| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/775) (S.Sayısı: 438) (Geçici madde 1) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 23 .11.2016 |
KADİR KOÇDEMİR (Bursa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, rahmetle yâd ediyorum, Bedri Gürsoy diye bir hocamız vardı, sıkça tekrarladığı bir söz vardı, derdi ki: "Kem âlât ile kemâlât olmaz." Burada sürekli...
BAŞKAN - Siyasal Bilgiler Fakültesi, Vergi Hukuku Profesörü.
KADİR KOÇDEMİR (Bursa) - Maliye hocasıydı.
BAŞKAN - Maliye hocası ve vergi hukuku.
KADİR KOÇDEMİR (Bursa) - ...ve Türkiye'nin tek denk bütçesinin 1970'li yıllarda da sahibidir Maliye Bakanı olarak.
BAŞKAN - Neumark'ın öğrencisidir. Neumark, meşhur, Atatürk'ün çağırdığı bilim adamlarından.
KADİR KOÇDEMİR (Bursa) - Yani kötü usulden iyi bir şey çıkmıyor veya usulü ihlal etmemiz her zaman kötü sonuçlar, kötü metinler oluşturmamıza yol açıyor. Bununla da kalmıyor; İngilizlerin bir sözü var, "Ucuz alacak kadar zengin değilim." Acele edecek kadar çok vaktimiz yok, herkesin kendi yanılgısını yaşatacağı kadar da toleransı büyük bir ülkeye sahip değiliz maalesef. Burada da bunu görüyoruz.
Ben mesela dışarıdan bakan biri olarak şunu merak ediyorum: Şimdi, önergeye (2)'nci fıkranın eklenmesi önergesinin sahipleri var. Bu önergenin sahibi altında imzası olanlar mı, Sayın Bakan mı? Çünkü altında imzası olanlar bugün karşımızda değil, çıkarmayı konuşuyoruz, onunla ilgili bir kelime laf etmiyorlar ama Sayın Bakan burada bunu savunuyor. Bu da önergenin esasında kimin olduğunu gösteriyor. Diğer yandan da bizim yasama faaliyetini de "mış" gibi yaptığımızı ortaya koyan önemli bir gösterge.
İkincisi: Bu şeyle ilgili İç Tüzük'te çok güzel bir hüküm var. 89'uncu maddeye göre bu iş çözülürdü ve dün biterdi. Bugün Komisyonun sayın üyelerini, Bakanlık bürokrasisini buraya getirmenin maksadı nedir? Bundan murat edilen şey nedir? Eğer aynı neticeyi elde edecek ve (2)'nci fıkrayı çıkaracaksak, ki üst akıl dediğimiz, milleti temsil eden, milletin sesi olan iradeyi telaffuz eden yerden bu maddenin çıkmasıyla ilgili irade ortaya konduktan sonra hiç kimsenin yapacak bir şeyi yoktur, neticede bu (2)'nci fıkra bu maddeden çıkacak. O zaman biz bu sabahın şeyinde burada niye varız? Bunun bir sebebi var arkadaşlar. Kişiler için de bu böyledir, insanların zaafları gücü, gücü zaafıdır. Sizin iktidarda kalma, sürekli haklı olmak gibi bir şeyiniz varsa bu bir güçtür ama aynı zamanda zaaftır, çok yanılgıya düşürür sizi. Bugün ben iktidar partisinde bunu görüyorum, her zaman "Yok, sizin dediğiniz gibi değil, bizim dediğimiz gibi olacak. Aynı neticeye varacaksak bile bu böyle olacak." diyorlar. Bakın, 89'uncu maddede Sayın Başkanım, diyor ki: "Tasarı veya teklifin tümünün oylanmasından önce..." Ama 88'inci maddede böyle bir şey yok. Eğer böyle bir şeyin olmamasını bunun her zaman kullanılabileceği olarak anlarsak tümünün üzerindeki oylamadan sonra da Komisyona geri çekilebileceğini kabul etmemiz gerekir. İç Tüzük'ü yazan "tümünün oylanmasından önce" diyerek tümünün oylanmasından önce olan durumlarda bunun Mecliste tekrar görüşme yoluyla düzeltilmesini öngörmüştür ki bu doğrudur. Ama biz bugün bunu yapmadık çünkü bir fıkra var, "O ibrik değil, öteki ibrik." diye bize bu gösterildi ve bizi de burada tuzluk gibi diktiler. Neticesi değişmeyen bir şeyle ilgili kararlarda bulunuyoruz.
BAŞKAN - Olur mu? Milletvekilleri her aşamada, her yerde değerlidir Başkanım.
KADİR KOÇDEMİR (Bursa) - Efendim ama bunu da bir Tüzük itirazı olarak...
BAŞKAN - Öyle bir niyet içinde olanlar kendisi belki öyle olabilir.
KADİR KOÇDEMİR (Bursa) - "...tümünün oylanmasından önce" diye Tüzük'e bu niye yazıldı tekrar görüşme o zaman?
BAŞKAN - Onu ben arz edeyim.
KADİR KOÇDEMİR (Bursa) - Neyse, o zaman bittikten sonra tabii ki şey olur.
