KOMİSYON KONUŞMASI

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakana ben de öncelikle bugünkü saldırılardan dolayı başsağlığı diliyorum. Ölenlere, şehitlerimize ve vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum, yaralılara da acil şifalar diliyorum.

Tabii ki bugün Avrupa Parlamentosunun 479'a karşı 37 oyla aldığı karar hepimizi üzdü. Biz de Cumhuriyet Halk Partisinden Avrupa Birliği Komisyonu üyeleri olarak bu kararın yanlış olduğunu karar alınmadan önce bugün Parlamentoda yaptığımız basın açıklamasıyla dile getirmiştik.

Avrupa Birliği bizim için demokratikleşme açısından önemli bir mihenk taşı ve müktesebatıyla, tarım, hukuk, çevre alanlarındaki değerler bütünlüğüyle çok önemli çünkü ülkemizde yaşayan insanların yaşam standartlarının yükselmesi noktasında çok büyük bir değer katıyor.

Ben şöyle kısa tarihimize bir bakacağım. Evet, elli küsur yıllık bir Avrupa Birliği serüveninden bahsedildi. 2014 Aralık ayını hepiniz hatırlarsınız, şimdiki Cumhurbaşkanının konuşmasıyla havai fişekler atılıyordu Kızılay Meydanı'nda ve kabul edilmiş gibi ciddi eğlenceler yapılıyordu. Bugün geldiğimiz noktada bir buçuk sene, iki sene öncesine şöyle kısaca bir bakın, bundan önceki Başbakanımız temmuz ayında 72 kriterle birlikte vize serbestisinden bahsediyordu, müjdeler veriyordu ve sonunda geldiğimiz noktada şunu görüyoruz: Hükûmet, iktidar AB treninden inme hazırlıkları içinde ve AP-Türkiye ilişkileri ne yazık ki kandı darbe girişimi sonrasında Türkiye'deki OHAL uygulamalarıyla çok ciddi bir şekilde gerilmiş durumda.

İktidar Avrupa Birliğinin önyargılarından bahsediyor, Sayın Bakan da bundan bahsetti. Evet, biz de bu önyargıları görüyoruz, İslamofobiyi görüyoruz ama diğer taraftan şöyle bir bakış açısının da çok eksik olduğunu düşünüyoruz: AKP iktidarı için AP raporu yok hükmünde, Avrupa Parlamentosunun kararı da yok hükmünde, Moody's'in notu da yok hükmünde. Peki, o zaman niye biz zor koşullardan geçiyoruz, niye ekonomi eriyor, diğer taraftan niye yalnızlaşıyoruz? Bunları da cevaplamak gerekiyor. Evet, muhalefet size dış politikada destek olsun. Ama, siz neden dış politikayı iç politikaya hamaset malzemesi yapıyorsunuz? Bence buradan da bakmak gerekiyor. "Yenikapı'ya giderken yanımızda durun." Tabii ki Sayın Genel Başkanımız çekinmeden oradaydı fakat ertesi gün kanun hükmünde kararnamelerle uzlaşılar yok sayılıyor ve ne yazık ki samimiyetsiz bir gösterge: Biz bir aradayız ama Meclise geldiğimiz zaman muhalefetin görüşlerinin hiçbir önemi yok.

Şimdi de bugün AB'ye rest çekmekten bahsediyoruz ama ekonomik olarak bağımızı nasıl koparacağız? Ben bunu özellikle merak ediyorum. Çünkü, yaklaşık 135-140 milyar euroyu bulan bir ticaret hacminden bahsediyoruz ithalat ve ihracat noktasında. Bütün arkadaşlarım söyledi, Şanghay ile ihracatımız ise neredeyse tüm ihracatımızın yüzde 3'ü kadar. Bunların hepsini göz ardı edip AB'ye aday ülke olmaktan çıkmamızın diğer ülkelerle olan ticaretimizi de nasıl etkileyeceğini şimdiden hepiniz düşünebilirsiniz. Onun için ben size şöyle bir soru sormayacağım çünkü doğru olduğunu düşünmüyorum: "Şanghay AB alternatifi midir?" diye size sormayacağım Sayın Bakanım.

