KOMİSYON KONUŞMASI

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Sayın Başkan, başladığından bu yana zaman zaman gerilimli anlar yaşasak da, zaman zaman sabrın zorlandığı durumlar olsa da şu ana kadar önce Anayasa'ya aykırılıkla ilgili görüşmeler, sonra da geneli üzerine görüşmeler belli bir düzeyde gitti. Arzumuz, bunun bu düzeyde yürümesiydi. Üç gün önce, üç gün sonra çıkmasının, çıkmamasının, sanıyorum, planladığınız takvim açısından çok da büyük bir önemi olmaması gerek. Anayasa değişikliği gibi, bize göre başından beri ısrarla vurguladığımız özellikle rejim değişikliğini gündeme getirecek ve egemenlik tartışmasını sorun hâline getiren bir değişikliğin, size göre gayet demokratik, sorunları çözecek bir değişikliğin burada etraflıca tartışılması gerekir. Biz, önce Anayasa'ya aykırılıkla ilgili görüşlerimizi söyledik. O görüşleri söylerken ben bir buçuk saat konuştum -ben biliyorum ne kadar konuştuğumu- ama o görüşlerimizi ifade ederken... Örneğin, Milliyetçi Hareket Partisinin Komisyon üyesi arkadaşımız Mehmet Parsak da konuştu, görüşlerini ifade etti o bölümde. Daha sonra, tümüyle ilgili görüşmelerde siz yeterlilik önergesini, daha müzakereye bile açmadan, ne olduğunu anlayamadan, sırada 100'ün üzerinde görüşme için bekleyen arkadaşlarımız varken bu görüşmeleri birden yok sayıp, herhangi bir ön görüşme ihtiyacı da duymadan, bütün nezaket çerçevesini de ortadan kaldırarak dediniz ki... Birden bir oylama yapmışsınız, o oylamayla indir kaldır, "Kabul edildi, geçildi.", maddeye geçtik. Bu olmaz. Bakın, niye olmaz?

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) - Hocam...

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Müsaade eder misiniz?

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) - Bir şey söyleyeyim, ben Anayasa'ya aykırılıkta konuşmadım.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Konuştunuz, konuştunuz.

BAŞKAN - Konuşmadı, hayır.

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) - Cümlenizi bitirmenizi bekledim, bölmek istemedim.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Peki, peki, grup başkan vekiline verdiniz.

MUSA ÇAM (İzmir) - Ama bir pazarlık yapılmış ve siz onun için... (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Bir saniye arkadaşlar...

Musa Bey...

MUSA ÇAM (İzmir) - Bir pazarlık yapılmış, bugün bu önergenin verileceğinin pazarlığı yapılmış.

BAŞKAN - Pazarlığı siz yapmışsınız.

MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın Parsak, siz pazarlığı yapmışsınız. Siz pazarlığı yapmışsınız.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Musa Bey, bir dakika...

BAŞKAN - Sayın Çam, bakın, muhataplar arasında konuşsunlar.

ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) - Sizi onun için konuşturdular, pazarlıkla konuşturdular sizi. (Gürültüler)

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Arkadaşlar...

Şimdi, Sayın Başkan...

BAŞKAN - Arkadaşlar, 1'inci madde üzerinde konuşacaksak konuşalım.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Böyle bir şey yok Sayın Başkan.

BAŞKAN - Nasıl yok ya?

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Benim söyleyeceklerim var, müsaade eder misiniz.

BAŞKAN - Tamam, size söz verdik ama ne bu böyle? Koro hâlinde mi konuşacaksınız?

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Eğer müsaade ederseniz konuşacağım.

AHMET TAN (Kütahya) - Kendi milletvekillerin sana müsaade etmiyor.

ORHAN KIRCALI (Samsun) - Kendi kendinizi dinlemiyorsunuz.

(AK PARTİ sıralarından "CHP'liler müsaade vermiyor, biz niye verelim?" sesi)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - AK PARTİ'li arkadaşlar, dinliyoruz, lütfen.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Arkadaşlar, bakın, burada benim hem Komisyon üyesi hem Komisyonda Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun sözcüsü olarak 71'inci sırada söz hakkım var, istedim geneli üzerine; 71'inci sıra, sıra numaram da belli, biliyorum. Benim dışımda Uğur Bayraktutan söz hakkını kullanmadı, Komisyon üyesi. Bakın, dışarıdakileri söylemiyorum, Komisyon üyesi olmayanları. Murat Emir, Komisyon üyesi, henüz daha konuşmasını yapmadı. Muharrem Erkek, Komisyon üyesi, henüz daha konuşmasını yapmadı. Akın Üstündağ, Komisyon üyesi, henüz konuşmasını yapmadı.

