KOMİSYON KONUŞMASI

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım, kıymetli bürokratlar, değerli basın emekçisi meslektaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizin geleceğini yakından ilgilendiren bir Anayasa değişikliğini konuştuğumuz şu sırada öncelikle Türkiye'deki genel ortama dikkatinizi çekmek isterim. Bir kanlı darbe girişimi sonrasında bombalanan bu yüce Meclisin çatısı altında bir ortak deklarasyona imza atmış ve parlamenter demokrasiyi güçlendirme, koruma güvencesi vermiştik. Ancak, çok kısa bir süre sonra diyalog kanallarını genişletmek yerine ülkemizde bir tek adam rejimine yol açacak bir Anayasa değişikliği teklifiyle karşı karşıyayız. Ülkemizde olağanüstü hâl yönetimi var, KHK'larla hak ve özgürlükler kısıtlanmış durumda. Böylesine bir ortamda Türkiye'nin rejimini değiştirecek bir düzenlemeyi toplumun tartışmasını ve doğruyu bulmasını bekliyoruz. Peki, nasıl bilgilenecekler? Gazetecilerin yazması lazım, akademisyenlerin tartışması lazım, profesörlerin tartışması lazım. Ancak, gazeteciler hapiste, hapiste olmayanlar işsiz; akademisyenler hapiste, hapiste olmayanlar yine KHK'larla işsiz. Toplumumuz yasaklar ve baskılar altında sinmiş durumda. Şimdi size sormak isterim: Bu yasaklar ve baskılar altında toplum nasıl bilgilenip, Türkiye nasıl bilgilenip bu Anayasa değişikliğini tartışacak?

Değerli arkadaşlarım, bakın, demokratik bir tartışma ortamından oldukça uzağız, gazeteciler tutuklu, gazeteler, televizyonlar, radyolar kapalı, İnternete erişim ya yasak ya da kısıtlanmış durumda. Böylesine bir ortamda değil Anayasa değişikliğini basit bir kanun değişikliği dahi yapmak imkânsızdır değerli arkadaşlarım.

Ülkemizin önceliği, bir rejim değişikliği getiren Anayasa değişikliğinden önce, her şeyden önce bir an önce normalleşmedir, temel hak ve özgürlüklere getirilen kısıtlamaların ortadan kaldırılmasıdır. Düşündüğü, yazdığı, çizdiği için özgürlüklerinden mahrum bırakılan gazetecilerin, yazarların, aydınların, özgürlüklerine kavuşması bu ülkenin en acil sorunudur. Karikatürist Musa Kart neden cezaevinde? Gazeteciler Kadri Gürsel, Murat Sabuncu neden cezaevinde? Romancımız Aslı Erdoğan neden cezaevinde? Bakın, tüm uluslararası raporlarda açık ara birinci çıkıyoruz, hangi konuda? Basın özgürlüğünün ihlal edilmesi, gazetecilerin tutuklanması konusunda. O yüzden, bizler, tüm muhalif, eleştirel gazetecileri hapse atarsak eğer bu kanun, bu Anayasa değişikliğini nasıl tartışacağız, halkımız nasıl bilgilenecek? Bir an önce, ülkemizin, olağanüstü hâl yönetiminden olağan hâle, düşünce özgürlüğünün serbest olduğu bir hâle dönmesi lazım.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz teklife gelince, sonda söyleyeceğimi başta söylemek isterim. Bu teklifle yapılmak istenen açık ve net bir biçimde rejim değişikliğidir, egemenliğin tek bir kişinin elinde toplandığı otoriter bir rejime geçiştir. Türkiye'de siyasi rejimimiz, tüm eksiklerine rağmen işlemekte olan parlamenter demokratik sistemdir. Önümüze getirilen bu değişiklik ise demokrasi eksiklerimizi gidermek için yapılmamakta, tam tersine eksik demokrasimizi de sonlandırıp otoriter bir rejimin anayasal zemini hazırlanmaktadır.

Cumhuriyet rejimi, kurulduğu günden bu yana egemenliği saraydan alıp halka verme ve demokratikleşme çizgisini benimsemiştir. Önümüzde bulunan değişiklik metni ise, egemenliği tekrar halktan alıp saraya verme girişimidir, demokrasiye yönelen gidişin kesintiye uğrayıp tek adama, otoriterliğe yönelmesidir. Yapılmak istenen basit bir sistem değişikliği değil, parlamenter demokratik sistemimizi kökünden yok edebilecek olan bir rejim değişikliğidir.

