KOMİSYON KONUŞMASI

MUSTAFA ŞÜKRÜ NAZLI (Kütahya) - Tabii, öncelikle ben Müsteşarımıza çok teşekkür ediyorum, gerçekten mükemmel bir sunum, son derece aydınlatıcı.

Tabii, burada anlatılan şeyleri dinlerken ülkemiz adına hakikaten son derece üzüntülü, son derece ironik bazı şeylere de şahit olduk. 1992 yılındaki yani burada siyasi iradenin bilinçsiz olmasının bir ülkenin kaderiyle ne derece oynayabileceğinin en enteresan örneklerinden birine hep birlikte şahit olduk.

Tabii, burada olayın teknik boyutu böyle. Biraz felsefi yaklaşırsak, modernizmin iflası modernizm yeryüzü cenneti vaadetti. Dünyayı demir kablo ve beton yığını hâline, âdeta bir çöplüğe dönüştürdü ve bu gelişmiş ülkelerin gelişme adına yeryüzü kaynaklarını hoyratça kullanması dünyadaki bir sonuç yani çok acı bir gerçek, bu iklim değişiklikleri, sera gazları, dünyanın kirletilmesi hakikaten acaba insanoğlu kendine şu soruyu ne zaman soracak. Bu hakkı kendine nereden buluyor yani yeryüzünde yaşayan canlıları, balıkları, bitkileri her şeyi yok etme hakkını. Bu, tabii, aydınlanma düşüncesi beraberindeki modernitenin oluşumu, o süreçleri insanın Tanrı'nın yerine merkeze kendini almasıyla başlayan bir süreç ve bunun çok acı sonuçları.

Modernizmin tabii ki iflası daha sonra bundan kurtulma çabaları insanoğlunun dünyada bilimsel ve teknolojik gelişmelerden öte acaba insanlığın yeni bir çözüm noktasına ihtiyacı var mı, zihniyetlerde bir değişim? Kutsalın hayatın dışına itilmesinin de acı sonuçları bu. İnsanı insan yapan bütün değerlerden uzaklaşmak, hiçbir kutsal tanımamak, geleneğe ve bütün inanç değerlerine karşı çıkmak insanı ne hâle getiriyor. Bunların da sorgulanması gerektiği bir dönem. Her şeyden önce zihniyetlerde bir değişimin olması gerekiyor.

Geçmiş medeniyetlere baktığımız zaman Kızılderililer mesela bize hep Western filmlerinde işte kafa derisini kesen insanlar filan diye gösterdiler ama Seyyid Hüseyin Nasr, tradisyonalisttir yani gelenekselci akıma sahip bir insandır. Onun bir ifadesi var: "Kızılderililer toprağa çekinerek basan insanlardı." diyor. Geçmiş birçok uygarlık ve medeniyet, tabiatı ve çevreyi kirletmedi. Osmanlı İmparatorluğu'nda çöp yoktu, bunu hepimiz biliyoruz, Osmanlı da çevreye son derece duyarlı, çevreyi kirletmeyen bir medeniyetti. Biz tabii, medeniyetimizi kaybettiğimiz için şu anda maalesef sadece Batı uygarlığını taklit eden bir nesil durumundayız ve süratle biz de çevreyi kirletiyoruz. Aynı şekilde onları örnek alıyoruz, kirletme potansiyelimizi artırma çabası içerisindeyiz. Dolayısıyla kendimizi de sorgulamamız ve bunların yaptığı bu büyük kirliliği de ibret alarak tabiatı kirletme hakkımızın olmadığını, sorumlu olduğumuzu unutmamalıyız, insan olmak da bu anlama gelir.

Bu yenilenebilir kaynaklar, bu tür üretimlerin Türkiye'de potansiyellerinin olduğunu biliyoruz ancak bu teknolojiye sahip değiliz. Bunların hiç olmazsa ümit verici son bölümdeki konuşmalar insanlık adına biraz daha ümit vericiydi. Ben bu açıdan teşekkür ederim, inşallah biraz daha yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelir, bu potansiyelleri çıkartır ve yeryüzünü kirletmeyiz diye düşünüyorum.

Çok verimliydi, çok teşekkür ediyorum Sayın Müsteşarım, çok faydalı oldu.

Teşekkür ederim.