Şunu söylüyorum: Geneli...

BAŞKAN - Sayın Tezcan...

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Müsaade eder misiniz.

BAŞKAN - Ama, bununla ilgili bir şey söylemem lazım. Sizin söz talepleriniz çok yukardaydı, ön sıralardaydı.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Sayın Başkan, benim söz sıramda hiçbir değişiklik olmadı.

BAŞKAN - Sonra, grup başkan vekilleriniz sıralamada kendi haklarından vazgeçerek arkada olan arkadaşlarınız sıra almaya başladılar.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Hayır, benim hiçbir sıralamamda değişiklik olmadı, 71'inci sıradayım, bakın orada önünüzdeki notlara.

BAŞKAN - Bizde var. Sizinle ilgili demiyorum, diğer arkadaşlara diyorum.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Bakın, ben kendimle ilgili olanı söylüyorum.

BAŞKAN - Hayır, size buradan okuyabilirim, çizilmiş.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Ben biliyorum, 71'inci sıradayım, benimle ilgili hiçbir değişiklik olmadı.

Şimdi, siz geneli üzerinde...

BAŞKAN - Bir arkadaşımız 12'den...

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Onların tamamı burada mutabakatla, Başkanlık, Riyaset makamının mutabakatıyla yapılan değişikliklerdir, tamamı; bir.

BAŞKAN - Ama bir sebebi var, değil mi?

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - İkincisi: Benimle ilgili hiçbir sıra değişikliği olmamıştır, yazıldığım sıra 71'inci sıradır ve o sıramı bekliyorum konuşmak için. Ancak, böyle bir tabloda benim sıramla ilgili, daha geneli üzerinde görüşlerimi bildirmeden yeterlilik önergesiyle Komisyon üyesi ve grup sözcüsünün, partinin Komisyondaki sözcüsünün geneli üzerindeki görüşlerini anlatma fırsatı verilmeden yeterlilik önergesi veriliyor. Bu komisyonların ne teamülünde vardır -bakın, ben Adalet Komisyonunda da çalıştım, sözcü olmadan da çalıştım- ne de komisyonların kendi gündemine hâkim olma ilkesiyle açıklanabilir. Böyle bir şey yok.

Sizin Çankırı Milletvekiliniz Muhammet Bey iki saat on dakika konuştu burada. Kendisini keyifle de dinledik. Ben burada da söyledim, hatta ben bir de latife yaptım, dedim ki: Ben Nizâmülmülk'ten başlayacağım 11'inci yüzyıldan, kendisi 1876'dan başladı. Ne dinlediğimi, adım adım hangi tarihleri anlattığını biliyorum. Şimdi, bu tablo içerisinde, yine Sayın Milletvekili Arkadaşım Mehmet Parsak tümüyle ilgili bu sıraların içerisinde söz talebi yokken bugün söz talebinde bulundu ve konuştu. Yani, o sıraların içerisinde...

MUSA ÇAM (İzmir) - Planlanmış, planlanmış.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Bir saniye arkadaşlar.

O sıraların içerisinde -ben niye konuştu demiyorum, kendisini de keyifle dinledim ve arkasından, bakın, burada not aldım, söyleyeceklerimi geneliyle ilgili görüşme sırasında söyleyeceğim, anlatacağım dedim, cevap vermek için söz aldım demedim biraz önce sizin yokluğunuzda- Sayın Mehmet Parsak'a burada, listede adı olmadığı hâlde söz verilirken, listede adı olan ben başta olmak üzere Komisyon üyelerimizin ve 100'ün üzerindeki milletvekili arkadaşımızın konuşma hakkı kısıtlanarak, ortadan kaldırılarak -değil kısıtlanma- burada geneli üzerine bir önergeyle oylamaya geçilmesi, bunu burada görüştürmek istemiyoruz demektir, başka bir şey değildir; bu bir.