Diğer taraftan, evet, bugün alınan karar hepimizi üzdü. Bu, Parlamentonun tavsiye kararını büyük ihtimal önümüzdeki ay, aralık ayında liderler toplantısında da görmezden gelmeyecekler. Ama, bizim gördüğümüz kadarıyla, demokrasi treninden indiğimiz gibi, AB treninden de inmek istiyoruz sırf bir kişinin kişisel beklentileri yüzünden. Elli yıllık emeğimiz çöpe atılmaya çalışılıyor. Peki, bu elli küsur yıllık emek çöpe atılırken bu sizin Bakanlığınızın başarısızlığı olmayacak mı? Bu da çok önemli bence.

Diğer taraftan, idam cezası, zaten bu kısa yolu; hiç referanduma da gerek olmadan Avrupa Birliğinden nasıl çıkacağımızın bir kısa yolu olarak, herhâlde bir formül olarak tutuluyor. Çünkü, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi başta olmak üzere, birçok beyannamede imzamız var ve Türkiye'nin imzacı olduğu uluslararası sözleşmelere de baktığımız zaman bunların hepsi karşımıza çıkacak çok büyük sıkıntılar. Ama diğer taraftan, Avrupa Birliğinden çıkmak yarım asırlık verilmiş bir emeğin çöpe atılması; politik anlamda da toplumsal anlamda da ekonomik anlamda da çok önemli bedeller ortaya çıkaracak.

Diğer taraftan, bir nokta daha var, 3 milyar euro meselesi. Ben onunla ilgili açıklamaları size okumak istiyorum. Ben sormuştum 24 Ağustosta Bakanlığınıza, denmişti ki: "229 milyon avrosu sözleşmeye bağlandı, 106 milyon geldi." Sonra ekim başında Cumhurbaşkanımız açıkladı: "Söz verdiler, 3 milyar avro dediler. Hâlâ bize 179 milyon avro..."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlar mısınız?

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - İki dakika içerisinde toparlayacağım.

BAŞKAN - İki dakika değil, bir dakikanız var.

Buyurun.

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Ekim ortasında AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker şöyle bir açıklama yaptı, dedi ki: "467 milyon avro uygulamaya geçti." Siz de biraz önce "500 milyona yakın." dediniz. Tam olarak bize bilgi verirseniz sevinirim.

BAŞKAN - 600 milyon olarak verdiler bilgiyi.

Buyurun.

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Diğer taraftan, bu, mülteci meselesine bakışımız da pazarlık kıskacına sıkıştırılmış durumda. Tabii ki insani meseleler bizim için çok önemli, insan odaklı bakmak zorundayız, her alanda da meselelere böyle bakmaya çalışıyoruz ama bunu pazarlık kıskacına sıkıştırdıktan sonra... Şu anda binlerce, milyonlarca mülteci var, Suriyeli misafirimiz var ve bugün, Twitterda "hashtag" olarak birinci sırada, bilmiyorum gördünüz mü, "Suriyeliler sınır dışı edilsin." diye bir sloganla toplum yine kutuplaştırılıyor. Ki biz en çok bu ötekileştirmelerden, bu kutuplaştırmalardan çekiyoruz ve sıkıntılar yaşıyoruz. Bunun da ortadan kaldırılması gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, son cümlenizi alayım.

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Son sorumu soruyorum: Jean Monnet bursu... Sağ olsun, Bakan Yardımcınız Ali Şahin de bu konuda çok hassastı, ben öğrencilerin sıkıntılarını onlara anlattım, o da size ileteceğini söyledi. Sadece 170 üniversite öğrencisinin -ki bunlar hayalleri olan öğrenciler, 2 tane Avrupa Birliği üyesi üniversiteden mastıra kabul almış öğrenciler- ne yazık ki bunların hayalleri yarıda kaldı. Ben de şöyle bir öneride bulunmuştum: En azından bu sene hak kazanan öğrencilere sınav sonuçlarını açıklayın, seneye gitme hakkı verin onlara demiştim. Ama siz sadece bu 170 kişiye "Gelecek sene 340 kişi göndereceğiz." gibi bir çözüm bulmuşsunuz. Ama, bu öğrencilerin hayalleri ne olacak, o emekleri ne olacak bu sene kazananların? Bunu da açıklarsanız sevinirim.