Değerli arkadaşlarım, demokratik sistemler parlamenter olsun başkanlık olsun kuvvetler ayrılığına dayanır; yasama, yürütme ve yargı birbirinden tamamen ayrıdır, birbirlerini denetleme mekanizmaları vardır. Getirdiğiniz sisteme yönelik en temel eleştirimiz kuvvetler ayrılığı ve denge denetleme mekanizmalarının olmayışına yöneliktir. Bu, bir şahısla ilgili de değildir. Bu tek adam yetkileri Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a değil de kendi genel başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'na da verilmek istense bu grup yine bunun karşısında olacaktır değerli arkadaşlarım.

Önce yasamaya bakalım.

Değerli arkadaşlarım, seçilecek cumhurbaşkanı hem parti üyesi hem de isterse genel başkan olabilecek, parti genel başkanı olarak milletvekili listesi yapabilecek, partisinin Meclis grubunun başkanı olacak ve yasama organı olan Meclisi istediği gibi etkileme imkânına, gücüne sahip olacak; yine, parti başkanı olarak yüksek yargıçlar atayabilecek. Cumhurbaşkanı, sadece yasama organının çoğunluğunu sadece belirlemeyecek, kendisine verilen kararname çıkarma gücüyle yasama yetkisine ortak da edilecek. Anayasa'da yasama yetkisi Meclise verilmişse de, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarmak suretiyle Cumhurbaşkanı Meclisin yasama yetkisine ortak olmaktadır, üstüne üstlük, Meclis, bu kararnameleri engelleme gücünden de yoksun bırakılmaktadır. Türkiye'nin, kanunlarla değil kararnamelerle yönetilmesi açıkça irade gaspı anlamı taşımaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bu teklifle Meclisin bütçe hakkı da fiilen elinden alınmaktadır. Teklifte, bütçeyi Meclisin kabul edeceği yazılmış, ancak, Cumhurbaşkanının bütçe teklifini Meclisin kabul etmemesi durumunda bir önceki yılın bütçesinin yeniden değerleme oranına göre artırılıp otomatik olarak yürürlüğe gireceği de getirilmekte, yani yasama organı Meclisin bütçeyi reddetmesinin Cumhurbaşkanı üzerinde hiçbir zorlayıcı etkisi olmayacaktır. Bu, bütçe hakkının Meclisin elinden alınması demektir. Oysa, demokratik ya da parlamenter rejimlerde, Meclisin, bütçeyi reddetme yetkisini kullanarak yürütmeyi denetleme gücü bulunmaktadır. İşte, şimdi, bu denetleme imkânı elinden alınmaktadır. Hatırlatmak isterim ki, egemenliği halka ait kılan en önemli unsur kanun yapma tekelinin, bütçe hakkının milletin Meclisinde olmasıdır. Egemenliğin krallardan halka geçiş döneminde en önemli kavşak noktası, yasama tekelinin milletin seçtiği meclislere verilmesidir. Demokrasiler egemenliğin saraydan, krallardan alınıp halka verilme sürecidir, fermandan kanuna geçiş sürecidir. Meclisin yasama tekelini kaldırmak, tek kişiye kararname çıkararak buna ortak olma yetkisi vermek kanundan fermana, milli egemenlikten krallığa yeniden dönüş demektir. Biz buna kesinlikle karşıyız.

İkinci kuvvet olan yürütmeye gelince: Değerli arkadaşlarım, bu tek adam rejiminde, Cumhurbaşkanı, yürütmeyi tek başına temsil etmektedir. Devletin yönetimi tek başına Cumhurbaşkanına verilmektedir, başbakanlık, bakanlar kurulu kalkmaktadır, Cumhurbaşkanı, istediği kişileri cumhurbaşkanı yardımcısı olarak atayabilmektedir. Hangi bakanlıkların kurulacağına kendisi karar vermekte, bakanları kendisi atamakta, istediği zaman görevinden alabilmektedir, bakanlıkları, kamu idaresini tamamen istediği gibi kararnamelerle düzenleyebilmektedir. Bakanlıklar, devlet dairelerini, kurulları kuracak, kaldıracak, görevlerini belirleyecek, atayacak, azledecek, disiplin işlerini düzenleyecek, ihale yapacak, bölgesel yönetimler kurabilecektir ve bir de, değerli arkadaşlarım, Meclisi feshedebilecektir.