İkincisi: Peki, önergelerle ilgili siz oylama yaptınız. Önergeleri geliş sırasına göre mi oyladınız? Biz size 2 tane önerge verdik, şu anda önergeler duruyor, hiçbir işlem yapmadınız geneliyle ilgili görüşmelerde. Bu önergelerden bir tanesinde "Bunu Adalet Komisyonu, Millî Savunma Komisyonu -yazıyor orada- Plan ve Bütçe Komisyonu gibi diğer komisyonlara göndermeniz gerekir İç Tüzük'ün 34'üncü maddesi uyarınca" diye İç Tüzük maddesini de söyleyerek bunu oraya gönderin dedik. Şimdi, bunu, ilk verdiğimiz önergeyi hiç görüşmeye açmadınız, oylamaya da açmadınız. İkinci verdiğimiz önergede, yine, buraya uzmanların davet edilmesi ve Komisyonda uzmanların dinlenmesi gerektiğini söyledik İç Tüzük'ün 30'uncu maddesine göre, isim isim, Barolar Birliğinden tutun diğer sivil toplum örgütlerine kadar; o önerge de önünüzde. İsim isim kimlerin çağrılıp dinlenmesi gerektiğini söyledik, bu da bizim önergemizdir. Yani, önergesinin dikkate alınıp işleme konulması için önergeyi verenin Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili mi olması gerekir? Zaman açısındansa -ilk verdiğimiz önerge- daha ilk gün verdik bunları, biz sırasını bekliyoruz bunlar görüşülecek diye. Geneliyle ilgili yapılacak görüşmelerde önce bizim diğer komisyonlara sevk edilmesine ilişkin önerimizin İç Tüzük 34'e göre görüşülüp oylanması gerekiyordu, bunu yapmadınız; bir. İkincisi: Uzmanların dinlenmesine ilişkin bir önergemiz vardı, bunu da yok saydınız. Biz bu önergeleri geneli üzerine görüşmeler bitecek, ondan sonra bu önergeleri konuşacaksınız, oylanacak; kabul edersiniz, etmezsiniz... Ama, bunların da görüşülüp oylanmasını beklerken geneli üzeriyle ilgili görüşmeler daha tamamlanmadan, milletvekili arkadaşlarımızın konuşmaları tamamlanmadan bir önerge veriliyor, bu önerge her nasılsa bizim verdiğimiz, zaman itibarıyla da önceden verdiğimiz 2 tane önergenin önüne geçiyor, üzerinde hiç görüşme yapılmadan oylanıp gidiyor. Bu çok açık şekil eksikliğidir, bu çok açık usul hatasıdır, bu çok açık bunların burada görüştürülmesini engellemeye dönük adımdır.

Ben merak ediyorum, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu milletvekilinin verdiği önergeler Komisyon Başkanlık Divanı tarafından dikkate alınmayacak önergeler midir? Komisyonun kendi işlemlerine hâkim olması, kendi çalışmasına hâkim olması ilkesi, Komisyonda ağırlıklı olan siyasi parti grubunun arzu ve isteğine göre yapılmak istenen her şey mubahtır, onun dışındaki grupların bütün talepleri yok sayılacaktır diye mi anlaşılıyor?

Sayın Başkan, biz bu meseleyi konuşmak istiyoruz. Benim ilk günkü bir buçuk saatlik konuşmamı dökün, hiçbir arkadaşımıza sataşma yoktur. Bir buçuk saatlik konuşmada Anayasa'ya aykırılıkla ilgili meselenin çerçevesini kendi bakış açımla hem bir milletvekili olarak hem Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkan Yardımcısı olarak anlattım. Biz diyoruz ki: Bu, egemenliği milletten alıp saraya verme projesidir, bizim bakış açımız. Biz diyoruz ki: Bu, egemenliğin kaynağını milletten fiilen alacağı için seçimle de gelmiş olsa burada iktidarın tek elde toplanması demektir, bir diktatörlüğe kayıştır. Biz diyoruz ki: Bu, Millet Meclisinin yok edilmesidir. 15 Temmuzda Sayın Adalet Bakanı da o gece buradaydı, burada beraber üzerimize bombalar atıldı. Sayın Parsak konuşmasında 15 Temmuzdan sonra bir paradigmanın değiştiğinden bahsetti. Keşke değişseydi. 15 Temmuzdan sonra demokrasiyle ilgili bugüne kadar uygulamalar açısından bir paradigma değişikliği olsaydı, devleti tarikatlara, cemaatlere ya da çetelere teslim etmenin sonuçlarından akıllanabilseydi de hâkim siyaset anlayışı, Türkiye bundan sonrasına ilişkin o 15 Temmuz musibelasından, musibetinden bir demokrasi çıkarabilseydi. Ama görüyoruz ki paradigma değişmemiş, sadece 15 Temmuzda yaşadıklarımızı fırsata çevirmeye dönük ve onun üzerinden bir tek adam iktidarı yaratmaya dönük bir anlayış şekillenmiş. Bunu nerede görüyoruz? Bunu, bugün bu Komisyondaki çalışmalarda görüyoruz. Yani, bu basit bir kanun değişikliği değil arkadaşlar. Biz diyoruz ki: Türkiye Büyük Millet Meclisini tabuta koyup üstüne çivi çakma projesidir. Katılmayabilirsiniz; ben sizi ikna etmeye çalışacağımı söyledim, siz de beni ikna etmeye çalışacaksınız ve bu çalışmanın sonunda belki ben sizin oyunuzun rengini değiştireceğim, belki siz benim oyumun rengini değiştireceksiniz.

