumsal ve siyasal vicdana dair nasıl bir perspektifimiz olduğunu göstermesi adına çok önemli. Tabii, her Bakanlıkta ve her meselede olduğu gibi bir yerde bir başarıdan ya da başarısızlıktan söz edeceksek mutlaka olduğumuz yere değil, geldiğimiz yere bakmak durumundayız diye düşünüyorum. Zaman zaman "Nedir bu 2002 fetişizmi?" diye eleştiriler geliyor. Fakat, nereden geldiğimizi eğer doğru tespit edemezsek aslında ne kadar başarılı ya da başarısız olduğumuzu da göremeyiz diye düşünüyorum. Bu anlamda, aslında, sosyal politikalar 2002'ye kadar seçim öncesi dönemlerde "Kim ne veriyorsa benden de beş fazlası." denilen, dolayısıyla böyle bir seçim sosu olarak kullanılan bir anlayışla yönetilirken şimdi sadece Sayın Bakanın şu konuşmasına baktığımızda, etkilediği insanlar anlamında, sosyal kesimler anlamında ve geniş bakışı anlamında aslında kurumsallaşmakta olduğunun önemli bir göstergesi olduğunu düşünüyorum bu konuşmanın ve bu sunumun. Tabii, ak ve kara yok. Yani, bir haksızlık da yapmak istemiyorum. Yani "Cumhuriyet tarihi boyunca hiçbir şey yapılmadı, her şey 2002'de başladı." demek de istemiyorum. Hiç kuşkusuz, ak ve kara değil.
MUSA ÇAM (İzmir) - Dolaylı olarak söylüyorsun zaten.
ERKAN KANDEMİR (İstanbul) - Fakat, kurumsallaşma anlamında ve sosyal yardımların ulaştığı kişilerin sayısı ve kapsamı açısından çok hızlıca bir genişleme yaşandığını, toplumun hemen hemen bütün kesimlerine aslında değdiğimizin göstergesi bugün Sayın Bakanımızın sunumu.
Bir itirazımın var, zaman zaman dile getiriliyor: Sanki sosyal yardımların genişliğinin artmış olması, rakamın fazlalaşmış olması yoksullukla ilişkilendirilerek "Türkiye'nin yoksullaşmasının bir ürünü aslında bu." sonucuna götürülüyor, böyle bir tartışma var. Yüzde yüz itiraz ediyorum buna. Dünyanın hiçbir yerinde... En gelişmiş ekonomilerde eğer bir sosyal devlet anlayışı varsa hiç kuşkusuz sosyal yardımlar o devlette bütçenin önemli bir kısmını teşkil ederler. OECD ülkelerine baktığınızda bizim şu andaki sosyal yardımlarımızın çok çok üzerinde bütçelerin ayrıldığını görürüz. Dolayısıyla, bunu yoksullukla ilişkilendirmenin haksızlık olacağını düşünüyorum.