Değerli arkadaşlarım, bu pakette, Cumhurbaşkanı, hiçbir gerekçe göstermeden Meclisi feshetme yetkisiyle donatılmaktadır, hoşuna gitmediğinde Meclisi ortadan kaldırabilecektir.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, Cumhurbaşkanı da Meclis de halk tarafından seçilmekte. Meclisin halkı temsil oranı her zaman Cumhurbaşkanından daha yüksek olacaktır. Hâl böyleyken, yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanının, yasamayı, Meclisi feshetmesi, yürütmenin yasama üzerinde tahakkümüne neden olacaktır. Mesela, işlediği bir suç nedeniyle imkânsıza yakın da olsa 301 imzayla hakkında soruşturma açılması istenen bir cumhurbaşkanı, soruşturma açılmadan önce Meclisi feshedip soruşturulmasını engelleyebilecektir. Aslında, cumhurbaşkanının fesih yetkisi parlamenter sistemlere özgü bir mekanizmadır, belirli şartlara bağlıdır. Örneğin, şu anda, bizde, sadece hükûmet kurulamaması hâliyle sınırlıdır bu yetkinin kullanımı.

Değerli arkadaşlarım, tarihte Büyük Önderimiz Atatürk'e dahi bu yetki verilmemiştir. Atatürk, tüm millî mücadeleyi ve sonrasındaki devrimlerimizi milletin Meclisiyle birlikte yapmıştır. Demokratik başkanlık sistemlerinde başkana bu yetki tanınamaz. Sınırsız ve koşulsuz fesih yetkisinin de eklenmesiyle bugünküyle kıyas dahi götürmeyecek sınırsız bir yetkiyle donatılacaktır bu tek adam.

Değerli arkadaşlarım, bu yeni rejiminde yargı erkinin yetkilerinin yine tek bir kişinin elinde toplanacak olması da kaygı vericidir. Bu rejimde, yargı, tamamen siyasetin emrine girmektedir. Adı "başkanlık" olsun "parlamenter sistem" olsun, demokrasilerde güçler ayrılığı ve denge denetleme mekanizmalarının en önemli unsuru olan bağımsız yargı denetimi fiilen imkânsız hâle gelecektir. Tüm yüksek yargıçlar ve yüksek yargı kurulu, doğrudan ya da dolaylı olarak cumhurbaşkanı ve onun hâkim siyasi anlayışına göre şekillenecektir. Mesela, Hâkimler ve Savcılar Kurulunun 12 üyesinden 6'sını Cumhurbaşkanı doğrudan seçerken kalan 6 üyeyi de parti genel başkanı olarak belirlediği Meclis çoğunluğuna seçtirecektir. Bütün yargı örgütünün başı olan bu Kurul, böylece, cumhurbaşkanı ve onun siyasi anlayışına uygun oluşacaktır. "Yüce Divan" sıfatıyla bir gün Cumhurbaşkanını, cumhurbaşkanı yardımcılarını veya bakanlarını yargılama yetkisine sahip olan Anayasa Mahkemesine baktığımızda ise, 15 üyenin 12'sini bizzat Cumhurbaşkanı kendisi, 3'ünü de partisi aracılığıyla kontrol ettiği Türkiye Büyük Millet Meclisi eliyle yine Cumhurbaşkanı belirleyecektir.

Aslında, başkanın, Cumhurbaşkanının böylesine geniş yetkilerle donatıldığı bir rejimde, gerçek bir yargı denetimi için Cumhurbaşkanının yargı alanında ya hiç yetki kullanmaması ya da minimum yetki kullanması gerekmektedir ama gördüğünüz gibi getirilmek istenen rejimde, yargı tümüyle Cumhurbaşkanının emrindeki bir organ hâline dönüşecek, adalet dağıtmayacak; tam tersine, bir tek adam rejiminin sopası hâline gelecektir.

Değerli arkadaşlarım, işin daha da kaygı verici yanı ise yasama, yürütme ve yargının tüm yetkilerini toplayan bu Cumhurbaşkanının hiçbir şekilde hesap vermeyecek, hiçbir şekilde sorumlu tutulmayacak olmasıdır. Böyle bir şey kabul edilemez, örneği yoktur değerli arkadaşlarım. Bu sistemde Cumhurbaşkanını, yardımcılarını ve bakanlarını denetleyecek bir mekanizma bulunmamaktadır; tam tersine, hem parlamenter hem de başkanlık sistemlerinde denge denetleme mekanizması olarak çalışan Meclisin onama yetkileri, Meclis ve başkan seçimlerinin ayrı tarihte yapılması, fesih ve veto yasağı, bağımsız yargı gibi kurumlar bu yeni getirilmek istenen rejimde yok edilmektedir. Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar sadece Cumhurbaşkanına sorumlu olmaktadır. Atamalarında bir onama yetkisi olmayan Meclis, görevden alınmalarını isteme, düşürme ya da başka denetleme yetkilerine de sahip olmayacaktır yani Meclis Cumhurbaşkanını, yardımcılarını ve bakanlarını denetleyemeyecek, hesap soramayacaktır. Cumhurbaşkanı hiç kimseye karşı sorumlu olmayacak, kimseye hesap vermeyecek ve denetlenemeyecektir. Böyle bir sistem olur mu değerli arkadaşlarım?