Siz de biliyorsunuz ki, grup başkan vekilleri de biliyor ki, ben de biliyorum ki Türkiye Büyük Millet Meclisinde bunun görüşülmesinin sınırları daha dardır. Onun için komisyonlarda özel olarak sınırlayıcı hüküm konmamıştır. İç Tüzük eğer isteseydi komisyonların görüşmelerine tıpkı Genel Kuruldaki gibi sınır koyardı. Niye koymamış? Burası mutfak demiş Sayın Başkan. Siz konuşmanızda -bir buçuk saate yakın da siz konuştunuz, sizi de keyifle dinledik- dediniz ki: "Pazardaki dil ayrıdır -tam bu cümleyi kullanmadınız ama mealen budur- mutfaktaki dil ayrıdır." Doğru. Ben de hatta pazarda kullanılacak dil için buraya Cumhurbaşkanlığı sistemi yazmışsınız ama mutfakta Başkanlık rejimidir diyorsunuz diye tercüman oldum sizin söylemek istediklerinize.

BAŞKAN - Tercümeye ihtiyacı yoktu söylediğimin.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Ben öyle yorumladım, öyle anlattım.

Şimdi, siz burada, özellikle Meclis Komisyonunda, Anayasa Komisyonunda böylesi bir meselenin tartışılmasında daha önce bugüne kadarki görüşmelerde olduğu gibi "Ya, sayı çok oldu, 126 kişi, 120 kişi oldu -neyse rakam, bilmiyorum, önünüzde liste- gelin buna bir düzen koyalım. Evet, arkadaşlarımız konuşuyor, başlangıçta sınırsız da konuşan arkadaşlar oldu. En azından Plan ve Bütçe Komisyonunda yerleşmiş geleneği ya da başka bir yerde yerleşmiş geleneği konuşalım, arkadaşları da uyaralım, ona göre bir düzen tutturalım." derdiniz, Komisyon üyelerinin de konuşmasını tamamlayacağı, hiçbirisinin söz alıp da, oraya adını yazdırıp da konuşmadan bu görüşmelerin, geneli üzerine görüşmelerin tamamlanmayacağı bir çözümü bulurduk, hiç de zor değildi bu çözüm ama görüyorum ki bir tuzak kuruluyor, çok açık. Hiç kimse alınmasın, bir tuzak var. Yani, burada bir saat, bir buçuk saat bizim konuşmamız göze batıyor ama iktidar kanadından ya da iktidarla beraber bu teklifi veren ve "Tam mutabakatla verdik." diyen Milliyetçi Hareket Partisi kanadından konuşma yapılınca göze batmıyor. Bu olmaz Sayın Başkan.