Tabii, Sayın Bakanımız, politikalarının temeline aileyi koyarak aslında engelliler, çocuklar, yaşlılar, aile, yoksullukla mücadele, toplumun tüm dezavantajlı kesimlerine değen bir anlayışla birçok şeyi ifade ettiler, üzerine çok bir şey söylemek istemiyorum. Sadece, şu İnsani Gelişme Endeksi'yle ilgili tartışmada sıklıkla vurgu yapılıyor "Türkiye çok altlarda, filanca ülkenin gerisinde, falanca ülkenin gerisinde." diye. Tabii, bu endekslerin altını okumak lazım. İnsani Gelişme Endeksi'nin 3 tane parametresi var: Bir tanesi sağlık, bir tanesi eğitim, bir tanesi de gelir. Sağlıkta, doğumda beklenen yaşam süresi var; eğitimde, ortalama okullaşma yılı ve beklenen okullaşma yılı var; gelir de de kişi başına gayrisafi yurt için hasıla var. Evet, Türkiye 72'nci sırada. Önce, birincisi, nereden geldiğimize bakmamız lazım; ikincisi, niçin Türkiye alt sıralarda? O sorunun cevabını da belki şurada bulmak lazım: Bu "ortalama okullaşma yılı" dediğimiz veri, 25 yaşın üzerindeki insanlar üzerinden elde edilen bir ortalama okullaşma yılı. Dolayısıyla, Türkiye'nin belki on sene sonra -bugünkü trende bakarak söylüyorum- çok daha yukarılarda yer alacağı bir endeks bu. Fakat, bugünden baktığımızda geçmişin yükünden hareketle Türkiye İnsani Gelişmişlik'te hak ettiği yerde değil hiç kuşkusuz. Fakat, bu değerlendirmeyi yaparken, tekrar söylüyorum: Eğer geçmişin yüküyle bakıyorsanız her biriyle ilgili verileri değerlendirdiğinizde Türkiye çok hızlı üst sıralara yükselebiliyor. Yani, eğer, doğumda beklenen yaşam süresiyle İnsani Gelişme Endeksi'nde Türkiye'yi bir yere oturtacaksak Türkiye başka bir yere geçiyor; eğer, kişi başına gayrisafi yurt içi hasılayla değerlendireceksek başka bir yere çıkıyor. 2002'yle mukayese ederek söylüyorum bunların hepsini. Bugün bu 72'nci sırada olması hiç kuşkusuz hak ettiğimiz bir şey de değil fakat geçmişin yükünden geldiğini hatırlatmak isterim.
Çocuk istismarıyla ilgili söylenenlere... Ben, Çocuk İstismarı Komisyonunun sözcüsüydüm, çok ciddi bir çalışma yaptık orada, çok temel, önemli bir meselemiz. Fakat, Komisyonumuzun önerileri ki bütün muhalefet partilerimizin de katkılarıyla oluştu, çok da güzel bir öneriler listesi var. Zaten şu anda Adalet Komisyonunda -zannediyorum- görüşülen bir tasarıyla ilk adımları da atılıyor. Hep beraber mücadele etmemiz gereken bir konu olduğunu düşünüyorum. Fakat bu konuda iktidar partisinin en az her birimiz, bu ülkedeki her birey ne kadar önemsiyorsa, bu mücadelenin ne kadar kıymetli olduğuna inanıyorsa, bu mücadeleyi bütün yüreğiyle yapıyorsa hiç kuşkusuz bizler de bu mücadeleyi yapıyoruz. Dolayısıyla, bu konuda varsa bir eksiklik bu eksikliğin böyle "Bir vaka vardı, o vaka üzerinden bir şeyler oluştu." gibi indirgemeci bir anlayışla siyasal bir enstrümana çevrilmesinin çok yanlış olduğuna inanıyorum. Bizim meselemiz, ülkemizin meselesi. Hep beraber mücadele edeceğiz, üstüne gideceğiz, gayret göstereceğiz. Komisyonda beraber çalışırken Mehmet Hocam vardı, çok keyifle de çalıştık. Elimizden gelen bir şey varsa yasalaşmaları anlamında, yapmamız gereken bir şey varsa hep beraber yapmalıyız ama bunu siyasal bir enstrümana çevirmenin çok doğru olmadığını düşünüyorum doğrusu.
Sayın Bakanım, dolayısıyla, bir de, özellikle bu yoksulluk riski altındaki ailelere yapılan yardımın, 2 milyon haneye ulaşan yardımın çok önemli olduğuna inanıyorum. Bu noktadaki mücadelenizi de yakından biliyorum, şahidim. İşte, burada, eğitimdeki devamsızlık oranının çok ciddi oranda düşmüş olması hiç kuşkusuz çok kıymetli ve önemli. Özellikle, kız çocuklarında devamsızlığın süratle düşmüş olması bir anlayışın ürünü. Kadını tam da toplumun merkezine oturtan, kadın üzerinden aslında bir topum inşa etme anlayışını siyasetinin merkezine oturtan bir hareketin Bakanlığı da zannediyorum bu meseleye böyle bakardı. O anlamda, sizi yürükten tebrik ediyorum.
Teşekkür ediyorum, başarılar diliyorum.