İkinci bir husus efendim, burada, biz şuna benziyoruz: Elimizde EKG -tıbbi terimleri bilmiyorum, doktor olanlar var aramızda- idrar tahlili, kan tahlili, tomografi vesaire olmadan reçete yazan insanlara benziyoruz. Yani bir kesimden şikâyetler geliyor, vücudun bir yerinde ağrı var, o zaman oraya ne gerekiyorsa, ağrı kesiciyi verelim. Belki orada belli organlar çürüyecek ve vücut için çok daha büyük hasarlara yol açacak. Bugün bu cinsel istismarda kaç kişi içeride yatıyor, kaç tane dava devam ediyor, bu davalarda fail ve mağdurların yaşları ne kadardır, hangi surette olmuştur, birden fazla katılımı olan var mı, bunları bilmiyoruz. Hiçbir çalışma yok. Dünyada bu tür istismarların önlenmesi için hangi tedbirler alınmış, bunlarla ilgili çalışma yok ama "Ben irademi ortaya koyacağım, bir metin düzenleyeceğim." O metin de o kadar acemice yazılmış ki arkadaşlar, bana birisi bir tane örnek verebilir mi "iradeyi etkileyen başka bir neden olmaksızın..." Hem cinsel istismar olacak hem de iradenin etkilenmediğini biz kabul edeceğiz. Böyle bir durum olabilir mi? Böyle bir Türkçe olur mu?
Yine, cinsel istismar suçunu siz 103'üncü maddede düzenlemişseniz tecavüz de bunun içindedir. Burada pek çok şey var, kitapta da böyle, başka hukukçulardan da görüş aldık. Burada olmayan bir yani 103'e göre tecavüz olup da cinsel istismar olmayan, cinsel istismar olup şey olmayan, böyle bir şey kabul etmek mümkün değil. Ama biz bunu buraya bu şekilde yazıp... Ve Genel Kurulda bunu bizim grup başkan vekilimiz de sordu: "Ya, böyle bir şey olur mu, iradeyi etkilemeyen? Bir örnek verin." filan. Tabii, duvara konuştuk. Hiçbir şey olmaksızın ısrar edildi ve bu geçirilmeye çalışıldı.
Yine, Sayın Bakanın sık sık söylediği, Genel Kurulda da söylediği bir şey var; kültür oluşturucu yönü kanunların. Şimdi, burada ben kültürün diğer manasını anlıyorum yani hayvanların ehlileştirilmesi ya da "yaban mantarı, kültür mantarı" dediğimiz gibi bir fonksiyon anlıyorum. Adalete bu fonksiyonun yüklendiği her tarafta zulüm olmuştur; adalet böyle bir fonksiyonu, böyle bir yükü başarıyla hiçbir yerde yerine getirememiştir. Davaya, devrime, ideolojiye hizmet eden, toplumu belli kalıplara sokan adalet diye bir anlayış artık evrensel hukuk karşısında karşılığı olmayan bir anlayıştır. Eğer böyle bir anlayış varsa da bunu da tedricen yapmak lazım, yani önce salıp, sonra yaramazları tespit edip, cezalandırıyor gibi yapıp sonra bunu affetmek pedagojide de, çocuk yetiştirmede de kötü olduğu kabul edilen ve terbiyeye, yetişmeye herhangi bir katkısı olmadığı kabul edilen bir yöntemdir. Eğer böyle düşünülüyor idiyse Medeni Kanun'dan iki, iki buçuk sene sonra yürürlüğe konulan Ceza Kanunu'nda Medeni Kanun'a göre getirilen değişiklikler dikkate alınır ve geçişle ilgili belki "Kanunlardaki cezayı on sene sonra artıracağız." denebilirdi ama siz cezayı koyup daha sonra bunu, hükmün açıklanmasının geriye bırakılması suretiyle affa koyduğunuzda bu olmaz.
Yine, 2015 yılında verilen Anayasa Mahkemesi kararı, yürürlüğe girmesiyle ilgili bir yıl müddet veriyor. Niye biz bu bir yıl müddetin 11'inci ayında bu kanunu görüşüyoruz? Arada pek çok lüzumsuz hususlarda kanunlar "temel kanunlar" diye getiriliyor. Ama belki de tam zaman ayrılamaması ve görüşülememesi için bu son ana getirilip vaktin kısa kalmasını bahane ederek bizim belli müzakereleri, kararımıza esas olacak, dayanak olacak bilgileri, verileri elde edemememiz amaçlanıyor.
Ben, hakikaten, tekrar, İç Tüzük bakımından -Sayın Başkanım muhakkak açıklama yapacak ama- bunun, bu kadar insanı buraya getirmenin, burada meşgul etmenin bir faydasını bana bununla birlikte açıklayabilirlerse de sevineceğim.
Ben de bu (2)'nci fıkranın geri çekilmesinin hayırlı olduğunu düşünüyorum. Buradan bize düşen: Konuyu bütün yönleriyle -yani EKG'si, kan tahlili, vesaireyle- konuyla ilgili bütün kesimlerin durumunu ortaya koyan verilerin Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmesinin sağlanmasıdır. Ve toplumun sesi de... Bizim adımız milletvekili. Bir kişinin bir gece, kararını değiştirmesiyle bütün kararların değişmesi değildir. Milletvekilliğindeki vekillik kısmına -iktidar partisindeki arkadaşlarımız dâhil- hepimizin sahip çıkması gerektiğini, mazereti başkasına atarak bu sorumluluktan, bu görevden ve bu görevin gereği gibi yerine getirilememesinden kaynaklanan vebalden kurtulamayacağımızı hatırlatıyor, tekrar saygılar sunuyorum.