Bakın, burada paradigma değişikliğinden bahsedildi. Keşke paradigma değişseydi, keşke biz milletin Meclisinde bütün bu temel meseleleri tartışabilecek ve yetkileri tek elde, tek adam, tek ağız, tek dudak, tek akılda toplamanın Türkiye'yi hangi felaketin eşiğine getirdiğini görüp gücü ve yetkiyi mümkün olduğunca dağıtabilseydik, bu değer sistemini kurabilseydik. Ben görüyorum ki 15 Temmuzdan sonra Türkiye'de demokrasiyi yeniden kurma yolunda bir paradigma değişikliği yok; tam tersine, 15 Temmuzdan önce oturtulmuş ve Türkiye'de bütün güç ve yetkileri bir elde toplamak ve bir kadirimutlak kişinin -kim olursa olsun, bugün bu, yarın başkası- talimatları etrafında hem siyaseti hem devleti hem yönetimi hem ülkeyi hem de bir ülkenin bütün ahlak ve değer sistemini yeniden tarif etmek üzerine yeni bir paradigma inşasıyla karşı karşıyayız. Ve 15 Temmuz bunun için bu kötü paradigma inşasının geçmişten geleni daha da kuvvetlendirerek yerleştirmenin bir fırsatına dönüştürülmeye çalışılıyor ve ne yazık ki... Şimdi söyleyeceğim çünkü bu oldubittiler böyle devam edecekse ne zaman söyleyebileceğimizi çok kestiremiyorum ve ne yazık ki Milliyetçi Hareket Partisi -tamamına söylemiyorum "paradigma değişikliği" ifadesi sayın milletvekili arkadaşıma ait olduğu için ama- bu sürece dâhil olduğu ölçüde bu, "paradigma değişikliği" dediği, eski paradigmanın daha kötü bir biçimde, güçlü bir şekilde inşa edilmesinin parçası olmaya soyunmuş görünüyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geneli üzerindeki görüşmeler "oyladık bitirdik, oldu bitti" diye geçiştirilemez. Anayasa'nın 148'inci maddesi var, anayasa değişikliğiyle ilgili düzenlemeler şekil itibarıyla da öncelikle denetime tabidir. Ben esası itibarıyla denetime tabi olma koşullarını anayasaya aykırılık bölümünde anlatmıştım. İlk 4 maddeye aykırılığı ve bu sebeple Anayasa Mahkemesinin esasa ilişkin de denetim yapması gerektiğini anlatmıştım, onu tekrar etmeyeceğim. Ama şekle ilişkin ikinci bir usul hatası yapıyorsunuz. Birincisi, anayasaya aykırılık iddialarıyla ilgili görüşmeler tamamlanmadan oylamaya geçip geneli üzerinde görüşmelere devam ettiniz. Onu o zaman kaydettirmiştik, tutanağa geçirmiştik. Şimdi ikinci usul hatası: İç Tüzük'e göre anayasa değişikliklerinin Anayasa'ya şeklen uygun olup olmaması konusundaki inceleme daha komisyon aşaması, hatta teklif aşamasından başlamak üzere, önce teklif, ondan sonra komisyondaki görüşmeler, ondan sonra Genel Kuruldaki görüşmeler olmak üzere, ondan sonra da oylama aşaması olmak üzere bütün bu aşamalarda Anayasa'nın öngördüğü çerçevede yürümesi lazım. Bunların en öncelikli olanı da milletvekillerinin açık bir şekilde söz hakkını kullanıp burada talep eden milletvekillerinin Komisyon üyesi olsun olmasın, bu çerçevede milletvekillerinin dönüp görüşlerini açıkça ifade edebilmelerinden geçiyor.

Şimdi, bunların tamamı ihlal edilerek şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa Komisyonunda söz alan 120'ye yakın milletvekili geneli üzerinde söz almış olmalarına rağmen, herhangi bir süre kısıtlaması da getirilmeden, geneli üzerinde görüşlerini bildirmeden oylamaya geçilmiş ve geneli üzerinde görüşmelerin bitirildiğinin ifade edilmiş olmasıdır, bir. İkincisi, bunların içerisinde benim de dâhil olduğum Komisyon üyelerinin söz hakkı kısıtlanarak, konuşturulmayıp geneli üzerindeki müzakereyi tamamladığınızı usule aykırı bir şekilde ifade etmenizdir. Üçüncüsü, zaman itibarıyla, öncelik açısından daha önceden verdiğimiz iki tane önergeyi geneli üzerindeki görüşmeler devam ederken, o görüşmelerin sonunda görüşmeye açıp oylamanız gerekirken sonradan verilen, bunlardan daha sonra verilen bir üçüncü önergeyi işleme alıp oylatmanız bir esaslı usul hatasıdır. Bu çerçevede de geneli üzerinde görüşmeler tamamlanmadan, bütün bu süreç tamamlanmadan önergenin oylanması batıldır, geçersizdir.

Bu çalışmanın geneli üzerinde görüşmeler çerçevesinde devam etmesi gerekir. Maddelere geçeceğiz, aceleniz ne, 21 tane madde, 21 tane maddeyle ilgili konuşacağız. Nasıl olsa bir usul de geliştirdiniz, ver önergeyi, kaldır indir, "Kabul edenler... Etmeyenler...", ondan sonra devam etsin. Böyle bir şey olur mu Sayın Başkan?