Yine, Meclisin yürütmeyi yani başbakan ve Bakanlar Kurulunu en güçlü denetim yolları olan güvenoyu ve gensoru kurumları kaldırılmaktadır. Peki, Cumhurbaşkanı yardımcıları ya da Bakanlar Kurulu suç işlerse ne olacak? Cumhurbaşkanı, yardımcısı ve bakanların suç işledikleri zaman yargılanabilmeleri için önce Meclisin salt çoğunluğunun yani 301 milletvekilinin soruşturma açılmasını istemesi gerekli, sonra Meclisin beşte 3'lük çoğunluğu yani 360 milletvekili soruşturma açılmasına karar verecek, en sonunda da Yüce Divana sevk için Meclisin üçte 2'sinin yani 400 vekilin karar vermesi gerekecek. Bu oranlar sağlanamadığı takdirde yargılanmaları asla mümkün olmayacaktır. Gerçeği şu ki, bu sistemde Meclis soruşturması imkânsız hâle getirilmektedir. Meclis sadece genel görüşme ve Meclis araştırması yollarıyla denetleyebilecek, bunun da hiçbir yaptırımı olmayacaktır. Ayrıca, yeni rejimde Meclisin çoğunluğu Cumhurbaşkanlığı iradesine bağlı hâle geleceğinden etkisiz olan bu denetim yollarının dahi kullanılması mümkün olamayacaktır. Yargı da tamamen Cumhurbaşkanının etki ve kontrolü altında olacağından yargısal denetim yolları da kapalı demektir.

Değerli arkadaşlarım, değinmek istediğim bir de tarafsızlık konusu var. Partili bir Cumhurbaşkanının, parti genel başkanı Cumhurbaşkanının tarafsız olması mümkün değildir; oysa Cumhurbaşkanı yeminini düzenleyen 103'üncü madde Anayasa'da aynen muhafaza edilmektedir. Orada tarafsızlık üzerine yemin edecek olan Cumhurbaşkanı daha sonra partisinin genel başkanı sıfatıyla partisini yönetecek, milletvekili listesi yapacaktır. Böyle tarafsızlık olmaz, olsa olsa devlet düzeninin parti düzenine, devletin de parti devletine dönüşmesine Anayasa'yla izin verilmiş olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bu yüce Meclis altında görev yapan bizler için yani milletvekilleri için de getirilmek istenen sistem, tek adam rejimi sorunludur. Bu otoriter rejimde bir kişiye tüm yetkiler verilirken yetkisi ve etkisi sıfırlanmış âciz bir Meclis yaratılmaktadır. Güvenoyu ve gensoru gibi denetim mekanizmaları olmayan, yürütme üzerinde hiçbir etkili denetim imkânı kalmayan, yasama tekeli elinden alınmış, yasama yetkisi sınırlanmış, fesih tehdidi altında bir Meclis yaratılmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, sonuç olarak, bu Anayasa değişikliği geçerse demokratik bir rejimden tamamen ayrılıp otoriter bir rejim kurulacaktır. Hiçbir vatandaşın can, mal ve hukuk güvenliği kalmayacaktır. Her kişi, kurum ve kuruluş tek bir kişinin vicdanına terk edilecektir. Yönetimi denetleyecek hiçbir güç kalmayacak, devlet yönetiminde ve ülkede zorbalık hâkim olacaktır. Bir kişi hem hükûmet hem Meclis hem mahkeme hâline gelecek, yasama, yürütme ve yargı tek elde toplanacaktır. Etkisiz, yetkisiz, âciz ve sembolik bir Meclis ortaya çıkacaktır. Buradan sizlere çağrım, böylesine bir tek adam rejimi yerine, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim önceliğimiz, bizim çağrımız, tek adama tüm yetkileri veren, hesap sorulmayan, çoğunlukçu bir rejim yerine, iki yüz yıllık kökeni olan parlamenter sistemimizin eksiklerini gidererek çoğulcu, özgürlükçü bir anayasal sisteme geçmek olmalıdır. Güçler ayrılığına dayalı, denge denetleme mekanizmasının çalıştığı, güçlü ve bağımsız yargının olduğu, demokratik parlamenter bir sistem hepimizin temel arzusu olmalıdır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.