Yani siz Türkiye Büyük Millet Meclisinin fesih yetkisini bir kişiye vereceksiniz. Siz Türkiye Büyük Millet Meclisinin kanun yapma yetkisine, yasama tekeline, egemenliğin saraydan alınıp millete verilmesinin en önemli aşaması olan Millet Meclisinin yasama tekiline sahip olma hakkına bir kişiyi ortak edeceksiniz, makamdaki bir kişiyi ve yasama tekelini ortadan kaldıracaksınız. Siz Türkiye Büyük Millet Meclisini hiçbir denetim yetkisi olmayan, sadece ve sadece seçilmiş gelmiş, burada onay yetkisi dahi olmayan işlevsiz bir noktaya taşıyacaksınız. Ondan sonra, tutup yargı gibi, bütün sistemlerde... Adına ne koyarsanız koyun, o tartışmayı açmıyorum. Siz "başkanlık" diyorsunuz, Milliyetçi Hareket Partisi "Cumhurbaşkanlığı" diyor, biz "diktatörlük" diyoruz; adını ne koyarsanız koyun ama hangi sistemde olursa olsun kendisinin demokratik olduğunu iddia eden bütün sistemlerde; başkanlık, parlamenter sistem; hepsinde ayrı bir yeri olan bağımsız yargıyı yok edeceksiniz. Yürütmeyi ve yasamayı denetleme imkânlarını tıkayacaksınız. Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu; tamamını bir kişinin ve bir siyasi anlayışın arzu ettiği gibi şekillendirmesine müsaade edeceksiniz ve kurduğunuz bu paradigma değişikliğini uygulamaya da aktarıp "Kabul edenler... Etmeyenler...", kifayetimüzakere oylamalarıyla yerleştireceksiniz, ondan sonra da "Türkiye'de bir yeni döneme geçiyoruz." diyeceksiniz.

Evet, bir yeni döneme geçilecek ama bu yeni dönem iyiye ve güzele doğru giden bir yeni dönem olmayacaktır, olmaz. Yeni dediğiniz dönem aslında tarihte eski bir dönemdir. Bu, "yeni" dediğiniz dönem tarihte Almanya'da Hitler döneminde yaşanan dönemdir, bu, "yeni" dediğiniz dönem İtalya'da Mussolini döneminde, İspanya'da Franco döneminde, Portekiz'de Salazar döneminde yaşanan bir dönemdir. Bu yeni dönem insanlık tarihinde eski ve insanlık tarihinin utanılacak sayfalarında gömülmüş bir dönemdir. Şimdi siz bunu "yeni bir dönem" diye, bu dönemin hedeflediği hedefe uygun yöntemlerle gidiyorsunuz yani önünüze böyle bir hedef koymuşsunuz, bu hedefe uygun yöntemlerle. O zaman kolay, sıkıldıysanız kapatın Meclisi, kaldırın Meclisi, oluşturun bir Divanıhümayun. Divanıhümayun çerçevesinde memleketi yönetin. Divanıhümayun'da bile bir denetim vardı. (Gürültüler)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan, usule aykırı...

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Sayın Grup Başkan Vekili, ben grup sözcüsüyüm.

Divanıhümayun'da bile bir denetim yetkisi vardı.

BAŞKAN - Doğrudur.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan, 1'inci maddeyle hiç alakası olmayan konularla ilgili konuşuyor.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Sayın Elitaş, ben...

BAŞKAN - Sayın Tezcan, usule uygun olarak oylama yapıldı, geçtik. Ben sizin sadece teknik itirazlarınızla ilgili kısa bir cevap vereceğim, devam edeceğiz 1'inci madde üzerinde.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Sayın Başkan, sizin burayı yönetme yetkiniz var. (Gürültüler)

BAŞKAN - Arkadaşlar...

Şimdi açıklama yapacağım.

AKIN ÜSTÜNDAĞ (Muğla) - Komisyon üyeleri konuşmadı daha.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Bir dakika, bir dakika...

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Anayasa değişikliği konuşuyoruz, acelemiz mi var?

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Sayın Başkan... (Gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Tezcan, tamamlayalım lütfen.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Ben sizin... (Gürültüler)

BAŞKAN - Arkadaşlar, bir dakika lütfen.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Sayın Başkan, ben burayı yönetme yetkisinin Başkan olarak sizde olduğunu sanıyorum. Sayın Grup Başkan Vekili, Mecliste Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili olarak Sayın Elitaş gerekli müdahaleleri yapabilir.

BAŞKAN - Sayın Altay da müdahale etmeye çalıştı, gördünüz siz de.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Ama Komisyonun yönetimi Sayın Elitaş'ta değil.

BAŞKAN - Görüşünü söylüyor, tabii ki.

Kararı ben veriyorum, merak etme.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - İkincisi, ben konuşmamın içeriğini de size göre ya da Sayın Elitaş'a göre belirlemem, ben konuşmamın içeriğini kendim belirlerim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Ama usule uygun...

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Usulü ben biliyorum, ben usulü biliyorum Sayın Elitaş. (Gürültüler)

BAŞKAN - Sadede davet... Sadede davet...

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Siz Komisyon üyesi dahi değilsiniz.

Ben nerede konuştuğumu, nasıl konuştuğumu çerçevesiyle beraber çizdim, anlatıyorum.

BAŞKAN - Şüphesiz.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Hiç kimseye hakaret sayılabilecek bir söz dahi söylemedim. Bakın, sözlerimi dikkatle seçiyorum ama siyaseten bizi nereye götürdüğünü görüyorum ve bununla ilgili içimde zerre kadar bir sıkıntı varsa bunu abartarak anlatmak ya da küçülterek, azaltarak anlatmak milletvekili olarak benim görevim. Millet size nasıl yetki verdiyse bana da öyle yetki verdi.

Her ağzını açtığında arkadaşlarımız diyorlar ki: "Milletin verdiği yetki..." Yani milletin verdiği yetki belli bir kesimini seçerken millî irade oluyor, beni seçerken başka bir şey oluyor; yok böyle bir şey. Hepimiz millî iradeyi temsil ediyoruz ve bu çerçevede bu meseleyi konuşacağız.

Şimdi, 1'inci maddeyi konuşalım, 2'nci maddeyi, 5'inci maddeyi. Yazmışsınız 1'inci maddede, diyeceksiniz ki: "Tarafsız ve bağımsız olmak sizin de önerinizdi." Doğru, bizim de önerimizdi tarafsız ve bağımsız olmak ama bu getirilen pakette, 1'inci maddeye "tarafsız ve bağımsız" diye yazdınız diye yargı tarafsız ve bağımsız oluyor mu? Hayır. Geri kalan maddelerin tamamında bu işi kaldırdıktan sonra, yüksek yargının tamamını bir kişinin emrine verdikten sonra buraya 2 kere, şeddeli, duble "tarafsız ve bağımsız olarak" yazsanız ne kıymeti var, yazmasanız ne kıymeti var?

Siz bu görüşmelerde milletin temsilcilerinin bu meseleleri tartışmasına tahammül edemeyip işte "Zaman kalmadı," işte "Yetişmedi.", işte "Bu zamana kadar biz... Daha ne kadar çalışacağız." diyerek bunları görüşürseniz buraya "Güçler ayrılığını sağladık." diye yazsanız ne kıymeti var, yazmasanız ne kıymeti var?

Sayın Başkan, siz dediniz ki: "Kırk beş gün komisyonlarda görüşülme süresi." Doğru. Benim verdiğim birçok kanun teklifi var. Kırk beş gün geçti ama hâlâ komisyonların gündemine bile girmedi. Niye?

BAŞKAN - Yoğunluktan.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Yani, mesele şudur: Siz de biliyorsunuz, onu da oradan indirme yetkiniz var. Kırk beş gün... "Kırk beş günde geçmezse..." ya da "Bunu mutlaka kırk beş günde geçirin." demiyor. Kırk beş günde geçmezse teklif sahibine Genel Kurula bir indirme yetkisi veriyor. Bu süre komisyonlardaki konuşmayı kısaltma süresi değildir ki. Eğer öyle olsaydı İç Tüzük'ü yapanın niyeti, komisyonlardaki süreleri kısaltırdı ya da tıpkı Genel Kurulu düzenlediği gibi burayı da böyle düzenlerdi. Bunun böyle olmadığını siz de biliyorsunuz. Bugün Adalet ve Kalkınma Partisinde siyaset yapan, yöneticilik noktasında milletvekilliği yapan birçok arkadaşımızın daha önce Mecliste azınlık partisi milletvekiliyken bu tip görüşmelerde yaptıkları itirazlar tutanaklarda duruyor, hem komisyonlarda hem Genel Kurulda, Refah Partisi ve Fazilet Partisi milletvekiliyken oralarda bu konuda neler söylediğinize dönün bir bakın. Yani, tarihte dün söylediğiniz dün muhalefetteyken doğru, bugün iktidara gelince yanlış diye bir şey yok.

Burada ben bir şeyi merak ediyorum, arkadaşlarımızın her biri, doğru ya da yanlış, kendi penceresinden anlatıyor. Benim burada her milletvekilinin bütün konuştuklarını kabul ettiğim anlamına gelmiyor ama etkilendiğimiz şeyler de olacaktır. Yani, belli ki yıl sonuna kadar bunu bitirme konusunda bir irade var. Ben şunu görüyorum: Bu konuda, bu teklif yasalaştıktan sonra...

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Sayın Başkanım, maddeyle ilgili konuşsun.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Maddeyle ilgili konuşuyorum.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Bunların hepsini dinledik zaten.

TUFAN KÖSE (Çorum) - Bir daha dinle o zaman.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - ...bu teklif geçtikten sonra...

BAŞKAN - Sayın Tezcan...

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - ...nasıl bir Türkiye yaratılmak isteniyorsa öyle bir Türkiye'ye uygun bir görüşme fiilen bugünden yaratılmaya çalışılıyor.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Ya, yıllardır aynı şeyi söylüyorsunuz.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Yıllardır aynı şeyi söyletmeyin o zaman.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Aynı şeyi tekrarlıyorsunuz. (Gürültüler)

BAŞKAN - Bir dakika... Bir dakika...

Sayın Tezcan...

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Aynı şeyi söyletmeyin. Aynı şeyi söyletmemek sizin elinizde. (Gürültüler)

BAŞKAN - Arkadaşlar, bir sakin olun.

Sayın Tezcan, toparlayalım lütfen.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Toparlaması yok Sayın Başkan.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Ne demek ya?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - "Toparlaması yok." ne demek?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Komisyonun iradesine engel olmaya çalışıyor. Olur mu öyle şey? (Gürültüler)

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Siz geneli üzerinde görüşmeleri...

BAŞKAN - 1'inci maddeyle ilgili, 1'inci madde...

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - ...geneli üzerinde görüşmeleri...

BAŞKAN - İç Tüzük 66, Başkanın söz kesme yetkisi var, "Konudan ayrılmamaya davet eder." diyor.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - ...geneli üzerinde...

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Üye olmayanların var mı öyle bir yetkisi?

BAŞKAN - Yok. Yok da Başkan söylediği hâlde olmuyorsa tahammül sınırlarını aşıyor demektir. (Gürültüler)

Sayın Tezcan, lütfen...

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Sayın Başkan, geneli üzerinde görüşmeleri bu şekliyle usule aykırı bir biçimde tamamladığımız...

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Neresi usule aykırı ya!

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Anlattım neresi olduğunu.

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Usule de aykırı, siyasi ahlaka da aykırı, her şeye aykırı.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Bir daha anlatayım mı? Anlamadıysanız bir daha anlatayım. "Neresi?" diye soruyor. Bir daha anlatayım, anlaşılmamış, "Neresi?" diye soruyor.

ORHAN KIRCALI (Samsun) - Saatlerce konuştunuz, hâlâ anlatamadıysanız...

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Ben anlattım, anlamamışsın.

ORHAN KIRCALI (Samsun) - Konuştunuz geçen gün, iki saat dinledim ben sizi.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Arkadaşınız anlamamış.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Onun oy verme şeyi yok, siz Komisyon üyelerine anlatın.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Oraya söyleyin, oraya.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Yeter artık ya!

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Ben anlatamamışım, arkadaş "Anlamadım." diyor ya. (Gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Tezcan...

ORHAN DELİGÖL (Erzurum) - Meydanlarda millete anlat.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Millet bizi de biliyor, onları da.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Sayın Başkan, burada, bizim verdiğimiz önergeleri daha görüşmeden, milletvekili arkadaşlarımızın ve benim...

BAŞKAN - Müsaade edin, açıklayacağım onları şimdi.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Bunu söylemiştiniz Sayın Tezcan.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - ...görüşme hakkımız, konuşma hakkımız kısıtlanarak maddelere geçemezsiniz.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Geçtik bile...

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Bu çerçevede, geneliyle ilgili görüşmeleri tamamlamanızı talep ediyoruz.

Teşekkür ederim.